KİTAP
İnşaat Hukuku Kitabı

VAKIALARIN SOMUTLAŞTIRILMASI

~ 06.12.2020 ~

Tarafların dayandıkları vakıaları ispata elverişli şekilde somutlaştırmaları hem davanın anlaşılmasını hem de ispatını kolaylaştıracaktır. Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar. Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur (HMK. md. 194).

Maddede sözü edilen somutlaştırma yükünün amacı, mahkemenin uyuşmazlığı doğru saptayıp, yargılamayı doğru ve sağlıklı bir şekilde yürütebilmesi ve makul sürede sonuçlandırmasını sağlamaktır. Somutlaştırma yükü, dava açılırken veya cevap dilekçesi verilirken iddia ve savunmanın dayandırıldığı vakıaların ve hangi vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin belirtilmemiş olması halinde söz konusudur. Vakıalar belirli ve hangi delillerle ispat edileceği belirtilmiş ise artık somutlaştırma yükümlülüğüne ihtiyaç yoktur.

"Somutlaştırma yükü" nün usul hukukuna dair bir kavram olarak iki yönü vardır. Birincisi vakıaya dair yönü, ikincisi delile dair yönüdür. Bir davada "vakıa", dava ile elde edilmek isten ve "Sonuç” olarak ifade edileni elde etmek için dayanılan hayat olayı veya hayat olaylarıdır. Delil ise bu hayat olaylarının gerçekleşmiş olduğunu ispata yarayan ispat araçlarıdır.

Somutlaştırma yükü, tasarruf ilkesinin bir başka söyleyişle dava malzemesinin taraflarca getirilmesi ilkesinin geçerli olduğu davalarda söz konusudur. Somutlaştırma yükünün ayrıca, usuli ilkelerden" teksif ilkesi (md. 141)", "usul ekonomisi ilkesi (md. 30)", "yargıcın davayı aydınlatma ödevi (md. 31)" ve "hukuki dinlenilme hakkı (md. 37)" ile yakın ilişkisi vardır.

Somutlaştırma yükünü düzenleyen HMK’nın 194. maddesinin madde başlığından da anlaşılacağı gibi; somutlaştırma taraflar için bir yükümlülük niteliğinde olmayıp, bir "usuli yük"; somutlaştırma yükü açıklaması istemek de yargıç için bur "usuli yetki" niteliğindedir. Bu niteliğin sonucu olarak tarafın somutlaştırma yükünün gereğini yerine getirmemiş olmaması; bir hukuk ihlali sonucunu yaratmaz. Bu nedenle, tarafın bunu yerine getirmemesi, temyiz incelemesinde tek başına bir bozma nedeni oluşturmaz. Somutlaştırma yükünün gereğini yerine getirmeyen taraf, sadece bunun sonuçlarına katlanır. Bu da, delil yönünden, gösterilen delil/lerin yargılamada dikkate alınmaması sonucudur.

 Delil bir ispat aracı olarak, ileri sürülen bir vakıanın doğruluğunu ispat etmeye yarar. Uygulamada, tarafların iddia veya savunmada bulunurken yeterli araştırma yapmadan vakıalar ileri sürdükleri veya bunların delillerini ortaya koymadan dilekçeler verdikleri görülmektedir. Özellikle taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli olduğu davalarda, mahkemenin yargılamayı doğru yürütebilmesi ve makul bir sürede karar verebilmesi için, delillerin vakıalarla bağlantısı kurularak mahkeme önüne getirilmiş olması gerekir. Bu da tarafların dayandıkları delilleri ve her bir delilin hangi vakıanın ispatı için kullanılacağını belirtmeleriyle mümkündür. İlgili taraf dilekçeler değişimi aşamasında delillerle ilgili belirtilen bu yükü konusunda bir açıklama yapmamış ise ne olacaktır sorusu cevaplanmalıdır.

 Somutlaştırma yüküyle ilgili taraf açıklamaları; yargıcın tahkikatla ilgili "yol haritası (tahkikat planlaması)"nı oluşturmaktadır. Bu harita veya plan mevcut ve iyi düzenlenmiş ise; hedefe en kısa sürede ve en sağlıklı bir şekilde ulaşabilme olanağı olacaktır.

