md. 54 içtihatları
~ 30.03.2010 ~
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/10490
K. 2009/6421
T. 26.5.2009
• ARSA SAHİBİNİN KOOPERATİFE ÜYE OLMASI
ÖZET : Davacılar, davada kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesinin tarafı olan arsa sahiplerinin aidat ödemeden sağlanan kooperatifteki üyeliklerinin hukuka aykırılığını ve bu konuda alınan kararın mutlak geçersiz olduğunun tespitini de talep etmişlerdir. Davacı tarafından ileri sürülen bu hususlar, bir hükümsüzlük sebebi oluşturmaz. Koşulları varsa ancak bir iptal sebebi olarak kabul edilebilir.
Ayrıca asıl davada hükümsüz kılınması istenilen genel kurul toplantısına sunulan faaliyet raporu aynı genel kurulda okunarak kabul edilmiştir. Bu raporda bahsi geçen arsa sahipleri ile yapıldığı anlaşılan anlaşmalar genel kurul kararı haline gelmiştir. Bu durumda, söz konusu yönetim kurulu faaliyeti genel kurulca onanmış olmakla mahkemece taşınmaz alımı ve satılması genel kurulun devir edemeyeceği yetkilerden olduğundan yönetim kurulunun arsa sahipleri ile belirtildiği şekilde yapmış olduğu anlaşmanın yasa ve ana sözleşmeye aykırı olduğundan bahisle geçersiz olduğu yolundaki belirlemesi doğru olmadığı gibi, böyle bir istemin mutlak butlan halleri dışında verilecek kararla hukuku etkilenecek anlaşmanın tarafı olan arsa sahiplerinin bulunmadığı davada görülmesine de hukuken olanak bulunmadığının kabulü gerekir.
KARAR : Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, asıl davada davacı vekilince konusuz kaldığı belirtilen hususlar dışında kalan diğer genel kurul kararlarının hükümsüz kılınması istemleri değerlendirildiğinde, bu hususların hiç birinin hükümsüzlük sebebi oluşturmamasına, koşulları varsa ancak iptal sebebi teşkil etmelerine, 1163 Sayılı Kanunun 53. maddesi uyarınca davacıların alınan kararlara karşı muhalefetlerini toplantı tutanağına geçirmemiş olmaları nedeniyle kararların iptallerini talep etmelerine yasal olanak bulunmamasına göre sonuç itibarıyla asıl davada genel kurul kararlarının hükümsüz kılınmasına dair istemlerin, birleşen davada ise davacılardan Mualla'nın alınan kararlara muhalefeti bulunmadığından aynı gerekçe ile diğer davacılar yönünden ise alınan kararların yasa, ana sözleşme ve iyi niyet kurallarına aykırı olarak alındıklarının kanıtlanamamasına göre reddinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacılar vekilinin tüm, davalı kooperatif vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Asıl davada hükümsüz kılınması istenilen 29.06.2003 tarihli genel kurul toplantısına sunulan faaliyet raporu aynı genel kurulda okunarak kabul edilmiştir. Bu raporda bahsi geçen "Daire karşılığı elde edilen yerlerin sahipleri ile anlaşma yapılmıştır. 3000 m2'ye bir daire karşılığı olmak üzere elimizdeki boş dairelerden 13 tanesi noter huzurunda kura çekilerek yer sahiplerine verilmiştir. Ayrıca villa almak isteyen 5 yer sahibine de villalık arazide 4.000 m2'ye bir villa düşecek şekilde kendileri ile anlaşma yapılmış ve bu kişiler S kent üzerindeki bütün haklarından vazgeçmişlerdir" şeklinde arsa sahipleri ile yapıldığı anlaşılan anlaşmalar genel kurul kararı haline gelmiştir. Bu durumda, söz konusu yönetim kurulu faaliyeti genel kurulca onanmış olmakla mahkemece taşınmaz alımı ve satılması genel kurulun devir edemeyeceği yetkilerden olduğundan yönetim kurulunun arsa sahipleri ile belirtildiği şekilde yapmış olduğu anlaşmanın yasa ve ana sözleşmeye aykırı olduğundan bahisle geçersiz olduğu yolundaki belirlemesi doğru olmadığı gibi, böyle bir istemin mutlak butlan halleri dışında verilecek kararla hukuku etkilenecek anlaşmanın tarafı olan arsa sahiplerinin bulunmadığı davada görülmesine de hukuken olanak bulunmamakla; davalı kooperatif vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
16. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/8582
K. 2009/544
T. 10.2.2009
• KOOPERATİF GENEL KURUL KARARININ İPTALİ TALEBİ
ÖZET : Dava, kooperatif genel kurul kararının iptali istemine ilişkindir. İptal davasının kooperatif tüzel kişiliğine karşı açılması ve davada kooperatifin temsile yetkili yönetim kurulunca temsil edilmesi gerekir. Dosya kapsamından davanın, eski yönetici ve denetçiler tarafından, genel kurulda yeni seçilen yönetici ve denetçilere karşı açılmış olduğu ve kooperatifin davacı olarak gösterildiği anlaşılmaktadır. Davanın kooperatifi temsilen açılmamış olmasına rağmen davanın kooperatif tüzel kişiliğine karşı açılmamış olması hukuka aykırıdır. Yerel mahkemenin husumete ilişkin itirazları da dikkate alarak kooperatifin davalı safında yer almasının sağlanması, kooperatifi hangi yöneticilerin temsil edeceğinin belirlenmesi gerekir.
