İNŞAAT HUKUKU SORUNLARINDA SÖZLEŞME İLE SORUMLULUKTAN KURTULMA
~ 10.06.2011 ~
Borçlunun ağır kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.
Borçlunun alacaklı ile hizmet sözleşmesinden kaynaklanan herhangi bir borç nedeniyle sorumlu olmayacağına ilişkin olarak önceden yaptığı her türlü anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.
Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak yasa veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun hafif kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür (TBK. md. 115).
Yardımcı kişilerin eyleminden doğan sorumluluk, önceden yapılan bir anlaşmayla tamamen veya kısman kaldırılabilir. Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak yasa veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun yardımcı kişilerin fiillerinden sorumlu olmayacağına ilişkin anlaşma kesin olarak hükümsüzdür (TBK. md. 116/II-III).
Satıcı satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, ayıptan sorumluluğunu kaldıran veya sınırlayan her anlaşma kesin olarak hükümsüzdür (TBK. md. 221).
I. Genel Olarak
Sorumsuzluk sözleşmesi, sözleşmenin ihlalinden doğan zararın gerçekleşmesinden önce alacaklı ve borçlu arasında açık veya kapalı olarak yapılan ve ileride alacaklı yararına ortaya çıkma olasılığı bulunan tazminat isteminin doğmasına tamamen veya kısmen engel olan bağımsız olarak veya asıl sözleşmeye ek olarak yapılan anlaşmadır. Sözleşmeciler, sorumsuzluk sözleşmesi ile sorumluluğu doğrulayabilirler, bunun miktar ve kapsamına, doğuracağı sonuçlara açıklık getirebilirler; daha ağır bir sorumluluk öngörebilirler: Sözleşmeciler, sorumsuzluk sözleşmesinde borçlunun sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırıp, tam bir sorumsuzluk anlaşması yapabilecekleri gibi, sınırlı bir sorumsuzluk anlaşması da yapabilirler. Sorumsuzluk anlaşması açık veya kapalı olabilir; ancak borçlunun borcunu yerine getirip getirmemekte serbest olduğuna ilişkin anlaşma sorumsuzluk anlaşması değildir. Borçluyu belirli olayların gerçekleşmesi durumunda (örneğin savaş, deprem veya grev halinde) edimi yerine getirme yükümlülüğünden kurtaran anlaşmalar da sorumsuzluk anlaşması sayılmayacaktır. Sorumsuzluk anlaşması bir sözleşmedir; alacaklı yönünden bir tasarruf işlemi, borçlu yönünden ise bir kazandırıcı işlemdir. Bu sözleşme ile ileride gerçekleşmesi olası bir tazminat hakkı üzerinde tasarruf edilmektedir. Bu anlaşmanın konusu, alacaklının malvarlığında ileride meydana gelecek bir tazminat (alacak) hakkıdır. Bu sözleşme ile borçlunun malvarlığını kısıtlayan bir tazminat borcu ortadan kalkmakta, böylece malvarlığının azalması önlenmektedir
[1].
Ağır kusurdan doğan sorumluluk önceden yapılan bir anlaşma ile ortadan kaldırılamaz ise de, böyle bir sorumluluk dolayısıyla doğmuş olan bir alacaktan vazgeçmek, TBK. md. 115’in koyduğu yasağa girmemektedir. Sorumluluğun sözleşme ile ağırlaştırılması, örneğin, hastalık, kaza, malın çalınması ve benzeri beklenmedik rastlantısal olaylardan da sorumluluk -28. maddenin çerçevesinde olmak üzere- geçerlidir
[2].
Sorumsuzluk anlaşması sözleşme yapıldığı sırada veya en geç zarar doğmadan önce yapılmalıdır.
Sorumsuzluk sözleşmesinin geçerliliği asıl sözleşmenin geçerliliğine bağlıdır.
Sözleşmenin geçerliliği özel bir biçim koşuluna bağlı değildir.
Md. 115’te geçersiz olan durum, sorumluluğu ortadan kaldıran koşul olup, sözleşmenin kendisi değildir
[3].
Borçlunun kastından veya ağır ihmalinden dolayı sorumluluğu olmayacağı hakkında önceden yapılan bir anlaşma, her şeyden önce ahlak kurallarına ve sözleşme fikrinin özüne yabancı düşmektedir. Bu bakımdan, borçlunun kasttan veya ağır ihmalden sorumluluğunu kaldıran bir anlaşmayı geçersiz saymakta isabet vardır. Hafif ihmal içinse aynı şey söylenemez. Bununla beraber hafif ihmalden doğan sorumluluğu önceden kaldıran anlaşmaların geçerli olması mutlak bir kural değildir. Borçlar Kanunu bu konuda sosyal bir hukuk anlayışını yansıtan iki önemli istisna koymaktadır (TBK. md. 115/II-III)
[4].
I. Sorumsuzluk Anlaşmasının Geçerlilik Koşulları
- Sorumsuzluğa İlişkin Bir Anlaşma Bulunmalıdır
Sorumsuzluk anlaşması genellikle asıl sözleşme ile birlikte yapılır. Ancak, bu anlaşmanın asıl sözleşmenin kurulmasından sonra yapılması da olanaklıdır. Sorumsuzluk anlaşması, ister asıl sözleşme ile birlikte, ister asıl sözleşmeden sonra yapılsın asıl sözleşmeye bağlı ve asıl sözleşmenin esaslı sayılan noktasına ilişkin olmadığından, asıl sözleşme yazılı geçerlilik koşuluna bağlı olsa bile, sorumsuzluk anlaşmasının aynı şekilde yapılması zorunluluğu yoktur. TBK. md. 116’da sorumsuzluk anlaşması için bir geçerlilik biçimi öngörmediğinden sorumsuzluk anlaşması TBK. md. 12’deki genel kural gereğince herhangi bir geçerlilik biçimine bağlı değildir. Ancak sorumsuzluk anlaşması da bir sözleşme ve dolayısıyla hiç hukuksal işlem olduğuna göre, uyuşmazlık halinde HMK. md. 189 ve 193 gereğince belgeyle ispat kuralına bağlı olacaktır.
