Uygulamada kısaca, İmar Affı Kanunu olarak bilinen 2981 sayılı Yasanın 1. maddesi hükmüne göre kanunun amacı, imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş ve inşa halindeki bütün paylar hakkında uygulanacak işlemleri düzenlemek ve bu işlemlere dair müracaat, tespit değerlendirme, uygulama ve duyuru esaslarını ve ilgili diğer hususları belirlemektir. Görülüyor ki, kanun imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş ve inşa halindeki yapı maliklerini hedeflemiştir. Öncelikle şahsi hak kavramı üzerinde durulması gerekmektedir. Bilindiği üzere hak, genel olarak kişilere hukuk tarafından tanınmış yetki olarak tanımlanabilir. Mutlak haklar ait oldukları şeyler üzerinde mevcut ve tekel halinde olan yetkilerdir. Nispi ( şahsi ) haklar ise sahibine bir borç ilişkisi dolayısıyla bir şeyin verilmesi, yapılması, yapılmaması gibi belli bir edimin yerine getirilmesini isteme yetkisi verir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.12.1996 tarihli ve 1996/14-763-864 sayılı kararında da belirtildiği gibi, tapu tahsis belgesi bir mülkiyet belgesi olmayıp, yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik belgesi olduğu gözetildiğinde, tapu iptali ve tescile hükmedilmesinin imkansız olduğu durumlarda; davacıların talep edebileceği bedel, tapu tahsis belgesinin düzenlenmesi sırasında ödenen bedelin, güncellenmiş değeridir.
Dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan bina yönünden ise; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 723. maddesi uyarınca ödenecek olan tazminatın tutarı malzeme malikinin iyiniyetli olup olmamasına göre değişir. Üzerine inşaat yaptığı arazinin kendisine ait olmadığını bilmeyen veya bilmesi gerekmeyen kişi kural olarak iyiniyetlidir. Bunun gibi inşaatı arazi sahibinin açık veya örtülü muvafakatı ile yapan malzeme sahibi de iyiniyetli sayılır. Buna karşılık, üzerinde inşaat yaptığı arazinin kendisine ait olmadığını bilen veya bilmesi gereken kişi kötüniyetlidir. Malzeme maliki ve arazi sahibi iyiniyetli ise malzeme sahibine muhik bir tazminat ödenmelidir. Muhik tazminatın tespit ve takdiri hakime ait bir görevdir. Olayın özelliğine göre malzemenin dava tarihindeki değeri gözetilerek takdir edilir. Malzeme sahibi kötüniyetli ise arsa sahibi malzemenin kendisi yönünden taşıdığı en az değeri öder. Bu değer inşaat nedeniyle taşınmazda meydana gelen objektif değer artışı oranı olmayacağından burada da olayın özelliğine göre hakimin geniş takdir yetkisi bulunmaktadır ( TMK.m.4 ).
Somut olaya gelince; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda mahkemece tapu iptali ve tescil talebinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yok ise de; tazminat talebi yönünden tahsis belgesinde davacıya tahsis edilen 113.5 metrekarenin dava tarihindeki rayiç değeri ile binanın rayiç değeri olan 73.141,00 TL'nin yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi doğru değildir. Çünkü davacı lehine hükmedilmesi gereken tazminat miktarı, tapu tahsis belgesinin düzenlenmesi sırasında davalı kuruma muhtelif tarihlerde ödenen 340,50 TL bedelin güncelleştirilmiş değeri ile dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan binanın, uzman bilirkişiler vasıtasıyla hesaplanacak asgari levazım bedeli olmalıdır. Bu durumda mahkemece yukarıda açıklaması yapılan ilkeler doğrultusunda; tapu tahsis bedeli olarak davacının ödediği 340,50 TL'nin bilirkişi hesaplamaları ile belirlenen, dava tarihi itibariyle güncelleştirilmiş değerine hükmedilmeli ve taşınmaz üzerinde bulunan yapı yönünden ise, uzman bilirkişiler vasıtasıyla gerektiğinde mahallinde tekrar keşif yapılarak, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 723. maddesinde yer alan düzenlemeye göre yapının asgari levazım bedelinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmelidir.