md. 16 içtihatları
~ 30.03.2010 ~
ÖZET: Ödemelerini tamamlamayan ortak dairenin adına tespiti, tapu iptal ve tescili isteminde bulunamaz. Davacı konutunun başka bir kişiye tahsis edilmişse, dava onun yokluğunda devam ettirilemez. Kur’a ile yapılan tahsis genel kurul kararı ya da bir mahkeme kararıyla iptal edilmedikçe geçerli ve uygulanması zorunludur. Yönetim kurulunun tek taraflı olarak karar alıp, kur’a ile belirlenen tahsisleri iptal etme yetkisi bulunmamaktadır.
Somut olayda davacı dava öncesinde davalıya gönderdiği ihtarda (L) blok (6) nolu dairenin kendisine isabet ettiğini bildirmiş ve bu dairenin teslimin istemiş olup, bu davada ise kur’ada belirtilen dağılımı değiştiren yönetim kurulunun 25.5.2004 tarihli kararı ile oluşturulan yeni dağıtımda davacıya bırakılan (G) blok (14) nolu dairenin davacı adına tescili ile teslimini talep etmiştir. Dosyada mevcut yönetim kurulu kararında yeni bir yerleşim planının yapılmasına, bazı üyelerin ödemelerini bitirmeleri nedeniyle oyçokluğu ile karar verildiği belirtilmiş ve yeni yerleşim planı oluşturularak dairelerin kimlere tahsis edildiği tek tek gösterilmiştir. Bu kararda genel kurulun bu yönde bir yetki verip vermediğinden söz edilmemiş olup, mahkemece de bu kararın yetki ve nisap noktasında geçerli bir karar olup olmadığı üzerinde durulmamıştır. Kur’a ile yapılan tahsis genel kurul kararı ya da bir mahkeme kararıyla iptal edilmedikçe geçerli ve uygulanması zorunlu olup, davacıya kur’ada isabet eden dairenin kendisine verilmesini, muarazanın bu şekilde giderilmesini isteyebilir. Yönetim kurulunun tek taraflı olarak karar alıp, kur’a ile belirlenen tahsisleri iptal etme yetkisi bulunmamaktadır. Bu hususlar üzerinde durulmadan yönetim kurulu kararına göre yapılan tahsise geçerlilik tanınıp davanın kabulü eksik incelemeye dayalıdır.
Diğer yandan, davacı konutunun tahsis edildiği üyenin belirlenip, bu üye aleyhine dava açması için davacıya süre verilmesi, açtığında işbu dava ile birleştirilmesi gerekirken, o kişinin hukukunu da etkileyen işbu davanın, o kişinin yokluğunda görülüp sonuçlandırılması da doğru değildir.
Öte yandan, ödemelerini tamamlamayan ortağın dairenin adına tespiti, tapu iptal ve tescili isteminde bulunamayacağı gözetilmelidir. Davacı, şerefiye ve aidat borcunu bitirdiğini ileri sürmüş, davalı yan aksini savunmuş olup, bilirkişi raporunda da aidat borcunun tümünün ödenip ödenmediği kesin olarak ortaya konulmamış, çeşitli olasılık ve olgulardan bahsedilip farklı rakamlardan söz edilmiş, rapora davalı vekili 22.12.2006 tarihli oturumda itiraz etmiş ve davacının ödemelerini yapmadığı savunulmuştur. Bu yönden de eksik inceleme ile hüküm tesis edilmiştir (11. HD. 16.11.2009, 12270/11832).
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/2300
K. 2009/7000
T. 8.6.2009
• KOOPERATİFTEN KONUT TAHSİS EDİLMEMESİ
ÖZET : Davacı, davalı kooperatifin üyesi olduğunu, tüm parasal yükümlülüklerini yerine getirmesine rağmen kendisine konut teslim edilmediğini iddia ederek alacak; birleşen davada ise ihraç kararının iptali talebinde bulunmuştur. İhraç edilen ortağın hak ve yükümlülükleri ihraç kararı kesinleşinceye kadar devam eder. Konut tahsis edilmemesi parasal yükümlülüklerin yerine getirilmesine engel teşkil etmez. Konut tahsis edilmeyen ortak kooperatiften tazminat talep edebilir. Ancak, ortaklık devam ettiği sürece kooperatiften konut verilmemesine dayalı olarak tazminat talep edilebilir. Tazminat davası süresince de ortaklığın devam etmesi gerekir. Açıklanan nedenlerle, birleştirilen ihraç kararının iptali davası esas davadan ayrılmalı ve ihraç kararının iptali davasının neticesi beklenmeli, davacının ortaklığı devam ettiği takdirde tazminat davası karara bağlanmalıdır.
