BAĞLAYICI OLMAYAN SÖZLEŞMENİN BAĞLAYICI DURUMA GELMESİ
~ 06.06.2011 ~
Bir eser sözleşmesinin yalnızca onu imzalayan sözleşmecileri bağlayacağı incelenirken, “bağlama” üzerinde durmalıyız. Bir eser sözleşmesinin geçerli bir biçimde kurulabilmesi için, sözleşme ehliyetinin bulunması (sözleşme kurulurken, sözleşmecilerin sezgin ve ergin olmaları, kısıtlı olmamaları), buyurucu hukuk kurallarına uygunluk, ahlaka uygunluk, olanaksızlık (örneğin, sözleşme konusu arsanın Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında bulunması veya imara elverişli olmaması), irade ile beyan arasında bilerek ve isteyerek meydana getirilmiş uyumsuzluğun (danışıklık/muvazaa) bulunmaması, irade ile beyan arasında bilmeden ve istemeden yaratılan uyumsuzluğun (hata, hile ve tehdit) bulunmaması, geçerlilik biçiminin arandığı durumlarda (arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin kamusal biçimde yapılmasında olduğu gibi) bu biçime uygunluk ögelerinin bulunması zorunludur. Bu ögelerin bir bölümü sözleşmenin kurulmasında kendisinden vazgeçilemeyen, yalnız sözleşmecilerin değil aynı zamanda kamu düzeni ve yararı için konulan, zamanla geçerli duruma gelmeyen, yalnız sözleşmeciler tarafından değil sözleşmenin geçersiz duruma gelmesinde yararı bulunan herkes tarafından ileri sürülebilen özelliktedir, ki bunlara “butlan” denilmektedir. Bazı öyle eksiklik veya aykırılık var ki (örneğin hata, hile veya ikrahta olduğu gibi), her zaman değil yasanın gösterdiği sınırlı süre içinde ve sadece sözleşmeciler tarafından öne sürülebilir, yargıç tarafından görevinden ötürü göz önüne alınmaz. İşte bu tür yaptırımlara “iptal” denilmektedir.
Sözleşme geçersizlik veya aykırılık nedeniyle başlangıçta sözleşmecileri bağlamayabilir; daha sonra bağlayıcılık kazanabilir. Birkaç örnek verelim:
1. Kat karşılığı inşaat sözleşmesi Türk Medeni Kanunu'nun 706, Borçlar Kanunu'nun 213, Tapu Kanunu'nun 26. ve Noter Kanunu'nun 60. maddeleri hükümleri gereğince kamusal biçimde düzenlenmemişse kural olarak geçerli değilse de; sözleşmelerin konusu parselde kararlaştırılan orandaki paylar, yüklenicinin karşı edimi karşılığı olarak, arsa sahiplerince kamusal işlemle yükleniciye kayden temlik edilmişse, başka bir anlatımla edimler karşılıklı olarak yerine getirilmişse, başlangıçta kamusal biçimde düzenlenmeyen sözleşme tarafları bağlayıcı duruma gelmiştir (TMK. M.2/2)
[1].
2. Türk Medeni Kanunu'nun 692. maddesi gereğince; arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin tüm malikler ile yüklenici arasında yapılması veya sözleşme yapmayan paydaşların yapılan sözleşme ya da sözleşmelere onay vermiş olmaları zorunludur. Aksi halde, bazı paydaşlar tarafından yapılan sözleşme, kamusal biçim koşuluna uygun yapılmış olsa bile, yanları da, diğer paydaşları da bağlayıcı olmaz[2]. Sözleşmeyi imzalamayan arsa sahibinin/sahiplerinden birinin, yükleniciye ihtarname çekerek veya dava açarak[3], sözleşmenin ileriye veya geriye etkili olarak bozulmasını, fazla imalatın paylaşılmasını, eksik ve bozuk işlerin düzeltilmesini veya ücrette indirim yapılmasını istemesi sözleşmeyi onayladığı ve onunla bağlanmak istediği anlamına gelir; buna eylemli durumları da eklemek gerekir: sözleşmede imzası bulunmayan arsa sahiplerinden birinin inşaat yapılırken sık sık inşaata giderek gelişmeleri izlemesi, bozukluk, gecikme, kötü malzeme ve işçilik karşısında yükleniciye itiraz etmesi, proje dışına çıkılmaması konusunda onu uyarması ve benzeri talep, davranış ve müdahaleleri de sözleşmeyle bağlanma iradesini gösterir.
