KİTAP
İnşaat Hukuku Kitabı

ALACAKLININ DİRENİMİ

~ 05.05.2010 ~
Av. İlker H. Duman
            I. Genel Olarak
Yapma veya verme edimi gereği gibi kendisine önerilen alacaklı, haklı bir sebep olmaksızın onu kabulden veya borçlu­nun borcunu ifa edebilmesi için kendisi tarafından yapılması gereken hazırlık fiillerini yapmaktan kaçınırsa, direnime düş­müş olur (BK. md. 90).
 
İfanın borç ilişkisine uygun olarak gerçekleşmesine, bizzat alacaklının davranış ve eylemleri engel olmuşsa, alacaklının direniminden söz edilir[1]. Alacaklının direnime düşmesi için onun kusurlu bulun­ması zorunlu değildir; alacaklı burada hiçbir borcu ihlal etme­mektedir; onun davranışı, kendisinin olan bir hakkı kullanmamak eylemin­den oluşmaktadır; böylece onun direnime düşmesi, taz­minat ve­rilmesi sonucunu doğurmaz. Alacaklının direnimi, ya yöntemince kendisine sunulan edimi kabul etmemesinden ya da kabul için kendisine düşen hazırlık işlemlerini yapmamış olma­sından do­ğar[2].
Alacaklı direnimi, ifaya alacaklının katılmasının ge­rekli ol­duğu bir borçta, alacaklının kendisine sunulan ifayı haklı bir neden olmadan kabul etmemesi veya ifanın gerçek­leşmesi için kendisinin yapacağı şeyleri yapmamasıdır.
İfaya alacaklının katılmasının gerekli olmadığı borç­larda veya alacaklı tarafından yapılacak herhangi bir eyleme ihtiyaç bu­lunmaksızın yerine getirilebilen borçlarda, örneğin yapmama borçlarında alacaklı direnimi söz konusu olmaz[3].
Sözleşmenin yerine getirilmesi, alacaklının katılımı ol­mak­sızın gerçekleştiğinde, işin gereğine göre ve dürüstlük ku­ralı uya­rınca, borçlunun ifayı alacaklının bilgisine sunması gerekmektedir. Ne var ki borçlunun da, borcundan ifa ile kur­tulmayı amaçlaması, kendisi açısından belli bir hukuksal yarar oluşturacaktır. Alacaklının işbirliğine gereksinim duyulan durum­larda ise, herhangi bir hakkını kullanmak veya kullanma­makta ser­best olan kişiye, borcu ifa ile sona ermesi için ken­disine düşeni yapması yönünde bir baskı uygulamak genel­likle söz konusu olmadığından, yasada alacaklının direnimi veya işin kabu­lünde direnim durumları yönünden alacaklı aleyhine hü­küm­ler bulunmamaktadır (BK. md. 90).
Alacaklı, haklarını dürüstlük kuralına uygun biçimde kul­lanmak zorunda olup, kendisine gerektiği gibi sunulanı almak durumundadır.
Yasa, bazı durumlarda alacaklıyla işbirliği yapma zo­runlu­luğu getirmiştir. Eser sözleşmelerinden örnek verelim: “Yükle­nicinin öl­mesi veya kusuru olmaksızın eseri bitirme gücünün kalmaması durumunda, eğer sözleşme onun kişiliği göz önüne alınarak yapılmış bulunuyorsa, eser sözleşmesi sona erer. Bu durumda, yapılan parçanın kullanılması olanaklı ise, iş sahibi onu kabul etmek ve karşılığını ödemek zorundadır” (BK. md. 371). Burada eserin üçüncü kişilere ta­mamlatılmasının olanaklı bulunduğu, ancak yüklenicinin mi­rasçılarına ve yardımcılarına güvenilmeyen durumların konu edildiği ileri sürülmektedir. Eserin tamamına göre, hangi orandaki kısmı yapılmışsa, ücret de, işin yerine getirildiği oranda ödenmelidir.
Alacaklının direnimi, yan edim borçlarının da ihlal edilme­sine neden olabilir. Bu yolla yanlar, izledikleri özel amaçların gerçekleşmesi için, gerekenin muhatap tara­fından yapılmasını haklı olarak bekleyebilmektedirler. Böy­lece MK. md. 2/I hükmü ile, işbirliği yapma borcu da, taraf­lara yüklenilmiş olmaktadır[4].
 
            -Borcun ivedili olması ve yerine getirme özelliğine sahip olması.
            -İfanın yolunca önerilmiş olması.
            -Haklı bir neden yokken ifa önerisinin reddedilmiş olması.
 
I. İfa Yolunca (Usulü Dairesinde) Önerilmiş Olmalıdır
Alacaklı yolunca önerilmeyen ifayı kabul etmek zorunda de­ğildir: Yolunca sunulmayan ifayı reddeden alacaklı direnime düşmez. Eylemli ve gerçekten yapılan önerme, alacaklı direni­mine yol açabilir ki, borçlu ödeme için kendisine düşen her şeyi yapmış, ödemenin gerçekleşmesi, yalnızca alacaklının tutum ve davranı­şına, yani kabu­lüne kalmış olmalıdır[5]. Borçlu, borçlanılan edimi yerine getirmek amacıyla borç ilişkisine uygun ve gereği gibi sunmuş ve bu yolla yerine getirmeye hazır ve istekli olduğunu göstermiş, kanıtlamış bulunmalıdır[6].
 İfa önerisi, kural olarak alacaklının direniminin gerçekleşmesi için vazgeçilmez bir unsur olmakla birlikte, kesinlikle, borçlunun “direnim uyarısı” olarak nitelendirilemez[7].
İfa önerisinin “yöntemine uygun” yapılması koşuluyla, sözlü veya eylemli olmasının bir önemi yoktur. Önemli olanın, ifa önerisinin “uygun” olmasıdır. Alacaklı, haklı bir neden yok iken uygun biçimde yapılan ifa önerisini geri çevirirse direnime düşer.
Borçlu, borçlanılan edimi ifa amacıyla borç ilişkisine uy­gun ve gereği gibi sunmuş ve böylece ifaya hazır ve istekli oldu­ğunu göstermiş, kanıtlamış bulunmalıdır. Önerilen edimin “ge­reği gibi ödeme” sayılabilmesi için, bunun ödemenin öğelerine uygun olarak sunulmuş olması gerekir. Bu nedenle ödeme, öne­rildiği anda borç­lanılan edimin miktar ve niteliğine uygun bir biçimde sunulmalı, ilke olarak borcun tamamını, faiz ve giderle­rini kapsa­malıdır[8]. İfa (verilecek veya yapılacak şey) mik­tar, nitelik, yer ve zaman yönün­den borca uygun bir biçimde sunulmalıdır. Karşılıklı borç yükleyen sözleşme­lerde taraf­lar “aynı anda ifa” ile yükümlü olduklarından, borçlu, karşı edimin aynı anda ifası koşu­luyla, kendi borcunun ifasını önerebilir. Bu koşula uymayan, ifayı kabul edece­ğini, fakat kendi borcunu ifa edemeyeceğini açıklayan alacaklı dire­nime düşmüş sayılır[9].
Borcun, borçlunun kendisi tarafından yerine getirilmesinde alacaklının yararı bulunmadıkça, borçlu, borcunu doğrudan doğruya kendisi yerine getirmek zorunda değildir (BK. md. 67): Borcun bizzat borçlu tarafından yerine getirilmesinde alacaklının yararı varsa, borçlu, borcunu “şahsen” yerine getirmekle yükümlüdür. Borcun bizzat borçlu tarafından yerine getirilmesinin gerekli olduğu durumlarda, borcun borçlu tarafından yerine getirilmesi “borca uygun ifa” yükümlülüğünün bir gereğidir. Borcun bir üçüncü kişi tarafından yerine getirilmesine engel bulunmuyorsa, ifa önerisi üçüncü kişi tarafından da yapılabilir. Borçlunun şahsi beceri, hüner ve özelliğini gerektirmeyen borç ilişkilerinde, borçlu temsilci veya ifa yardımcıları kullanarak borcunu yerine getirebilir. Üçüncü kişi, borçlunun bilgisi dışında veya itirazına rağmen borçlunun borcunu ödeyebilir[10]. Eser sözleşmesinde, yüklenicinin, bedeni yeteneklerinin önem taşımadığı ve tek bir kişinin üstesinden gelemeyeceği işleri, kendi yönetim ve denetimi altında olmak üzere, yardımcı şahıs kullanarak yapabileceği kabul edilmiştir (BK. md. 356/II). Ödeme yapmasına geçerlik tanınan üçüncü kişinin “ödeme önerisinin” de geçerli olacağı kuşkusuzdur.