KARAR : Davacılar vekili, davalıların müvekkili kooperatifin üyeleri olduklarını, 06.09.2007 tarihli genel kurul toplantısının çıkan kargaşa nedeniyle iptal edildiğini, ancak davalıların aynı tarihli bir başka sahte tutanak düzenleyerek genel kurul toplantısı yaptıklarını öğrendiklerini ileri sürerek, anılan genel kurul tutanağının yokluğunun tespitini ve tescilinin iptalini talep ve dava etmiştir. Davalılar ve müdahiller vekili, genel kurulun hükümet komiseri tarafından haksız olarak iptal edildiğini ve genel kurul ile alınan kararların usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir. Davalı ticaret sicili vekili, kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini savunmuştur. Mahkemece, hükümet komiserinin toplantıyı iptal ederek terk etmesinden sonra genel kurula devam edilemeyeceği nedeniyle genel kurulda alınan kararların yok hükmünde olduğu ve bu davada ticaret siciline husumet yöneltilemeyeceği gerekçeleriyle, davanın kabulü ile genel kurulun yok hükmünde olduğunun tespitine, ticaret sicili bakımından ise davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmiş; hüküm davalı ticaret sicil müdürlüğü dışındaki taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Dava, kooperatif genel kurulunun iptali istemine ilişkindir. İlke olarak 1163 Sayılı Kanunun 53 ve 59. maddelerine göre, genel kurul iptali davasının kooperatif tüzel kişiliğine yöneltilmesi ve yine kooperatifin de yasal olarak kooperatifi temsile yetkili yönetim kurulu tarafından temsil edilmesi gerekir. Somut olayda dava, kooperatifin, iptali istenilen genel kuruldan önceki yönetici ve denetçileri tarafından, genel kurulda yeni seçilen yönetici ve denetçilerinin şahıslarına karşı genel kurul iptali davası olarak açılmış, davada kooperatif davacı olarak gösterilmiştir. Mahkemece, davacı sıfatına ilişkin olarak, gerçek kişilerin kendi adlarına da dava açmış olmaları nedeniyle, kooperatifin davacı olarak belirtilmesi yanlışlığı aşılmış ise de; davalı sıfatına ilişkin olarak yukarıda açıklanan eksiklik giderilmemiştir. Bu davada husumete ilişkin asıl önemli hata, davanın kooperatif tüzel kişiliğine karşı açılmamış olmasıdır. Bu konuda, bazı durumlarda kooperatifi temsilen kooperatif yöneticilerine karşı açılan davalarda, bunun temsilcide hata olduğu, asıl amacın kooperatife karşı dava açmak olduğu belirtilerek esasa girilmesi mümkün görülmektedir. Ancak bu dava kooperatifi temsilen açılmamıştır. Aksine kooperatif davacı safında yer almıştır. Dava, önceki yöneticiler ve beraberindekiler tarafından kendilerinden sonra yapılan genel kurulda seçilen yönetici ve denetçiler ile beraber hareket eden diğer bir kısım üyelere karşı açılmıştır. Ayrıca kararda davalılar yanında davaya müdahil olanlar da davalı gibi gösterilmiştir. Diğer yandan, husumet sorununa ilişkin tarafların beyan ve itirazları da hiç değerlendirilmemiştir. Bu durumda, mahkemece, öncelikle husumete ilişkin itirazların değerlendirilmesi, kararın infazına olanak sağlayacak şekilde davalı safında kooperatifin yer almasının sağlanması, bu bağlamda kooperatifin hangi yöneticiler tarafından temsil edileceğinin belirlenmesi ve bu husustaki eksiklikler giderildikten sonra işin esasına girilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulması isabetsiz olup,
16. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/3263
K. 2008/7776
T. 2.12.2008
• ÜYELİKTEN ÇIKARMA
ÖZET : Kooperatif Bölge Birliği Yönetim Kurulu Üyeliğine son verilen davacının davası genel kurula karşı itiraz edilmeden doğrudan dava açılmasının yerinde olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Yargıtay, bozma ilamında Yönetim Kurulu'nun aldığı kararın davacıyı doğrudan ilgilendirir veya onun haklarını ortadan kaldırır nitelikte olduğundan doğrudan dava açılmasının mümkün bulunduğu belirtilerek, davanın esasına girilmek suretiyle sonucuna göre bir hüküm kurulması gerektiğine değinmiştir. Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda yönetim kurulu kararının yerinde olduğu gerekçesiyle, davanın reddine ilişkin hüküm yasaya uygundur.