KARAR : Davacı vekili, asıl davada müvekkilinin davalı kooperatifin ortağı olduğunu, parasal yükümlülüklerini yerine getirdiği halde müvekkiline tahsis edilen konutun teslim edilmediğini ileri sürerek, B Blok ... Kat, ... nolu dairenin müvekkili adına tescilini talep etmiş, ıslahla konut tahsis edilmeyeceği anlaşıldığı gerekçesiyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 120.000,00.- YTL'nin yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş, birleşen 2007/150 H. sayılı dosyada, müvekkili hakkında alınan 12.01.2007 tarih 1 nolu ihraç kararının iptalini talep etmiş, birleşen 2006/108 E. sayılı dosyada da dava konusu taşınmazın davalı Muhammed adına düzenlenen tapusunun iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının parasal yükümlülüklerini yerine getirmediğini, Kadıköy 4'üncü Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2006/286 E., 20071736 K. sayılı dosyası ile tespit edilen borcun davacı tarafça ödenmediği için hakkında alınan ihraç kararının yerinde olduğunu, ihraç kararı alındığı için daire tahsis edilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, konut tahsis edilmeyen davacının açtığı tazminat davası devam ederken ihtarname gönderip konut tahsis edilecekmiş gibi davacıdan aidat talep edilip sonucunda da ihraç kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, tazminat alacaklısı olan davacının konut sahibi olarak ortaklar gibi aidat ödemesinin mümkün olmadığı, bu nedenle davacı hakkında alınan ihraç kararının usul ve yasaya aykırı olduğu, dairenin rayiç değerinin 150.000,00.- YTL olarak hesaplandığı; davacının talep edebileceği tazminat hesabının Yargıtay'ca benimsenen formüle göre yapılan hesaplama sonunda 123.574,00.- YTL olduğu, davacı tarafça bilirkişi raporuna itiraz edilmediği ve bu miktarın davacı yönünden müktesep hak oluşturduğu, davalı tarafın itirazı üzerine alınan raporda ise tazminat miktarının 246.503,35.- YTL olarak hesaplandığı, davalı vekili bu rapora da itiraz etmiş ise de normal bir ortağın en fazla kazancının daire bedeli olduğuna göre, eşitlik ilkesi uyarınca daire sahibi olamayan davacı ortağın elde edebileceği menfaatin en fazla diğer ortakların elde ettiği menfaat olan konutun bedeli kadar olması gerektiği, bu bedelin de itiraz edilmeyen raporda belirlenen 150.000,00.- YTL olduğu, davacının talep edebileceği tazminat miktarının bu meblağı geçemeyeceği, rayiç bedel ve davacının müktesep hakkı olan bedel göz önüne alındığında ek rapor alınması neticeyi değiştirmeyeceğinden davacının talebi ile bağlı kalınarak 120.000,00.- YTL tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile taleple bağlı kalınarak 120.000,00.- YTL'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı kooperatiften tahsiline, birleşen 2007/150 E. sayılı dosyada davanın kabulü ile 12.01.2007 tarih 1 nolu ihraç kararının iptaline, birleşen 2006/108 E. sayılı dosyada davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı kooperatif vekili temyiz etmiştir.
1- 1163 Sayılı Yasanın 16. maddesi uyarınca, ihraç edilen ortağın hak ve yükümlülükleri ihraç kararı kesinleşinceye kadar devam edeceğinden, davacının ortaklığı süresince aidat ödeme yükümlülüğü söz konusudur. Davacıya konut tahsis edilmemiş olması, bunun yerine kooperatiften tazminat talep etme hakkı bulunan davacının parasal yükümlülükleri yerine getirmesine engel teşkil etmez. Bu itibarla, mahkemece öncelikle davacı hakkında daha önce alınan ihraç kararının iptali davasının akıbeti araştırılıp, bilahare birleşen davada ihtarların usulüne uygun olup olmadığı değerlendirilerek neticesine göre bir karar vermek gerekirken, kendisine konut tahsis edilmeyen ortaktan aidat istenemeyeceği gerekçesiyle ihraç kararının iptaline karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bu nedenle de davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Asıl dava ıslah edilmiş şekli ile konut verilmemesine dayalı tazminat, birleşen 2007/150 E. sayılı dava ise davacı hakkında alınan ihraç kararının iptali istemine ilişkindir. Davacı, ortaklığı devam ettiği sürece kooperatiften konut verilmemesine dayalı olarak tazminat talep edebileceğinden, tazminat davası süresince de davacının ortaklığının devam etmesi gerekir. Bu itibarla, mahkemece davacı hakkında açılmış bulunan ve işbu dava ile birleştirilen ihraç kararının iptali davası, esas davadan ayrılarak ihraç kararının iptali davasının akıbeti beklenmek ve o davanın neticesine göre davacının ortaklığı devam ettiği takdirde tazminat davası karara bağlanmak gerekirken, anılan husus nazara alınmadan tazminata karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/6644
K. 2009/1573
T. 12.2.2009
• BORÇLARIN ÖDENMESİ İÇİN MEHİL VERİLMESİ
ÖZET : Davacı vekili, müvekkilinin davalı kooperatifin ortağı iken genel kurulda borçlarını ödemeyen ortakların çıkarılması kararı alındığını, herhangi bir aidat borcu olmayan davacının haberi dahi olmadan ihracına karar verildiğini ileri sürerek, haksız olarak verilen ihraç kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Kooperatif üyesinin borçlarını ödememesi halinde genel kurulca ödeme hususunda üyeye süre tanınması gerekir. Genel kurulca verilen süre, atifet süresidir. Dosya kapsamından, atifet mehlinin davacıya tebliğ edilip edilmediği araştırılarak, tebligat yapılmışsa verilen süre içinde borcun ödenip ödenmediği araştırılmalıdır. Tebligata rağmen ödeme yapılmamışsa ihraç kararının geçerliliğini koruyacağı dikkate alınmalıdır.
