Taraflar arasında karşılıklı edimleri içeren ve üstün yönü ile eser sözleşmesi niteliğinde bulunan geçerli ve tarafları bağlayıcı karma bir akit düzenlenmiştir. Bu sözleşmenin 5. maddesinde inşaatın tatbikat projeleri ile diğer plan ve projelerin tamamının davacı yüklenici tarafından yapılacağı ve belediyeye tasdik ettirileceği öngörülmüş, 7. maddesinde ise S.S. Kurumu'na ait prim ve beyannamelerin davacı tarafından verileceği kabul edilmiştir. Gerek bu işleri yerine getirmek, gerekse arsanın inşaat durumunu tespit etmek; yıkım ve inşaat ruhsatı almak, mahalli belediye ve şube Müdürlükleri, imar harita, fen kurulu, elektrik ve sular idaresi, havagazı ve telefon şirketleri, özel idare, vergi daireleri, S.S. Kurumu gibi ilgili makam ve mercilerde olan bilcümle işlemleri takip ve intaç etmek, elektrik ve su abonman sözleşmelerini tanzim ve imza etmek, depozitolarını yatırmak, işin fenni sorumlusu kişilerle sözleşme yapmak, kat mülkiyeti ve kat irtifakı kurmak üzere kendisine 9.1.1984 tarih, ve 768 sayılı bir vekaletname verilmiştir.
Görülüyor ki bu işlerin önemli bir bölümü inşaata başlanabilmesi için yüklenici tarafından yapılması zorunlu işlemlerdendir.
Davalı iş sahibi ( bu kerre gördüğüm lüzum üzerine ) diyerek ve başka sebep göstermeden 22.5.1984 tarih ve 10466 sayılı ihtarla davacıya vekâletten azlettiğini bildirmiş, davacının 29.5.1984 ve 23.10.1984 tarihli ihtarlarını da cevapsız bırakmıştır. Davalı iş sahibinin bu tutum ve davranışı, akdi fiilen ve hukuken fesih ettiği anlamındadır. Diğer bir deyimle, davalı iş sahibi, eser sözleşmesinin geçerli ve kendisini bağlayıcı olmasına rağmen tek taraflı olarak inşaatı davacıya yaptırmamak kararında olduğunu açık seçik ortaya koymuştur. Çünkü inşaatın yürütülebilmesi ve özellikle hazırlık çalışmalarına başlanabilmesi için işin başında kararlaştırıldığı şekle uyması, haklı bir neden olmadığı halde davacıyı vekaletten azletmemesi ya da kendisine gönderilen ihtarlara vekaleten yürütülmesi gereken işlemleri bizzat yapacağını veya yapmaya hazır olduğunu davacıya cevaben bildirmesi gerekirdi. Davalının buradaki tutumunu sadece temerrüde düşmek şeklinde değil, akitten dönme olarak kabulü, somut olayın özelliğine ve amaçlanan duruma daha uygun düşer. Böyle olunca olayda uygulanması gereken yasa hükmü TBK. md. 123-125. maddeleri olmayıp, aynı Kanunun 484. madde hükmü olmalıdır.
Gerçekten iş sahibi, yüklenicinin daha işe başlamadan veya işin devamı sırasında TBK.484. maddeye dayanarak sözleşmeden dönebilir. Hatta işin tamamlanmasını iş sahibi engellemiş olsa bile eser sözleşmesine ilişkin özel hüküm niteliğini taşıyan TBK.nun 484 maddeden yararlanarak ileriye etkili biçimde akdin feshini istemeye hakkı vardır. Bunun için yükleniciye tazminat teklif etmesi de gerekmez. Kuşkusuz iş sahibinin akitten dönmesinin sonucu, yüklenicinin olumlu ve olumsuz tüm zararlarını en üst düzeyde, yasal deyimi ile baligan mabelağ ödemekten ibarettir. O halde mahkemece yapılacak iş, eserin bedelinden davacının işi tamamlamamış olması nedeniyle sağladığı tasarruflar, inşaat süresi içinde başka işlerden elde ettiği ya da ihmal ettiği karlar ile 1984/886 esas sayılı davada lehine hükmedilenlerden bu işte sağlayacağı karın içinde bulunması gereken giderler, hesap edilecek kâr yoksunluğundan indirilmek suretiyle bakiye kâr kaybına hükmetmek olmalıdır (15. HD. 5.10.1987, 4079/3405).