Somutlaştırma yükünün yaptırımı kanunda gösterilmemiştir. Bu nedenle yargıcın HMK. md. 31’dedüzenlenen "yargıcın davayı aydınlatma ödevi" çerçevesinde inisiyatif alacağı, kendi yargılama yol haritasını belirlemek için ilgili tarafa somutlaştırmayı yapması için kesin nitelikte makul süre vereceği, süreye uyulmadığında özellikle uygun şekilde gösterilmeyen delili göz önüne almadan, mevcut delil çerçevesinde bir karar vermek durumunda olduğu; bunun yargıcın davayı yürütme yetkisinin bir parçası olduğu bir gerçektir[1].

HMK. md. 119/1-e uyarınca davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerinin dava dilekçesinde yer alması zorunludur.  Yargıç, tarafların ileri sürmediği vakıaları ve söylemediği bir şeyi dikkate alamayacak, hatırlatmada dahi bulunamayacak ve yargıcın kendiliğinden delil toplayamayacaktır. Kanunda vakıaların açık ve somut olarak gösterilmesi yeterli görülmemiş, md. 119/1-f. hükmünde ayrıca, açık ve somut olarak gösterilmesi gereken her bir vakıanın hangi delille ispat edileceğinin de belirtilmesi aranmıştır. Keza, bu durum, yukarda açıklanan 194. maddenin ikinci fıkrasının da tereddüt uyandırmayacak derecede açık hükmünün bir gereğidir.

Bu eksiklikleri gidermenin yolu, 119. maddenin 2. fıkrasındaki süre vermek değildir. Anılan Yasanın 119. maddesinde dilekçedeki eksiklik halinde ne yapılması gerektiği maddenin 2. fıkrasında belirtilmiştir. Bu fıkraya ve maddenin gerekçesine bakıldığında, Kanun koyucunun, dilekçedeki bazı eksikliklerin bir haftalık süre verilerek tamamlanması, tamamlanmadığı takdirde de davanın açılmamış sayılması gerektiğini kabul ettiği görülmektedir. Bunlar, 119. maddenin 1. fıkrasının (b), (c), (ç), (ğ), (h) bentlerindeki hallerdir. Bunun dışındaki hallerde ne yapılacağı 119. maddede belirtilmeyip ya ilgili özel kanun hükmüne (örneğin, dava değerinin gösterilmemesi halinde Harçlar Kanunu hükümleri) veya diğer hükümlere başvurulması gerekmektedir. Dilekçede vakıaların hiç ya da somut olarak gösterilmemesi ve delillerle bağlantı kurulmaması halindeki özel düzenleme ise 194. maddedir. Dolayısıyla bu hükümden hareketle sorun çözülmelidir.

İddia yükü ile somutlaştırma yükünü birbirinden ayırdetmek de gerekir. Dilekçede hiçbir vakıaya veya hukukî nitelikte vakıa sayılacak iddialara yer verilmemişse, o zaman "iddia yükünün" yerine getirilmemesinden; belirli vakıa iddiaları mevcut olmakla birlikte, bunların somut ve açık şekilde gösterilmemesi (ve delillerle bağlantı kurulmaması) halinde ise, somutlaştırma yükünün yerine getirilmemesinden söz edilir. Bu her iki yük de usuli yükler olmakla birlikte, sonuçları ayrı değerlendirilmelidir. İddia yükünün yerine getirilmemesi halinde, gerçek anlamda bir vakıa iddiası mevcut değildir ve md. 25 gereğince yargıcın var olmayan bir vakıaya dayanması, hatta bunu hatırlatması mümkün olmayacaktır. İddia edilmeyen bir şeyin ispatına yönelik faaliyetten de söz edilemez. Kısaca, iddia yoksa ispat da yoktur. Bu nedenle, iddia yükünün yerine getirilmemesi halinde, dilekçeler teatisi aşamasında bu eksiklik tamamlanmamışsa (ki iş yargılamasında basit yargılama usulü uygulandığından dilekçeler teatisi olarak ancak birer defa dilekçe vermek mümkündür), bu aşamadan sonra başkaca bir inceleme yapmadan, işin esasına girmeden, davanın "iddia yükü yerine getirilmediğinden usulden reddi" gerekir. Çünkü esasa girip ne ön inceleme ne tahkikat konusu yapılacak bir vakıa mevcuttur.