Borçlunun sorumluluğunu kaldırdığı için kesin geçersiz olan sözleşme hükmü, tüm sözleşmeyi geçersiz duruma getirmez.
Sorumsuzluk anlaşması tarafların karşılıklı ve birbirine uygun iradelerini açıklamasıyla oluşur. Böyle bir irade uyuşması olmadan sorumsuzluk anlaşmasından söz edilemez. Bunun sonucu olarak, taraflardan birinin tek yanlı olarak karar altına aldığı bir sorumsuzluk kaydı bağlayıcı nitelik taşımaz. Bu nedenle, bazı satış yerlerinde ya da hizmetlerde, satıcının ya da hizmeti sunan kişinin “doğan zararlardan sorumluluk kabul edilmez, satılan malın bozukluğundan sorumluluk doğmaz; kaybolan eşyalar sorumluluğumuzda değildir” biçimindeki açıklamalar sorumluluğu kaldırmaz ya da kısıtlayamaz.
- Sorumsuzluk Anlaşması Borçlunun Ağır Kusuruna (kasıt, hile vb.) Dayanan Davranışlarına İlişkin Olmamalıdır
Borçlunun hiçbir kusurdan sorumlu olmayacağının önceden sözleşilmesi, hafif kusur ile verilen zarardan borçlunun sorumlu tutulamayacağı anlamına gelir; yoksa ağır kusur ile verilen zarardan sorumluluğa etki yapmaz.
Borçlunun belirli zarardan tazminat ödemeyeceğinin önceden sözleşilmesi hafif kusur ile verilen zarar yönünden geçerli olup, ağır kusur sonucu doğan zararın giderilmesi gerekir.
- Sorumsuzluk Anlaşması Borçlunun Sadece Hafif Kusuruna Dayanan Davranışlarına İlişkin Olmalıdır.
- Sorumsuzluk Anlaşması Özel Bir Hükümle Yasaklanmamış Olmalıdır[5].
- Sorumsuzluk anlaşması, en geç zarar meydana gelmeden önce yapılmalıdır.
II. Sorumsuzluk Anlaşmasının Geçerli Olmadığı Durumlar
- Ağır Kusurda
Borçlunun ağır kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür. Ağır kusur derken, (kasıt) ve (ağır ihmal) anlaşılmalıdır. Borçlunun, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini bile bile (bilerek ve isteyerek) yerine getirmemesine (kasıt), sözleşmenin ihlalini istememekle birlikte bunu önlemek için kendisiyle aynı meslek çevresinde bulunan kişilerden aynı koşullar altında istenilen dikkat ve özeni göstermemesine (ihmal) denilmektedir.
- Hafif Kusurda
a. Yargıcın takdirine gerek bırakmayan durumlar
aa.Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek (örneğin avukatlık, doktorluk, noterlik) veya sanat (bankacılık, PTT hizmetleri vb.), ancak yasa veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun hafif kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür (TBK. md. 115/III). Bu fıkradaki hüküm, yasa ya da yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebilen her türlü faaliyet için değil, sadece uzmanlığı gerektiren hizmet, meslek ve sanat için uygulanacaktır. Bir örnek verelim: Amacı konut üretmek ve bunları satmak olan bir kuruluş veya ortaklık (A), konutları yüklenici (B)’ye yaptırmıştır. (A) ile (B) arasında (tek tip) inşaat sözleşmesi vardır. Bu sözleşmede inşaatın eksiklik ve bozukluklarından yüklenicinin sorumlu olduğu belirtilmiştir. (A), yaptırdığı siteden bir meskeni (C)’ye satmıştır. Satış sözleşmesinde, inşaat sözleşmesine yollama (atıf) yapılmıştır. Böylece (C)’nin, eksik ve bozuk işlerden yüklenicinin sorumlu olacağını kabul etmesi sağlanmıştır. (C) daire teslim edildiğinde, birçok eksik ve bozukluğu görmüş, bunun için kendisiyle sözleşme yapan (A)’ya dava açmıştır. Satım sözleşmesinin inşaat sözleşmesine yollama yapması, satım sözleşmesini imzalayan (C)’nin inşaat sözleşmesinde belirtilen sorumluluk hükmünü kabul ettiği benimsenebilir. Bu durumda davanın (A)’ya değil (B)’ye açılması gerekir. Ancak, (C)’ye, (A) ile (B) arasındaki tek tip sözleşmenin okunmasına ve anlaşılmasına olanak verilmemişse, okunsa bile anlaşılması olanağı bulunmuyorsa, anlaşılma olanağı bulunsa bile (yollama hükmüne) itiraz etme hakkı tanınmamışsa veya (A)’nın daha başka biçimde ağır kusurlu davranışına karşın bu davranış ve işlemlerden doğan (örneğin eksik ve bozuk işten kaynaklanan) sorumluluktan kurtulacağı konusunda sözleşmeye bir hüküm konmuşsa o hüküm geçersiz sayılacaktır (TBK. md. 115/I)
[6].
