KİTAP
İnşaat Hukuku Kitabı

İDARİ İŞLEMDE BAŞVURU YOLLARININ GÖSTERİLMESİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ

~ 06.12.2020 ~

Anayasanın 40/2. maddesi ile getirilen devlet için 'yükümlülük', kişiler için bir 'hak' olan başvuru yollarının gösterilmesi ilkesi yaşanan sıkıntıları tamamen ortadan kaldıracaktır.

(Temel hak ve hürriyetlerin korunması

Madde 40 – Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.)

 

T.C. DANIŞTAY

10. DAİRE

E. 2006/2232

K. 2007/6691

T. 31.12.2007

• İDARİ İŞLEMLER ( Nitelikleri Gereği Özel Yasalarda Genel Dava Açma Süreleri Dışında Ayrı Dava Açma Sürelerinin Öngörülmüş Olması Halinde İdare Tarafından İşlemlerin Tabi Oldukları Dava Açma Süreleri Gösterilmedikçe Özel Dava Açma Sürelerinin İşletilmesine Olanak Bulunmadığı )

• ÖZEL DAVA AÇMA SÜRELERİ ( İdari İşlemlerin Nitelikleri Gereği Özel Yasalarda Genel Dava Açma Süreleri Dışında Ayrı Dava Açma Sürelerinin Öngörülmüş Olması Halinde İdare Tarafından İşlemlerin Tabi Oldukları Dava Açma Süreleri Gösterilmedikçe Bu Sürelerin İşletilmesine Olanak Bulunmadığı )

• İDARİ İŞLEMDE ÖZEL DAVA AÇMA SÜRESİNİN AÇIKLANMAMASI ( Dava Konusu İdari İşlemin Tebliğ Tarihinden İtibaren Özel Dava Açma Süresinin Değil 60 Günlük Genel Dava Açma Süresinin Uygulanması Gerekeceği )

• GENEL DAVA AÇMA SÜRELERİ ( İdari İşlemde Özel Dava Açma Sürenin Açıklanmaması - İşlemin Tebliğ Tarihinden İtibaren Özel Dava Açma Süresinin Değil 60 Günlük Genel Dava Açma Süresinin Uygulanması Gerekeceği )

2709/m.40

6183/m.55

ÖZET : İdari işlemlerin nitelikleri gereği özel yasalarda, genel dava açma süreleri dışında ayrı dava açma sürelerinin öngörülmüş olması halinde, idare tarafından, işlemlerin tabi oldukları dava açma süreleri gösterilmedikçe özel dava açma sürelerinin işletilmesine olanak bulunmadığı, özel dava açma sürelerine tabi olmasına rağmen, bu hususun idari işlemde açıklanmaması halinde, dava konusu idari işlemin tebliğ tarihinden itibaren, özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerekeceği hakkında.

İstemin Özeti : İstanbul 4. İdare Mahkemesince, davanın ecrimisil düzeltme ihbarnamesine ilişkin kısmının ehliyet yönünden ödeme emrine ilişkin kısmının ise süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen 17.11.2005 tarih ve E:2005/1554, K:2005/1980 sayılı kararın, davacı tarafından temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi: Ragıp Atlı

Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı: Ergün Özcan

Düşüncesi : Hazineye ait taşınmazın davacının temsilcisi olduğu kooperatif tarafından işgal edildiğinden bahisle 20.430 YTL ecrimisil istenilmesine ilişkin ecrimisil düzeltme ihbarnamesi ile ecrimisil alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davada, İdare Mahkemesince, ecrimisil düzeltme ihbarnamesine ilişkin olarak davanın ehliyet yönünden, ödeme emrine ilişkin olarak davanın süre yönünden reddine ilişkin olarak verilen kararın temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.

İdare mahkemesi kararının, davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin kısmında hukuka aykırılık bulunmadığından kararın bu kısmının onanması gerekmektedir.

Temyize konu kararın, ödeme emrine ilişkin olarak davanın süre yönünden reddine yönelik kısmına gelince;

Anayasanın 40.maddesinde, "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve süreleri belirtmek zorundadır." hükmüne yer verilmiş olup, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 58. maddesinde, ödeme emrine karşı 7 gün içinde dava açılacağı belirtilmiş, 55. maddesinde ise ödeme emrinde bulunması gereken hususlar sayılmakla birlikte, ödeme emrinin tebliği üzerine başvurulacak yargı veya makam belirtilmediği gibi başvuru süresi ile ilgili olarak da herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Dolayısıyla 6183 sayılı Yasanın 55. maddesinde, ödeme emrinde bulunması gereken hususlar arasında başvuru yeri ve süresinin belirlenmemesi Anayasanın yukarıda anılan 40.maddesinde öngörülen hüküm ile uyarlık taşımamaktadır.

İdari yargıda belirlenen genel dava açma süresinden farklı bir süreye tabi olan işlemlerin tesis edilmesi durumunda, bu işlemlere karşı başvurulacak idari mercilerin, kanun yollarının ve başvuru sürelerinin belirlenmesi Anayasa gereğidir.

Dava konusu ödeme emrinde ise borcun ödenme şekli ve ödenmemesi halinde yapılacak işlemler belirtilmiş, ödeme emrine karşı dava açılacak mahkeme belirlenmediği gibi dava açma süresine ilişkin olarak herhangi bir bilgiye de yer verilmemiştir.

Bu durumda ,özel yasasında yer alan hüküm uyarınca 7 gün içinde dava açılması olanaklı olan ödeme emrinin içeriğinde, dava açılacak yetkili mahkemeye ve dava süresine ilişkin herhangi bir ibareye yer verilmemesi, ödeme emrinin idari usule uygun olarak tesis edilmediğini gösterdiğinden, öngörülen idari usule uygun olarak tesis edilmeyen bir ödeme emrine karşı açılacak davada' dava süresinin geçirildiğinden söz edilemez.