Önemli olan, ifanın biçimsel önerilmesi değil, ey­lemli ve gerçekten önerilmesidir. Ödeme önerisi, borcun kapsam ve gereklerine uygun biçimde yapılmalıdır. Ödeme önerisinde bulunan borçlu, edimin amacına ulaşması için, her şeyi yapmış ve ödeme (ifa) amacının gerçekleşmesi, sadece alacaklının kabulüne bağlı kalmış olmalıdır[11]. Borçlunun, sadece ödeme öne­risinde bulun­ması yeterli olmayıp, öneriyi ödeme yapmak ama­cıyla yap­malı­dır. Borçlu, alacaklısına neyi borçlanmışsa onu yerine getirmelidir. Ödeme yeri ve zamanını düzenleyen BK. md. 73 vd. hükümleri, ödeme önerisinde de uygulama alanı bulur. Ödeme önerisi yer ve zamana uygunluk arzetmiyorsa, eylemli ve gerçek ödeme önerisinden söz edilemez. Ödeme önerisinin yapılabileceği zaman belirlenirken, alacağın ivedili olup olmamasından çok, ödemenin olanaklı olup olmadığı önemlidir. Bunun gibi, ödeme önerisinin miktar ve nitelik bakımından da, alacağın konusuna uygun olmalıdır. Ödeme önerisi, ya borcun yerine getirileceği yerde veya alacaklı için daha elverişli bir yerde yapılmalıdır. Götürülecek borçlarda, teslim yerinde yapılması gerekir. Gönderilecek borçlarda eylemli ödeme önerisi, karşı edimin alacaklının adresine yollanmasından ibarettir. Borçlu bir kez ödemeyi önermekle borca uygun hareket etmiş olur. Borçlu, edimi kabul etmesi için alacaklıya uygun bir süre vermek zorunda değildir[12].
Ödeme önerisi herhangi bir biçime bağlı değildir.
İki tarafa borç yükleyen bir sözleşmede, alacaklının borçlu olduğu karşı edimi de, “aynı zamanda ifa zorunluluğu” varsa, borçlu, bunun yerine getirilmesi koşuluyla, ödeme önerisinde bulunabilir. Borçlu, ödeme önerisinde bulunurken alacaklının kabul etmek zorunda olmadığı bazı koşullar öne sürerse, “usulü dairesinde” yapılmış bir ödeme önerisinden söz edilemez[13].
1. Ödemenin (ifanın) gerçekleşmesi için, alacaklının da ödemeye yardımcı olması gerekiyorsa, gerçek ve eylemli önermeye gerek yoktur. Bu durumda, borçlunun, alacaklıya, yalnız bir ihbarda bulunarak, ondan, borç ilişkisi gereğince, ifaya katılmasını istemesi yeterlidir. Borçlunun edimini arzetmesinden önce, alacaklının yerine getirmesi gerekli çeşitli iş ve işlemlere “hazırlık eylemleri” denir[14]. Borcun ifası için daha önce alacaklı tarafından yapıl­ması gereken işlemler varsa, borçlu alacaklıyı kendine düşeni ifaya ça­ğırır; bu isteğe uymayan (daha önce kendisi tarafından yapılması gereken işlemlerden kaçınan) alacaklı direnime düş­müş sayılır. Borçlunun bu çağrısı, ifanın önerilmesi niteliğinde­dir. Örneğin seçimlik bir borçta seçme yetkisi alacaklıya bırakılmışsa onun hangi edimi istediğini bildirmesi; alınacak borçlarda alacaklının, malın bulunduğu yere gelmesi; borcun konusu olan edime ilişkin bazı özelliklerin alacaklı tarafından belirlenmesi gerekiyorsa bu yolda bir beyanın yapılması; inşaat yapmayı taahhüt eden kimseye gerekli inşaat ruhsatının sağlanması… bütün bunlar alacaklının “ifa fiillerine” katılmasını anlatır. Bu gibi durumlarda borçlu gerçek ve eylemli bir ödeme önerisinde bulunmayacak, sadece alacaklıya bir bildirim yapacaktır; bu bildirim, alacaklının borç ilişkisi gereğince ifaya katılmasını istemekten ibarettir[15].
Borcun niteliğine göre, borçlunun yerine getireceği edim için, ya alacaklının yardım ve katılımına gerek vardır veya bu yardım veya katılım olmaksızın da, edimin yerine getirilmesi olanaklıdır. Kazandırıcı işlem yapan kişi, bazı durumlarda, kazandırma lehtarının yardım ve katılımından vazgeçebilir. Buna karşılık edim, bir hakkın (örneğin, alacak veya mülkiyet hakkının) alacaklıya devrinden ibaret ise, alacaklının yardım ve katılımı zorunludur. Gerçekten böyle bir hakkın alacaklıya devredilmesi için, aynî nitelikte bir sözleşmeye ihtiyaç vardır. Bir taşınmazın mülkiyeti, borçlandırıcı bir sözleşme gereğince, onu edinenin malvarlığına geçer. Borçlu bir taşınmazın mülkiyetini nakil borcunu tapu sicil müdürlüğüne yapacağı başvuruyla yerine getirir[16].
Sözle önermenin yeterli olduğu durumlarda, alacaklının, borçlunun borçlanılan edimi yerine getirmeye hazır olmadığını kanıtlaması durumunda, kabul direnimi gerçekleşmez. Örneğin alacaklı, borçlunun ödemeyi önerdiği mala sahip olmadığını, depo­sunda böyle bir malın bulunmadığını kanıtlarsa durum böy­le­dir[17].
Sözlü önerme, borçlu veya temsilcisi tarafından yapılma­lı­dır, üçüncü kişi sözlü öneride bulunamaz[18].
Alacaklının ifaya katılması maddi bir eylemden ibaretse (örneğin edimin konulacağı yerin hazırlanması gibi), borcun yerine getirilebilmesi için alacaklının daha önce harekete geçmesi gerekir.
Borçlunun uyarmasına karşın hazırlık işlemlerine başlamayan alacaklı direnime düşer.
Sözlü ödeme önerisinin yeterli olduğu durumlarda, ayrıca eylemli önermeye gerek yoktur; ancak buna engel bir durum da bulunmamaktadır.
Hazırlık eylemleri sözleşmenin niteliğinden doğarlar.
Alacaklı, kendisine düşen hazırlık eylemleri bakımından, borçluyla işbirliğinde bulunmaktan kaçınırsa, kural olarak, borca aykırılık oluşturmadığı için tazminat borcu doğurmaz. Fakat boş yere yapılan giderler alacaklıdan istenebilir[19].
2.Alacaklı kendisini sözleşmeyle bağlı saymadığını ve edimi kabul etmeye­ceğini bildirmişse, sözleşmenin geçersizliğini ileri sürmüşse, söz­leşmeden döndüğünü bildirmişse borçlunun ifayı eylemli ola­rak önermesinin anlamı yoktur; bu durumda borçlunun sadece ifayı önermesi yeterlidir[20].
Alacaklı kendi katkısı olmaksızın borçlunun tek başına ola­naklı bulunmayan bir ödeme eylemini engellemesi duru­munda, örneğin alacaklının bir “mesafe satışında” borçlunun malı gönder­mesini engellediği için borçlu ödeme yapamıyorsa, alacaklı dire­nime düşebilir[21].