Yasa veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülen hizmetlerde hafif kusurdan sorumlu olunamayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma, bu tür hizmetleri yürütenlerin hafif kusurlarının varlığı halinde de olsa, sorumsuzluk kaydına yer verilemeyeceğinden, yargıca takdir yetkisi verilmeksizin, kesin hükümsüzlük yaptırımına bağlanmıştır.
b.Borçlunun alacaklı ile hizmet sözleşmesinden kaynaklanan herhangi bir borç nedeniyle sorumlu olmayacağına ilişkin olarak önceden yaptığı her türlü anlaşma (örneğin, işveren işçisi ile bağıtladığı iş sözleşmesinde, işyerinde gerekli güvenlik önlemlerini almadaki özensizliğinden dolayı uğranan zararlardan sorumlu olmayacağını öngörmüşse) kesin olarak hükümsüzdür (TBK. md. 115/II). Alacaklı ile borçlu arasında iş sözleşmesi değil de eser sözleşmesi varsa sorumsuzluk anlaşmasına ilişkin bu istisna hükmü uygulanmayacak, borçlunun hafif kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin anlaşma geçerli sayılabilecektir.
Burada bir hizmet sözleşmesinin bulunmuş olması yeterli değildir; ayrıca taraflar arasında öyle bir alt-üst ilişkisi bulunmalıdır ki, buna göre, sorumlu olan kişi, bunu ileri sürmekten vazgeçen kişi üzerinde, kendi haklarına dayanarak sahip olduğu güçten ve yetkiden başka bir de ruhsal bir etkinliğe sahip bulunsun
[7].
b. Yargıcın kararını gerekli kılan durumlar
TBK. md. 115/II-III’de belirtilen durumların dışında ise hafif kusura dayanan sözleşme ihlalleri için yargıcın takdiri önem arzetmektedir.
III. Sorumsuzluk Anlaşması mı Sulh veya İbra mı?
Sorumsuzluk koşullarının, kast ve ağır ihmalin varlığı durumunda geçersiz sayılmış olmaları, sorumluluğun doğmasından önce böyle bir koşulun taraflar arasında kararlaştırılmış olması durumunda söz konusudur. Yoksa zarar meydana geldikten sonra sözleşmeciler arasında bu konuda yapılacak anlaşmalar, ibra niteliğinde olduklarından geçerlidirler
[8].
III. Yargıcın rolü
Borçlunun her türlü kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin sözleşme koşulu, sadece hafif ihmalden doğacak sorumluluk hakkında geçerli olacak, kasıt ve ağır kusurdan doğacak sorumluluk hakkında geçersiz sayılacaktır. Borçlunun belirli miktarda fazla tazminat ödemeyeceği biçiminde bir koşul kabul edilmişse, bu sınırlama borçlunun hafif kusurundan ileri gelen zarar için geçerli sayılmayacak, fakat onun kast veya ağır kusurunun bulunması durumunda, borçluya zararın tamamı ödettirilmelidir. Borçlunun kusurunun ağırlığını, yani kastının mı, ağır ihmalin mi yoksa hafif ihmalinin mi var olduğunu saptamak, önüne getirilen her somut olayda yargıca aittir. Yargıç eğer ihmalin hafif olduğuna karar verirse, sorumsuzluk koşulu geçerli, ağır olduğuna hükmederse sorumsuzluk koşulu da geçersiz olacaktır.
TBK. md. 115/II-III, sorumsuzluk koşullarının hükümsüzlüğünü yargıcın takdirine bırakmamıştır. Bu hükmün dışında kalan durumlarda ise, yargıca önemli görev düşmektedir. Yargıç, takdir hakkını kullanırken, adalet kurallarını göz önünde bulunduracak, sözleşmecilerin çatışan çıkarlarını dikkate alacak, borçlunun hangi koşullar altında sorumsuzluk koşulunu alacaklıya kabul ettirdiğini, alacaklının kabul beyanının kabul iradesine uygun bulunup bulunmadığını araştıracak ve sonuçta adil bir biçimde kararını verecek, hafif ihmalden doğacak sorumluluktan kurtulma koşulunu geçerli veya geçersiz sayacaktır. Ekonomik yönden güçlü olan tarafın sözleşmeye koydurtmak istediği, bir bakıma zorla kabul ettirilmek istenen bu koşullar, sözleşmenin öbür tarafının haksız zararını doğurduğu takdirde, yargıç tarafından hükümsüz sayılabilecektir. Bir sözleşmede sözleşmecilerden birinin çıkarının tek taraflı olarak, öbür sözleşmecinin zararına, göz önüne alınmışsa, yani sözleşmecilerin karşılıklı çıkarlarında bir uyuşma yok ise, haksız zarar var demektir. TBK. md. 115/II-III dışında kalan durumlarda yargıca takdir hakkı verilirken, durum ve koşulların değerlendirilmesinden söz edilmemektedir. Sadece hukuksal sonucun saptanması yargıcın takdir hakkına bırakılmıştır ve ona, bu kararında uyması gereken sınırları da aynı madde tarafından gösterilmiştir
[9].
VI. Genel İşlem Koşullarındaki Sorumsuzluk Hükümleri
Genel işlem koşulları, karşılıklı anlaşma yoluyla değil, yapılan yollamadan ötürü esas sözleşmenin kapsamında sayılırlar. Genel işlem koşullarında yer alan kayıtların geçerliliğine ilişkin aşağıdaki bilgilere yer verilmelidir:
A) Genel işlem koşullarında yer alan kayıtlar, yasanın buyurucu kurallarına, ahlaka, kişilik haklarına ve kamu düzenine aykırı bulunması durumunda geçersiz olacaktır.