Belirtilen nedenle, ödeme emri yönünden davanın süreden reddine ilişkin olarak verilen kararda hukuki isabet görülmediğinden, kararın bu kısmının bozulması gerektiği düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince dosyanın tekemmül ettiği anlaşılmakla, davacının ikinci kez istediği yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmeyerek, işin esasına geçilip, gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, ... İli, ... İlçesi, ... Mahallesi sınırları dahilinde bulunan Hazineye ait 139 pafta 287 parsel sayılı taşınmazın davacının temsilcisi olduğu kooperatif tarafından 01.01.1992 - 01.11.1995 tarihleri arasında fuzulen işgal edildiğinden bahisle 20.430,00 YTL. ecrimisil istenilmesine ilişkin ecrimisil düzeltme ihbarnamesi ile bu ihbarnameye konu ecrimisil alacağının tahsili amacıyla düzenlenen 26.10.2004 tarihli ödeme emrinin iptali istemiyle açılmıştır.

İstanbul 4. İdare Mahkemesince; ecrimisil ihbarnamesinin davacı adına değil, temsilcisi olduğu, ... Kooperatifi adına düzenlendiği, dolayısıyla davacının kendi adına tesis edilmeyen bir işleme karşı dava açtığı anlaşıldığından, dava konusu ecrimisil düzeltme ihbarnamesi ile davacının menfaatinin ihlal edilmediği, dava konusu ödeme emrine gelince; ecrimisil alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin 8.11.2004 tarihinde tebliğ edilmesine karşın 29.11.2004 tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı gerekçesiyle, davanın ecrimisil düzeltme ihbarnamesine ilişkin kısmının ehliyet yönünden, ödeme emrine ilişkin kısmının ise süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.

Davacı, hukuka uyarlık bulunmadığı iddiasıyla anılan kararın temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

Mahkeme kararının, davanın ecrimisil düzeltme ihbarnamesine ilişkin kısmının ehliyet yönünden reddine ilişkin kısmı hukuka uygun olup, bozma nedeni bulunmadığından davacının bu kısma ilişkin temyiz istemi yerinde görülmemiştir.

Davanın, ödeme emrinin iptaline ilişkin kısmına gelince;

Anayasanın 11. maddesinde, Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu ifade edilmiş, 40. maddesinde; "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." hükmü yer almıştır.

İdari işlemlere karşı başvuru yollarının son derece ayrıntılı düzenlemelerde yer alması, başvuru süresinin kısa olması veya olağan başvuru yollarına istisna getirilebilmesi nedeniyle işlemlere karşı hangi idari birime, hangi sürede başvurulacağının idarelerce işlemde belirtilmesi hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir. Anılan Anayasa hükmü ile de, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye, işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.

İdarenin, Anayasa'dan kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmesi esas olmakla birlikte, belirtilen yükümlülüğün yerine getirilmemesi, idari işlemlere karşı açılan davalarda dava açma sürelerinin işletilmeyip, ihmal edilmesi sonucunu da doğurmamaktadır. Anayasa'nın 125. maddesinde idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden başlayacağının belirtilmesi karşısında, usulüne uygun tebliğ olunan veya bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenilen idari işlemler üzerine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda açıkça belirtilen ve ilgililerce de bilindiğinin kabulü gereken genel dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur.

Ancak, idari işlemlerin nitelikleri gereği özel yasalarda, genel dava açma sureleri dışında ayrı dava açma sürelerinin öngörülmüş olması halinde, idare tarafından idari işlemlerin nitelikleri ve tabi oldukları dava açma süreleri gösterilmedikçe özel dava açma sürelerinin işletilmesine olanak olmayıp; aksine bir yorum, Anayasanın 40. maddesinin gözardı edilmesi sonucunu doğurmaktadır.

Bu itibarla, Anayasa'nın 40. madde hükmü dikkate alınarak, özel dava açma süresine tabi olmasına rağmen, bu hususun idari işlemde açıklanmaması halinde, dava konusu idari işlemin tebliğ tarihinden itibaren, özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerektiği sonucuna varılmaktadır.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 55. maddesinde, bir ödeme emrinde bulunması gereken hususlar ve ibareler sayılmakla birlikte ödeme emrinin tebliği üzerine hangi yargı yerine veya makama başvurulması gerektiği ve başvurunun süresinin ne olduğu yolunda bir belirleme bulunmadığı görülmektedir. Bununla birlikte Yasanın 58. maddesinde, ödeme emri tebliğ olunan şahsın, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde dava açabileceği belirtilerek, dava açma süresi, idari yargıda kabul edilen 30 ve 60 günlük sürelerden farklı şekilde 7 gün olarak belirlenmiştir.

Dosyanın incelenmesinden; davacının kanuni temsilcisi olduğu ... , Kooperatifinin, ... İli, ... İlçesi, ... Mahallesi sınırları dahilinde bulunan Hazineye ait 139 pafta 287 parsel sayılı taşınmazı 01.01.1992 - 01.11.1995 tarihleri arasında fuzulen işgal ettiğinden bahisle, kooperatif adına tahakkuk ettirilen 20.430,00 YTL tutarındaki ecrimisilin ödenmemesi ve kooperatifin de adresinde bulunamaması sebebiyle, söz konusu alacağın tahsili amacıyla, kooperatifin kanuni temsilcisi olduğundan bahisle davacı adına ödeme emri düzenlendiği, davacı adına düzenlenen ödeme emrinin, 8.11.2004 tarihinde tebliği üzerine, kooperatif adına düzenlenen ecrimisil ihbarnamesi ile davacı adına düzenlenen ödeme emrine karşı 29.11.2004 tarihinde bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

İdare mahkemesince, davacı adına düzenlenen ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 günlük süre geçirildikten sonra açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, dava konusu ödeme emrinde borcun nasıl ödenmesi gerektiği ve ödenmemesi halinde yapılacak işlemler belirtilmekle birlikte, ödeme emrine karşı dava açılması halinde yetkili mahkemenin idare mahkemesi olduğunun belirtilmediği, vergi mahkemesine başvurabileceği şeklinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununa aykırı bir ifadeye yer verildiği ve dava açma süresine ilişkin bir bilgiye yer verilmediği tespit edilmiştir.