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin T. K. Kooperatifi Konya Bölge Birliği yönetim kurulu üyeliği, üst birlik temsilciliği ve bölge birliği üst birlik temsilciliği görevlerini 2001 yılından beri gereği gibi yerine getirmesine rağmen, davalı tarafından, ana sözleşmenin 27/A-b maddesi uyarınca görevine son verildiğinin bildirildiğini, ayrıca gerekçe gösterilmediğini, ancak kendisinin sözleşmenin belirtilen maddesinde düzenlendiği şekilde faaliyet alanıyla ilgili ticaret veya komisyonculuk yapmadığını ileri sürerek, anılan kararın iptalini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, bu tür davalarda Genel Kurul nezdinde itirazda bulunulmaksızın doğrudan dava açılamayacağını, yetkili olmayan mahkemece verilen tedbir kararının doğru olmadığını, ana sözleşmenin 27/A-b maddesi uyarınca davalının görevine son verilmesinin doğru olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemenin, öncelikle genel kurula karşı itiraz edilmeden doğrudan dava açılmasının yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin kararı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesince bozulmuştur. Yargıtay bozma ilamında özetle; "Yönetim Kurulu'nun aldığı karar davacıyı doğrudan ilgilendirir veya onun haklarını ortadan kaldırır nitelikte olduğundan doğrudan dava açılmasının mümkün bulunduğu belirtilerek, davanın esasına girilmek suretiyle sonucuna göre bir hüküm kurulması gerektiğine" değinilmiştir. Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda yönetim kurulu kararının yerinde olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
16. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/4175
K. 2008/6162
T. 14.10.2008
• ÇAĞRI USULSÜZLÜĞÜ
ÖZET : Dava, kooperatif genel kurul kararının iptali talebine ilişkindir. Türk Ticaret Kanunu'nun 381. maddesi, çağrıda usulsüzlük halinin genel kurula bu nedenle katılamayan ortaklara bu toplantıda alınan kararların iptali için dava açma hakkını düzenlemektedir. Çağrı usulsüzlüğü iddiasıyla kooperatif genel kurul kararının iptali için kararların yasa, anasözleşme veya iyi niyet kurallarına aykırı olduğunun da iddia ve ispat edilmesi zorunludur. Açıklanan nedenlerle yerel mahkemece, genel kurul kararlarının yalnızca çağrı usulsüzlüğü nedeniyle iptaline karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
KARAR : Davacılar vekilleri, asıl ve birleşen davalarda, davalı kooperatifin 12.03.2006 tarihli genel kurulunda sabit ücretli üyelerden aidat alınmasına ilişkin 7 numaralı karar ile bu karara bağlı olarak, ödenecek aidatın belirlendiği 10 numaralı ve üç dükkanın kooperatif müteahhitliğine satışına ilişkin 11 numaralı kararların iptalini, ayrıca davacılardan Erdal ve İsmet vekilleri anılan genel kurul kararları çerçevesinde borçlu olmadıklarının tespitini ve yine davacı Esin vekili, asıl davaya müdahale talebi ile birlikte ayrıca açılan ve birleşen davada borçlu olmadıklarının tespitini, muarazanın giderilmesini ve genel kurul kararlarının uygulamalarının tedbiren durdurulmasını talep ve dava etmişlerdir. Davalı kooperatif vekili, davaların reddini istemiştir. Mahkemece, genel kurulda 7. maddenin görüşülmesi sırasında kargaşa çıktığı, toplantının ertelenmesine karar verildiği, bunun üzerine bir kısım üyelerin toplantıyı terk ettiği, terk eden üyelere çağrı yapılmadan, gündem belirlemeden toplantı yapılmasının 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'na aykırı olduğu, ayrıca bu kararın iptali ile sabit ücretli üyelerden aidat alınmasına ilişkin karar alınması mümkün olmadığından bu üyelerin borçlu olmalarının söz konusu olmadığı gerekçeleriyle, asıl ve birleşen davaların kabulüne karar verilmiş; hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de; birleşen davalardan 2006/367 Esas sayılı dosyadaki