Eser sözleşmesinden örnek verelim: Eser sözleşmesinde, yüklenicinin inşaata başlaması için, iş sahibinin, gerekli işlemleri tamamlamış olması zorunludur. İş sahibi, arsayı veya plan ve projeyi teslim etmeden, yüklenicinin, inşaata başlamasını isteyemeyeceği gibi, imar mevzuatına göre, inşaat ruhsatı alınmaksızın, ondan, kaçak bir inşaata başlaması da beklenemez. Bir bina inşası için, bazı araç ve gereçler alacaklı tarafından sağlanacaksa veya duvarların boyanmasından önce, renk seçimi alacaklı tarafından yapılacaksa, bu işler tamamlanmadıkça, borçlunun, borcunu yerine getirmesi, eylemli olarak olanaksızdır. Bu durumda borçlu, alacaklıyı, kendine düşeni yapmaya çağırır ve bu isteği yerine getirmekten kaçınan alacaklı direnime düşer. Borçlunun bu çağrısı, ödemenin önerilmesi niteliğindedir[22].
Alacaklı, haklı bir neden olmaksızın edimi reddederse… direnime düşer (BK. md. 90).
Yasa, ödemeyi ret hakkını “haklı nedene” dayandırmıştır. Haklı bir neden olmaksızın reddinden söz edilmesi, gereği gibi yapılan ödeme önerisinin de “haklı bir nedenle reddedilebileceği” anlamına gelmez. Yukarıda açıklanan koşulların gerçekleşmesine karşın alacaklının ifayı kabul etmemesi, reddin haksız sayılması için yeterli sayılmalıdır[23]. Kaçınmanın haklılık veya haksızlığı tamamen objektif nedenlere dayandırıldığı için, direnimin gerçekleşmesi, alacaklının kusurlu olup olmamasına bağlı değildir Alacaklı sunulan ifayı kabulden kaçınmada kusursuz olsa bile koşullar gerçekleşirse, direnime düşer. Bunun için, ifanın tamamlanmasını önleyen, engelleyen nedenin alacaklıya yükletilmesi, onun alan ve çevresinde doğması yeterlidir. Kabul direnimi, alacaklının ölmesi, hastalanması, ayırt etme gücünü yitirmesinden dolayı gerçekleşmiş olsa bile, bu nedenler borçlunun etki alanı dışında, tamamen alacaklının kişisel çevresi içinde vuku bulduğundan, borçlu bunlardan etkilenmez[24]. Ödeme önerisinin reddi, alacaklının, borçluyla işbirliğinde bulunmasının zorunlu olduğu durumlarda, bundan kaçınması anlamına gelir. Bu ise, ya edimi kabulden kaçınmak veya hazırlık işlemlerini yerine getirmemek biçiminde olabilir. Üçüncü kişinin borcun ödenmesinden sorumlu olduğu durumlarda, üçüncü kişinin ödeme önerisini reddeden alacaklı direnime düşer. Alacaklının sözleşmeyi hükümsüz saymadığı veya ifanın usulüne uygun olmadığı yolundaki açıklama ve itirazları da, edimin reddedilmesi anlamına gelir. Borçlu, edimi kabul etmeyeceğini önceden açıklayan alacaklıyı direnime düşürmek istiyorsa, en azından sözlü ifa önerisinde bulunmalıdır. Alacaklının direnime düşmesi için, borçlunun alacaklıya yöntemine uygun biçimde ödeme önerisinde bulunması ve bu önerinin haklı bir neden olmadan reddedilmesi gerekir. Alacaklı edimi önceden reddetse bile borçlunun, eylemli olmasa bile, en azından sözlü olarak ödeme önerisinde bulunması gerekir.
Kabulden kaçınma, edimin doğrudan doğruya reddi ya da edimin alınmış olmasına karşın, ifa diye kabul edilmediğinin veya borçlunun buyruğuna hazır tutulduğunun borçluya bildiril­mesiyle gerçekleşir. Kaçınma, açıkça olabileceği gibi, üstü kapalı da olabi­lir; örneğin, malın ulaştığı kendisine bildirildiği halde, alacaklının malı arayıp sormaması “kapalı kaçınma” niteliğinde­dir[25].
Alacaklı, sunulan edimi kabul etmeyerek veya borcun ifası için daha önce kendisi tarafından yapılması gereken işlem­lerden kaçınarak ifayı engelleyebilir. İfa önerisini reddeden ala­caklı ob­jektif olarak haklı nedenlere dayanmıyorsa, ret haksızdır. Sebe­bin haklı olup olmadığı her somut olaya göre değişir. Bu­raya, özellikle borçlunun ifaya hazır olduğunu bildirdiği edimin sözleş­meye uy­gun olmaması durumu girer. Bu anlamda olmak üzere, satılan ma­lın bozuk olması, eksik olması, yapılan inşaatın projeye aykırı ol­ması gibi durumlarda, alacaklının ifayı reddet­mesi haklı nedene dayanır[26].
Alacaklının yapması gerekli olan hazırlayıcı işler için be­lirli bir gün saptanmamışsa, alacaklının hazırlayıcı işleri yap­maktan kaçındığının kabul edilebilmesi için, borçlunun ön hazır­lıkları tamamlaması yolunda alacaklıya çağrıda bulunması zorun­ludur. Uygun bir süre içinde buna uymayan alacaklı dire­nime dü­şer. Alacaklının ön hazırlıkları yapması için belirli bir gün sap­tanmışsa, borçlunun çağrıda bulunması gerekli değil­dir[27].
Yasa, alacaklının direnime düşmesi için “haklı neden ol­maksızın ifanın reddedilmesi” koşulunu ararken, kaçınmanın ku­sura dayanmasını aramamıştır. Kaçınma nedenleri dürüstlük ku­rallarıyla bağdaşmıyorsa, kaçınmanın haklı bir nedene dayan­madı­ğının kabulü gerekir. Başka bir deyişle, kaçınma nedenleri dürüst­lük kuralları ile bağdaşıyorsa, kaçınma nedeninin haklı olduğu kabul edilebilir. Borçlunun alacaklıya bildirmeksizin va­deden önce borcunu yerine getirmek istemesi veya ard arda tes­lim edilecek borçlar için direnime düşmüş borçlusunun geciktiği tüm edimleri bir defada ödemek istemesi “haklı nedenlerle” ka­bulden kaçın­maya örnek oluştururlar.
Önceden reddettiği ifayı daha sonra kabul ettiğini ya da ha­zırlık işlemlerine katılacağını bildiren alacaklı, direnim duru­mun­dan çıkar.
Alacaklının etki alanında gerçekleşen bir kusurlu olanak­sızlık, onun direnimine neden olur.
Alacaklıya yapılan ifa önerisinin reddedildiğini borçlunun ka­nıtlaması gerekir. İfayı reddetmek, hukuki bir işlem olmayıp, maddi bir olgu olduğundan, bu konuda tanık dinlenebilir.
Alacaklının yetkili temsilcisine yapılan ve yöntemine uygun olan ödeme önerisi, yetkili temsilcisi tarafından, haksız olarak reddedilirse, alacaklı direnime düşer. Bunun gibi, alacaklının, durumun gereğinin değişmesi nedeniyle ödeme önerisini geri çevirmesi, onun direnime düşmesine neden olur: Bu durumda alacaklı, kendisine önerilen ödemeyi, şahsını ilgilendiren bir nedenle kabul etmemekte veya edememekte objektif olarak haklı sayılabiliyorsa direnime düşmez. Örneğin, ağzına protez yapılacak bir hastanın, çene eklemlerine felç gelmesi, herhalde alacaklıyı direnimden kurtaran bir neden olarak kabul edilmelidir. Bu durumda, alacaklının direnimi değil, edim olanaksızlığı söz konusu olabilir[28]
Tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, alacaklı ödeme önerisini geri çevirdiği için direnime düştükten sonra da borçlu tarafından borcunu ödemeye zorlanabilir; ancak bu aşamada borçlunun borcunu ödemeye hazır olma yükümlülüğü vardır.