Bu durumda özel yasasında yer alan düzenleme gereği, tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde iptali istemiyle dava açılması gereken dava konusu ödeme emrinin içeriğinde, Anayasa'nın 40. maddesine aykırı biçimde kanun yolunun gösterilmemiş olması karşısında, ödeme emrinin tebliğinden itibaren genel dava açma süresi olan 60 gün içinde açıldığı anlaşılan davanın süresinde olduğunun kabulü gerekmektedir. Dolayısıyla ödeme emrinin iptali istemine yönelik davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen idare mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle 2577 sayılı Yasa'nın 49. maddesi uyarınca, davacının temyiz isteminin kısmen kabulüyle, İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 17.11.2005 tarih ve E:2005/1554, K:2005/1980 sayılı kararının, davanın ödeme emrinin süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin kısmının bozulmasına, davacının temyiz isteminin kısmen reddi ile kararın, davanın ecrimisil düzeltme ihbarnamesine ilişkin kısmının ehliyet yönünden reddine ilişkin kısmının onanmasına, 21,40 YTL yürütmenin durdurulması harcının istem halinde davacıya iadesine, dava dosyasının bozulan kısmı hakkında yeniden bir karar verilmek üzere mahkemesine gönderilmesine, 31.12.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

DANIŞTAY

İDARİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU

E. 2005/1558

K. 2008/1803

T. 17.10.2008

• DAVA AÇMA SÜRESİ ( İdare Tarafından İdari İşlemlerin Nitelikleri ve Tabi Oldukları Dava Açma Süreleri Gösterilmedikçe Özel Dava Açma Sürelerinin İşletilmesine Olanak Bulunmadığı )

• ÖZEL DAVA AÇMA SÜRELERİ ( İdare Tarafından İdari İşlemlerin Nitelikleri ve Tabi Oldukları Dava Açma Süreleri Gösterilmedikçe Özel Dava Açma Sürelerinin İşletilmesine Olanak Bulunmadığı )

• İDARİ İŞLEMLER ( Nitelikleri ve Tabi Oldukları Dava Açma Süreleri Gösterilmedikçe Özel Dava Açma Sürelerinin İşletilmesine Olanak Bulunmadığı )

2872/m.25

2577/m.7,11

ÖZET : Özel yasalarda, genel dava açma süreleri dışında ayrı dava açma sürelerinin öngörülmüş olması halinde, idare tarafından idari işlemlerin nitelikleri ve tabi oldukları dava açma süreleri gösterilmedikçe, özel dava açma sürelerinin işletilmesine olanak bulunmadığı, bu halde ( 60 ) günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerektiği hakkında.

İstemin Özeti : Konya 2.İdare Mahkemesinin 31.1.2005 günlü, E:2005/124, K:2005/50 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması davalı idare tarafından istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi Aylin Bayram`ın Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile İdare Mahkemesinin ısrar kararının dava konusu işlemde kanun yolunun öngörülmemiş olması nedeniyle sonucu itibariyle onanarak işin esası incelenmek üzere dosyanın Danıştay Altıncı Dairesine gönderilmesi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Tülin Özgenç`in Düşüncesi : Davacının Diş Protez merkezine vereceği sıvı yakıtın Mahalli Çevre Kurulunca belirlenen spektlerin üzerinde olması nedeniyle 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca para cezası verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada, idare mahkemesince dava konusu işlemin iptali yolunda verilen kararı davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle bozan Danıştay 6. Dairesinin 5.10.2004 günlü, E:2004/4396 K:2004/4639 sayılı kararına uymayarak eski kararında ısrar eden mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

2872 sayılı Çevre Yasası`nın 25. maddesinde idari cezalara karşı cezanın tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili İdare Mahkemesinde itiraz edilebileceği, hükme bağlanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, davacının 30.10.2003 tarihinde Valilik kaydına geçen 22.10.2003 günlü dilekçe ile çevre para cezasının iptali isteminde bulunduğu, davalı idarece itirazın 7 gün içinde İdare Mahkemesine yapılması gerektiğinin 17.11.2003 günlü yazı ile bildirilmesi üzerine 1.12.2003 tarihinde işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Bu durumda, dava konusu idari para cezasına karşı Yasada belirlenen 7 günlük dava açma süresi geçirildikten sonra açılan davada süre aşımı bulunduğundan aksi yönde verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenle, idare mahkemesince verilen ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, davacının Diş Protez Merkezine vereceği sıvı yakıtın mahalli çevre kurulunca belirlenen spektlerin üzerinde olması nedeniyle 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca para cezası verilmesine ilişkin 10.6.2003 günlü, 92 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

Konya 2. İdare Mahkemesi 17.5.2004 günlü, E:2003/951, K:2004/536 sayılı kararıyla, davacıların çevre kirliliği yasağına uymadığının somut, kesin ve inandırıcı delillerle ortaya konulmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir.

