1937 tarihli 3116 Sayılı Orman Kanunu ( 3116 Sayılı Kanun ), Cumhuriyet döneminin ormanlarla ilgili ilk toplu mevzuatı olarak yürürlüğe girmiştir. Ormanın hukuki tanımı ilk defa bu Kanun'da yapılmış, 1938 yılında 3444 Sayılı Kanun ile bazı maddeleri değiştirilmiş, 1945 yılında da 4785 Sayılı Kanun ile orman tanımının yer aldığı 1. maddesinde değişiklik yapılarak Devlet Ormanları dışındaki özel ormanların bazı istisnalar hariç olmak üzere devletleştirilmesi esası getirilmiştir. 08.02.1937 tarihli 3116 Sayılı Kanun'un 1. maddesinde orman; “Bu kanunun tatbikinde kendi kendine yetişmiş veya emekle yetiştirilmiş olup da herhangi bir çeşit orman hasılatı veren ağaç ve ağaççıkların toplu halleri ile beraber orman sayılır” şeklinde, 24.03.1950 tarihli 5653 Sayılı Kanun ile değişik 1. maddesinde ise; “Kendi kendine yetişmiş veya emekle yetiştirilmiş olup herhangi bir çeşit orman hasılatı veren ağaç ve ağaççıkların toplu haller yerleriyle birlikte orman sayılır” şeklinde tanımlanmıştır. 31.08.1956 tarihli 6831 Sayılı Orman Kanunu'nda da orman tanımına yer verilmiştir. Buna göre orman; “Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır” şeklinde tanımlanarak maddenin kapsamı daha da genişletilmiştir. 6831 Sayılı Kanun'un 17. maddesinin bir ve ikinci fıkraları uyarınca; Devlet ormanları içinde bu ormanların korunması, istihsal ve imarı ile alakalı olarak yapılacak her nevi bina ve tesisler müstesna olmak üzere otlatma planı yapılan alanlarda yıllık otlatma süresi dâhilinde hayvanların planlı otlatılmasını sağlayan, gecelemesini emniyet altına alan ve dağılmalarını engelleyen geçici çevirmeler şeklinde düzenlemeler dışında her çeşit bina, ağıl ve hayvanların barınmasına mahsus yerler yapılması, tarla açılması, işlenmesi, ekilmesi ve orman içinde yerleşilmesi yasaktır. Devlet ormanlarının herhangi bir suretle yanmasından veya açıklıklarından faydalanılarak işgal, açma veya herhangi şekilde olursa olsun kesme, sökme, budama veya boğma yolları ile elde edilecek yerlerle buralarda yapılacak her türlü yapı ve tesisler, şahıslar adına tapuya tescil olunamaz. Buralara doğrudan doğruya orman idaresince el konulur. Madde içeriğinden açıkça anlaşıldığı gibi hangi nedenle olursa olsun orman içi açıklıklarda tarım ve inşaat yapılmasına, hayvancılık yapmak amacı ile ağıl yapılmasına ve bu kesimlerin özel mülke dönüşmesine izin verilmemiştir. Bu açıklıkların öncesinin orman olup olmaması önemli değildir. Zira madde metninde orman içi açıklıkların öncesi orman ise, ya da ormandan açılmış ise şeklinde bir açıklama, bir bölüm olmadığı gibi, madde metninde geçen orman içinde yer alan herhangi bir nedenle var olan açıklıklar deyimi de bu olguyu ifade etmektedir. Bu itibarla uygulanan memleket haritası, hava fotoğrafı ve amenajman planında öncesi orman olduğu saptanan fakat sonradan ormandan açılmış bulunan yerlerin 6831 Sayılı Kanun'un 1. maddesi ve Yargıtay uygulamaları gereği oluşan kesin içtihatlara göre orman sayılacağı tartışmasızdır. Ayrıca gerek 26.05.1958 tarihli Orman Tahdit ve Tescil Talimatnamesinde gerekse 25.06.1970 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 31.05.1970 tarihli ve 531 sıra numaralı Orman Tahdit ve Tescil Yönetmeliği'nin 33/3, 19.08.1974 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 25.07.1974 tarihli Orman Kadastro Yönetmeliği'nin 40/A, 30.05.1984 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliği'nin 30/1, 02.09.1986 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliği'nin 23/1 ve 15.07.