            A.Borcun İvedili Olması
            Alacaklının, alacak hakkını kullanmasına, akdi ve kanuni hiçbir engel kalmadığı andan itibaren, bir borç ivedili olur. Bu an, alacaklının borçludan borcun yerine getirilmesini istediği an olup; borcun ifası kararlaştırılmış bir vade yoksa veya işin niteliğinden, belli bir vadenin bulunduğu sonucu çıkarılamıyorsa, o durumda borç derhal yerine getirilir veya onun ifası istenebilir. Borcun ivedili olması genellikle zamanaşımının başlangıç tarihine denk düşer: Satış bedeli, kural olarak, satılanın tesliminden, eser sözleşmesinde, imal edilen şeyin bedeli, eserin tesliminden başlayarak ivedili olur. Alıcının veya iş sahibinin direnimi yüzünden satılan veya imal olunan şey teslim edilmemiş olsa bile, alacak ivedili olur. Borçlu, alacaklıya karşı sahip olduğu bir def’i hakkını “eylemli olarak” kullandığı takdirde, borç ivedili olmaz[29].
            B.Borç Yerine Getirilebilir Nitelikte Olmalıdır
            Alacaklının direnime düşmesi ancak ifanın olanaklı bulunması durumunda söz konusu olabilir. İfa olanaksızsa, alacaklı direnime düşmez.
            Sözleşmenin kapsamından veya niteliğinden veya durumun gereğinden iki tarafın başka türlü düşündükleri anlaşılmadıkça, borçlu borcunu ödeme gününden önce yerine getirebilir. Ancak, sözleşme ile veya töreye göre yetkili olmadıkça, borçlunun, ödeme gününden önce ödeme yapmasından dolayı, bir miktar indirim yapmaya hakkı yoktur (BK. md. 80). Borcun ivedili olmasından önce, ödeme yapmaya hakkı olan borçlu, ödemeyi, alacaklı için elverişli olmayan bir zamanda önermiş olmamalıdır. İfa zamanı derken, hem alacağın (borcun) ivedili olduğu zaman, hem de borcun yerine getirilmesinin olanaklı olduğu zaman anlaşılmalıdır.
            IV. Borcun Ödenmesini Engelleyen Öteki Nedenler
Edim (verilecek şey veya yapılacak iş) ne alacaklıya, ne de alacaklıyla ilgili kişisel başka bir nedenle temsilcisine sunu­lamaz veya borçlunun kusuru olmaksızın alacaklının kimliğinde kuşku doğarsa, borçlunun, alacaklının direniminde olduğu gibi, yatırma veya sözleşmeyi bozma hakkı vardır (BK. md. 95).
Borcun ödenmesini engelleyen öteki nedenlere örnek­ler:
- Alacaklının ikametgâhı bilinememektedir.
- Alacaklı ayırt etme gücünden yoksun olduğu için ifayı kabul etmesi mümkün değildir ve üstelik alacaklının bir temsil­cisi de yoktur.
- Borçlunun kusuru olmaksızın alacaklının şahsında te­red­düt vardır[30]Bunlar ve benzeri durumlarda, alacaklının kişiliğinden veya kim­liğinden kaynaklanan tereddütler nedeniyle alacaklıya veya tem­silci­sine ödeme yapma olanağı bulunmamaktadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.3.1977 gün ve 769/1385 sayılı kararında, “Borcun ödenmesini engelleyen <öteki nedenlerin> bulunması durumunda borçlunun yatırma hakkı” değerlendirmiştir: “BK.nun 95. maddesi hükmüne göre borcun ifasına engel olan hallerden biri de, alacaklının şahsında tereddüt hasıl olmasıdır. Ne var ki bu tereddüdün, borçlunun kusuru olmadan doğmuş olması lazımdır. Borçlu durumu gerektiği gibi incelemiş buna rağmen alacaklının şahsındaki tereddüt ve şüpheyi giderememiş ve bu yüzden iki defa ödemede bulunmak tehlikesi ile ciddi şekilde karşı karşıya kalmış ise, kendisi için tevdi hakkı doğmuş demektir. Somut olayda, davalının bonolardan mütevellit borcunun temlik ile ödeneceği kararlaştırılmış ve protokol ile yeni vadeler saptanmıştır. Mevcut bonolar ise temlikin teminatı olarak davacı yedinde bırakılmıştır. Hal böyle iken ve anlaşma uyarınca temlik konusu istihkakların tahakkukunu beklemek icap ederken, davacının sözleşme hilafına hareketle bonoları bir başkasına ciro ettiği ve onun da davalı aleyhine takibe geçtiği anlaşılmaktadır. Böylece davalı ortada tek bir borç bulunmasına rağmen temlik nedeniyle davacıya ve bonolardan dolayı da hamil üçüncü şahsa karşı borçlu durumuna düşürülmüştür. Bir başka deyişle, davalının kusuru olmaksızın ödemenin kime yapılacağı hususunda tereddüt olmuş ve davalı, iki defa ödemede bulunma tehlikesi ile karşı karşıya getirilmiştir. Bu durumda, elbette ki davalı borçlunun mahkemeden tevdi yeri tayini istemeye hakkı olacaktır. Nitekim davalı bu hakkını kullanmış ve parayı mahkemenin tayin ettiği yere tevdi eylemiştir. Böylece BK.nun 95. maddesi yollaması ile aynı Kanunun 91. maddesi uyarınca davalı borcundan beraat etmiştir. Tevdiden maksat, paranın gerçek alacaklıya ödenmesini sağlamaktır. Bu nedenle parayı muhafaza etmek üzere kabul eden kimse parayı ödemek için ya ilgililerin rızasını almak, ya da alacaklının kim olduğunu gösteren mahkeme ilamının kendisine ibrazını istemek durumundadır.” .
V. Borçlunun İhtarı
Borçlu, alacaklıya bir direnim ihtarnamesi göndermelidir. BK. md. 90’a göre, karşılıklı yükümlülükleri içeren söz­leşmelerde, borçlunun borcunu yerine getirebilmesi için, alacaklı kendisi tarafından öncelikle yapılması gereken işlemlerden ka­çın­dığı takdirde direngen sayılacağı benimsenmiştir. Bu durumda da­valıya değil, davacıya sözleşmeden dönme hakkı tanımak ge­rekir. BK. md. 94 gereğince tanınan ve maldan başka bir edime ilişkin bir borç söz konusu ise; borçlu, alacaklı direnime düştü­ğünde, borçlunun direnimi konusundaki kurallar (BK. md. 101) uyarınca sözleşmeden dönebilecektir. Öte yandan iş sahibinin ha­zırlayıcı eylemlere katılması gerektiği halde, önceden onları yap­maktan kaçınmakla birlikte, sözleşmeyi bozma yoluna git­mesi, dürüstlük kurallarıyla bağdaşmayacaktır[31].
Alacaklının ödemeyi reddetmesi hukuki bir işlem değil, hukuki bir olay niteliğinde olduğu için her türlü kanıtla kanıtlanabilir; söz gelimi, tanık da dinlenebilir.
Borçlu, alacaklının direnime düşmesi üzerine, tevdi ile yükümlü olmaz; tevdi borçluya verilmiş bir yetkiden ibarettir; o bu yetkiyi kullanıp kullanmamakta serbesttir. Borçlu, ticari olmayan bir edimi, yargıçtan karar almadan, kendiliğinden bir kuruma veya ardiyeye bırakırsa sorumluluktan kurtulmuş olmaz[32].
Her borç ödenmekle sona erer ve borçlu borcundan kur­tu­lur. Fakat bazı durumlarda borçlunun borcunu yerine getirmeye hazır olmasına karşın borcun yerine getirilmesi, borçluya yükle­nemeyen nedenlerle olanaklı bulunmayabilir. Bu durumda borçlu, tevdi hakkını kullanarak borçtan kurtulabilir. Ancak “tevdi” yoluyla borcun sona ermesi için yasada öngörülen ko­şulların gerçek­leşmesi gerekir.