Bu karar temyiz incelemesi sonucunda, Danıştay Altıncı Dairesinin 5.10.2004 günlü, E: 2004/4396, K:2004/4639 sayılı kararıyla; Çevre Kanunu uyarınca verilen idari para cezasına karşı, 7 gün içinde idare mahkemesinde dava açılması gerekirken yasada öngörülmemiş ve kanun koyucunun amacına aykırı bir yol izlenerek idareye itiraz edilmiş olmasının dava açma süresini durdurmayacağı, özel kanunda öngörülen 7 günlük süreden çok sonra 1.12.2003 tarihinde açılan davada süreaşımı bulunduğu gerekçesiyle bozulmuş ise de, İdare Mahkemesi bozma kararına uymayarak, 2872 sayılı Çevre Kanununun 25. maddesinde, bu kanuna göre verilen idari para cezalarına karşı 2577 sayılı Kanunun ıı. maddesi uyarınca idareye başvuru imkanının olmadığı yönünde açık bir düzenleme bulunmadığından davacının dava açmadan önce idareye yaptığı başvurunun dava açma süresini durduracağı ve bakılan davanın süresi içinde açıldığı, kaldı ki, dava konusu olayda Anayasa`nın 40/2. maddesi gereğince davalı idarece dava konusu işlemde davacının bu işleme karşı hangi kanun yollarına hangi sürede başvurabileceğini belirtmesi gerekli iken, dava konusu işlemde davalı idarece bu zorunluluğa da uyulmadığının görüldüğü belirtilerek işin esası incelenmek suretiyle dava konusu işlemin iptali yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.

Davalı idare 31.1.2005 günlü, E:2005/124, K:2005/50 sayılı bu ısrar kararını temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

2872 sayılı Çevre Kanununun 25.maddesinde idari cezalara karşı cezanın tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesinde itiraz edilebileceği, itirazın idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmayacağı düzenlenmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7.maddesinin 1.fıkrasında dava açma süresinin özel kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay`da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu hüküm altına alınmış, 11. maddede de "İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa, işlemi yapmış olan makamdan idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvuru işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır." hükmüne yer verilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda açıkça belirtilen genel dava açma süresine tabi olan idari işlemler hakkında idari dava açılmadan önce Yasa`nın 11. maddesi uyarınca idareye başvurma olanağı bulunmakta ise de, özel yasalarında öngörülen dava açma süresine yönelik olarak yasasında yer almayan bir düzenlemenin yorum yoluyla uygulanmasına olanak bulunmamaktadır.

Bu durumda Çevre Kanunu uyarınca verilen idari para cezasına karşı 7 gün içinde idare mahkemesinde dava açılması gerekirken, yasada öngörülmeyen ve kanun koyucunun amacına aykırı bir yol izlenerek idareye itiraz edilmiş olması, dava açma süresini durdurmayacağından, İdare Mahkemesince aksi yönde verilen kararda isabet görülmemiştir.

Diğer taraftan, dava konusu işlemin incelenmesinden, işlem ile 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca para cezası uygulanmasına karar verildiği, cezanın tebliğ tarihinden itibaren ( 30 ) gün içinde yatırılmaması halinde 6183 sayılı Yasa hükümleri uyarınca tahsil edileceğinin bildirilmekle yetinildiği, ancak işlemin tabi olduğu dava açma süresinin gösterilmediği anlaşılmaktadır.

Anayasa`nın 11. maddesinde, Anayasa hükümlerin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu ifade edilmiş, 40. maddesinin 2. fıkrasında "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." hükmü yer almıştır.

İdari işlemlere karşı başvuru yollarının ayrıntılı düzenlemelerde yer alması, başvuru süresinin kısa olması veya olağan başvuru yollarına istisna getirilebilmesi nedeniyle işlemlere karşı hangi idari birime, hangi sürede başvurulacağının idarelerce işlemde belirtilmesi hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir. Anılan Anayasa hükmü ile de bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.

İdarenin Anayasa`dan kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmesi esas olmakla birlikte belirtilen yükümlülüğün yerine getirilmemesi, idari işlemlere karşı açılan davalarda dava açma süresinin işletilmeyip, ihmal edilmesi sonucunu da doğurmamalıdır. Anayasa`nın 125. maddesinde idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden başlayacağının belirtilmesi karşısında, usulüne uygun tebliğ olunan veya bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenilen idari işlemler üzerine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nda açıkça belirtilen ve ilgililerce de bilindiğinin kabulü gereken genel dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur.

Ancak, İdari işlemlerin nitelikleri gereği özel yasalarda, genel dava açma süreleri dışında ayrı dava açma sürelerinin öngörülmüş olması halinde, idare tarafından idari işlemlerin nitelikleri ve tabi oldukları dava açma süreleri gösterilmedikçe özel dava açma sürelerinin işletilmesine olanak bulunmadığından, Anayasa`nın 40. madde hükmü uyarınca, özel dava açma süresine tabi olmasına rağmen, bu hususun idari işlemde açıklanmaması halinde, dava konusu idari işlemin tebliği tarihinden itibaren, özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, çevre para cezasına ilişkin işlemin 24.6.2003 tarihinde davacının kardeşine tebliğ edilmek istenildiği, anılan şahsın tebligatı almaktan kaçındığı ve davacının da tebligatı posta idaresinden almaya gitmemesi üzerine tebligatın iade edildiği, davacının 30.10.2003 tarihinde Valilik kaydına geçen 22.10.2003 günlü dilekçesi ile çevre para cezasının iptali isteminde bulunduğu, davalı idarece 17.11.2003 günlü yazıyla para cezasına itirazın 7 gün içinde idare mahkemesine yapılması gerektiğinin bildirilmesi üzerine 1.12.2003 tarihinde, işlemin 22.10.2003 gününde tebellüğ edildiği belirtilerek bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda özel yasasında yer alan düzenleme gereği tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde iptali istemiyle dava açılması gereken dava konusu para cezasına ilişkin işlemin içeriğinde Anayasa`nın 40. maddesinde yer alan düzenlemeye uygun olarak kanun yolunun ve süresinin gösterilmemiş olması nedeniyle işlemin tebliğ tarihinden itibaren genel dava açma süresi olan altmış ( 60 ) gün içinde bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmakla, davanın süresinde olduğunun kabulü gerektiğinden, İdare Mahkemesi kararında bu nedenle sonucu itibariyle isabetsizlik bulunmamaktadır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle Konya 2. İdare Mahkemesinin 31.5.2005 günlü, E:2005/124, K:2005/50 sayılı ısrar kararının davanın süresinde açıldığı yolundaki bölümünün yukarıda belirtilen gerekçeyle onanmasına, uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmek üzere dosyanın Danıştay Altıncı Dairesine gönderilmesine, 17.10.2008 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

Anayasa`nın "Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması" başlığı altında düzenlenen 40. maddesine 4709 sayılı Kanun`un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkra ile "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." hükmü getirilmiş; söz konusu hüküm ile bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık sağlanması amaçlanmıştır.