B) Genel işlem koşullarında yer alan ve girişimcinin kasıt veya ağır ihmalinden sorumlu bulunmayacağına ilişkin kayıt, BK. md. 99/I gereğince geçersiz olacaktır.
C) Genel işlem koşullarında yer alan bir kayıt açık ve anlaşılır değilse, birden çok anlama geliyorsa, bunu hazırlayan girişimcinin aleyhine yorumlanacaktır.
D) Genel işlem koşullarında yer alan, durum ve koşullara ve özellikle sözleşmenin dış görünüşüne göre karşı sözleşenin tahmin edemeyeceği kadar alışılmamış olan hükümler, sözleşmenin ayrılmaz parçası durumuna gelmeyecektir.
E) Genel işlem koşullarındaki kayıtlar, karşı sözleşeni, dürüstlük ve güven hükümlerine aykırı olarak uygunsuz biçimde zarara uğratıyorsa geçersizdir. Bir kayıt, kendisinden sapılan yasal düzenlemenin temel düşüncesi ile uyuşmuyorsa veya sözleşmenin kapsamından ortaya çıkan temel hak ve yükümlülükleri, sözleşmenin amacına ulaşmayı tehlikeye sokacak ölçüde sınırlamışsa, kuşku halinde uygunsuz biçimde zarara uğrandığı kabul edilecektir.
F) Yargıç, TMK. md. 2’den yararlanarak, bireysel sözleşmede yer alsaydı geçerliliğine itiraz edilemeyecek olan sorumsuzluk kaydını, genel işlem koşullarında yer aldığı için geçersiz sayabilecektir
[10].
IV. Borçlunun Yardımcı Kişinin Eylemlerinden Dolayı Sorumsuzluk Anlaşması
Yardımcı kişilerin eyleminden doğan sorumluluk, önceden yapılan bir anlaşmayla tamamen veya kısman kaldırılabilir. Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak yasa veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun yardımcı kişilerin fiillerinden sorumlu olmayacağına ilişkin anlaşma kesin olarak hükümsüzdür (TBK. md. 116/III). Bunun için, borçlunun yardımcı kişi kullanmasının olanaklı ve geçerli olması, alacaklı ile borçlu arasında yardımcının eylemlerinden sorumsuzluğa ilişkin bir anlaşmanın yapılmış bulunması, sorumsuzluk anlaşmasının her türlü kusurlu borca aykırı eylemlerine ilişkin olması koşullarının gerçekleşmiş olması gerekir. Bu fıkra borçluyu değil, alacaklıyı korumaktadır. Söz konusu hükme aykırı olarak yapılan bir anlaşma kesin hükümsüz sayılacaktır.
V. Yapı Denetim Kuruluşunun Sorumluluğunu Sınırlayan Anlaşmalar
Yapı denetim kuruluşu ile yapı sahibi arasındaki güven ilişkisi çerçevesinde yürüyen yapı denetimi etkinliklerinde, sorumsuzluk anlaşması yapılması, yapılan işin ve sözleşmenin amacına ters düşecektir. Zira, yapı denetimi etkinliği kamu güvenliğini yakından ilgilendirmekte ve kamu düzeninin korunmasına hizmet etmektedir Çünkü yapıların sağlamlığı toplum güvenliğinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, toplumun güvenliğine ters düşen ve onunla bağdaşmayan koşul ve anlaşmalar geçerli sayılmayacaktır. Yapı denetim kuruluşunun hafif kusurundan kaynaklanan sorumluluğunun, yapı sahibinin iradesi ile kaldırılması, yapının sonradan sahibi olacak üçüncü kişilerin ve toplumun güvenliğini hiçe saymak anlamına geleceğinden, böyle bir anlaşma geçerli sayılmayacaktır
[11].
VI. İnşaat Sözleşmesinde Bozukluğa Karşı Garanti Kurallarının Kaldırılması
Eser sözleşmesinde bozukluğa karşı garanti borcunu düzenleyen hükümlerde bozukluktan dolayı iş sahibine tanınan haklar sistemi buyurucu nitelikte olmadığından, kusur sorumluluğu ve garanti sözleşmeyle değiştirilebilir. Başka bir anlatımla, yüklenicinin eser sözleşmesindeki ana ve yan edim yükümlülükleri sözleşmeyle sınırlandırılabilir
[12].
Bir inşaatın genişliği veya güçlüğü nedeniyle bağımsız bir inşaat idarecisi gerekli olduğu halde iş sahibi bu işi bizzat üzerine almışsa, eserin bozukluğundan iş sahibi de ortak kusurlu sayılmalıdır. Bu yüzden etkili bir kontrol yapmayan iş sahibi, yüklenicinin kusuru ile doğmuş zararın bir parçasından sorumludur. Yükleniciye yüklenmiş bu kusurlu sorumluluk, anlaşma ile daha da sertleştirilebilir; örneğin, işin iyi bir biçimde meydana getirileceği garanti edilmişse, yüklenici kusuru bulunmasa da sorumludur. Bu sorumluluğun anlaşma ile hafifletilmesi de olanaklıdır ve bu anlaşmaların geçerliliği, yüklenicinin kendi kusurundan doğacak sorumluluk söz konusu ise, TBK. md. 115; kullandığı yardımcı kişilere ait ise TBK. md. 116’daki koşullara bağlıdır. Sonuncu madde, özellikle işin alt yüklenicilere verilmesi durumunda uygulanacaktır. Kuşkusuz, iş sahibi, zararın doğduğunu öğrendikten sonra dilediği zaman tazminat hakkından vazgeçmeğe yetkilidir
[13].