Yasa, “alacaklının şahsında te­reddüt bulunması”nı borcun ifasına engel olan durumlardan biri saymıştır; tereddüt, borçlunun kusuru olmadan doğmuş olmalıdır. Borçlu durumu gerektiği gibi incelemiş buna rağ­men ala­caklının şahsındaki tereddüt ve şüpheyi giderememiş ve bu yüzden iki kez ödemede bulunma tehlikesi ile karşı karşıya kalmış ise, kendisi için tevdi hakkı doğmuştur. Örneğin bonolar­dan doğan borcun temlik ile ödeneceği kararlaştırılmış ve protokol ile yeni vadeler sap­tanmıştır. Mevcut bonolar ise temlikin teminatı olarak alacaklının elinde bırakılmıştır. Durum böyleyken ve an­laşma uyarınca tem­lik konusu istihkakların gerçekleşmesini bek­lemek gerekirken, sözleşmeye aykırı olarak bonoları bir başka­sına ciro etmesini ve onun da borçlu aleyhine icra takibine geçtiğini dü­şünelim. Böy­lece borçlu ortada tek bir borç bulunmasına rağ­men temlik nede­niyle, alacaklıya iki kez ödeme yapma tehlikesi ile karşı karşıya getirilmiştir. Bu durumda elbette ki borçlunun mah­kemeden tevdi yerinin belirlenmesini istemeye hakkı olacaktır. Borçlu bu ödeme yerine borcunu yatırmakla borcundan kurtulmuş olacaktır. Bu nedenle parayı korumak üzere kabul eden kimse pa­rayı ödemek için ya ilgililerin rızasını almak ya da alacaklının kim olduğunu gösteren mahkeme kararının kendisine sunulmasını is­temek du­rumundadır[33].
Borçlu adına hareket eden üçüncü kişide, tevdi koşulları gerçekleşmişse tevdi yoluna gidebilir.
Alacaklı, dayanışmalı borçlulardan birisine karşı, direnime düşerse, her bir borçlu, tevdi hakkını kullanabilir. Buna karşılık, borçlular arasında teselsül ilişkisi yoksa (ortak borçlular söz konusuysa), her bir borçlunun tevdi hakkını kullanmadan önce, tevdi koşullarının kendisi bakımından gerçekleşip gerçekleşmediğini incelemesi gerekir[34].
Alacağın ne olduğu ve alacaklının kim olduğu konusunda tereddüde düşen borçlu, vereceği nesneyi, zarar ve giderleri ala­caklının olmak üzere, “tevdi yerine” yatırarak borcundan kurtulabilir.
Tevdi yeri, aynı zamanda, “tevdi edilen”in de bulunduğu yerdir. Tevdi yeri “götürülecek borçlar” için, alacaklının ikametgâhı, aranacak borçlar ve gönderilecek borçlar için borçlunun ikametgâhı olması gerekir. Tevdi yerinin alacaklıya bildirilmesi MK. md. 2 gereğidir. Aksi halde borçlu, alacaklının bundan doğan zararını ödemek zorunda kalır. Götürülecek borçlarda, alacaklı tanınmıyor veya yeterince bilinmiyorsa, tevdi yeri ifa yeri olmalıdır. Eğer alacaklı adres bırakmadan ikametgâhını değiştirmişse, alacaklının önceki ikametgâhı, tevdi yeri olarak kabul edilir. Fakat alacaklının ikametgâhının neresi olduğu bilinmiyorsa, tevdi yerinin borçlunun ikametgâhının olması gerekir. Satıcı, alıcının, satılanı reddedeceğini bilmeksizin, onu, kendisine bildirilen adrese göndermişse, alıcının reddinden sonra, satılanın, yeniden, ifa yerine iade etmek zorunda olmadığı kabul edilmektedir[35].
Borç ilişkisi ticari nitelikte değilse, borçlunun, ödemenin yapılacağı yeri, ödeme yerindeki yargıca başvurup onun belirle­mesini sağlaması gerekir.
 Tevdi yeri belirlenirken, tevdi edilen şeyin alacaklıya teslimine olanak tanı­yan bir biçimde yapılmış olması gerekir. Aksi halde, tevdi ile borçlunun borcundan kurtulma durumu gerçekleşmez[36]. Yargıcın, tevdiin, tevdi eden borçlunun yararına olacağını ve ona, alacaklı karşısında, herhangi bir biçimde, borçtan kurtarıcı etkiler sağlamayacağını onaylama yetkisi yoktur. Mahkeme, tevdi yerini belirlerken davanın esasına girmemeli, borçlunun tevdi hakkı bulunup bulunmadığını araştırmamalıdır.
Ticaret eşyası yargıcın kararı olmaksızın da bir depoya ya­tırılabilir (BK. md. 91): Ticari ilişkilerde borçlu tevdi yerini bizzat belirler; bunun için yargıca başvurarak tevdi yerinin iste­mesine gerek yoktur. Bu tür ilişkilerde tevdi yeri, ödeme yerin­deki her­hangi bir ardiye veya depo olabilir. Tacir, yasanın kendisine tanıdığı bu olanağa rağmen, tevdi yerinin yargıç tarafından belirlenmesini tercih edebilir.
Ardiyenin bir kamu kuruluşu olması gerekmez. Tevdi, özel bir ardiyecide, gerçekleştirilebilir. Malın uygun bir yere tevdi edilmesi veya profesyonel olarak ticari malların saklanması işiyle iştigal eden üçüncü bir kişiye verilmesi yeterlidir.
Tevdi edilen malın ardiyede ziyaa uğramasından borçlu sorumlu değildir. Tevdi yerine alacaklının rızası varsa, uygun olmayan bir yerde gerçekleştirilmesi geçerlidir.
Nesnenin “yatırmaya”, “bırakılmaya” elverişli olması ge­re­kir. Bu yüzden yapma ve yapmama borcunun konusu olan edim ile taşınmazlar ve sınırlı aynî haklar tevdi edilemez.
Borçlu, malı tevdi ettiğini alacaklıya bildirmelidir.
Borçlu ile mal kendisine tevdi edilen kişi arasındaki ilişki bir saklatım sözleşmesidir. Ancak, saklatım alacaklının bırakı­lan nesneyi istemesine olanak tanıyacak biçimde yapılmış olma­dıkça, borçlu tevdi ile borcundan kurtulmuş olmaz[37].
Tevdi ile birlikte borç, alacak ve ona bağlı olan haklar (ke­falet, rehin) sona erer (BK. md. 113). Borcun konusu mülki­yetin devredilmesi ise, alacaklı, tevdi edilen malın kendisine tes­lim edilmesiyle veya bırakılan şeyi kabul ettiğini malın tevdi edildiği kişiye bildirilmesiyle malik olur[38].
Alacaklı tevdi edilen şeyi kabul ettiğini bildirmiş veya tevdi bir rehinin sona ermesi sonucunu doğurmuş bulunmadıkça, borçlu, tevdi edilen şeyi geri alabilir. Tevdi edilen şeyin geri alın­masıyla birlikte, alacak bütün (rehin, kefalet gibi) yan hakla­rıyla birlikte yeniden doğar (BK. md. 93).
Tevdi edilen şeyin mülkiyeti, otomatikman alacaklıya geç­mez, bunun için alacaklının tevdi edilen şeyi teslim alması ya da tevdi edileni kabul ettiğini bildirmesi gerekir.
Tevdi eden geri alma hakkından vazgeçmişse veya tevdiden yararlanan tevdi konusu edimi kabul etmişse ya da tevdiin geçerliliğini açıklayan bir mahkeme kararı varsa tevdi geri alınamaz. Bu nedenler yoksa, tevdi geri alınabilir. Geri alma hakkı tevdi eden ile tevdi edilen arasında kurulan üçüncü şahıs yararına sözleşmeden doğar. Borçlu malı tevdi etmekle, alacaklının yararına olarak sözleşme yapmasına rağmen, bu konuda onun rızasını almadığı gibi, bazen borçlu, alacaklının kim olduğunu bile bilmez. Öyleyse, tevdiden yararlanan edimi kabul etmiş olmadıkça, tevdi edenin, geri alma hakkından yoksun bırakılması, hakkaniyete aykırı olur. İfa yerini tutan tevdi, borçluya, borcundan kurtulması olanağının verilmesi için sunulan bir hukuki çaredir. Eğer borçlu tevdi hakkını kullanmak yerine, borç konusu eşyayı kendi ikametgâhında saklamayı veya bazı durumlarda iyi bir bedelle satmayı daha uygun buluyorsa, bundan onu hiçbir şey alıkoyamaz[39].