İdari dava açma süreleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu ile diğer özel kanunlarda düzenlenmiştir. İdari Yargılama Usulü Kanunu`nda davanın açılacağı yere göre belirlenen dava açma süreleri, ülke gerçekleri göz önünde bulundurarak tespit edilen genel sürelerdir. Özel kanunlarda belirlenen dava açma süreleri ise, kanunların düzenlenme alanına giren kamu hizmetlerinin özelliklerine göre tespit edilmiştir. Kanun koyucunun, kamu hizmetlerinin özellikleri yanında, bu hizmetlerin diğer kamu hizmetlerine göre önemlerini de göz önünde tutarak belirlediği bu süreler, İdari Yargılama Usulü Kanunu`nda belirlenen dava açma sürelerinden farklı, ayrı bir önem ve özellik taşıyan sürelerdir. Anayasa`nın 40`ıncı maddesinin ikinci fıkrası ile idareye getirilen yükümlülüğün yerine getirilmeyerek özel kanunlara dayalı olarak kurulan işlemlerde yargı yerinin ve dava açma süresinin gösterilmemiş olması halinde özel kanunlarda düzenlenen sürelerin gözardı edilerek 2577 sayılı Kanunu`nda öngörülen genel dava açma sürelerinin uygulanması, kanun koyucunun amacının aşılması sonucunu doğuracağı gibi, kamu hizmetinin işleyişini aksatarak idari istikrarın bozulması sonucunu da doğurabilir. Zira, özel kanunlardaki farklı dava açma sürelerine ilişkin kurallar hukuken ayaktadır ve mevcut hukuki düzenlemelerde idarece Anayasal yükümlülüğün yerine getirilmeyerek işlemde kanun yolunun ve dava açma süresinin gösterilmemiş olması durumunda İdari Yargılama Usulü Kanunu`nda öngörülen genel dava açma süresinin uygulanacağına ilişkin herhangi bir kural yer almamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu idari para cezasına karşı 2872 sayılı Çevre Kanunu`nun 25. maddesinde belirlenen 7 günlük dava açma süresi geçirildikten sonra açılan davada süre aşımı bulunduğu, Mahkeme`ce verilen ısrar kararının bozulması gerektiği görüşüyle karara karşıyım.  

 

DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU 2015/ 483 E. 2015 / 1447 K. SAYILI 16.04.2015 TARİHLİ KARARI (BAKANLAR KURULUNUN RİSKLİ ALAN KARARLARINA KARŞI GENEL DAVA AÇMA SÜRESİ İÇİNDE DAVA AÇILABİLMESİ)

Davacının dava konusu Bakanlar Kurulu Kararına karşı, öğrenme tarihi olan 06/05/2014 tarihinden itibaren genel dava açma süresi olan altmış günlük süre içinde, 25/06/2014 tarihinde açtığı bu davanın süresinde olduğu sonucuna varıldığından, aksi yöndeki Daire kararında hukuki isabet görülmemiştir.

02 Ocak 2018, Salı

(2709 S. K. m. 40, 125) (6306 S. K. m. 6) (2577 S. K. m. 7)


İstemin Özeti: Danıştay Ondördüncü Dairesi'nin 24/10/2014 günlü, E:2014/6188, K:2014/8868 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması, davacı tarafından istenilmektedir.

Savunmaların Özeti: Danıştay Ondördüncü Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi: Betül Özyiğit



Düşüncesi: Temyiz isteminin kısmen kabulü ile temyize konu kararın, davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin kısmının bozulması, diğer kısmının ise onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA


Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından davacının yürütmenin durdurulması istemi görüşülmeyerek dosya incelendi, gereği görüşüldü:


Dava; davacıya ait İstanbul İli, Bayrampaşa İlçesi, Vatan Mahallesi'nde bulunan binanın riskli yapı olarak tespitinden ve yıkım uygulamasından vareste tutulma talebine karşılık tesis edilen 21/05/2014 günlü, 4903 sayılı Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işlemi ile bu işlemin dayanağı olduğundan bahisle 16/05/2013 günlü, 28649 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren İstanbul İli, Bayrampaşa İlçesi, Vatan Mahallesi'nin riskli alan ilân edilmesine ilişkin 22/04/2013 günlü, 2013/4655 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açılmıştır.