Eserin bozuk olarak teslimi durumunda, iş sahibine seçimlik haklar tanıyan TBK. md. 475 tamamlayıcı bir hukuk kuralıdır. Yüklenicinin eserdeki bozuklar dolayısıyla sorumluluğu, onun eseri teslim borcundan doğan en önemli bir yan borcu olup bu borç eseri teslim borcunun hem bir sonucu hem de bir tamamlayıcısı olmaktadır. Dolayısıyla yüklenicinin yan borcuna aykırı hareket etmesi durumunda iş sahibine tanınan haklar, TBK. md. 115’e aykırı düşmemek kaydıyla bir anlaşma ile önceden sınırlandırılabileceği gibi, tümüyle kaldırılması da olanaklıdır
[14]. Buna iki örnek verelim:
Birinci örnek: Eserin bozuk olması durumunda iş sahibinin sadece bozukluğun giderilmesini isteyebileceğine ilişkin bir anlaşma, kısmi vazgeçme anlamı taşıyacaktır. Fakat bu durumda bozukluğun giderilmesi olanağı bulunmaz ve yüklenici kusursuzluğunu kanıtlayamaz ise, iş sahibi elbette ki tazminat isteyebilecektir. Sonra bu haklardan vazgeçme, örtülü de olanaklıdır; örneğin iş sahibinin, yüklenicinin buyruğuna hazır bulundurduğunu bildirdiği eseri kullanması veya başkasına devretmesi dönme hakkından vazgeçme anlamını taşır. Hiç kuşkusuz dönmeden vazgeçmede, ücretin indirilmesinden veya tazminattan da vazgeçme anlamı yoktur
[15].
İkinci örnek: Taraflar, borçlara uygulanacak zamanaşımının, gözden geçirme ve kusurları bildirme sürelerinin ne olacağını, sözleşmede daha önceden saptayabilecekleri gibi, TBK. md. 475’te iş sahibine tanınan hakları da önceden açıkça veya örtülü olarak daraltabilecekler ya da tamamen ortadan kaldırabileceklerdir. TBK. md. 475’te, öbür haklar hariç bırakılarak yüklenicinin ihtar olunan kusuru düzeltmesi yükümüne ilişkin anlaşma, kısmi bir vazgeçmedir. Bu haklardan vazgeçilmesinin örtülü olarak gerçekleşmesi de olanaklıdır. Örneğin, iş sahibinin, yüklenicinin emrine hazır bulundurduğunu bildirdiği eseri kullanması veya başkasına devretmesi dönme hakkından vazgeçme anlamını taşır. Ancak dönmeden vazgeçmede ücretin indirilmesinden veya tazminattan da vazgeçme anlamı yoktur. Uygulamada genellikle garantiden doğan hakların, bu arada iş sahibinin zarar ziyan tazminatı hakkının sınırlandırılması yaygındır. Sözleşmede genellikle, dönme, ücretten indirim ve zarar ziyan hakları kabul edilmez ve iş sahibine onarım hakkı tanınarak böylece iş sahibinin garantiden doğan hakları sınırlandırılır. Ancak sınırlandırma yapılırken TBK. md. 221’deki sınırlamanın da göz önünde tutulması gerekir. Buna göre şayet yüklenici iş sahibinden bozukluğu gizlemiş ise bu durumda garanti borcunun kaldırılması ya da sınırlandırılmasına ilişkin önceden yapılan anlaşma geçersizdir. Yine, garanti sorumluluğunu sınırlayan koşulların geçerli olabilmesi için bu konuda yapılan sözleşme veya koşulan genel işlem koşulu olarak değerlendirilebilecek sözleşme hükümleri içerisinde yer almaması gerekir
[16].
Eser sözleşmesinde bozukluk dolayısıyla iş sahibine tanınan haklar sınırlandırılabilirse de, bu hakların tamamen ortadan kaldırılması iyi niyet kurallarına aykırı sayılacaktır. Zira, böyle bir olanağın yükleniciye tanınması, bu olanağın yüklenici tarafından bir baskı, sömürü aracı olarak kullanılmasına ve dolayısıyla kamu düzeninin bozulmasına yol açabilir.
Sözleşmede hangi olayların mücbir sebep olacağı gösterilmiş olan durumlarda bunların dışında kalan bir durum mücbir sebep sayılmayacaktır. Fakat böyle bir anlaşma, ancak TBK. md. 115 ve 116’nın çizdiği sınırlar dışına taşmadığı ölçüde geçerlidir
[17].
VII. Satım Sözleşmesinde Bozukluğa Karşı Garanti Kurallarının Kaldırılması
TBK. md. 221’in temel amacı, satıcının, sadakat yükümüne aykırı olarak alıcı nezdinde satılanın nitelikleri konusunda yanlış bir görünüm yaratmasını ve alıcının yanlış tasavvurlarından yararlanarak sorumsuzluk kaydına onu razı etmesini önlemektir. Bozukluğa karşı garantiden doğan sorumluluk bozukluğun ağır kusurla gizlenmesi durumu dışında sınırlanabilir, giderek tümüyle kaldırılabilir. Çünkü, yasanın bozukluğa karşı garanti kuralları buyurucu nitelikte değildir. Sorumluluğu sınırlayan veya kaldıran kayıtların kapsamı taraf iradelerinin, güven ilkesine ve somut koşullara göre yorumlanarak belirlenir. Bunun sonucu olarak, sözleşmede bozukluğa karşı garanti borcunu sınırlayan veya kaldıran kaydın sözleşmede açıkça yer almış olması ve bunun taraflarca gerçekten istenmiş olması gerekir. Bu koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği ise, somut olayın özellikleri ile tarafların davranışları göz önünde tutularak dürüstlük kurallarına göre incelenmelidir. Bu incelemede, tarafların karşılıklı açıklamalarını hangi anlamda yorumlayabilecekleri incelenmeli, şüphe halinde kayıtlar dar ve alıcı yararına yorumlanmalıdır. Çünkü, dürüstlük kurallarına göre, satıcının herhangi bir garanti borcu altına girmediğini kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açıkça söylemesi gerekir. Tek taraflı irade beyanı yeterli değildir. Bu konudaki irade beyanı ise açık veya örtülü olabilir; ancak, taşınmaz satışında sorumluluğu kaldıran veya sınırlayan kayıtların yazılı olarak resmi senette yer alması gerekir
[18].
