ANAYASA MAHKEMESİ ŞAŞIRTMAYA DEVAM EDİYOR
~ 20.04.2010 ~
“Anayasa Mahkemesi`nin 5548 Nolu Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu`nu iptal gerekçesi, onun bir süredir sistematik olarak yürütmekte olduğu anayasa hukukunu altüst etme yolundaki gidişatının yeni bir örneğidir. Her şeyden önce, Mahkeme`nin iptal kararı vermesinin temel gerekçesi, TBMM`nin kamu idaresini denetleyecek bir kamu denetçiliği kurumu oluşturmak üzere kanun çıkarmasının `kaynağını Anayasadan almayan bir yetki` kullanımı olduğu görüşüdür ki bunun hem anayasal hem de demokratik teori açısından yanlış olduğu açıktır. Çünkü, TBMM`nin yürütmeyi ve dolayısıyla ona bağlı idari teşkilátı denetleme yetkisi, Mahkeme`nin iddiasının aksine, doğrudan doğruya Anayasa`dan kaynaklanmaktadır. Bu aynı zamanda bütün liberal-demokratik devletlerde doğruluğu tartışmasız kabul edilen bir ilkedir.
Bu durum şu bakımdan da tuhaftır ki, anayasa hukuku doktrinimizde TBMM`nin yasama yetkisinin `genel` ve `asli` olduğu görüşü hakimdir. Ne var ki, kararın `oybirliği`yle alınmış olmasından anlaşılacağı gibi Anayasa Mahkemesi`nin üyelerinin biri bile bunu ciddiye alarak gündeme getirmek ve tartışmak ihtiyacı hissetmemiştir. Kaldı ki, TBMM`nin yasama yetkisinin sınırlı olduğu görüşü açısından bile -ki ben bu görüşteyim- Anayasa Mahkemesi`nin bu kararı kabul edilebilir değildir.
Öte yandan Mahkeme kurulacak bir Kamu Denetçiliği Kurumu`nun Anayasa`nın öngördüğü `İdarenin bütünlüğü`nü bozacağını ileri sürmektedir. Oysa, bu `İdare` içinde yer alması öngörülen bir kurum değildir ki `İdarenin bütünlüğü`nü bozmuş olsun. (Bu arada, `İdarenin bütünlüğü` ilkesinin kararda yazıldığı gibi `Türkiye Cumhuriyeti`nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü`yle de doğrudan bir ilgisi yoktur.) Esasen bu Kurumun idari teşkilát içinde yer alması işin doğasına aykırı olurdu. Kaldı ki, öyle olsaydı bile, Mahkeme`nin kendisinin de itiraf etmek zorunda kaldığı gibi, TBMM`nin bunu yapmaya anayasal yetkisi vardır.
Mahkeme TBMM`yi bu kurumu kurarken `Anayasada öngörülen idari teşkilát yapısı(nın) dışına` çıkmış olmakla suçlanmaktadır. Nitekim, kararda `İdare dışında` kurulan ve `Yasama`ya bağlanan` bir kurumdan eleştirel bir dille söz edilmektedir. Mahkemeye göre, `kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kamu tüzelkişiliği kurulabilmesi mümkün olmakla birlikte, kamu tüzel kişisi olarak kurulan idari bir kurumun `idarenin bütünlüğü ilkesi` gereğince idarenin bünyesinde ve idari teşkilat yapısı içinde yer alması gerekmektedir.`
Oysa, Kamu Denetçiliği Kurumu bildik anlamda `İdari` bir kurum değil, sui generis bir siyasi denetim kurumudur ve dolayısıyla öngörülen özel işlevini yerine getirebilmesi onun idare dışında ve yasama organına bağlı olmasını gerektirmektedir.
Kararın bir yerinde, bu Kurumun Başdenetçisi ile denetçilerini seçme görevinin TBMM`ye ait verilmesinin de anayasal dayanağının bulunmadığı belirtilmekte ve bu görüşü güçlendirme babında `Kurumla Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında bu seçime olanak verecek Anayasa`dan kaynaklanan doğal sayılabilecek bir ilişki(nin) de söz konusu olmadığı` ileri sürülmektedir.
Peki sormak gerekir: Kamu idaresini denetlemek üzere kendisine bağlı olarak oluşturduğu bir kurumun denetçilerini TBMM`nin kendisinin seçmesinden daha `doğal` ne olabilir?.. Mahkeme burada `doğal sayılabilecek` daha hangi ilişkiyi arıyor?..
Ben şunu da çok merak ediyorum: İptal kararıyla yetinmeyip bir de `yürürlüğün durdurulması`na karar verdiğine göre, Mahkeme bu Kanun`un uygulanmasından `sonradan giderilmesi güç veya olanaksız` hangi zararların doğacağını düşünmektedir?..
Hiç böyle şey olabilir mi?.. Hem anayasal olarak yetkili olmadığınız bir karar veriyorsunuz (hani, `hiçbir organ kaynağını Anayasadan almayan` bir yetki kullanamazdı!), hem de bunu gerekçelendirme zahmetine bile katlanmıyorsunuz!..” (Star Gazetesi, 11.4.2009)
Hits: 3459