            Geri alınamaz tevdi, tevdi eden bakımından ifanın yerini tutar. Tevdi edilen bakımından durum şöyle olmalıdır: Tevdi edilen, tevdi konusu edime ilişkin hakkını kanıtlayan kişiye ödeme yaparak borcundan kurtulabilir. Alacak çekişmeli ise, tevdi edilenin, tevdi konusu edimi teslim etmek için ya öbür yanın rızasını veya onun aleyhinde olan bir mahkeme kararını araması gerekir. Tevdi edilen tevdi süresi içinde, tevdi konusu edimin maruz kaldığı bozulmaları, tevdi edene bildirmekle yükümlüdür. Ardiye sözleşmesiyle, bir ücret karşılığında, tevdi konusu edimi saklamak üzere teslim alan bir ardiyeci için, ihbar yükümlülüğünden söz edilemez. Tevdiden yararlanan bakımından: Tevdiden yararlanan, tevdi edilene karşı, edimi kabul beyanında bulunduğu andan başlayarak, kendi yararına olarak gerçekleştirilen tevdiin, geri alınamaz tevdi niteliğini taşımasını sağlayabilir. Geri alınamaz tevdide, tevdiden yararlanan edimin tesliminden ibaret olan talep hakkını, bir üçüncü kişiye devredebilir.
“Geri alınabilir tevdi” BK. md. 93’te düzenlenmiştir: “Alacaklı yatırılan nesneyi kabul ettiğini bildirmiş veya yatırma bir rehinin kaldırılması sonucunu doğurmadıkça, yatırılan nesneyi geri alabilir. Yatırılan nesne geri alınır alınmaz alacak, ona ekli haklarla birlikte, yeniden doğar.”
“Geri alınabilir tevdi”de, geri alma hakkının kullanılması üzerine, alacak yeniden bütün fer’i haklarla birlikte ortaya çıktığı için, tevdi, ifadan farklı bir yoldur. Tevdi normal bir ifa olmayıp, ifa benzeri bir işlem sayılabilir. Tevdi konusu edimin geri alınmasıyla kefillerin alacaklıya sorumluluğu devam eder.
            -Tevdi anında, mülkiyet hakkı, normal olarak, tevdi konusu edimin vasıtasız asli zilyedi durumundaki, tevdi eden-borçluya ait olur.
            -Tevdiden itibaren, tevdi eden, tevdi konusu edim üzerindeki vasıtasız zilyetliğini kaybeder, fakat mülkiyet hakkını korur.
            -Borçlunun, geri alma hakkını kullanmaktan vazgeçtiği yolundaki beyanı, mülkiyetin tevdiden yararlanana geçmesi için yeterli değildir.
            -Tevdiden yararlanan, tevdi konusu edimi kabul beyanını tevdi edilene ulaştırdığı takdirde, bu beyan, zilyetliğin havalesi yoluyla mülkiyet hakkının kazanılması için yeterlidir. Tevdiden yararlananın, edimi kabul beyanında bulunmasından itibaren, artık başkası için zilyet sıfatını kazanır[40].
            Tevdi, a)Tevdiden yararlananın tevdi konusu edimin mülkiyetini kazanması; b)Tevdi edenin tevdi konusu edimi geri alması; c)Tevdi edilenin, tevdi konusu edimin mülkiyetini kazanması; d)Tevdi konusu edimin yok olmasıyla sona erer.
2. Malı Satarak Bedelini Tevdi Hakkı
Yasa, borçluya, satış yoluyla, tevdie elverişli olmayan bir edimin yerini, tevdie elverişli başka bir yoldan doldurma olanağı vermiştir.
Yasa, malı satarak bedelini tevdi hakkını şöyle düzenle­miş­tir:
a.Sözleşmenin konusu olan nesnenin türü veya işin nite­liği yatırmaya engel olursa; verilecek nesne bozulacak du­rumda bulunursa; korunması aşırı harcama yapmayı gerektirirse; borç konusu malın yok olmasından korkuluyorsa; borçlu, alacaklının şahsına ilişkin, fakat edimi kabulde direniminden başka nedenlerle, borcunu yerine getiremiyor veya güvenli bir biçimde yerine getiremiyorsa; borçlu, alacaklının bulunabileceği yeri veya alacaklının kim olduğunu, ihmali olmaksızın bilmemesi yüzünden borcunu yerine getiremiyorsa edim mal satılarak bedeli yatırılır.
b.Borçlu, önce, direnim durumunda olan alacaklıyı uyar­dıktan sonra ifayı kabul için uygun bir süre tanımalıdır.
c.Borçlu, ifa yeri veya malın bulunduğu yerin yargıcının izni[41] ile onu açık arttırmada sattı­rıp, satış parasını yatırabilir. Yargıcın belirleyeceği tevdi yeri, alacak­lının adına bir banka şubesinde açılacak hesap ol­malıdır[42].
Alacaklının direniminde kusur aranmadığı için, BK. md. 108’e göre olumsuz zararının, örneğin ifa hazırlıkları dolayı­sıyla uğ­radığı zararın tazminini isteyen borçlu, alacaklının kusu­runu ka­nıtlamak zorunda bırakılmamalıdır.
d.Verilecek nesne borsada yazılı olan veya piyasa fiyatı bulunan ya da giderine oranla değeri az olan bir şeyse, satışın açık arttırma ile olması gerekmediği gibi, uyarı yapmaksızın da yargıç satışa izin verebilir (BK. md. 92).
e.Yargıç, satış yerini (arttırma yerini) ödeme yeri olarak belirleyebileceği gibi, nesnenin bulunduğu yeri de kararlaştıra­bilir.
f.Yargıç, kendisinin yetkili olduğuna, alacaklı direnimi ile satışın koşullarının gerçekleştiğine inandıktan sonra açık (arttır­malı) satışa izin verir; satışa borçlunun katılmasına olanak ver­melidir.
g.Borçlu, malın satılmasıyla değil, satış bedelini yargıcın belirleyeceği tevdi yerine yatırmakla borcundan kurtulur. Koşulları gerçekleşmiş olsa bile, borçlu satış istemek zorunda değildir. Satış, borç konusu malın bir kısmı için yapılabileceği gibi, tevdiden sonra da yapılabilir. Satış zamanı, dürüstlük kuralına aykırı olmamak kaydıyla, borçlunun arzusuna bağlıdır. Borçlu, satışın elverişsiz zamanda yapılmasından doğan zararları karşılamak zorundadır.
Satışla tevdie elverişli olmayan nesnenin yerine tevdie elve­rişli olan para geçer. Böylece başlangıçta var olan nesne edimi yü­kümü sonradan para edimi yükümlülüğüne dönüşür. Borçlu nes­neyi sat­makla değil, satıştan elde edilen parayı yatırarak bor­cun­dan kur­tulur. Borçlu alacaklıdan karşı alacak olarak ödenme za­manı gel­miş bir para alacağına sahipse, satıştan elde edilen para ile bu ala­cağını takas edebilir. Borçlunun, malın satış be­delini tevdi yerine yatırırken, satış giderlerini indirmeye (kes­meye) hakkı vardır[43].
Alacaklı yatırılan nesneyi kabul ettiğini bildirmiş veya ya­tırma bir rehinin kaldırılması sonucunu doğurmuş olma­dıkça, borçlu, yatırılan nesneyi geri alabilir.
Yatırılan nesne geri alınır alınmaz alacak, ona ekli bü­tün haklarla birlikte, yeniden doğar (BK. md. 93).
Borcun konusu bir nesnenin teslimini kapsamadığı du­rumda (yani yapma borçlarında) alacaklı direnime düşerse borçlu, borçlunun direnime ilişkin kurallar uyarınca sözleş­meden dö­nebilir (BK. md. 94). Örneğin, eser sözleşmesinde iş sahibinin kendisine düşen hazırlık eylemlerini yapmaktan kaçına­rak esere başlanılmasını veya tamamlanmasını engellemesi du­rumunda, yüklenici sözleşmeden dönebilir.