genel kurul kararının iptali ile birlikte borçlu olmadığının tespiti ve icra inkar tazminatı ile 2007/69 Esas sayılı dosyadaki menfi tespit ve muarazanın giderilmesi talepleri hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiştir. Oysa HUMK'nun 381. maddesine göre, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, kararı gerekçesi ile birlikte yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada yasanın 381/son fıkrası hükmüne dayanılarak, zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip, tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hallerde, HUMK'nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara uygun olarak gerekçeli kararın yazılması zorunludur. Esasen, kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan el çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak da bulunmamaktadır. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili ya da farklı olması yargılamanın aleniyetine, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa'nın 141. maddesi ile HUMK'nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca, anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksi düşünce ve uygulama yargının, yargıcın ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile bağdaşmaz. Mahkemece, kısa kararda, "Davaların kabulü ile davalı kooperatifin 12.03.2006 tarihli genel kurulca alınmış 7, 10 ve 11. maddelerinin iptaline ve yasal sonuçlarına" şeklinde hüküm kurulduktan sonra, gerekçeli kararın gerekçe bölümünde, "Verilen iptal kararı ile birleşen dosyanın davacılarının talepleri de yerine getirilmiş olduğu ve iptal edilen maddelere dayalı karar alınması mümkün olmadığından, sabit fiyatlı üyelerin borçlu olmaları söz konusu olmadığı" şeklinde açıklama yapılmıştır. Bu durumda, esasen birleşen davadaki yukarıda açıklanan istemler hakkında, olumlu ya da olumsuz bir hüküm tesis edilmemiş olup, kısa ve gerekçeli karar arasında farklılık yaratılması, HUMK'nun 388. maddesine aykırıdır. Bu itibarla, 10.04.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde, bu kısa kararla bağlı kalınmadan, yeni bir kısa ve buna uygun gerekçeli karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir. Kabul şekline göre ise; mahkemece, toplantı ertelendikten sonra usulüne uygun gündem belirlenmeden ve çağrı yapılmadan genel kurul toplantısı yapıldığı gerekçesiyle dava reddedilmiş ise de; TTK'nın 381. maddesine göre çağrıda usulsüzlük halinin genel kurula bu nedenle katılamayan ortaklara bu toplantıda alınan kararların iptali davası açma hakkını verdiği açıkça düzenlenmiştir. Ayrıca genel kurul daha önce belirlenen gündem ile toplanmıştır. O halde mahkemece, genel kurul kararlarının yalnızca çağrı usulsüzlüğü nedeniyle iptaline yönelik kararı yerinde olmayıp, bu hususun ancak iptal edilebilirlik nedeni olarak nitelendirilerek çağrının usulsüzlüğünü iddia eden tarafın ayrıca, genel kurul toplantısında alınan kararların, yasa, anasözleşme veya iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu da iddia ve ispat etmesi zorunludur. Ayrıca davanın tüm davacılar bakımından 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 53. maddesine uygun olarak açılıp açılmadığının da denetlenmesi gerekir.
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/13128
K. 2008/4163
T. 31.3.2008
• İMAR KANUNU'NA AYKIRI KARAR
ÖZET : Dava, davalı kooperatifin genel kurulunda inşaatların yapımının devamına ve bu konuda parasal yükümlülük getirilmesine ilişkin kararın iptali istemine ilişkindir. Gölbaşı Belediyesi'nin yazısına göre bu şekilde yapılaşmaya iskan izni verilmeyeceği belirtilmesi karşısında, inşaatların yapımının usulsüz olduğunun belirlenmesi durumunda ortakların parasal yükümlülüklerine devam etmelerinin istenmesi ortakların menfaatine uygun olmayacaktır.
