6831 Sayılı Orman Kanunu'nun 2. maddesinde;"Bu madde de belirtilen hususlar dışında orman sınırlarında hiç bir surette daraltma yapılamayacağı" belirtilmiş, aynı Kanunun 17. maddesinin 3. fıkrası ile 18. maddesinde de yine Orman alanlarında ne şekilde yapılaşma yapılabileceğine dair sınırlı şekilde sayılan bir takım istisnalara yer verilmiştir.
Bu bağlamda, Anayasanın "Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma" başlıklı 90. maddesinin son fıkrasında: "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. ( Ek cümle: 07.05.2004 günlü, 5170 Sayılı Kanun'un 7. maddesi ) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." hükmü getirilmiştir. Bu hüküm ile usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmaların iç hukuk sistemine yansıtılma yöntemi belirlenmiştir. Buna göre, bu andlaşmalardan temel hak ve özgürlüklere ilişkin olanlarla yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda uluslararası andlaşma kurallarının esas alınması anayasal bir gerekliliktir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ( Sözleşme, AİHS ) 6/1. maddesinde: "Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir." kuralı yer almıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını, bazı sınırlamalara tabi olabildiğini, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiğini, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Sözleşmenin 6/1. maddesiyle bağdaşabileceğini, bu ilkelerden, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınmaları gerektiği belirtilmiştir.
Yukarıdaki hükümler uyarınca, belirtilen istisnalar dışında orman alanlarının, orman alanı dışında bir kullanımla plana konu edilmesi hiçbir suretle mümkün değildir. Bunun yanında devlet ormanlarının muhafazası ve işletilmesi için kanunla görevlendirilmiş bulunan Orman Genel Müdürlüğünün, esasen planlamaya konu olmaması gereken orman alanlarını ülke çapında yapılan tüm planlamaları yalnızca askı ilanlarına göre takip ederek korumasına da olanak bulunmamaktadır. Aksi yönde bir kabul yargılama usulünü uygularken Devlet ormanlarının korunmasına yönelik Anayasa hükümlerini gözardı etmek olacaktır.
Bu durumda, yukarıda yer alan yasal düzenlemeler uyarınca orman alanlarında ya da orman vasfını taşıyan parsellerde imar planı hazırlanması ya da parselasyon işlemi yapılması hukuken mümkün olmadığından, davacı idarenin inceleme raporu üzerine açılan davada süre aşımı bulunmadığından, davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin temyize konu Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi kararında hukuki isabet bulunmamakta olup dava konusu parsellerin orman vasfında olup olmadığının araştırılması ve parsellerin orman vasfında olduğunun tespit edilmesi halinde de dava konusu revizyon ve ilave imar planlarının iptaline karar verilmesi gerekmektedir (Danıştay 6. Dairesi 2.3.2020, 788/2879).