Danıştay Ondördüncü Dairesi'nin 24/10/2014 günlü, E:2014/6188, K:2014/8868 sayılı kararıyla; davacının binasının riskli yapı olarak tespitinden ve yıkım uygulamasından vareste tutulma talebine karşılık tesis edilen dava konusu 21/05/2014 günlü, 4903 sayılı Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işlemi yönünden; tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava görülmekte iken ikinci davanın esasının derdestlik nedeniyle incelenemeyeceğinin usul hukukunun genel ilkelerinden olduğu; uyuşmazlıkta, davacı tarafından dava konusu edilen 21/05/2014 günlü, 4903 sayılı Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işleminin iptali istemiyle 09/06/2014 tarihinde İstanbul 5. İdare Mahkemesi'nin E:2014/1293 sayılı dosyasında da dava açıldığı ve bu davanın halen derdest olduğu anlaşılmakta olup, bu haliyle bakılmakta olan davanın, bu işleme yönelik kısmının derdestlik nedeniyle incelenmesine olanak bulunmadığı; 22/04/2013 günlü, 2013/4655 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı yönünden; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesinin dördüncü fıkrası ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'un 6. maddesinin 9. bendi hükümleri uyarınca, düzenleyici işlemin uygulanması üzerine tesis edilmiş, dava açma süresine başlangıç oluşturabilecek herhangi bir uygulama işlemi bulunmadığı hallerde, düzenleyici işlemin Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihi izleyen günden itibaren dava açma süresinin başlayacağının kabulü gerektiği; uyuşmazlıkta, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının 16/05/2013 tarihli Resmi Gazete'de yayımlandığı, davanın ise 25/06/2014 tarihinde açıldığının anlaşıldığı; olayda, riskli alan ilânına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı ile birlikte 21/05/2014 günlü, 4903 sayılı Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işlemi de dava konusu edilmiş ise de, Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işleminin Bakanlar Kurulu Kararının uygulanmasına yönelik bir işlem olmadığı sonucuna varıldığı; bu durumda, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının Resmi Gazete'de yayımlandığı 16/05/2013 gününü takip eden günden itibaren en geç 30 gün içerisinde dava açılması gerekmekte iken 25/06/2014 günü açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle, 22/04/2013 günlü, 2013/4655 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemine ilişkin olarak davanın süre aşımı yönünden reddine, 21/05/2014 günlü, 4903 sayılı Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işleminin iptali isteminin ise incelenmeksizin reddine karar verilmiştir.


Davacı, bu kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.


Temyize konu kararın, 21/05/2014 günlü, 4903 sayılı Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı işleminin iptali istemi yönünden davanın incelenmeksizin reddine ilişkin kısmının usul ve hukuka uygun bulunduğu, davacının temyiz dilekçesinde öne sürdüğü nedenlerin kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığı anlaşıldığından, davacının anılan kısma ilişkin temyiz istemi yerinde görülmemiştir.

Davacının, kararın dava konusu Bakanlar Kurulu Kararına ilişkin kısmına yönelik temyiz istemine gelince;


Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında; Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu hükme bağlanmış, 125. maddesinin üçüncü fıkrasında da; 40. maddedeki düzenlemenin devamı niteliğinde, "İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar." hükmüne yer verilmiştir.


2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Dava açma süresi" başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu; ikinci fıkrasında, bu sürenin, idari uyuşmazlıklarda yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren başlayacağı; dördüncü fıkrasında ise, ilânı gereken düzenleyici işlemlerde dava açma süresinin, ilân tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı hükme bağlanmıştır.

Öte yandan, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'un 6. maddesinin 9. bendinde, bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemlere karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca dava açılabileceği düzenlemesine yer verilmiştir.


Yukarıda belirtilen Anayasa ve Yasa hükümleri karşısında; özel kanunlarında aksine bir hüküm bulunmadıkça, idari işlemlerde dava açma süresinin başlamasında yazılı bildirimin esas olduğu, dava açma süresi hesabında ilân tarihinin, ancak "ilânı gereken" düzenleyici nitelikteki işlemler açısından dikkate alınacağı, bireysel nitelikteki işlemlere karşı ilgililerin, bu işlemlerin kendilerine yazılı olarak bildirildiği tarihten itibaren dava açabilecekleri kuşkusuzdur.

İdari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı kuralı, idari işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılır bir biçimde duyurulması ve bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmalarına olanak sağlama amacını taşımaktadır. Bununla birlikte, idari işlemin niteliğinin ve hukuki sonuçlarının davacı tarafından bütünüyle öğrenildiği kimi davalarda, bilgi edinmenin (ıttılanın) yazılı bildirimin sonuçlarını doğuracağı ve dava açma süresine başlangıç alınacağı Danıştay içtihatlarıyla kabul edilmiştir. Ancak bu istisnai durumun, yani bilgi edinmenin dava açma süresine başlangıç alınması da, idari işlemin niteliği ve doğurduğu hukuki sonuç itibariyle davacılar tarafından öğrenildiğinin kanıtlanması koşuluna bağlı olup; bu koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği açılan idari davada ancak idari yargı merciince karara bağlanabilir. Bir başka deyişle, her tür bilgi edinmenin (ıttılanın) idari dava açma süresine başlangıç alınacağı şeklindeki genel bir kabul, Anayasa'nın 125. maddesi ve 2577 sayılı Yasayla bağdaşmayacaktır.

Nitekim, 6306 sayılı Yasa'da, ayrım gözetilmeksizin, bu Kanun uyarınca tesis edilmiş tüm işlemlere karşı dava açma süresinin hesabında "tebliğ" tarihinin esas alınacağına dair 6/9. maddedeki hüküm ile anılan Yasa'da, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan alanların "Riskli Alan" olarak belirlenmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararlarının Resmi Gazete'de yayımlanmasının zorunlu olduğuna veya Resmî Gazete'de yayımlanmış olmasının ilgililere tebliğ hükmünde olduğuna dair bir kurala yer verilmemiş olması da bunu doğrulamaktadır. Ayrıca, riskli alan belirlenmesi ve sonrasında tesis edilen işlemlerin Anayasa'da yer alan bir temel hak ve özgürlük olan mülkiyet hakkını kısıtlayıcı nitelikte sonuçlar doğuracak olması itibariyle, yazılı bildirim yapılması, Anayasa'da güvence altına alınmış olan hak arama özgürlüğünün de gereğidir.

Dolayısıyla, içeriği itibarıyla muhataplara tebliği zorunlu olan riskli alan ilân edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararlarının, yazılı bildirim veya öğrenme üzerine yasal dava açma süresi içinde dava konusu edilebileceği açıktır.