Satıcının herhangi bir tarzda gerçekleştirdiği kusuru, onun sorumluluğuna gidilebilmesi için yeterli olacaktır. Satıcının, satılanın bozuk/kusurlu olduğunu bildiği veya meslekten satıcı ya da imalatçı olmasıyla satılanın kusurunu bilmesi gerektiği durumlarda, kusurlu olduğu kabul edilmelidir. Buradaki kusur, TBK. md. 114 hükümleri çerçevesinde sözleşme dışı sorumluluğu düzenleyen kurallara göre belirlenecektir. Satıcı, satılanın bozuk olduğunu bildiği ya da meslekten satıcı veya imalatçı olması nedeniyle bilmesi gerektiği durumlarda, satılanın kusurlarından sorumlu olmadığını geçerli bir biçimde kararlaştıramayacaktır. Zaten sözleşmeyle ilgili sorumlulukta borçlu, TBK. md. 115/I’e göre, sadece hafif kusurundan sorumlu olmayacağını sözleşme konusu yapabilmektedir. Öyleyse TBK. md. 229/son’un uygulanmasında da aynı esaslar göz önünde tutulacaktır
[19].
VIII. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda Bozukluğa Karşı Garanti Kurallarının Kaldırılması
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, satıcının sorumluluğunun genişletilmesine olanak verdiğini açıkça düzenlediği halde, sorumluluğun kaldırılmasını veya sınırlanmasını düzenlememiştir. Konuya şöyle yaklaşılmalıdır:
- Eğer tüketici kusurlu olduğunu bilerek bir mal veya hizmet satın alıyorsa bundan satıcı sorumlu tutulamayacaktır.
- Sözleşmede yer alan sorumsuzluk kayıtları tüketicinin bozukluğu bilmesini sağlıyorsa, satıcı sorumlu tutulamayacaktır.
- Yüklenicinin veya satıcının sorumluluğunu ağırlaştıran kayıtlar geçerlidir.
- Yüklenicinin veya satıcının sorumluluğunu daraltan ya da (TKHK md. 4,f.6 dışında) kaldıran hükümler geçerli sayılmamalıdır. Zira sorumluluğun daraltılması ya da kaldırılması, yasa koyucunun TKHK’da elde etmek istediği amaçlarla bağdaşmaz. Böyle bir olanak, sözleşmenin daha çok bilgi ve uzmanlığa sahip bulunan tarafını oluşturan hizmeti verence (yüklenici tarafından) kolayca kötüye (bası ve sömürü aracı olarak) kullanılabilirler. Onlara, yasanın tanımadığı olanakları kullandırmamak gerekir. Yargıç, imtiyazlı işletmelerin hafif ihmal için koydukları sorumsuzluk kayıtlarını geçersiz kılabilir. Bu nedenle iktisaden zayıf durumda bulunan tüketici karşısında borçlunun (satıcının) sorumluluğunun daraltılması ya da tamamen ortadan kaldırılması geçerli sayılmamalıdır.
- Sözleşmede gizli bozukluklarla ilgili konulacak sorumsuzluk kayıtları geçerli kabul edilmeyecektir.
- Satıcının ağır kusuru (kasıt veya ağır ihmal) dışında, sorumluluğu kaldırıcı kayıtlar kabul edilmelidir.
- Garanti belgelerinde yer alan ve tüketicinin yasadan kaynaklanan haklarını daraltan koşullar geçersiz sayılmalıdır. Tüketiciye garanti veriyorum adı altında onun haklarının sınırlanması bir çeşit hile kabul edilmeli ve garanti belgesinde yer alan tüketicinin yasal haklarını sınırlayan hükümler geçersiz kabul edilmelidir.
Tüketici ancak serbest iradesiyle önceden bir anlaşma ile haklarını sınırlayabilir. Tüketicinin serbest iradesiyle haklarının sınırlandırıldığından söz edilebilmesi için de, tüketicinin haklarını sınırlayan anlaşmanın yazılı biçimde yapılmış, böyle bir anlaşma veya koşulun genel işlem koşulları olarak değerlendirilebilecek hükümleri kapsamaması ve garanti belgesi içerisinde düzenlenmemiş bulunması, sözleşmede tüketicinin sözleşme nedeniyle yasadan doğan haklarının neler olduğu yazılmış ve tüketici bu hakları konusunda uyarılmış, kısıtlayıcı hükümlerin açıkça belirtilmiş olması gerekir
[20].