KARAR :
Dava, davacı hakkında verilen kooperatif yönetim kurulu ihraç kararının iptali istemine ilişkindir.
Davacının ihracına dair 10.06.1999 tarihli yönetim kurulu kararının 24.06.1999 tarihinde davacı tarafından bildirilen adrese tebliğ edildiği, tebligat yapılan adresin değiştiği konusunda davacı tarafından davalı kooperatife bir bildirimde bulunulmadığı, kooperatif tarafından yapılan tebligatların yasaya uygun olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Ancak, davalı kooperatif yönetim kurulu tarafından verilen ihraç kararından sonra 11.06.2000 tarihli genel kurulda, gündemin 8. maddesinde "...Borçlarını zamanında ödemediği için ihraç işlemi tamamlanan İnci, ... borçlarını bugünden itibaren 12.08.2000 tarihine kadar gecikme faizleri ile birlikte ödemeleri halinde ihraç işlemlerinin durdurulmasına, gecikme faizleri ile birlikte ödemedikleri takdirde 12.08.2000 tarihinde üyeliklerinin otomatikman düşürülmesine..." karar verilmiştir.
Dairemizin yerleşik uygulamasına göre, genel kurulca verilen süre bir "atifet mehli" olup, borcun verilen sürede ödenmemesi halinde önceki tarihli yönetim kurulu kararı geçerliliğini korur. Dava konusu olayda da, 11.06.2000 tarihli genel kurulda, davacı hakkında verilen ihraç kararından sonra adı geçenlere atıfet mehli verilmiş olup, bahsi geçen genel kurul kararının davacıya tebliğ edilip edilmediği dosya kapsamından anlaşılamamaktadır.
Mahkemece, ihraç kararının iptali isteminin ortak olduğunun tespiti istemini de içeriyor olması nedeniyle,11.06.2000 tarihli genel kurul kararı gereği yönetim kurulu tarafından davacıya tebligat yapılıp yapılmadığı, tebligat yapılmış ise, verilen sürede tüm borcun ödenip ödenmediğinin öncelikle araştırılması; tebliğe rağmen borcun ödenmemesi halinde ihraç kararının kesinleşeceği, aksi takdirde davacının ortaklığının halen devam ettiğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddedilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/9453
K. 2008/12844
T. 17.11.2008
• KOOPERATİF ÜYELİĞİNDEN İHRAÇ
ÖZET : Yüklenici şirketten daire satın alanların kooperatif ortağı sayılmadıklarına ilişkin genel kurulda alınan kararın, davalının davacıyı üye olarak açıkça benimsememesi karşısında, ihraç kararı sayılması mümkün olmamasına, üyeliğin zımni olarak oluşmuş bulunmasına ve davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanması gerekmiştir.
KARAR : Davacı vekili, dava dışı K. Ltd.Şti’nin davalı kooperatifin yüklenicisi olarak yaptığı inşaatın kendisine düşen D blokta yer alan bölümlerini davalının bilgisi altında yüklenicinin satışa çıkardığını, 13 nolu bağımsız bölümün müvekkilince yükleniciden satın alındığını, davalı kooperatife ödemelerde bulunulduğu halde, davacının ödeme miktarını az bulan ve 26.04.1998 tarihli genel kurulda, yükleniciden daire alanların üye olmadıklarına dair karar almak suretiyle çekişme çıkartan davalının haksız olduğunu ileri sürerek, anılan dairede davacının hak sahibi olduğunun ve bu daire karşılığı davalıya ödeme yaptığının tespitini, muarazanın giderilmesini, ıslah dilekçesi ile bu taleplere ilaveten davacının üye olduğunun ve bakiye borcunun bulunmadığının tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının kendi akdine dava açması gerektiğini, üye olmadığını, müvekkiline ödemesi bulunmadığını kooperatif adına yüklenici temsilcisinin tahsilat görevi olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, anılan dairenin davacıya ait olduğunun tespitine davacı ödemesinin 830.000.000 TL olduğuna, muarazanın giderilmesi istemi hakkında ise karar verilmesine yer olmadığına dair verilen kararın, taraflar vekillerince temyizi üzerine, Dairemizce iddia ve savunma üzerinde durulacak, üyelik tespit istemi hattında olumu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, bu istemin karara bağlanmadığı gerekçesiyle taraflar yararına bozulması üzerine, bozmaya uyulmuş, alınan ve benimsenen bilirkişi raporuna ve dinlenen tanık beyanlarına göre, davacı, yüklenici temsilcisi S.’den daire satın almış ise de, ödemelerin kooperatif adına tahsil edildiği, senetlerin kooperatif adına düzenlendiği, davacının genel kurullara çağrıldığı, kooperatifin 01.06.1998 tarihli yazısında, ödemelerin kooperatif ana sözleşmesine göre yapılacağının sözleşmede geçtiğinin belirtildiği ve ayrıca borçların ve tahsilatların miktarının davacıya bildirildiği, bu yazı içeriği ile de üyeliğin benimsendiği 26.04.1998 tarihli genel kurulda, yükleniciden daire alanlarının üye olmadıklarına karar verilmiş ise de, davacının üyeliğinin zımnen benimsendiği, davacının senetler karşılığında elden ödemeler yaparak karşılığında kooperatiften makbuz da aldığı, ödemelerin 650.00 YTL olduğu, kooperatif henüz tasfiye edilmediğinden, davacının dairesinin belirlenmesine ve başka borcu olmadığına yönelik isteminin reddi gerektiği sonucuna varılarak, davanın kısmen kabulü ile davacının üye olduğunun tespitine, ödemelerinin 650.00 YTL olduğuna, diğer istemlerin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve yüklenici şirketten daire satın alanların kooperatif ortağı sayılmadıklarına ilişkin 26.04.1998 tarihli genel kurulda alınan kararın, davalının davacıyı üye olarak açıkça benimsememesi karşısında, ihraç kararı sayılması mümkün olmamasına, üyeliğin zımni olarak oluşmuş bulunmasına ve davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanması gerekmiştir.
16. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/5266
K. 2008/6155
T. 14.10.2008
• KOOPERATİFTEN İHRAÇ KARARININ İPTALİ
ÖZET : Dava, kooperatif üyeliğine dayalı borçlu olunmadığının tespiti ve ihraç kararının iptali istemidir. Gerçek borcun tespiti için açılmış bir dava varken, bu sonuçlanmadan, ihtarname ile bildirilen borç miktarının gerçek borç miktarı olup olmadığı henüz ortaya çıkmamış olacağından, bu ihtarnamelerin dayanak yapılması suretiyle ihraç kararı verilemeyeceğinin kabulü gerekir.
KARAR : Davacılar vekili, asıl davada müvekkilleri hakkında ayrı ayrı 1.840.383.137 TL aidat ve 32.962.471.171 TL işlemiş faiz borcu olmak üzere 34.802.854.308 TL borç için ihtarname ile talepte bulunulduğunu, oysa müvekkillerinin dava tarihi itibarıyla borçlarının bulunmadığını; birleşen davada ise asıl davanın yargılaması sırasında kooperatif yönetimi tarafından müvekkillerinin ihraçlarına karar verildiğini ileri sürerek, müvekkillerinin dava tarihi itibarıyla borçlu bulunmadıklarının tespitini ve ihraç kararlarının iptalini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davacıların ilk ihtarnamenin düzenlendiği 29.12.2005 tarihi itibariyle ayrı ayrı 1.830,38 YTL asıl aidat borcu ve 32.082,69 YTL işlemiş faiz borcu olmak üzere toplam 33.913,07 YTL borçlarının bulunduğu, buna göre asıl davanın kısmen kabulüne, davacıların kısa kararda 69.240,82-YTL dışında borçlarının bulunmadığının tespitine şeklinde hüküm kurulduktan sonra, gerekçeli kararda hüküm fıkrasındaki miktarda maddi hata olduğu belirtilerek, dava tarihi itibarıyla yapılan ayrı ayrı 6.050,00 YTL ödeme nedeniyle her bir davacının 28.549,34 YTL gecikme faizi borçlarının kaldığı gerekçeleriyle iki davacının dava tarihi itibarıyla toplam 57.098,68 YTL dışında borçlu olmadıklarının tespitine ve birleşen davada ise ihtarların usulüne uygun olduğu ve istenilen borç ile asıl borç arasında fahiş fark olmadığı gerekçesiyle de birleşen davanın reddine karar verilmiş; karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, yukarıda yazılı gerekçelerle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın ise reddine karar verilmiştir. Ancak, mahkemenin asıl davaya ilişkin olarak, duruşmada açıklanan kısa kararında “69.240,82 YTL dışında borçlarının bulunmadığının tespitine” şeklinde hüküm kurulduktan sonra, gerekçeli kararda hüküm fıkrasındaki miktarda maddi hata olduğu belirtilerek, davacıları “57.098,68-YTL dışında borçlu olmadıklarının tespitine” şeklinde karar verilmiştir. Oysa Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. HUMK’nun 382. ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle, hükmün açık, anlaşılır, şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun olması gerekmektedir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi, dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına duyulan güven sarsılmış olacaktır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 10.04.1992 gün ve 1991/7 esas 1992/4 sayılı kararında da kısa karar ile gerekçeli kararın çelişik bulunmasının bozma nedeni sayılacağı belirtilmiştir. Diğer yandan, mahkeme kararında bu farklılığın maddi hata olduğu belirtilmiş ise de mahkeme karar vermekle davadan el çekmiştir. Yargılamanın iadesine karar verilmedikçe veya hüküm temyiz edilip bozulmadıkça verilen bu karar, artık hiçbir şekilde değiştiremez. HUMK'nın 455. maddesinde düzenlenen tavzih veya aynı yasanın 459. maddesinde düzenlenen maddi hataların düzeltilmesi yoluyla da hükmün bu şekilde değiştirilmesi söz konusu olamaz. Kaldı ki, hiçbir zaman kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki fark, anılan usul işlemleri ile giderilemez. Bu durum karşısında, infazda tereddüt yaratacak şekilde karar verilmesi ve sonrasında hükümde değişiklik yapacak şekilde maddi hata düzeltilmesi yoluna gidilmesi doğru görülmemiştir. Birleşen, ihraç kararının iptali davası bakımından ise; ilke olarak, ihtarnamelerde yazılı borç ve faiz miktarına ilişkin olarak ihraç kararından önce menfi tespit davası açılması durumunda, bu davanın sonucu beklenmeden ortak hakkında ihraç kararı alınmaması gerekir. Eğer, menfi tespit davasının varlığına rağmen ihtarnamelerde yazılı borcu ödemediğinden bahisle üye hakkında ihraç kararı alınmışsa, alınan ihraç kararı geçersiz bulunmaktadır. Ancak, menfi tespit davası ihraç kararının alınmasından sonra açılmışsa, bu durumda da davacıya gönderilen ihtarnamelerde yazılı borcun doğru olup olmadığı hususu, o davanın sonucunda verilecek karar ile belirleneceğinden, mahkemece anılan dava dosyasının ihraç kararının iptali davası için bekletici sorun kabul edilmesi, anılan davada verilen karar kesinleştikten sonra bu davanın karara bağlanması gerekmektedir.