O halde mahkemece, 06.03.2005 tarihli genel kurulun 8.maddesine yönelik davanın sonucunun beklenerek hasıl olacak sonuca göre bu davanın konusunu oluşturan 04.06.2006 tarihli genel kurulun inşaatların yapımının devamına ve bu konuda parasal yükümlülük getirilmesine ilişkin karara yönelik karar verilmesi gerekir.
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalı kooperatif ortağı olup, kooperatifin amacının ortaklarının konut ihtiyacını karşılamak olduğunu, kooperatifin 28 adet konut için yapı ruhsatı aldığını, 6 konutun yapılmış olduğunu, yapılacak 22 konutun ise, ikiz villa şeklinde yapılarak 44 ortağa dağıtılacağının söylendiğini, oysa bu durumun İmar Kanununa aykırı olmakla gerçekleşmesinin fiilen mümkün olmadığını, buna rağmen 04.06.2006 tarihli genel kurulda inşaatların yapımının devamına ve ortaklara parasal yükümlülük getirilmesine karar verildiğini, bu kararın batıl nitelikte olduğunu ileri sürerek, anılan kararın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, kooperatif arsasının 146.000.M2 olmasına rağmen 1/5000 planındaki yapı yoğunluğu koşulu nedeniyle ancak 29 adet konut yapılabildiğini, 1 konutun sosyal tesis olarak ayrıldığını, buna göre 22 konut yapılması planlanıp, her bağımsız bölümün 1/2 intifa hakkının bir kooperatif üyesine verileceğini dolayısıyla kooperatif arsasına yapılacak 22 konutun tapusunun 44 kooperatif üyesine dağıtılacağını, bir eşitsizlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, kooperatifin 06.03.2005 tarihli genel kurulunda aynı konuda alınmış olan kararın iptali isteminin reddedildiği, yapılan inşaatların ruhsata bağlı olarak devam ettiği, kooperatif üyelerinin ödeme yükümlülüklerinin devam ettiği, yasaya ve iyiniyet kurallarına aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karan, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davalı kooperatifin 04.06.2006 tarihli genel kurulunda inşaatların yapımının devamına ve bu konuda parasal yükümlülük getirilmesine ilişkin kararın iptali istemine ilişkindir.
Davalı kooperatifin 06.03.2005 tarihli genel kurulunun 8.maddesinde tek bağımsız bölüm niteliği taşıyan her bir villanın ikiz olarak inşa edilmek suretiyle fiilen iki katı sayıda konut elde edilmesine yönelik 21 ikiz villanın hafriyat ve su basman seviyesinde inşaatlarının yapılmasına yönelik kararın iptali amacıyla dava açılmış olduğu, mahkemece davanın reddine dair verilen karar, Dairemizce önce onanmış ise de, karar düzeltme aşamasında anılan kararın yasanın emredici hükümlerine aykırı olması nedeniyle yok hükmünde olduğu belirtilerek mahkeme kararı bozulmuş olup, bu karar henüz kesinleşmemiştir.
Bu durumda, davaya konu genel kurulda inşaatların yapımının devamına ve bu konuda parasal yükümlülük getirilmesine ilişkin alınan kararın geçerliliği ancak 06.03.2005 tarihli genel kurulun yukarıda açıklanan 8.maddesinin akıbetine bağlı kalmaktadır. Zira, Gölbaşı Belediyesi'nin 21.06.2005 tarihli yazısına göre bu şekilde yapılaşmaya iskan izni verilmeyeceği belirtilmesi karşısında, inşaatların yapımının usulsüz olduğunun belirlenmesi durumunda ortakların parasal yükümlülüklerine devam etmelerinin istenmesi ortakların menfaatine uygun olmayacaktır.