Yargı Kararlarından Örnek Verelim:
Dava, eser sözleşmesinin ifası sırasında yüklenicinin ölümünden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup; ölen/yüklenicinin eş ve çocukları tarafından iş sahibine karşı açılmıştır. Davacıların murisi ile davalı arasında baca temizliği konusunda eser sözleşmesinin varlığında, davacıların murisinin 07.10.1999 tarihinde davalının baca temizliği işini görmekte iken elektrik akımına kapılarak yaşamını yitirdiğinde uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacılar murislerinin ölümü ile ilgili olarak davalı hakkında açılan ceza dava dosyasını da diğer delilleri yanında delil olarak göstermiş; maddi ve manevi tazminat istemişlerdir. Davalı ile davacıların murisi arasında, baca temizliği konusunda sözleşmenin varlığı çekişmesiz olup; bu sözleşme eser sözleşmesidir. Bunun doğal sonucu olarak, eser sözleşmesinin ifası sırasında meydana gelen ölüm nedeniyle ölenin yakınlarınca açılan tazminat istemli eldeki davada hizmet sözleşmesi değil eser sözleşmesinin hukuksal özelliklerinin gözetilmesi gerekmektedir. Zira, eser sözleşmesinde iş sahibi ve yüklenicinin yükümlülükleri ve eser sözleşmesinin yasal dayanağı ile ilkeleri, hizmet sözleşmesinden de haksız eyleme dayalı tazminat taleplerinde uygulanacak ilkelerden de farklılık göstermektedir. Bu nedenle, iş sahibi/davalı yönünden ceza mahkemesinde tespit olunan maddi olgularla hukuk hakimi bağlı olmakla birlikte kusur oranına ilişkin saptamayla bağlı değildir. Kusur oranının tespitinde ceza hukuku ilkeleri ile eser sözleşmesinin kendine özgü ilkelerinin her zaman birebir örtüşemeyeceği düşünüldüğünde kusur incelemesinin hukuk yargılamasında yeniden yapılması gereği ortaya çıkmaktadır. Kusur incelemesi yapılırken de konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bir kurul görevlendirilerek ölüm olayının eser sözleşmesinin ifası sırasında meydana gelmesi, bu sözleşmeyle ilgili yasal düzenlemeler ve bu sözleşme kapsamında tarafların hak ve yükümlülükleri gözetilerek kusur oranının yeniden hukuka, usul ve yasaya uygun biçimde tespiti gerekmektedir. Vurgulamakta yarar vardır ki, muris yüklenici olup, işinin uzmanı olması gereken kişidir ve ifa sırasındaki tüm önlemleri almakla yükümlüdür. Oluşta davalı iş sahibinin hilesi iddia ve ispat edilmemiş ise de ağır kusurunun bulunup bulunmadığı yukarıda açıklanan eser sözleşmesiyle ilgili yasal düzenlemeler ile bu sözleşme için geçerli kabul edilen ilkelere uygun biçimde araştırılmamış ve hükme varmaya yeterli biçimde ortaya konulmamıştır (HGK. 31.1.2007, 39/34).
--·--
Dava, taraflar arasında düzenlenen 4.9.1995 tarihli eser sözleşmesinin ifası sırasında, doğalgaz borusunun tahrip edilmesi sonucu meydana gelen patlamayla dava dışı 3.kişi Mehmet 'e ait otelde oluşan hasar nedeniyle ödenen tazminatın davalı yükleniciden rücuen tahsili istemine ilişkindir. Taraflar arasında düzenlenen 4.9.1995 tarihli sözleşmenin 9.maddesinde "müteahhit, yapı işlerinde işçi sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü hükümlerini yerine getirmekle yükümlüdür. Yapı sırasında çıkabilecek kazalardan ve bu kazaların sebep olabileceği zararlardan doğrudan doğruya müteahhit mesul olacaktır. Kazaların doğuracağı zarar, ziyan ve tazminatları yüklenici sigortası vasıtasıyla veya tamamen kendi mali mesuliyeti ile karşılar idareden hiçbir hak ve tazminat talebinde bulunamaz." ve 29.maddesinde ise "işin yapımı sırasında ve yapıldıktan sonra 3.şahısların ( bütün kuruluşlar, kişiler ve A dahil ) yapılan işlere vereceği zararlar sigorta kapsamında olmalıdır. Aksi takdirde bu gibi zararları yüklenici kendi mali mesuliyeti kapsamında gidermekle yükümlüdür. Söz konusu sigortalar nedeniyle yükleniciye herhangi bir ödeme yapılmaz." hükümlerine yer verilmiştir. Sözleşmenin bu hükümlerine göre davalı yüklenicinin gerek 3.kişilerin işe vereceği zararlar, gerekse işin ifası sırasında 3.kişilerin uğrayabileceği zararlar için A Risk Sigortası yaptırması ve 3.kişilere verilebilecek zararların doğrudan doğruya müteahhit tarafından karşılanması gerekmektedir. Müteahhit ödemiş olduğu miktar yönünden idareye rücu edemez. Sözleşmenin bu maddeleri aynı zamanda davacı iş sahibi lehine TBK. Md. 115 gereğince mesuliyetten kurtulma (beraat) şartı olup, madde hükmüne göre davacı İdare ancak hile veya ağır kusuru halinde sorumlu tutulabilir. Dava konusu olayda dosyada mevcut A 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 1995/312 E. 1996/186 K. sayılı ilamında, davacı idare elemanı Muharrem'in 1/8 oranında kusurlu olduğu belirtilerek, Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmiş ve bu kişi hakkında A 5.Ağır Ceza Mahkemesinin 1997/233 E. sayılı dosyasıyla kamu davası açılmış ise de sanığın kendisine bağlı alt birimler vasıtası ile gerekli kontrolleri yaptırdığı ve kontrolör firmanın da bulunduğu, yatırım daire başkanı olan sanığın her imzasının bulunduğu sözleşmedeki işin başına giderek gerekli kontrolleri yapmasının mümkün bulunmadığı, bu nedenle şahsi sorumluluğunu gerektiren cezai bir sorumluluğunun bulunmadığı, yapılan sözleşme ile meydana gelen kaza arasında sanığın cezai sorumluluğunu gerektirecek illiyet rabıtasının bulunmadığından bahisle beraat kararı verilmiştir. Tüm dosya kapsamı itibariyle davalı yüklenici ve elemanlarının kusurunun İdareye oranla daha ağır olduğu anlaşılmaktadır. İdarenin iş kanunu kapsamındaki sorumluluğu ile sözleşme ve Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde sorumluluğunun tamamen farklı değerlendirilmesi gerekir. Tüm bu açıklamalar ışığında mahkemece yanlar arasındaki sözleşme hükümleri ve TBK. Md. 115 gereğince, davacı tarafından ödenen tazminatın tamamının, davalı yükleniciden tahsiline karar verilmesi (15. HD. 9.11.2004, 1546/5739).