Borcun konusu bir yapma borcundan ibaretse tevdi veya sattırma hakkından söz edilemez. Alacaklı <yapma borcu>nun yerine getirilmesini kabul etmediği veya borcun yerine getirilme­sini engellediği takdirde, borçluya tanınan fesih hakkı, çok defa örtülü olarak kullanılır. Borçlu, BK. md. 94’e dayanarak sözleş­meden dönebilmek için BK. md. 106-108’de yazılı ilkelere uy­mak zorundadır Şöyle ki, alacaklı direnime düşürüldükten sonra, borç­lunun, alacaklıya edimi kabul konusunda kendisinin veya yargıcın belirleyeceği uygun bir süre vermesi ve sürenin kulla­nılmadan geçirilmesi ve bundan sonra derhal dönme iradesini[44] açıklaması gerekir. BK. md. 107’de yazılı koşullar varsa borçlu­nun alacaklıya ek bir süre vermesi gerekmez. Borçlunun direni­mine ilişkin kural­lar, alacaklının direnimidolayısıyla fesih ha­linde kıyasen uygula­nır. Şöyle ki;
a. Borçlu, yenilik doğuran bir hak olan sözleşmeden dönme iradesini, alacaklının egemenlik alanına ulaştırmasıyla sözleşme­den dönmüş olur.
b. Sözleşmeden dönen borçlu, uğradığı zararların ödetil­me­sini isteyebilir. Fakat alacaklının direniminde kusur aranma­dığı için, BK. md. 108’e göre olumsuz zararının, örneğin ifa ha­zırlıkları dolayısıyla uğradığı zararın tazminini isteyen borçlu, alacaklının kusurunu kanıtlamak zorunda bırakılmamalıdır [45].
c.Borçlunun sözleşmeden dönmesi, geçmişe etkili olması, borç ilişkisinin “hiç kurulmamış” sayılması, doğmuş fakat henüz yerine getirilmemesi borçların ortadan kalkması anlamına gelir.
Sözleşmeci sözleşmeden döndüğünde;
-Sözleşmeden doğan edim borcu ortadan kalkar ve sözleşme öncesi duruma dönülür.
-Yerine getirilen edimlerin karşılıklı olarak ve aynı anda geri verilmesi gerekir.
-Alacaklı sözleşme ile kararlaştırılan ve kendisi tarafından yerine getirilmesi öngörülen engelleri kaldırmamışsa, yüklenici “meydana getirme” çalışmalarına başlayamaz. Alacaklı, hazırlık işlerine katılmayı reddederse direnime düşer. Direnime düşen alacaklının sözleşmeyi bozması dürüstlük kurallarıyla bağdaşmaz. Alacaklı direnim durumunda bulundukça, borçlunun sözleşmeyi yerine getirmediğini ileri süremez ve bu gerekçe ile sözleşmeyi bozamaz.
-Sözleşmeden doğan fakat henüz yerine getirilmemiş olan edimler, ileriye etkili olarak sona ererler. Yerine getirilmiş edimler, hukuksal geçerliliklerini koruduklarından ve geçerli sözleşmeye dayandıkları için, dönme, borç ilişkisinin varlığına dokunmaz, borç ilişkisinin varlığını değiştirir.
            -Bir alacaklının haklı bir neden olmaksızın edimi kabulden kaçınması durumunda, borçluya olumsuz zararın ödetilmesini öngören bir hükmün Borçlar Yasasında bulunmaması, alacaklıya dürüstlük kuralına aykırı davranma hakkı vermez. Sözleşmenin yerine getirileceğine duyduğu güven boşa çıkarılan borçlunun, bu yüzden uğradığı zararlara katlanmak zorunda bırakılması, adalet duygularını incitir. Alacaklının, borcun ödenmesi için borçluyla işbirliği yapma yükümlülüğü, MK. md. 2’den doğan bir yan yüküm olarak nitelendirildiği için, buna aykırı davranan alacaklının, olumsuz zarardan sorumlu tutulması gerekir. Borçlu yararına hükmolunacak olumsuz tazminat, olumlu tazminatı aşmamalıdır. Alacaklının direnimi durumunda, verme edimi borçluları, tevdi haklarını kullanarak, borçlarından kurtulmakla kalmayıp, karşı edimi de isteyebilmektedirler. Yapma edimi borçluları ise, sözleşmeden dönmek zorunda bırakılmalarına karşın, objektif iyi niyet kurallarına uygun olarak yaptıkları ifa hazırlıkları yüzünden, uğradıkları zararlara katlandırılmaları, haklı sayılamaz[46].
A. Alacaklı direnime düştükten sonra, borçlunun sorum­lu­luğu hafifler ve sadece kast ve ağır ihmal durumlarıyla sınırlı olur. Borçlunun edim konusu şeyi koruma/saklama yükümlülüğü, dire­nimden öncesine oranla daha hafif tutulur. Borçlu koruma yü­kümlülüğünü gereği gibi yerine getirmiş olmakla birlikte, edim konusu şey yok olmuşsa, sorumluluktan kurtulur. BK. md. 368/I’e göre, eser kaza sonucu yok olmuş ise, yüklenici, iş sahibinin direnime düşmesi durumunda işin ücretini, giderlerinin ödenmesini isteyebilir. Satış sözleşmesinde de satıcı, satılan mal telef olsa bile, alıcının direnimi halinde satış parasını isteyebilir. Zira BK. md. 183’e göre hasar alıcıya aittir[47].
B. Parça borçlarında, kabul direniminde hasar alacaklıya geçer. Cins borçlarında özellikle cinsiyle belirlenmiş mal satışla­rında, hasarın alıcıya geçmesi için malın ayırt edilmesi veya gön­derilmesi gerekir. Alıcının malın ayrılmasını veya gönderilmesini önleyerek direnime düştüğü andan başlayarak hasar ken­disine geçer. Ancak başka cins borçlarında ve özellikle para borç­larında bunlar tevdi edilmedikçe, hasar borçluda kalır[48].
C. Direnime düşmüş olan alacaklı ifa isteğinde bulunan borçluya karşı ödemezlik definden yararlanamaz. Zira alacaklı, borçlunun borçlandığı edimin yerine getirilmesini önermesine kar­şın haklı bir neden olmaksızın bunu reddetmiştir. Karışlıklı edimleri içeren sözleşmelerde borçlu, direnime düşen alacaklıdan edimin yerine getirilmesini isteyebilir ve borcunu yerine getirmeyen alacaklıyı “borçlu direnimine” sokabilir. Zira bu tür sözleşmelerde alacaklı, aynı zamanda borçlu durumundadır; bu nedenle de sözleşmenin öbür yanı “önce ödeme” yükümü altında olsa bile, kendi edimini yerine getirmek zorunda kalır[49].
D. Direnime düşen alacaklı, borçluyu direnime sokamaz; alacaklı direnime düşünce borçlu direnimi sona erer.
E. Borçlu, direnime düşen alacaklının yararlarını korumak amacıyla yaptığı bakım ve koruma giderlerini isteme hakkına sahiptir.
F. Sözleşmeden doğan faizler, alacaklı direnime düştükten sonra da işlemeye devam eder. Zira borçlu direnime karşın parayı kullanmayı sürdürmektedir. Ancak, tevdiden itibaren borçlunun paradan yararlanması söz konusu olmayacağı için, faiz borcunun da bu andan itibaren işlememesi gerekir[50].
 
 


[1] Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 837.
[2] Velidedeoğlu/Özdemir, 213.
[3] Oğuzman/Öz, 270; Eren, C. III, sf. 170 vd.
[4] İnal, 213.
[5] Karahasan, Sözleşme Sorumluluğu, 215.
[6] Eren, III, 173.
[7] Koç, İsviçre-Türk Hukukunda Alacaklının Temerrüdü, Ankara 1992, sf. 111.
[8] Eren, III, 173.