Somutlaştırma yükü yerine getirilmeden ne karşı tarafın sağlıklı savunma yapması ne de sağlıklı bir hüküm verilmesi mümkündür. Çünkü karşı tarafın hukukî dinlenilme hakkının gereği olarak açıklama ve ispat hakkını kullanabilmesi için, öncelikle kendisine yöneltilen iddialar hakkında tam olarak bilgilenmesi zorunludur (md. 27). Keza, hükümde nelerin yer alması gerektiğini belirten HMK. md. 297 gereğince, tarafların iddia ve savunmalarının, uyuşmazlık noktalarının, hükmün dayandığı ve sabit görülen vakıaların, tam olarak gösterilmesi aranmaktadır (md. 297/1-c). Somut vakıalar olmadan, yargıcın sağlıklı ve somut bir karar vermesi de olanaklı değildir.

Davanın dayanağı olan vakıaların soyut olarak gösterilmesi yetmez, bu vakıaların ispata elverişli şekilde zaman, mekân ve içerik olarak somutlaştırılması zorunludur. Somutlaştırmak, bir iddiayı, zaman, mekân, kişi, oluş şekli gibi unsurlarıyla algılamaya, anlamaya, tartışmaya, ispata elverişli şekilde ortaya koymaktır. Vakıaların somutlaştırılmasından sonra, karşı tarafça savunma yapılabilir ve mahkemece bir vakıa tam olarak algılanabilir, ispat faaliyeti yürütülebilir ve vakıa üzerinde inceleme ve tartışma yapılarak karar verilebilir. Soyut ve genel ifadelerle dilekçe yazmak, tarafın kendi bilmediği bir şeyi karşı tarafın bilmesini ve mahkemenin de talepte dahi bulunanın bilmediği, somut olarak ileri sürmediği, belirsiz bir şeyden sonuç çıkarmasını beklemek anlamına gelir ki, bu durum hukuk kuralları bir yana mantık kurallarıyla da bağdaşan bir durum değildir. Dava malzemesini getirmek tarafların, hukuku uygulamak mahkemenin işidir. Taraflar dava malzemesini eksik değil, tam olarak getirmek durumundadırlar. Unutmamak gerekir ki, talebin tam tespit edilemediği belirsiz alacak davasında dahi, talep konusu belirsiz olsa dahi, Kanun hukuki ilişkinin belirtilmesini zorunlu kılmıştır (HMK md. 107). Çünkü kişi, belirsiz ve bilinmeyen bir hukukî ilişki ve vakıadan hareketle bir talepte bulunamaz.