Zira, ortağa bildirilen borç miktarı, gerçek borç miktarını yansıtmalıdır. Aksi halde, ortak, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 16. ve 27. maddesi hükümlerine uygun şekilde temerrüde düşürülmüş olmaz. Gerçek borcun tespiti için açılmış bir dava varken, bu sonuçlanmadan, ihtarname ile bildirilen borç miktarının gerçek borç miktarı olup olmadığı henüz ortaya çıkmamış olacağından, bu ihtarnamelerin dayanak yapılması suretiyle ihraç kararı verilemeyeceğinin kabulü gerekir. Bu ilke ışığında, somut olaya dönüldüğünde, asıl dava olan menfi tespit davası 06.01.2006’da, ihraç iptali ise 10.04.2006’da açılmış; ihraca konu ilk ihtar davacılardan Mehmet K.’ya 03.01.2006’da ve İbrahim K.’ya da 4.1.2006’da tebliğ edildikten sonra 08.03.2006’da davacı Mehmet K. ve 28.03.2006’da davacı İbrahim K. ihraç edilmiştir.
16. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/3693
K. 2008/5895
T. 7.10.2008
• KOOPERATİF ORTAĞININ KARARDAN ZARAR GÖRMESİ
ÖZET : Dava, kooperatif yönetim kurulu kararının iptali istemine ilişkindir.Kooperatif yönetim kurullarının ihraç kararları dışındaki kararlarına karşı kural olarak iptal davası açılamaz ise de, yönetim kurulu kararlarının icra edilmesinden doğrudan doğruya zarar gören ortaklar yönünden kuraldan ayrılma zorunluluğu vardır.
KARAR :
Dava, kooperatif yönetim kurulu kararının iptali istemine ilişkindir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.11.1989 gün 1989/11-425-591 sayılı kararında da belirtildiği gibi, kooperatiflerde yönetim kurulunun ihraç kararları dışındaki kararlarına karşı kural olarak iptal davası açılamaz ise de, yönetim kurulu kararlarının icra edilmesi sonucunda doğrudan doğruya kişisel olarak zarar gören ortaklar yönünden bu kuraldan ayrılma zorunluluğu bulunduğundan, mahkemece davanın esastan incelenmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak, davalı kooperatif ana sözleşmesinin 14. maddesinde sayılan ortaklıktan çıkarılma nedenleri arasında, "başka firmalara taşıma yapılması" . sayılmadığı gibi, "bir yıl süre ile iş verilmemesi" şeklinde bir ceza da yaptırım altına alınmamıştır. Üyelik şartlarını düzenleyen 10. maddede de bu yönde bir düzenleme yer almamaktadır. Bu hususta alınmış bir genel kurul kararı olup olmadığı ise mahkemece araştırılmamıştır.
16. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/2558
K. 2008/4762
T. 30.6.2008
• PARASAL YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ YERİNE GETİRMEYEN ORTAĞIN İHRACI
ÖZET : Parasal yükümlülüklerini yerine getirmeyen bir ortağın bu nedenle ve haklı olarak ihracına karar verilebilmesi için gerekli olan koşullardan biri ortağa gönderilecek her iki ihtarda da ortağın ödemesi gereken tutarın anapara ve varsa faiz borcunun doğru olarak gösterilmesidir.İhtarda belirtilen borcun gerçek borçtan az olması durumunda bu ihtarların geçersiz olduğundan söz edilemez.