[9] Reisoğlu, 264; Oğuzman/Öz, 271; Eren, III, 174.; Arsebük, 735 vd; Velidedeoğlu/Özdemir, 214.
[10] Koç, 112 vd.
[11] Eren, III, 174.
[12] Koç, 117 vd.
[13] Koç,119.
[14] Koç, 124.
[15] Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 839.
[16] Koç, 126.
[17] Eren, III, 175.
[18] Karahasan, Sözleşme Sorumluluğu, 216.
[19] Koç, 125.
[20] Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 839.
[21] Eren, III, 175.
[22] Koç, 134.
[23] Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 842.
[24] Eren, III, 176.
[25] Karahasan, Sözleşme Sorumluluğu, 217; İnal, 214; Oğuzman, I, 236.
[26] Kılıçoğlu,488; Oğuzman/Öz, 273; Eren, III, 176; Velidedeoğlu/Özdemir, 214.
[27] Karahasan, Sözleşme Sorumluluğu, 218.
[28] Koç, 156 vd.
[29] Koç, 83 vd.; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 838.
[30] 12. HD. 3.5.1994, 4685/5820: “Keşideci şirket, kayyım heyetinin yazısı ve alacaklı bankanın çeklerin akıbeti hakkında bilgi vermeyen tutumu ile alacaklının şahsı hakkında da tereddüde düştüğü hallerde, borcunu tevdi etmekle borcundan kurtulur. Alacaklı banka, çeklerin bankaya ibrazı ile çek bedellerinin tevdi edildiğini öğrendiği halde çeklerin yetkili hamili olduğunu kanıtlamak suretiyle tevdi edilen parayı alması gerekirken icra takibine girişmesi doğru değildir.”
 
 
 
[31] İnal, 214-215.
[32] Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 843.
[33] 11. HD. 22.3.1977, 769/1385.
[34] Koç, 179.
[35] Koç, 185
[36] Uygur, III, 3119; Eren, III, 182; İnal, 216; Oğuzman, I, 240.
[37]Kılıçoğlu, 490; Oğuzman/Öz, 277; Velidedeoğlu/Özdemir, 216.
[38] Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 844; Eren, III, 183; Karahasan, Sözleşme Sorum­luluğu, 221.
[39] Koç, 199.
[40] Koç, 227 vd.
[41] BK. md. 113, satışa yargıcın izin vermesini şart koşmuştur.
[42] Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 845; Oğuzman/Öz, 279; Velidedeoğlu/Özdemir, 218.
[43] Eren, III, 186; İnal, 217; Oğuzman, 241.
[44] Sözleşmeden dönme bildirimi, varması gerekli tek yanlı bir irade açıklamasıdır.
[45] Tekinay/Akman/Burcuoğlu//Altop, 846; Eren, III, 187; Karahasan, Sözleşme Sorum­luluğu, 225; İnal, 217; Oğuzman, I, 242.
[46] Koç, 273-274.
[47] Eren, III, 179; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 847.
[48] Eren, III, 179; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, 848.
[49] Eren, III, 180.
[50] Eren, III, 179-180; İnal, 218-221; Koç, 275 vd.
Hits: 32060

MAKALELER

2863 sayılı KANUN KAPSAMINDA YAPIM VE YIKIM İŞLERİ
İLKER HASAN DUMAN 2863 SAYILI Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu yapım ve yıkım işlerini şöyle düzenlemiştir: I-) Haber Verme Zorunluğu Taşınır ve ...
YARGICIN VE YARGININ HUKUKA VE ADALETE KATKISI
Av. İlker Hasan Duman   I.    Adalet Eliyle Yapılan Haksızlık Korkunç ve Derindir Hiçbir hukuk düzeni, tüm hukuk sorunlarını ...
TAŞKIN YAPI
  TAŞKIN YAPILAR   Genel Olarak   TMK. md. 725/II’deeki koşullar gerçekleştiğinde komşu araziye taşan ninşaatın, taşan kısmının mülkiyeti, ana ...
HEKİMİN ÖZEN BORCU
HEKİMİN ÖZEN BORCU   Davacı, burnundan rahat nefes alamadığı için muayene olduğu doktor olan davalının önerisi ile 9.11.1995 tarihinde davalı tarafından ameliyat ...
ÖZEL HASTANELERDE YAPILAN TIBBİ MÜDAHALELERDEN DOĞAN HUKUKİ SORUMLULUK
ÖZEL HASTANELERDE YAPILAN TIBBİ MÜDAHALELERDEN DOĞAN HUKUKİ SORUMLULUK I – ÖZEL HASTANE KAVRAMI 2219 sayılı Hususi Hastahaneler Kanunu[1] özel hastahaneleri ...
KAMULAŞTIRMASIZ ELATMA
KAMULAŞTIRMASIZ ELATMA   Davacı İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü, tapuda davalı adına kayıtlı bulunan dava konusu 2 parsel sayılı taşınmaza 1968 ve 1980 ...
İHBAR VE YAKINMA HAKKININ KÖTÜYE KULLANILMASI
İHBAR VE YAKINMA HAKKININ KÖTÜYE KULLANILMASI   (HGK. 22.9.2004, 360/431)   Dava, haksız yakınma nedeniyle uğranılan zararın giderimine ilişkindir. Taraflar avukattır. ...
ÖNALIM HAKKI VE DAVASI
ÖNALIM HAKKI VE DAVASI       KAVRAMLAR: ·         Önalım hakkının kullanılmasının ...
TİCARİ İŞ
TİCARİ İŞ Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen konularla, bir ticarethane, fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müesseseyi ilgilendiren bütün muamele, ...
ORMAN KANUNU MD. 2 B UYGULAMASI
ORMAN KANUNU MD. 2/B UYGULAMASI         Madde 2 - (Değişik : 5/6/1986 - 3302/1 md.)     Orman sayılan yerlerden:     A) Öncelikle ...
MÜTEMMİM CÜZ
MÜTEMMİM CÜZ     I.                   TANIM: Bölgesel töreye göre bir ...
MURİS MUVAZAASI
MURİS MUVAZAASI       Bir kimsenin; mirasını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği, tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı ...
MERKEZ-ŞUBE-TİCARİ İŞLETME
MERKEZ – ŞUBE - TİCARİ İŞLETME   Merkez: Ticari işletmenin merkezi işletmenin düzenli ve sürekli bir idari yapılanma içinde ticari faaliyetlerini ...
MAHKEME KARARLARINDA GEREKÇE
.                MAHKEME KARARLARINDA ...
KAMULAŞTIRMADA MAL SAHİBİNİN GERİ ALMA HAKKI
KAMULAŞTIRMADA MAL SAHİBİNİN GERİ ALMA HAKKI (HGK. 14.11.2007, 810/849) ÖZET : Davacı, kamulaştırılan taşınmazın amacına uygun kullanılmadığını, idarece kiraya verilerek ...
İŞÇİNİN İŞE İADE İSTEMİNİN KAPSAM VE KOŞULLARI
ÇIKARILAN İŞÇİNİN İŞE İADESİ İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem ...
İHKAKI HAK SUÇU
İHKAKI HAK SUÇU               Madde 308- Bir kimse Hükümete müracaata muktedir olduğu ahvalde iddia eylediği bir ...
TİCARET KANUNUNDA HAKSIZ REKABET
TÜRK TİCARET KANUNU’NDA HAKSIZ REKABET[1]     I - TARİFİ:    Haksız rekabet, aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair ...
ALACAKLININ DİRENİMİ
ALACAKLININ DİRENİMİ Av. İlker H. Duman             I. Genel Olarak Yapma veya verme edimi gereği gibi kendisine önerilen ...
İNŞAAT İŞLERİNDE İLAVE İŞ
İLAVE İŞ Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin imzalanması aşamasında taraflar, sözleşmeye, ileride yapılabilecek kimi ilave işlere ilişkin olarak hüküm ...
Suçsuzluk Karinesi
SUÇSUZLUK KARİNESİ[1] Adem Çelik             Hakkında suç isnadı bulunan bir kimse, savunması için gerekli ...