İddia yükünde ortada bir vakıa yokken, somutlaştırma yükünde bir vakıa mevcut, ancak kanunun aradığı şekilde açık ve somut değildir. Bu durumda, özellikle yargıcın davayı aydınlatma ödevi ile ön inceleme hükümleri dikkate alınmalıdır. Çünkü "maddi ve hukuk açıdan belirsiz yahut çelişkili" hususlarda yargıç davayı aydınlatmak durumundadır. Somut olmayan vakıalarda, maddi ve belirli ölçüde hukuki belirsizlik mevcuttur, bu belirsizliğin giderilmesi gerekir. Bu belirsizlik dilekçelerin verildiği aşamada giderilebileceği gibi, yargıç tarafından bu konuda çaba gösterilmesi gerekir. Çünkü ön incelemede tarafların iddia ve savunmalarının tespit edilmesi, anlaştıkları ve anlaşamadıkları noktaların tek tek belirlenmesi gerekli ve zorunlu olup bu aynı zamanda yargıcın görevidir. Bu çerçevede yargıcın ön incelemede mutlaka somutlaştırmayı sağlaması gerekir. Bu nedenle, sadece tarafların dilekçelerini tekrar ettikleri yönündeki beyanların tutanağa geçirilmesi veya soyut ifadelerle tespit yapılması yeterli değildir. Bu, mahkemenin yargılamayı yürütmesi bakımından sağlıklı olmayacağı ve Kanuna aykırı olacağı gibi, Yargıtay denetimine elverişli bir durum da oluşturmayacaktır. Bunun gibi, tarafların üzerinde bulunan yükleri (iddia, somutlaştırma ve ispat yükü) ve yargıcın görevi ve ödevini bilirkişinin üzerine yıkarak, bilirkişinin bu tespitleri yapması da beklenemez ve bu tespitlere göre de dava yürütülemez. Zira tarafın iddiası olmayan veya somutlaştırmadığı bir hususu, bilirkişi incelemez, değerlendiremez; bilirkişi yargıcın yerine de geçerek davayı aydınlatamaz, uyuşmazlık ve vakıa belirlemesinde bulunamaz. Bilirkişi ancak varolanı inceleyebilir, açıklayabilir, teknik bilgisiyle istenen hususu tespit edebilir. Başlangıçta taraflarca ve yargıç tarafından gerçekleştirilmeyen bu işlemlerin sonradan bilirkişi marifetiyle giderilmesi usulen mümkün değildir.

Eğer somutlaştırma yükü, yargıcın davayı aydınlatma ödevi ve ön incelemedeki görevine rağmen, davacı tarafından yerine getirilmemişse o zaman bu yüke bağlanan yaptırım ortaya çıkacaktır. Somutlaştırma yükünün yerine getirmemenin yaptırımı, ispat yükünü yerine getirmemektir. Bu ise aslında vakıanın ispata elverişli kabul edilememesi ve bunun sonucu olarak da belirsizlik rizikosuna katlanma şeklinde gerçekleşecektir. Böyle bir durumda, somutlaştırma yükü ve dolayısıyla ispat yükü yerine getirmediğinden, ispat edilemeyen davanın reddi sonucu doğacaktır ki bu da davanın esastan reddi olup işin esası bakımından kesin hüküm oluşturacaktır.

Anılan Kanun'un 90. maddesi; ”Süreler, kanunda belirtilir veya yargıç tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen ayrıksı durumlar dışında, yargıç yasadaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Yargıç, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı nedenlerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler."

94. maddesi ise;" Kanun'un belirlediği süreler kesindir. Yargıç, belirlediği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Aksi halde, belirlenen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar." düzenlemesini içermektedir[2].

 



[1]        HGK.13.4.2016,693/499 Muhalefet Şerhi.

[2]        22. HD. 25.4.2016, 11089/12255.