O halde mahkemece, 06.03.2005 tarihli genel kurulun 8.maddesine yönelik davanın sonucunun beklenerek hasıl olacak sonuca göre bu davanın konusunu oluşturan 04.06.2006 tarihli genel kurulun inşaatların yapımının devamına ve bu konuda parasal yükümlülük getirilmesine ilişkin karara yönelik karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/13751
K. 2008/714
T. 28.1.2008
• KOOPERATİF ORTAKLIĞININ TESPİTİ
ÖZET : Davacının davalı kooperatifin ortağı olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, ortak olduğu anlaşıldığında bu kez, anılan yasa hükmündeki diğer koşulların incelenmesi gerekmektedir. Mahkemece, gerektiğinde davalı kooperatif kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, öncelikle davacının ortak olup olmadığının tespit edilmesi. davacının ortak olduğu belirlendiğinde bu kez. davalı kooperatif anasözleşmesi de incelenerek, dava koşullarının oluşup oluşmadığının tespit edilmesi, dava hakkının varlığının kabulü halinde ise işin esasının incelenmesine girişilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin ortağı bulunduğu davalı kooperatifin 2002 itibaren yapılan genel kurul toplantılarına, ortaklıktan istifa etmedikleri ve çıkarılmadıkları halde müvekkili dahil toplam 48 ortağın davet edilmediklerini ileri sürerek, davalı kooperatifin 2002, 2003, 2004 ve 2005 yılında yapılan genel kurul toplantıları ile 29.04.2006 tarihli genel kurul toplantısının ve toplantılarda alınan kararların mutlak butlanla batıl olduğunun tespitini, bu talepleri kabul edilmezse 29.04.2006 tarihli genel kurul toplantısının 4. 5.6 ve 7.gündem maddeleriyle alınan kararların iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının müvekkili kooperatifin ortağı olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak, böyle bir davanın dinlenebilmesinin ön şartının davacının kooperatif ortağı bulunması olduğu, somut uyuşmazlıkta ise davacının ortak olup olmadığının tartışmalı bulunduğu, işbu davaya önce davacının ortak olduğunun tespiti sonra genel kurul kararının iptali olarak bakılamayacağı gerekçesiyle, davanın ön şartın yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davalı kooperatifin dava dilekçesinde belirtilen genel kurul toplantılarında alınan kararların yoklukla malul olduğunun tespiti, bu talep kabul edilmezse iptali istemine ilişkin olup, davalı vekilince davacının müvekkili kooperatifin ortağı olmadığı savunulmuştur.
O halde, 1163 Sayılı Koop. K.'nun 53. maddesi uyarınca, işbu davada öncelikle davacının davalı kooperatifin ortağı olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, ortak olduğu anlaşıldığında bu kez, anılan yasa hükmündeki diğer koşulların incelenmesi gerekmektedir.
Bu durum karşısında mahkemece, gerektiğinde davalı kooperatif kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, öncelikle davacının ortak olup olmadığının tespit edilmesi, davacının ortak olduğu belirlendiğinde bu kez, davalı kooperatif anasözleşmesi de incelenerek, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 53. maddesindeki dava koşullarının oluşup oluşmadığının tespit edilmesi, dava hakkının varlığının kabulü halinde ise işin esasının incelenmesine girişilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/14759
K. 2008/328
T. 21.1.2008
• KOOPERATİF GENEL KURUL KARARININ İPTALİ
ÖZET : Dava, kooperatif genel kurul kararının iptali istemine ilişkindir. Davalı kooperatifçe genel kurul toplantısı ile davanın kabul edilmesi yönünde karar alınıp, kooperatif temsilcilerinin de duruşmaya katılarak davayı kabul ettiklerini bildirmeleri karşısında, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına, zira genel kurulca davanın kabulüne ilişkin karar alınmasının, bir anlamda genel kurulun yönetim kurulu üyelerini azli iradesini de ortaya koymasına, ve yönetim kurulu üyelerinin hiçbir neden gösterilmeksizin değiştirilmesinin, genel kurulca her zaman alınması mümkün kararlardan olmasına, ve yine HUMK uyarınca bir davadaki davalı kabulünün, hak düşürücü süreden önce dikkate alınması gerekmektedir.
Böyle bir davada yönetim kurulu üyelerinin davalı sıfatıyla hasım olarak gösterilmesi ve aleyhlerine hüküm kurulması mümkün değildir. Bu durum karşısında mahkemece, kendisine husumet düşmeyen davalılar hakkındaki davanın bu nedenle reddine karar verilmesi gerekir.