KARAR : Davacı, davalı kooperatife peşin para ile daire satın almak suretiyle ortak olduğunu, ancak kendisine borcu olduğunun bildirilerek, ihtarlar sonucu ihraç edildiğini savunarak, ihraç kararının iptalini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, kararın doğru olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, raporda açıklandığı üzere, ihtarlarda fazla borç istendiği, ihtarların usulsüz olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddine,
Davalı vekilinin temyizine gelince; dava, ihraç kararının iptali istemine ilişkin olup, mahkemece benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacının asıl aidat borcu 12.052 YTL ve faiz borcu ise 44.712 YTL olduğu halde, 10.055 YTL asıl aidat borcu ve 7.476 YTL faiz borcunun ödenmesi belirtilerek ihtar keşide edilmiştir. Mahkemece ihtara konu miktarın, gerçek miktarı yansıtmadığı gerekçesiyle ihtarlar geçersiz sayılmıştır. İlke olarak, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 27. ve davalı kooperatifin ana sözleşmesinin 14. maddesi hükümlerine göre parasal yükümlülüklerini yerine getirmeyen bir ortağın bu nedenle ve haklı olarak ihracına karar verilebilmesi için gerekli olan koşullardan biri ortağa gönderilecek her iki ihtarda da ortağın ödemesi gereken tutarın anapara ve varsa faiz borcunun doğru olarak gösterilmesidir. İhtarlarda istenilen borcun, gerçek borçtan önemli derecede fazla olması durumunda, ortağın 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 16. ve 27. maddelerine uygun olarak temerrüde düştüğü ve buna göre ihraç kararının da hukuka uygun olduğu kabul edilemeyeceğinden ihraç kararının iptali gerekir. Ancak, somut olayda olduğu gibi ihtarda belirtilen borcun gerçek borçtan az olması durumunda bu ihtarların geçersiz olduğundan söz edilemez. Zira davalı kooperatifçe, borcun ihtarlarda istenilen miktarı aşan kısmından vazgeçilmesi söz konusu olmayıp, şimdilik belirtilen kadar borcun tahsili istenmiş olduğundan ihtarların yazılı gerekçelerle geçersiz sayılması isabetsiz olup,
HUKUK GENEL KURULU
E. 2007/11-866
K. 2007/856
T. 28.11.2007
• KOOPERATİF ÜYELİĞİNDEN ÇIKARMA KARARININ İPTALİ
ÖZET : Dava, kooperatif üyeliğinden çıkarma kararının iptali istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, davanın 3 aylık hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığı noktasında toplanmaktadır. Ortaklıktan çıkarılmaya yönetim kurulunun teklifi üzerine genel kurulca karar verilir. Ana sözleşme ile çıkarılanın genel kurula başvurma hakkı saklı olmak üzere, bu hususta yönetim kuruluna da yetki verilebilir. Çıkarılma kararı gerekçeli olarak tutanağa geçirilip ortaklar defterine de yazılır. Kararın onaylı örneği, çıkarılan ortağa tebliğ edilmek üzere 10 gün içinde notere tevdi edilir. Çıkarılan ortak tebliğden itibaren 3 ay içinde itiraz davası açabilir. Söz konusu olan bu süre hak düşürücü niteliktedir.
KARAR : Dava, kooperatif üyeliğinden ihraç ( çıkarma ) kararının iptali istemine ilişkindir. Davacı kooperatif üyeliğinden ihraç edilen gerçek kişi, davalı ise kooperatiftir. Davacı, davalı kooperatifin üyesi iken, aidat borcu ve gecikme faizlerinden oluşan mali yükümlülüklerini süresinde yerine getirmemesi nedeniyle, davalı Kooperatif Yönetim Kurulu'nun 28.12.1999 tarih ve 75 sayılı kararı ile üyelikten ihraç edilmiş; ihraç kararı Ankara 24. Noterliğinden 06.01.2000 gün ve 515 yevmiye no ile davacıya tebliğe çıkarılmış ve 12.01.2000 tarihinde de daimi işçisi imzasına tebliğ edilmiştir. Daha önce ihraca dayanak alınan ihtarlar ile verilen sürelerde ve bu aşamada herhangi bir ödemede bulunulmamıştır .
Bu arada Kooperatif Olağan Genel Kurulu'nun 26.03.2000 tarihli toplantısında; davacı ve aynı durumdaki üyelerle ilgili olarak yapılan değerlendirme sonucu, toplantı tutanağının 14. maddesiyle, ihraç edilen üyelerin borçlarının Nisan ayının son gününe kadar faiziyle birlikte ödenmesi ve ödenmediği takdirde ihraç edilmeleri, oybirliği ile kabul edilmiştir. Bu sürede de davacı herhangi bir ödeme yapmamıştır.
Davalı kooperatif tarafından, Ankara 44. Noterliğinden 31.05.2000 tarih ve 11255 yevmiye numara ile davacıya gönderilip, 09.06.2000 tarihinde muhatabın daimi işçisi imzasına tebliğ edilen "üyelikten kesin ihraç" konulu ihtar ile; "30.04.2000 tarihine kadar söz konusu borcu ödemediğinden 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 27. maddesi uyarınca üyelikten ihraç kararının kesinleştiği" bildirilmiştir.