Hits: 14561

USUL HUKUKU SORUNLAR

UZMAN GÖRÜŞÜNÜN İSPAT GÜCÜ
Taraflar, dava konusu olayla ilgili olarak, uzmanından bilimsel mütalaa alabilirler. Sadece bu nedenle ayrıca süre istenemez.   Yargıç, talep üzerine veya resen, ...
DİRENME KARARI (HGK. 5.10.2021, 2777/1150)
  Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümler, taraflara yüklenen borç ...
DAVA ARKADAŞLIĞI
I.İhtiyari dava arkadaşlığı Birden çok kişi, aşağıdaki durumlarda birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir: a) Davacılar veya ...
DAVA ŞARTLARI
Dava şartları şunlardır: a.    Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması. b.    Yargı yolunun caiz olması. c.    Mahkemenin ...
DAVA TARİHİNE GÖRE İSPAT
       I.Dava, dava dilekçesinin kaydedildiği tarihte açılmış sayılır (HMK. md. 118) Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun ...
DAVA VE CEVAP DİLEKÇESİ
Davanın açılma zamanı: Dava, dava dilekçesinin kaydedildiği tarihte açılmış sayılır. Dava dilekçesine davalı sayısı kadar örnek eklenir. Dava ...
DAVADA SIFAT
Davada sıfat, tarafın, dava konusu maddi hukuk ilişkisinin süjesi olup olmamasıyla ilgilidir. Taraf sıfatı (husumet), maddi hukuka göre belirlenen, bir sübjektif hakkı dava etme ...
DAVALIYA TANINAN SAVUNMA ARAÇLARI: DEFİ VE İTİRAZ
I. Def’i Borçlunun özel bir nedene dayalı olarak borçlanılan edimini yerine getirmekten kaçınma hakkına defi diyoruz. Defi kullanılmasıyla yöneltildiği ...
GENEL YAŞAM DENEYİMİ-HAYATIN OLAĞAN AKIŞI-İSPAT
Hukuk uygulamamızda (genel yaşam deneyimi) ve (hayatın olağan akışı) kavramlarına sıkça başvurulmaktadır; yasada yer alan kavramlardır. TBK. md. 50/II’de (uğranılan ...
HUKUKİ DİNLENİLME HAKKI
Mahkeme iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Taraflara hukukî dinlenilme hakkı verilmesi anayasal bir haktır. Anayasamızın ...
HUKUKİ YARARIN İSPATI
Davanın açılmasında hukuki yararın bulunması dava koşuludur (HMK. md. 114/h). Tespit davası açanın, kanunlarla belirtilen ayrıksı durumların dışında, bu davayı ...
İLK İTİRAZLAR
İlk itirazlar aşağıdakilerden ibarettir: a.    Kesin yetki kuralının bulunmadığı durumlarda yetki itirazı. b.    Uyuşmazlığın tahkim yoluyla ...
İNŞAAT HUKUKU SORUNLARININ TARAFLARIN SORGULANMASIYLA İSPATI
  Bir inşaat davasında, taraflardan birinin veya her iki tarafın sorguya çekilmesi konusunda yargıca takdir yetkisi verilmiştir. Yargıç, tarafların istemi olmasa bile ve ...
KARİNE
I. Genel Olarak Karine, sözlük anlamı bakımından karışık bir iş veya sorunun anlaşılmasına ve çözümlenmesine yarayan durum, ipucu, belirtidir. En genel ...
USULİ SÜRELER
Yargılama hukuku yargılamaya ilişkin bir prosedürü düzenlediğinden, gerek tarafların, gerekse mahkemenin yapacağı iş ve işlemler belirli sü­relere bağlanmış ve bu ...
TEK BİR DİLEKÇE İLE BİRDEN FAZLA TALEBİN BULUNDUĞU DAVA AÇILMASI
Davaların yığılması Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 110. maddesinde: “Davacı, aynı davalıya karşı olan, birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini, aynı dava ...
VAKIALARIN SOMUTLAŞTIRILMASI
Tarafların dayandıkları vakıaları ispata elverişli şekilde somutlaştırmaları hem davanın anlaşılmasını hem de ispatını kolaylaştıracaktır. Taraflar, dayandıkları vakıaları, ...
YARGILAMAYA EGEMEN İLKELER
Tasarruf ilkesi, taraflarca getirilme ilkesi, taleple bağlılık ilkesi, hukuki dinlenilme hakkı, aleniyet ilkesi, dürüst davranma ve doğruyu söyleme ...
YARGILAMANIN AŞAMALARI
HMK’ da ilk derece yargılamasında yazılı yargılama usulü beş aşamadan oluşacak biçimde düzenlenmiştir: 1-) Davanın açılması ve dilekçeler aşaması ...
ZEHİRLİ AĞACIN MEYVELERİ
"Zehirli ağacın meyveleri" olarak anlatılan hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda Anayasanın 38. Maddesinde 6. Fıkrasında “Kanuna aykırı olarak elde ...
USUL İŞLEMLERİNİN ISLAHI
I-) Islah kavramı Islah kelime olarak bir şeyi iyileştirme, düzeltme anlamını içerse de, yargılama hukuku bakımından bundan daha özel ve teknik bir anlama sahiptir. Islah; ...