KARAR : Davacılar vekili,davalı gerçek kişilerin 24.06.2001 tarihli genel kurul toplantısında ibra edilmedikleri halde yönetim kurulu üyeliğine seçildiklerini, bu durumun anasözleşmenin 36/3. maddesine aykırı olduğunu ileri sürerek, 24.06.2001 tarihli genel kurul toplantısının davalıların kooperatif yönetim kuruluna seçilmelerine ilişkin 5. gündem maddesiyle alınan kararın iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalılar K., A. ve B. vekilleri, davanın reddini savunmuştur.
Davalı kooperatif yöneticileri, davanın kabulünü istemiştir.
Davalı Nevzat, duruşmalara katılmamış ve savunmada bulunmamıştır.
Ortaklardan Kamil ve 12 arkadaşı tarafından davalı taraf yanında davaya müdahale talebinde bulunulmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak, 24.06.2001 tarihli genel kurul toplantısında alınan 4 no'lu kararla davalıların ibrasına, 5 no'lu kararla yönetim kurulu üyeliklerine seçilmelerine karar verildiği, 4 no'lu kararın ayrı bir dava sonucu iptal edilerek kararın kesinleştiği, böylece ibra edilmeden yeniden yönetim kurulu üyeliğine seçilmesine ilişkin kararın anasözleşmenin 36/3. maddesine aykırı ve mutlak butlanla batıl olduğu, dolayısıyla her üye tarafından ve süreyle sınırlı olmaksızın geçersizliğinin talep edilebileceği, davalı kooperatifin 22.01.2006 tarihli genel kurul toplantısında verilen yetkiyle yönetim kurulu tarafından davanın kabul edildiği, davacılar A. ve N'nin davadan feragat ettikleri gerekçesiyle, anılan davacıların davalarının reddine, diğer davacı tarafından açılan davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı, davalı Kemal S. vekili ile müdahil Kamil ve arkadaşları vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, ve mahkemece davanın kabulle sonuçlandırılması noktasında, anasözleşmeye aykırılığı ileri sürülen dava konusu genel kurul kararının yoklukla malul değil iptal edilebilir bir karar olmasına, bu durumda davanın 1163 Sayılı Koop. K.'nun 53. maddesi uyarınca 1 aylık hak düşürücü süresi içinde açılmasının gerekmesine, bir an için bilançonun kabulüne ilişkin 3. ve yönetim ve denetim kurullarının ibrasına ilişkin 4. gündem maddesinde alınan kararların iptali sağlanmadan, iş bu davanın konusu olan 5. gündem maddesinin iptalinin de istenemeyeceği, diğer bir deyişle bilançonun kabulü ile yönetim ve denetim kurullarının ibrasına ilişkin kararlar iptal edilmeden, yönetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkin 5. gündem maddesinin iptali koşullarının da oluşmayacağı, dolayısıyla hak düşürücü sürenin buna göre değerlendirilmesi gerektiği düşünülebilirse de, esasen 3., 4. ve 5. gündem maddelerinde alınan kararların iptalinin aynı dava ile istenmesinin zorunlu olması nedeniyle, iş bu davanın da hak düşürücü süresi içinde açılmadığının kabulünün gerekmesine, ancak davalı kooperatifçe 22.01.2006 tarihli genel kurul toplantısı ile davanın kabul edilmesi yönünde karar alınıp, kooperatif temsilcilerinin de duruşmaya katılarak davayı kabul ettiklerini bildirmeleri karşısında, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına, zira genel kurulca davanın kabulüne ilişkin karar alınmasının, bir anlamda genel kurulun yönetim kurulu üyelerini azli iradesini de ortaya koymasına, ve yönetim kurulu üyelerinin hiçbir neden gösterilmeksizin değiştirilmesinin, genel kurulca her zaman alınması mümkün kararlardan olmasına, ve yine HUMK. uyarınca bir davadaki davalı kabulünün, hak düşürücü süreden önce dikkate alınmasının gerekmesine göre, davalı Kemal S. vekili ile müdahil Kamil ve arkadaşları vekilinin, aşağıdaki bent dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Ancak dava, kooperatif genel kurul kararının iptali istemine ilişkindir.
Böyle bir davada yönetim kurulu üyelerinin davalı sıfatıyla hasım olarak gösterilmesi ve aleyhlerine hüküm kurulması mümkün değildir. Bu durum karşısında mahkemece, kendisine husumet düşmeyen davalılar hakkındaki davanın bu nedenle reddine karar verilmesi gerekirken, anılan davalılar yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi ve yargılama harç ve giderlerinden anılan davalıların da sorumlu tutulması doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir
Hits: 17452