Davacı 18.07.2000 tarihinde açtığı eldeki dava ile, ihraç kararının iptalini talep etmiş; davalı ise davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemece, taraflarca dayanılan deliller toplanıp, bilirkişiden rapor alındıktan sonra;
"Dava, kooperatif ortaklığından çıkarma işleminin iptali istemine ilişkindir... davacının ortaklıktan ihracıyla ilgili kararın, davacıya 12.01.2000 tarihinde tebliğ edildiği, davacının tebligatlara itirazı bulunmadığı, 1163 Sayılı Yasanın 16. maddesinde düzenlenen itiraz ve dava açma süresinin 12.04.2000 tarihinde mesai saati bitiminde sona erdiği, bu süre işlerken ve dolmadan 26.03.2000 tarihli genel kurul kararıyla tanınan ek süreye rağmen, borcun ödenmediği, anılan karar ile ihraç kararı kaldırılmadığı gibi yeni bir ihraç kararı da verilmediği, yönetim kurulunun davacının ihracı ile ilgili 28.12.1999 gün 75 sayılı kararın kesinleştiğini duyuran yazının yeni bir sürenin başladığı anlamına gelmeyeceği, yazının kesinleşen bir ihraç kararının duyurulması mahiyetinde olduğu, bu itibarla dava açma süresinin geçirildiği anlaşılmakla, süre yönünden davanın reddine karar vermek gerekmiştir" gerekçesiyle,
"Davanın süre yönünden reddine" karar vermiştir.
Davacının temyizi üzerine yüksek özel dairece; "Davalı kooperatifin 26.03.2000 tarihli genel kurulunda, ihraç edilen üyelerin durumu görüşülmüş ve Nisan ayının son gününe kadar faizi ile ödenmesi ve ödenmemesi halinde ihraç edilmeleri kararı alınmış olup; bu karar ihraç için yeni bir prosedürün takibini gerektirdiğinden, atifet mehli niteliğinde olmayıp, üyeye yeni tanınan bir süredir. Artık kooperatifçe bu karara dayalı olarak alacağın faiziyle birlikte hesaplanıp üyeden istenmesi ve sonucuna göre hareket edilmesi gerekmektedir. Mahkemece, açıklanan hususlar nazara alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde görülmediğinden kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir" gerekçesiyle bozulmuş; mahkemece aynı konuda kabulle sonuçlandığı halde eldeki bozmayla çelişik biçimde bozulan özel daire kararı da dayanak alınarak önceki kararda direnilmiştir.
Direnme hükmünü davacı vekili temyize getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; süre başlangıcına hangi tebligatın esas alınacağı ve bu cümleden olarak; davanın üç aylık hak düşürücü sürede açılıp açılmadığı, noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, konuya ilişkin yasal düzenlemelerin ortaya konulmasında yarar vardır.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun "Ortaklıktan çıkarılma esasları ve itiraz" başlıklı 16. maddesinde;
"Kooperatif ortaklığından çıkarılmayı gerektiren sebepler ana sözleşmede açıkça gösterilir. Ortaklar ana sözleşmede açıkça gösterilmeyen sebeplerle ortaklıktan çıkarılamazlar.
Ortaklıktan çıkarılmaya yönetim kurulunun teklifi ile genel kurulca karar verilir. Ana sözleşme, çıkarılanın genel kurula başvurma hakkı saklı kalmak üzere, bu hususta yönetim kurulunu da yetkili kılabilir.
Çıkarılma kararı gerekçeli olarak tutanağa geçirileceği gibi, ortaklar defterine de yazılır. Kararın onaylı örneği, çıkarılan ortağa tebliğ edilmek üzere, on gün içinde notere tevdi edilir. Bu ortak tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde itiraz davası açabilir. Tebliğ edilen karar, yönetim kurulunca verilmiş ise ortak, üç aylık süre içinde genel kurula da itiraz edebilir. Bu itiraz, ilk toplanacak genel kurula sunulmak üzere, yönetim kuruluna noter aracılığı ile tebliğ ettirilecek bir yazı ile yapılır. Genel kurula itiraz edildiği takdirde, yönetim kurulunun çıkarma kararı aleyhine itiraz davası açılamaz. İtiraz üzerine genel kurulca verilecek karara karşı itiraz davası hakkı saklıdır.
Üç aylık süre içinde, genel kurula veya mahkemeye başvurmak suretiyle itiraz edilmeyen çıkarılma kararları kesinleşir.
( Ek fıkra: 06/10/1988 - 3476/4 md. ) Haklarındaki çıkarma kararı kesinleşmeyen ortakların yerine yeni ortak alınamaz. Bu kişilerin ortaklık hak ve yükümlülükleri, çıkarılma kararı kesinleşinceye kadar devam eder."
Hükmü yer almakta; Yine aynı kanunun;
"1- Süre ve Ortaklığın Yok Olması" başlıklı 27. maddesinde de;
"Ortakların yüklendikleri paylar için ödeyebilecekleri para tutarını ana sözleşme belirtir. Kooperatif sermaye yüklemlerinde borçlu veya sair ödemelerle yükümlü bulunan ortaklarından elden yazılı olarak veya taahhütlü mektupla, bu husus mümkün olmazsa ilanla ve münasip bir süre belirterek yükümlerini yerine getirmelerini ister. tık isteğe uymayan ve ikinci istemeden sonra da bir ay içinde yükümlerini yerine getirmeyenlerin ortaklığı kendiliğinden düşer. Ortaklığın düşmesi alakalının, ana sözleşme veya diğer suretlerle doğmuş borçlarının yok olmasını gerektirmez" denilmektedir.