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliği'nin 26/a maddesinde devlet ormanı olarak sınırlandırılacak yerler belirtilmiştir. 15.07.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliği'nin 26/a maddesinde, "6831 Sayılı Kanun'un 1. maddesine göre, orman sayılan ve eskiden beri Devlete ait olduğu bilinen ormanlar, orman içindeki kültür arazileri dışında 6831 Sayılı Kanununun 17. maddesinde yer alan orman içinde bulunan doğal olarak ağaç ve ağaçcık içermeyen, genel olarak otsu bitki veya bazı durumlarda yer yer odunsu bitkiler içeren açıklıklar… Devlet ormanı olarak sınırlandırılır." hükmüne yer verilmiştir. Orman içi açıklık ve boşluklar ile orman ve toprak muhafaza karakteri taşıyan funda ve makilik alanlar, Kanun gereği orman sayıldığı için orman olarak sınırlandırılması öngörülmüştür. Dolayısıyla belgelerdeki görünümü ne olursa olsun, bu açıklıklar kişiler adına tescil olunamaz. Orman içi açıklıklardan yararlanabilmek için zorunlu olarak orman kullanılacağından, bu kullanım nedeniyle yeni açma ve genişletme, yangın oluşması önlenemeyecek, orman bütünlüğü bozulacaktır. Bu nedenledir ki, Kanun'da kesin olarak bu parçaların özel mülk olmasına ve tesciline izin verilmemiştir. Taşınmazın anılan madde kapsamında orman içi açıklık vasfında olması için tapulu taşınmaz olmaması ve kural olarak dört tarafının ormanla çevrili olması bu nedenle ediniminin orman bütünlüğünü bozması gerekir. Hemen belirtilmelidir ki 3116 Sayılı Kanun hükümlerine göre çıkartılan 1940 Tarihli Tahdit Talimatnamesi'nin 38. maddesinde “Ormanların bitişiğinde bulunan mülk ve toprakların hepsinde, orman içindekilerden yalnız köy arazi ve camiasına dahil olanlarda vesaik ibraz edilmese bile fiili vaziyet aynen tespit ve zapta geçirilmekle iktifa edilir. Orman içinde olup da 2. madde şümulüne girmeyen diğer mülk veya topraklar için muteber tasarruf vesikası ibraz edilmezse tasarruf mevzuatı ile 2644 Sayılı Tapu Kanununun 16 ve Orman Kanununun 25. maddelerine müsteniden bunlar Devlet namına tahdit olunur” hükmü bulunmaktadır. Öte yandan 1958 Tarihli Orman Tahdit ve Tescil Talimatnamesi'nin 40. maddesinde “Dış poligon teşkil eden orman hududunun bitişiğindeki mülk ve toprakların hepsinde, iç poligonu teşkil eden orman hududunun bitişiğindeki köyleri veya köy mahallerini çevreleyen ve orman sınırına kadar fasılasız devam eden arazi cüz'i tamında muteber mülkiyet vesikası ibraz edilmese de fiilî durum aynen tespit ve zabta geçirilmekle iktifa olunur. Yukarıdaki fıkra dışında kalan orman içindeki dağınık mülk ve topraklar için muteber mülkiyet vesikası ibraz edilmez ise bunların durumu mülga 3116 Sayılı Orman Kanununun 25 ve aynı Kanunun 5653 Sayılı Kanunla muaddel 25 ve 6831 Sayılı Orman Kanunun 17. maddeleri hükümlerine göre incelenir” hükmü yer almaktadır. Buna göre ormanların bitişiğinde bulunan mülk ve toprakların hepsinde, orman içindekilerden yalnız köy arazi ve camiasına dâhil olanlarda hak sahiplerinin tapusu varsa ancak tahdit sırasında bu tapu ibraz edilmemişse fiilî durum aynen tespit edilerek ve zabta geçirilmesiyle yetinilecektir. Bu durumun zapta geçirilmesiyle aslında taşınmazın orman kadastrosu içinde bırakıldığı kabul edilmekte olup sadece hak sahiplerinin tapuya dayanarak orman kadastrosuna itiraz davası açmalarına imkân verilmektedir. Başka bir deyişle hak sahiplerinin geçerli bir tapusu varsa bu tapuya dayanarak hak düşürücü süre içerisinde orman kadastrosuna itiraz davası açmamaları hâlinde artık anılan tapuya dayanmaları mümkün değildir. Diğer taraftan tapu ve zilyetlik yoluyla kişi ve kurumların ormandan toprak kazanmasını sağlayan 3402 Sayılı Kadastro Kanunu'nun 45. maddesinin ilgili fıkraları Anayasa Mahkemesi'nin 01.06.1988 tarihli ve 1988/31 Esas, 1988/13 Karar; 14.03.1989 tarihli ve 1989/35 Esas, 1989/13 Karar ve 13.06.1989 tarihli ve 1989/7 Esas, 1989/25 Karar sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 Sayılı Kanun'un 14. maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır. Sonuç olarak bu tür yerlerin zilyetlik yolu ile kazanılması ve özel mülk olarak tescil edilmesi mümkün değildir. Somut olayda dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede tespit tarihinden önce 1966 yılında yapılıp 11.10.1968 tarihinde ilân edilen ve 11.01.1969 tarihinde kesinleşen orman tahdidinin bulunduğu, daha sonra 1981 yılında sınırlandırması yapılan ormanların aplikasyonu ve 6831 Sayılı Kanun'un 2. madde uygulaması yapılarak 13.05.1982 tarihinde ilân edildiği ve itirazsız yerlerde 13.05.1983 tarihinde itirazlı yerlerde ise komisyon çalışmalarının 30.07.1982 tarihinde ilân edilmesiyle 30.07.1983 tarihinde kesinleştiği, aynı yerde 1991 yılında 3302 Sayılı Kanun hükümlerine göre aplikasyon ve 6831 Sayılı Kanun'un 2/B madde uygulaması yapılıp dava tarihinden önce kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davalılar dava konusu yer ile ilgili murisleri ... adına 30.01.1941 tarihli ve 41 numarada kayıtlı 5 dekar ( 5000 m2 ) olarak dosyaya ibraz edilen tapu kaydının bulunduğunu savunmaktadır. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede 1966 yılında yapılan orman tahdidine ait tutanaklarda “Çatalca mevkiinde ...'ya ait tarlaya gelindi, tetkik olundu, ... tahminen üç dönüm miktarındaki bu yer 55-60 seneden beri ... tarafından kullanılmakta olduğu ve mülkiyet belgesi bulunmadığı anlaşıldığından fiili durumunun tarla olarak tespitiyle iktifa olundu ( parsel no:177 )” ifadesine yer verilmiştir. Çekişmeli taşınmaz fiilî durumu tespit edilerek orman sınırı dışında bırakılmış ise de bu şekildeki bir tespitte bulunulmasındaki amaç yukarıda da bahsedildiği üzere, hak sahiplerinin geçerli bir tapusu varsa o tapuya dayanarak orman kadastrosuna itiraz davası açmalarına imkân vermektir. Başka bir deyişle yapılan tespit ile aslında taşınmazın orman kadastrosu içinde bırakıldığı kabul edilmekte, ancak geçerli bir tapusu olan hak sahiplerine hak düşürücü süre içerisinde bu durumu ispatlamalarına olanak tanınmaktadır. Bu itibarla davalılar tarafından orman kadastrosunun iptali için hak düşürücü süre içinde herhangi bir dava açılmadığı göz önüne alındığında çekişmeli taşınmazın esasında hâlen orman sınırları içerisinde bulunduğu anlamına gelmektedir (HGK. 1.11.2023, 325/1059).