Ülkemizde yapı ve denetimi ile ilgili ilk hukuksal düzenlemeyi 1930 yılında yürürlüğe giren 1580 sayılı “Belediye Kanunu” ve “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu”nda görmekteyiz. 1933 yılında 2290 sayılı “Belediye Yapı ve Yolları Kanunu”, 1944 yılında 4623 sayılı “Yer Sarsıntılarından Evvel ve Sonra Alınacak Tedbirler Hakkında Kanun”, 1948 yılında 5228 sayılı “Bina Yapımı Teşvik Kanunu”, 1956 yılında 6785 sayılı “İmar Kanunu”, 1958 yılında 7116 sayılı “İmar ve İskân Bakanlığı Kanunu” 1985 yılında 3194 sayılı “İmar Kanunu”, 1999 yılında 595 sayılı “Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”, bu kararnamenin Anayasa Mahkemesince 2001/90 sayılı karar ile iptal edilince, 2001’de 4708 sayılı “Yapı Denetimi Hakkında Kanun” yasalaşmış, ardından Yapı Denetimi Uygulama Usul ve Esasları Yönetmeliği 12.8.2001 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bütün bu süreçte dikkati çeken bazı ortak noktalar vardır:
• Yapılaşma, imar planlarına uygun olmalıdır.
• Yapılaşma, ruhsata ve kamu denetimine bağlı olmalıdır.
• Hızlı göç, düzensiz ve sağlıksız kentleşme ve denetimsiz yapılaşma, hukuksal yollarla önlenmeye çalışılmıştır. Ancak hızlı göç, düzensiz, sağlıksız kentleşme ve denetimsiz yapılaşma, önünde duran hiçbir hukuksal yaptırımı ve düzenlemeyi tanımamış ve tümünü aşmıştır. Her aşamada yeni bir hukuksal düzenleme ihtiyacı doğmuştur. Devlet, tüm kalkınma planlarında, sorunun önemini ve boyutunu görmüş, çözmeyi vaadetmiş ve hukuk kuralı düzenleyerek tedbir alma ihtiyacı duymuştur.
• Kaliteli yapılaşma konusunda duyulan ihtiyacı karşılamak amacıyla yerel ve merkezi kamu makamları yapılaşma sürecine bizzat katılmışlar, yapı üretmişlerdir. Yerel ve merkezi kamu makamlarının yapı üretim faaliyetleri devam etmektedir.
• Denetimde başarılı olamayan devlet, özel teknik bürolardan yardım istemiş, ancak denetimin özel teknik elemanlara bırakılamayacak kadar önemli olduğu, onların bunu başaramayacakları kısa süre içinde anlaşılmıştır.
• Bu arada, yapı üretim faaliyetlerine katılan özel kesimde ve bireylerde tüketici bilinci gelişmiş, devlet tüketicinin haklarını korumak için tedbir alma ihtiyacı duymuştur.
• Yapıların kalitesinin arttırılması, ekonomik ömürlerinin uzatılması, bakım ve onarım giderlerinin azaltılması, denetimsiz ve kaçak yapılaşmanın sonuçları, yapım sürecinde görev alan projeyi çizen, yapı yüklenicisi, şantiye şefi ve yapı denetim kuruluşlarında görev alan mühendis ve mimarların niteliklerinin arttırılması, yapı sektöründe nitelikli meslek mensuplarının çalışma alanlarının genişletilmesi, deprem ve doğal afetlerin neden olacağı zararların azaltılması için yapı güvenliğinin arttırılması, bina yaptıran ve satın alan kişilerin kusurlu inşaatlar nedeniyle uğradıkları can ve mal kaybının azaltılması, nitelikli ve standart malzeme kullanımının önemi devlet ve toplum tarafından geç ve güç fark edilmiştir.
• Hukuksal düzenlemeler daha çok depremlerin hemen ardından yapılmıştır.
• Yetkili kamu makamları siyasi etkiler, çıkar ilişkileri, yeterli teknik eleman ve donanıma sahip olmamaları gibi nedenlerle yapılaşmada ve denetimde başarılı olamamışlardır. Yapım işlerini denetlemesi beklenen teknik elemanlarda diploma dışında nitelik ve yetkinlik aranmaması, ücretlerini denetlemekle yükümlü oldukları yapı yüklenicisinden almaları, bu kişilerin çalışmalarının mesleki denetime bağlı tutulmaması, yasalarda açık bir sorumluluk ve yaptırım yetkilerinin olmaması gibi nedenlerle, uygulamada etkin bir denetim hizmeti yapılamamış ve yapım işleri piyasadaki eğitimsiz, bilgisiz, ehliyetsiz, usta ve kalfalarla yap-satçı denilen ve kendilerinden hiçbir nitelik aranmayan girişimcilerin insaf ve anlayışına bırakılmıştır. 1999 İzmit Körfez ve Düzce depremlerine kadar, yapı denetimi konusunda ciddi adımlar atılamamıştır.
• Toplum ve devlet, etkili bir yapı denetiminin ancak bağımsız, deneyimli, yetkili ve sorumlu kişi ve kuruluşlar eliyle sağlanabileceğini, denetim hizmetinin ticari bir faaliyet olamayacağını, kâr amacı güdemeyeceğini görmüş ve 2001 yılında “Yapı Denetimi Sistemine” geçmiştir. Yeni dönemde, genişletilmiş yapı denetim kuruluşlarına, yapının yapılacağı zeminin jeoteknik özelliklerinden başlayan, yapıda kullanılacak malzemelerin standartlara uygunluğu, mimari, betonarme, elektrik mekanik projelerin ve uygulamanın etkin denetimi ve şantiye güvenliğine kadar birçok denetim yetkisi verilmiştir.
Yapı denetim kuruluşlarının “eser sözleşmesinin” tarafı olmadığı kuşkusuzdur. Yapı denetimi hizmet sözleşmeleri yapı sahibi ile yapı denetim kuruluşu arasında bağıtlanır. İnşaat sözleşmesinin konusu olan inşa eserinin imalinde başından sonuna kadar çok önemli görevleri bulunduğundan yakından incelenmesi gerekir. Ancak ülkemizdeki uygulanışı, yasanın amacını gerçekleştirmekten uzaktır. Bu kuruluşların varoluş nedenine uygun örgütlendikleri ve çalıştıkları söylenemez. Şu ana kadar kendilerinden beklenen hizmeti ve yararı sunamamışlardır. Yapı denetim kuruluşlarının kuruluş amacı, “can ve mal güvenliğini teminen, imar planına, fen, sanat ve sağlık kurallarına, standartlara uygun kaliteli yapı yapılması için proje ve yapı denetimini sağlamak”tır.