3. Borçlar Kanunu'nun 20/1. maddesi gereğince; bir sözleşmenin konusu olanaksız ise, o sözleşme kesin geçersizdir. Bir sözleşme ile yüklenilen edim eylemli olarak veya hukuksal nedenler yüzünden yerine getirilemiyorsa, o sözleşme "olanaksız"dır. Sözleşmeciler kat karşılığı inşaat sözleşmesini buyurucu hukuk kuralları içeren İmar Yasasına ve mevzuatına aykırı olarak yapmışlarsa inşaat sözleşmesinin konusu, objektif olarak sözleşmenin yapıldığı tarihte dahi olanaksız demektir. Böyle kesin geçersiz (batıl) olan sözleşme esasen hiç yapılmamış sayılır. Ancak bir süre sonra, yönetsel işlemle veya yargısal kararla, olanaksızlık oluşturan aykırılık ortadan kaldırılmışsa bu sözleşme tarafları bağlayıcı özellik kazanabilir.
4.
Sözleşmeyi imzalayanların buna yetkisi bulunmalıdır. Başka bir anlatımla, bir sözleşme ya bizzat iş sahibi veya yüklenici tarafından ya da yetkili temsilcisi tarafından imzalanması gerekir. Yetkisiz temsilcinin imzaladığı sözleşme kural olarak temsil edileni bağlamaz: Bir kimse, yetkisi olmadığı halde başka bir kişi adına bir sözleşme yaparsa, bu kişi sözleşmeyi onaylamadıkça, alacaklı veya borçlu olmaz (BK. md. 38). Onaylama açık olabileceği gibi örtülü de olabilir; yazılı olabileceği gibi sözle ve belli davranışlarla da olabilir[4].
5.
Yüklenici iş sahibinin onayını almadan sözleşmeyi (hak, borç ve yükümlülüklerini bir bütün halinde) bir başkasına devretmişse, devralanın sözleşmenin yüklenici tarafını oluşturabilmesi için, iş sahibinin devre onay vermesi gerekir.Sözleşmenin devri halinde devreden sözleşmenin tarafı olmaktan çıkar ve devralan aynı sıfatla sözleşmenin tarafı olur[5].
6. Sözleşme imzalanırken sözleşmecilerden biri kısıtlı ise (kısıtlı olmasına rağmen düzenlenen sözleşme kendisi veya vasisi tarafından imzalanmışsa), bu sözleşmenin geçerli olması ve onu bağlaması için, vesayet makamınca uygun bulunması (kısıtlının yararına olduğunun tespit edilmesi) gerekir. Vesayet makamı başlangıçta onayı alınmadığından geçersiz olan bu sözleşmeyi daha sonra onaylarsa, sözleşme geçerli duruma gelir ve kısıtlıyı da bağlayıcı nitelik kazanır.
[1]15. HD. 17.3.2003, 267/1342: “Tapuda pay devri taahhüdü içerdiği için arsa karşılığı inşaat sözleşmelerinin geçerli olabilmesi resmi şekilde yapılmalarına bağlıdır. Şekle uyulmadan imzalanan sözleşmelerin sonradan geçerlilik kazanması için ya tapuda pay devrinin yapılmış olması ya da ifanın tamamlanmış olması gerekir.”
[2]15. HD. 29.2.2008, 334/1286.
[3]15. HD. 2.2.2010, 6610/498: “Sözleşmede imzası bulunmayan tapu paydaşlarının kat karşılığı inşaat sözleşmesinin feshi davasını açmakla sözleşmeye muvafakat etmiş sayılırlar.”
[4] 15. HD. 7.12.2009, 7549/6612: “… belgelerin tarafların istihdam ettiği kimselerce imzalanması durumunda; imzalayanlar tarafları temsile yetkili olmasalar dahi, yapılan işleme taraflarca üstü kapalı da olsa onay verilmiş ise Borçlar Kanunun 38. Maddesi gereğince, o hukuksal işlem ya da işlemler ve bu kapsamda sözleşmeler tarafları bağlayıcı olur. Somut olayda da davalı şirket adına servis formlarını imzalayan kimselerin Borçlar Kanunun 453 Maddesi hükmünde tanımı yapılan “Ticari Vekilleri” oldukları anlaşılmaktadır. Servis formlarında yazılı işlerin yapılması için sözü edilen belgeleri imzalayan davalı çalışanlarının yetkisiz temsilci veya ticari vekil olmadıklarının kabul edilmesi durumunda dahi davalı şirket tarafından yapılan işler kabul edilmiş olduğuna göre, esasen karşılıklı icap ve kabul sonucu imzalanan ve borçlar kanunun ( 1, 2, 3 ve 4.) maddelerine uygun şekilde oluşan “servis formu” başlıklı sözleşmelerle bağlı sayılması gerekmektedir. O halde, borçlar kanunun 355. Maddesi hükmünde tamamlandığı üzere, taraflar arasında bir eser sözleşmesi niteliğinde akdi ilişkinin kurulmuş olduğunun kabulü gerekir.”
[5] 15. HD. 3.11.2004, 1391/5609.
Hits: 20165