Görüldüğü üzere; ortağın ana sözleşme gereği belirlenen parasal yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekmekte; bu gereği yerine getirmediği için ihraç edilen üyeye ise, kooperatif üyeliğinden ihraç kararının usulünce kendisine tebliğinden itibaren üç aylık süre içinde itiraz olanağı tanınmaktadır.
İhraç edilen üyeye tanınan bu üç aylık itiraz süresi hak düşürücü süre olup, bu süre içinde itiraz etme olanağını kullanmadığı takdirde hakkındaki ihraç kararı kesinleşecektir.
Somut olayda, davacının ihracına ilişkin 28.12.1999 tarihli karar davacıya 12.01.2000 tarihinde tebliğ edilmiş; bu arada Kooperatif Olağan Genel Kurulu'nca, yönetim kurulu tarafından ihraç edilen üyelere borçlarını faiziyle birlikte ödemeleri konusunda Nisan ayının son gününe yani 30.04.2000 tarihine kadar süre verilerek bu süre içinde ödeme yapmaları halinde üyeliklerinin devamı konusunda olanak tanınmış ve davacıya da tanınan süre içinde ödeme yapmadığı için kesin ihraç kararı açıklaması ile Ankara 44. Noterliğinden 31.05.2000 tarih ve 11255 yevmiye numaralı yazı gönderilip, 09.06.2000 tarihinde muhatabın daimi işçisi imzasına tebliğ edilmiş ve davacı ihraç kararına karşı itirazını 18.07.2000 tarihinde açtığı eldeki dava ile yapmıştır.
Her ne kadar davacı yapılan bu son tebligatı esas alarak itirazda bulunmuş ise de gerçekte üç aylık hak düşürücü süre üyelikten ihraç kararının tebliğ tarihi olan 12.01.2000 tarihinde başlamış ve davanın açılma tarihi olan 18.07.2000 tarihinden çok önce de sona ermiştir.
İhraç kararından sonra Kooperatif Olağan Genel Kurulu'nun üyelikten ihraç edilenlere borçlarını ödeme konusunda verdiği süre bir atıfet mehli olup, üyeliğin devamına olanak sağlayan yeni bir süre anlamına gelmemektedir.
Bu nedenledir ki, üç aylık hak düşürücü sürenin başlangıcına, verilen atıfet mehli sonunda ödeme gerçekleşmemesi nedeniyle, daha önce verilen ihraç kararının kesinleştiğini duyuran tebligat esas alınamaz. 12.01.2000 tarihli tebligat üç aylık hak düşürücü sürenin başlangıcına esas alınacaktır.
Kaldı ki, davacının bu atıfet mehline rağmen kooperatife olan borcunu ödemediği, bu durumda kendisine tanınan atıfetten de yararlanamayacağı da belirgindir.
Hal böyle olunca, mahkemece davanın süre yönünden reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun olup, onanması gerekir.
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/11830
K. 2007/14444
T. 19.11.2007
• KOOPERATİF ÜYELİĞİNDEN İHRAÇ KARARININ İPTALİ
ÖZET : Dava, parasal yükümlülüklerin yerine getirilmediğinden bahisle davacının ihracına ilişkin olarak alınan yönetim kurulu kararının iptali istemine ilişkindir. Davacı taraf, dava dilekçesinde yönetim kurulu ihraç kararının usulüne uygun bir şekilde kendisine tebliğ edilmediğini ve yönetim kurulu ortaklığının devam ettiğini söyleyerek kendisinin oyalandığını ileri sürmüştür. Yönetim kurulu ihraç kararının tebliğine ilişkin tebligat parçası celbedilerek öncelikle bu tebligatın yasaya uygun bir şekilde yapılıp yapılmadığı belirlenip, daha sonra davacının yönetim kurulu tarafından oyalandığı iddiası üzerinde durularak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
KARAR :
Dava, parasal yükümlülüklerin yerine getirilmediğinden bahisle davacının ihracına ilişkin olarak alınan yönetim kurulu kararının iptali istemine ilişkindir. Davacı taraf, dava dilekçesinde ihraç kararının usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilmediğini ve yönetim kurulunun ortaklığının devam ettiğini söyleyerek kendisini oyaladığını ileri sürmüştür. İhraç kararı A. 30. Noterliğinin 11.10.2002 tarih ve 10818 yevmiye no.lu işlemi ile davacıya Tebligat Kanun'nun 21. maddesine göre tebliğ edilmiştir. Tebligat parçası aslı dosya içerisinde bulunmadığından Tebligat Kanunu'nun 21 nci maddesi uyarınca yapılan tebliğin Tebligat Kanunu'nun 21 ve Tüzüğün 28 nci maddesine uygun olup olmadığı anlaşılamamıştır. Bu itibarla mahkemece, davacıya yönetim kurulu ihraç kararının tebliğine ilişkin tebligat parçası celbedilerek öncelikle bu tebligatın yasaya uygun bir şekilde yapılıp yapılmadığı belirlenip, daha sonra davacının yönetim kurulu tarafından oyalandığı iddiası üzerinde durularak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme olup yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
Hits: 16426