Bu çerçevede, dosyanın incelenmesinden, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının 16/05/2013 günlü, 28649 sayılı Resmî Gazete'de yayımlandığı ancak, davacıya ayrıca tebliğ edilmediği, davacı bu kararı hangi tarihte öğrendiğini belirtmemiş ise de, davacının, maliki olduğu binanın gerek zemini gerekse de yapısı itibarıyla çok sağlam ve sağlıklı olduğunu belirterek, yapısının 6306 sayılı Kanun kapsamındaki riskli yapı tespit ve yıkım uygulamasından vareste tutulması istemiyle davalı idarelerden Bayrampaşa Belediyesi'ne sunmuş olduğu 06/05/2014 tarihli başvuru dilekçesinden, taşınmazını da kapsayan alanın riskli alan olarak ilân edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu Kararından en geç bu tarih itibarıyla haberdar olduğu, bu kararın daha önceki bir tarihte davacının bilgisine girdiğinin ise davalı idarelerce kanıtlanamadığı anlaşıldığından, 06/05/2014 tarihinin, davacının dava konusu Bakanlar Kurulu Kararını öğrendiği tarih olarak kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Öte yandan, idari işlemlere karşı başvuru yollarının ayrıntılı düzenlemelerde yer alması, başvuru süresinin kısa olması veya olağan başvuru yollarına istisna getirilebilmesi nedeniyle, işlemlere karşı hangi idari birime, hangi sürede başvurulacağının idarelerce işlemde belirtilmesi hukuk güvenliği ilkesinin bir gereği olduğundan, Anayasa'nın 40. maddesiyle, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.


Bu nedenle, nitelikleri gereği özel yasalarda, genel dava açma süreleri dışında ayrı dava açma süreleri öngörülmüş olan idari işlemlerin nitelikleri ve tabi oldukları dava açma süreleri idare tarafından ilgililerine bildirilmedikçe, özel dava açma sürelerinin işletilmesine Anayasa
’nın 40. maddesi hükmü uyarınca olanak bulunmamakta olup, 2577 sayılı Kanun’da açıkça belirtilen ve ilgililerce de bilindiğinin kabulü gereken genel dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur.

Dolayısıyla, her ne kadar 6306 sayılı Kanun'un 6. maddesinin 9. bendiyle, bu Kanun uyarınca tesis edilen idari işlemler yönünden, 2577 sayılı Kanun'da öngörülen 60 günlük genel dava açma süresi 30 güne indirilmiş ise de, dava konusu Bakanlar Kurulu kararı ile bu hususun davacıya bildirilmemiş olması, bu davada özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanmasını gerekli kılmaktadır.


Bu durumda, davacının dava konusu Bakanlar Kurulu Kararına karşı, öğrenme tarihi olan 06/05/2014 tarihinden itibaren genel dava açma süresi olan 60 günlük süre içinde, 25/06/2014 tarihinde açtığı bu davanın süresinde olduğu sonucuna varıldığından, aksi yöndeki Daire kararında hukuki isabet görülmemiştir.


Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kısmen kabulü ile Danıştay Ondördüncü Dairesi'nin 24/10/2014 günlü, E:2014/6188, K:2014/8868 sayılı kararının davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin kısmının bozulmasına, davanın incelenmeksizin reddine ilişkin kısmına yönelik temyiz isteminin reddi ile anılan kısmın onanmasına, yürütmenin durdurulması istemi hakkında bir karar verilmediğinden, 45,60. TL harcın istemi halinde davacıya iadesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 6545 sayılı Kanun ile değişik 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak 16.04.2015 gününde, onanan kısım yönünden oybirliği, bozulan kısım yönünden gerekçede oyçokluğu, kesinlik hükmü yönünden ise oyçokluğu ile karar verildi.



GEREKÇEDE KARŞI OY


X- Anayasa'nın 125. maddesi ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesi uyarınca, bireysel nitelikteki idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden itibaren başlayacağı, 6306 sayılı Yasa'nın 6/9 maddesinde ise, ayrım gözetilmeksizin, bu Kanun uyarınca tesis edilmiş tüm işlemlere karşı dava açma süresinin hesabında "tebliğ" tarihinin esas alınacağı hükme bağlanmıştır.


Görüldüğü üzere, 6306 sayılı Kanun'un 6/9. maddesindeki, ayrım gözetmeksizin, bu Kanun uyarınca tesis edilen tüm işlemlere karşı dava açma süresinin ancak tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı kuralı, bu Kanun uyarınca tesis edilen "riskli alan" belirlenmesi ve ilânına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararlarına karşı dava açma süresi hesabında öğrenme tarihinin değil, işlemin tüm unsurlarıyla birlikte içeriğinden haberdar olunduğu tebliğ tarihinin esas alınması gerektirmektedir. Ayrıca ilgilileri açısından subjektif ve kişisel niteliği bulunan bu kararların aynı zamanda Anayasa'da yer alan bir temel hak ve özgürlük olan mülkiyet hakkını kısıtlayıcı nitelikte sonuçlar doğuracak olması nedeniyle, tebliğ tarihinin esas alınması, Anayasa'da güvence altına alınmış olan hak arama özgürlüğünün de bir gereğidir.

Bu durumda, 6306 sayılı Kanun'un 6/9. maddesi uyarınca dava açma süresinin ancak tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başlayacak olduğu, uyuşmazlıkta ise, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının davacıya tebliğ edilmediği, bunun aksinin davalı idarece kanıtlanamadığı gibi, öne de sürülmediği, anlaşıldığından, davacının açmış bulunduğu bu davada süreaşımı bulunduğundan bahsedilemeyeceğinden, Danıştay Ondördüncü Dairesi'nin temyize konu kararının, Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemine ilişkin olarak davanın süre aşımı nedeniyle reddine yönelik kısmının belirtilen gerekçeyle bozulması gerektiği oyuyla, bozma kararının gerekçesine katılmıyorum.



