Taraflar arasında kurulmuş bulunan Ankara Metrosu Sıhhiye İstasyonu inşaatına ait 27.8.1980 tarihli sözleşmenin 7. maddesinin son cümlesinde aynen "sözleşmenin akdinden sonra idare sözleşmenin yürürlüğe girdiğini yazılı olarak müteahhide tebliğ edecektir" hükmü yer almaktadır. Açıkça görülmektedir ki akdin uygulamaya konulması belirsiz bir süreye ve yazılı tebligatça bağlı tutulmuştur. Diğer bir deyimle, davalı idare sözleşmenin yürürlüğe girdiğini yazılı olarak davacıya bildirmedikçe yüklenicinin imalat ve ihzarata başlamasına olanak yoktur. Bu şekilde imza edilen sözleşmenin şarta bağlı bir akit niteliği taşıdığı ortadadır. Çünkü burada ( sözleşme kurulurken ) sonradan gerçekleşebilecek bir olayın varlığı amaçlanmış, ifa zamanı ilerde şüpheli bir işlemin ortaya çıkmasına bağlanmıştır. Türk Borçlar Kanunu’nda erteleyici ( taliki ) ve bozucu ( infisahi ) olmak üzere iki türlü şart düzenlenmiştir. Yukarıda sözü edilen sözleşmedeki şartın erteleyici ( taliki ) bir şart özelliğini taşıdığı kuşkusuzdur. Gerçekten BK. 149. maddesi gereğince bir bağıtın konusunu oluşturan borcun varlığı şüpheli bir olayın gerçekleşmesine bağlı şekilde ertelenmişse, bağıt şartlı olacağından ancak şartın gerçekleşmesi anından itibaren hüküm ifade edecektir. Dava açık bir deyimle taraflar arasında bir sözleşme yapılmıştır; fakat sözleşme hükümlerinin uygulanması şartın gerçekleşmesine bağlı tutulduğu için bu aşamada taraflar her nevi tasarruftan kaçınmakla yükümlüdür. O kadar ki, ilerde şart gerçekleşirse bile şartın askıda olduğu devre zarfında yapılan bütün yeni tasarruflar dahi bu şartın hükümlerini ihlal ettiği oranda geçersiz sayılması gerekir.
Olayda anılan erteleyici şart gereğince davalı işletme sözleşmenin yürürlüğe girdiğini davacı yüklenicilere yazılı olarak tebliğ etmiş değildir. O halde şart gerçekleşmediği için, taraflarca uyulması ve uygulanması gereken sözleşme hükümlerinden söz edilemez. Böyle olunca da davacı yüklenicilerin yaptıkları, imalat ve ihzaratın, vekaleti olmaksızın başkası hesabına tasarruf çerçevesinde değerlendirilmesi ve uyuşmazlığın BK. 410. ve bunu izleyen maddeler hükümleri içinde çözümlenmesi gerekir. Bu cümleden olarak, davacıların her şeyden önce tedbirli bir iş adamı olarak yaptıkları imalat ve ihzaratın, davalının yararına ve onun tahmin olunan ve gerçekleşmesi mümkün bulunan maksadına göre yerine getirmelerinin zorunluluğu ortaya çıkar. Kuşkusuz BK. 413. maddede belirtildiği üzere davacılar ancak hal icabına göre zaruri ve faydalı bulunan bütün masraflarını isteyebileceklerdir. O halde mahkemece yapılacak iş, dava konusu olan imalat ve ihzaratın durumunu ve bu açıdan incelemek, özellikle bilirkişi raporunda sözü edilen ihzaratın akıbetini tespit etmek hem ihzaratın, hem de imalatın ( hafriyatın ) davalı açısından zaruri ve faydalı olup olmadığını saptamak, anılan esaslar çerçevesinde davacının müstehak olacağı alacak miktarı kadar avans teminat mektubunun iadesine karar vermek olmalıdır (HGK. 14.10.1987, 223/719).