4721 Sayılı Kanun'un "Sorumluluk" başlığını taşıyan 369. maddesi; "Ev başkanı, ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur. Ev başkanı, ev halkından akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanların kendilerini ya da başkalarını tehlikeye veya zarara düşürmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Zorunluluk halinde gerekli önlemlerin alınmasını yetkili makamdan ister." hükmünü içermektedir. Üçüncü kişilere verdikleri zararla ev başkanını sorumluluk altına sokanlar; küçük, kısıtlı ve akıl hastalığı veya akıl zayıflığı olan kimselerdir. Eş söyleyişle, ev başkanının kanundan doğan bu sorumluluğu, her şeyden önce şahıs itibariyle sınırlı olup, ev başkanları sadece küçük ve kısıtlıların haksız davranışları ile başkalarına verdikleri zararlardan sorumludur. Bu nedenledir ki, ev başkanı özen ve gözetim görevini yerine getirmemesinden dolayı üçüncü kişilerin uğradığı zararı tazminle sorumludur ve bu sorumluluk hukuksal nitelikçe kusursuz sorumluluktur. Dolayısıyla, ev başkanının bu sorumluluktan kurtulabilmesi, ancak alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle küçüğü gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmesi ile mümkündür. Fiil ehliyetine sahip bulunmayan küçükler tarafından haksız eylem işlenmesi durumunda sorumluluk iki çeşittir. Küçük haksız eylemin faili olarak (TBK. md. 49), aile başkanı ise 4721 Sayılı Kanun'un 369. maddesi uyarınca zarar görene karşı sorumludurlar. Her iki sorumluluk da birbirinden farklı hukuki nedenlere dayalı olup zarar gören, küçüğe ve aile başkanına karşı birlikte veya ayrı ayrı davalar açabilir. Aynı zarardan her ikisi de kendi malvarlıkları ile ayrı ayrı sorumlu olurlar. Bir davada zarara hükmolunması diğer dava yönünden ( zarar ödenmiş olmadıkça ) hukuki önem taşımaz. Tahsilde tekerrüre sebep olunmaksızın aynı zarara iki ayrı davada hükmolunması olanaklıdır (3. HD. 23.1.2024, 2431/341).