BİR SÖZLEŞME, ONDAN DÖNÜLMEKLE, HİÇ YAPILMAMIŞ DURUMA GELİR Mİ?
~ 14.08.2011 ~
Özet: Alacaklı tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde borçlu direnimi nedeniyle sözleşmeden döndüğünde, sözleşme hiç kurulmamış gibi geçmişe etkili olarak ortadan kalkmaz; sadece içeriği değişir ve tasfiye amacına yönelir. Sözleşmecilerin daha önce yerine getirdikleri edimlere ilişkin iade taleplerinin kaynağı sönülen sözleşmedir. İade talepleri akdi talepler olduklarından, BK. md. 125’deki on yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
KARAR: Sözleşmeden dönüldüğünde, hem iade istemi ve hem de tazminat istemi BK. md. 125’deki onyıllık zamanaşımı süresine bağlıdır. Çünkü her iki istem de, sözleşmeye aykırı davranıştan kaynaklanmıştır.
BK. md. 106-108 hükümleri borçlunun direniminin iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdeki özel sonuçları ile ilgilenmekte, ancak sözleşmeden dönmenin sonucu olan taleplere ilişkin zamanaşımı konusunda susmaktadır. BK. md. 108’den doğan tüm talepler genel zamanaşımı süresine bağlı tutulmalı ve bu bağlamda sözleşmesel talepler olarak ele alınmalıdır.
Sözleşmeden dönüldüğünde sözleşme hiç kurulmamış (sözleşme hiç yapılmamış) sayılarak yerine getirilmiş edimlerin haksız zenginleşme hükümlerine göre değerlendirileceği öne sürenler, niçin haksız zenginleşmeye ilişkin 66. Maddede yazılı bir yıllık sürenin değil de, sözleşmenin tabi olduğu 125. Maddenin uygulanacağını öne sürerken bunu inandırıcı gerekçelerle açıklayamamışlardır.
Bu klasik görüşe katılmak mümkün değildir. Şundan ki: Sözleşmeden dönme sadece sözleşmenin içerik değiştirmesine neden olur. Tasfiye ilişkisi olarak ayakta kalan sözleşme, yerine getirilmiş olan edimlerin ya aynen ya da bedel üzerinden iadesi borcuna yol açar. Burada ne haksız zenginleşmeden doğan bir borç, ne de eşya hukukundan doğan bir aide borcu söz konusudur; aksine akdi nitelikte bir borç vardır. Bu borcun ifası ile birlikte sözleşme öncesi durum yeniden kurulur. Burada ifa edilmiş olan edimlerin iadesine ilişkin akdi bir talebin kabulü için ek nedenler vardır. Tazminat ve iade taleplerine aynı ilkelerin (sözleşme hükümlerinin) uygulanmasını savunmaktadır. Sözleşme kurulmuş olduğu ve borçlu tarafından yerine getirilmemiş olduğu bir gerçektir; bu gerçek hiç meydana gelmemiş kabul edilemez. Yasa koyucu sözleşmeden dönmenin etkilerini, bir sözleşme hiç bağıtlanmamış gibi düzenlememiştir.
Önceden yerine getirilmiş olan edim sözleşmeden dönüldükten sonra BK. md. 61 anlamında “haksız” duruma geldiği söylenemez. Daha ziyade, sözleşmeden dönmenin karşılıklı ifa yoluyla sözleşmenin tasfiyesini mümkün kılan zorunlu iade yükümlülükleri doğurduğu doğrudur. BK. md. 108’in sözel anlamı buna aykırı değildir. Sözleşmenin geçmişe etkili olarak ortadan kalktığının kabulü bir varsayımdır. Çünkü var olmayan bir sözleşme ne ihlal edilebilir, ne olumsuz zararın ödetilmesi istemini doğurabilir. Söz konusu olumsuz zarar istemi, haksız eylemden veya haksız zenginleşmeden değil, sözleşmesel bir borcun ihlalinden kaynaklandığı için BK. md. 125’e uygun olarak on yılda zamanaşımına uğrar.
BK. md. 108’den doğan taleplerin ikisi de sözleşmeseldir ve bu nedenle zamanaşımına ilişkin genel hükümlere bağlıdır. Sadece tazminat istemi değil, yerine getirilmiş edimlerin geri verilmesi istemi de dolaylı olarak borçlunun sözleşmeden doğan borçlarını kararlaştırıldığı gibi ifa etmemiş olmasına ve bu suretle alacaklının sözleşmeden dönmesine yol açmış olmasına dayanmaktadır. Bu iki talebin niçin zamanaşımı bakımından farklı ele alınması gerektiği anlaşılır değildir.
Borçlu, alacaklının sözleşmeden dönmesinin sorumluluğunu üstlenmelidir ve bu nedenle hiçbir özel hoşgörüyü (örneğin daha uygun zamanaşımından yararlanmayı) hak etmemektedir (BGE 114 (16.5.1988) II s. 152-159).
Hits: 14538