KARŞI OY



XX- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'na, 28/06/2014 günlü, 29044 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun'un 18. maddesiyle eklenen, bir kısım işlemlere karşı açılan davaların ilk derece ve temyiz aşamasında, genel yargılama usulünden farklı olarak izlenecek yargılama usulünün belirlendiği "ivedi yargılama usulü" başlıklı 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca, temyiz üzerine verilen kararların kesin olduğu hükme bağlanmış olmakla birlikte, 6545 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girmesinden önce açılan ve sonradan ivedi yargılama usulü kapsamına dahil edilen işlemlere karşı açılan davalarda, ivedi yargılama usulüne ilişkin hükümlerin uygulanması, hukuk güvenliği ilkesine aykırı sonuçlar doğuracağından, ivedi yargılama usulünün ilk derece ve temyiz aşamasına ilişkin hükümlerinin, ancak 6545 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girdiği 28/06/2014 tarihinden sonra açılan davalarda uygulanabileceği, bu tarihten önce açılan davalarda ise genel hükümlerin uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır.


Bu durumda, 28/06/2014 tarihinden önce açılan bu davada belirtilen ivedi yargılama usulü hükmünün uygulanma imkânı bulunmamaktadır.


Açıklanan nedenle, davanın açıldığı tarih itibarıyla, ivedi yargılama usulü kapsamında bulunmayan bu davada, Danıştay Ondördüncü Dairesince verilen kararın kısmen gerekçeli onanması kısmen bozulması yolundaki karara karşı, tarafların 15 (onbeş) günlük süre içinde karar düzeltme yoluna başvurabilme imkânı bulunduğu oyuyla, kararın kesinlik hükmüne ilişkin kısmına katılmıyoruz.

 

Hits: 13396

KENTSEL DÖNÜŞÜM YARGI KARARLARI

6306 sayılı Yasa Uygulamasında Ortaklığın Giderilmesi Davası Açılamaz
DANIŞTAY ALTINCI DAİRE Esas No : 2019/17559 Karar No : 2021/11060 DAVACI___________________ : Şehnaz Bor Caddebostan Mah. Plajyolu Sok. No:21 İç Kapı ...
634 sayılı YASA-6306 SAYILI YASA-GÖREVLİ MAHKEME
Davacı vekili dava dilekçesinde, de kurulu anataşınmazın 18.08.2014 tarihli olağanüstü kat malikleri kurulu toplantısında anataşınmazın riskli yapı olduğu ...
6306-DEVLETÇE YAPILAN YARDIMLAR
  a)    2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 38 inci maddesi uyarınca alınan NOTER HARÇLARI. b)     Harçlar Kanununun 57 ...
KENTSEL DÖNÜŞÜM SÜRECİNDE YIKILACAK BİNALARIN TAHLİYESİ
Riskli alan ve rezerv yapı alanlarında ilgili kurumca veya maliklerce yürütülen uygulamalarda, ilgili kurumca belirlenecek takvime göre on beş gün içinde veya ...
6306 SAYILI YASA VE ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVASI
    Riskli yapı olarak yıkılan bina arsasının ortaklığın giderilmesi davası kteusu olup olmayacağına ilişkin görüşlerimiz de Dergimizin 2016/3 sa­frada yer ...
ANKARA BÖLGE İDARE MAHKEMESİ 5. İDARİ DAVA DAİRESİ (ESAS NO: 2019/788 KARAR NO : 2020/97).
  6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'un 1. maddesinde; "Bu Kanunun amacı; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar ...
18.Hukuk Dairesi, Esas: 2015/ 10381, Karar: 2015 / 14245, Karar Tarihi: 13.10.2015
   ÖZET: Dosya kapsamından; 02.11.1976 olan kat irtifakına geçiş tarihinde bağımsız bölümlerin değerinde ve dolayısıyla arsa paylarının tespitinde dikkate ...
18. Hukuk Dairesi 2014/4798 E. , 2014/9250 K.
18. Hukuk Dairesi         2014/4798 E.  ,  2014/9250 K. MAHKEMESİ : İstanbul 12. Sulh Hukuk Mahkemesi TARİHİ : 19/12/2013 NUMARASI : ...
ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVASI
YEREL MAHKEME: ANADOLU 8. SULH HUKUK MAHKEMESİ DOSYA NUMARASI:  2017/77-176 BÖLÜM: GEREKÇE 6306 sayılı yasanın 6. Maddesi hükmü 6306 sayılı yasanın 6. ...
6306 DANIŞTAY KARARLAARI (ÇOK SAYIDA)
6306 İDARİ YARGI KARARLARI (ÇOK SAYIDA) Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetinde bulunan Antalya ili, .... ilçesi, ... mahallesi, 13142 ada, 1 parsel ve 13143 ...
6306 SAYILI KANUN KAPSAMINDA KİRA KARŞILIĞI KAT YAPIM SÖZLEŞMESİ
SOMUT OLAY: Davacı ve davalılar, bağımsız bölümlere sahip oldukları  (...) Tapu bilgilerinde kayıtlı parsel numaralı kat mülkiyetine tabi apartman hakkında, bir malikin ...
KİRA YARDIMI İÇİN İKAMET ŞARTI
KİRA YARDIMI İKAMET ŞARTI Denizli İli, ... İlçe, ... Mahallesi, 17L-II pafta, 4546 ada, 5 Sayılı parselde bulunan taşınmaz hakkında 6306 Sayılı Kanun gereğince riskli yapı ...
İDARİ İŞLEMDE BAŞVURU YOLLARININ GÖSTERİLMESİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ
Anayasanın 40/2. maddesi ile getirilen devlet için 'yükümlülük', kişiler için bir 'hak' olan başvuru yollarının gösterilmesi ilkesi yaşanan ...
RİSKLİ YAPI TESPİTİNİN İPTALİ İSTEMİ * YAPININ BETON DAYANIMI
İstanbul İli, Bakırköy İlçesi, Basınköy Mahallesi, 84 pafta, 949 ada, 198 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki davacının da maliki olduğu yapı 6306 Sayılı Afet Riski ...