--·--
Dava, muris Yahya'nın davalının baca temizliği işinde elektrik akımına kapılarak yaşamını yitirmesi nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemiyle açılmıştır. Davalı ile davacıların murisi arasında, baca temizliği konusunda sözleşmenin varlığı tartışmasızdır. Muris yüklenici olup, işinin uzmanı olması gereken kişidir. Bundan dolayı ifa sırasındaki tüm önlemleri almakla yükümlüdür. Oluşta davalı iş sahibinin hile ve ağır kusurundan söz edilemeyeceğine göre tazminatla sorumlu tutulamaz (TBK. md. 115) ise de ceza mahkemesince, olayda 2/8 oranında kusurlu bulunarak mahkumiyet kararı verildiğinden, sübuta ilişkin ceza mahkemesinin bu kararı hukuk hakimini bağlar (TBK. Md. 74). O halde mahkemece yapılması gereken oluşa ve hakkaniyete uygun bir miktar tazminatın takdiriyle hüküm altına alınmasından ibarettir (15. HD. 8.6.2004, 2915/3208).
--·--
Taraflar arasında yapılan 8 Temmuz 1981 tarihli sözleşmenin 16/e, 17 ve 18. maddelerinde, işin devamı sırasında meydana gelecek kaza sonucunda oluşacak her türlü mesuliyetin yükleniciye ait olacağı kararlaştırılmıştır. Alınan bilirkişi raporlarından olayda davalı işverenin hile veya ağır kusurundan söz edilmediğinden sözleşmedeki (işvereni mesuliyetten kurtaran bu şartın) TBK. Md. 115 uyarınca batıl olduğundan söz edilemez. Bu durumda, sözleşme gereği iş kazalarının sonuçlarını üstlenen davacının davalıya rücu edemeyeceği gözetilerek davanın reddi ve mukabil davanın ise tamamen kabulü gerekir (15. HD. 30.6.1992, 2324/3459).
--·--
Taraflar arasındaki sözleşmenin 35. sayfasında yer alan (civar arazinin, emlakın ve tesislerin korunması) başlıklı maddede üçüncü kişilere verilecek zararlardan dolayı yüklenicinin sorumlu bulunacağı hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm TBK. md. 115’te yer alan mesuliyetten beraat şartı olup, davacının davalı tarafından üçüncü kişiye verilen zararda ağır kusuru ya da hilesi olmadığına göre davalı oluşan bu zararı ödemekle zorunludur. Toprak dökülmek suretiyle zarar verilen sahanın bilahare davacı tarafından kamulaştırılması, kamulaştırma bedeli ayrıca üçüncü kişiye ödeneceğinden davacının zarara uğramadığını göstermez. Bu nedenle davacının zarara uğrayan kişiye yaptığı ödemenin davalıdan rücuen tahsiline karar verilmelidir (15. HD. 18.6.1997, 2578/3148).
-·--
Mahkemece davacının, iş kazasında ölenin yakınlarına yaptığı ödemenin kusuruna isabet eden kısmının davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Davacı ile davalı arasında eser sözleşmesi mevcuttur. Davalı yüklenici eseri yaparken çalıştırdığı işçi kaza sonucu vefat etmiştir. Ölen işçinin mirasçıları tarafından davacı ile davalı aleyhine iş mahkemesinde açılıp sonuçlanan davada, davacının kusuru % 40 olarak saptanmıştır. Kusur oranı İş Kanunu hükümlerine göre iş güvenliği esasları dikkate alınarak belirlenmiştir. Sosyal güvenlik yasaları gereğince işverenle yüklenici, işçiye karşı birlikte sorumlu olduklarından ilk davada saptanan kusur oranı bu davada bağlayıcı nitelikte kabul edilemez. Eldeki dava yanlar arasındaki eser sözleşmesine dayanılarak açıldığından yanların olaydaki kusuru eser sözleşmesi hükümlerine göre belirlenmeli ve sözleşmedeki (meydana gelecek kazalardan yüklenicinin sorumlu olacağına dair madde) TBK. Md. 115 uyarınca değerlendirilerek davacının bulunacak kusuru hafif kusur olarak kabul edildiği takdirde ödenenlerin tümüne, aksi takdirde kusur oranında indirilmiş miktarına faiz yürütülecek şekilde alacağın tahsiline şeklinde hüküm tesis olunmalıdır (15. HD. 1.6.2004, 2687/3049).
--·--
Davacı ile davalı Mustafa arasında imzalanan eser sözleşmesinin ifası sırasında, diğer davalı taşeronun çalıştırdığı kişi iş kazası sonucunda vefat etmiştir. Bu olay nedeniyle, davacı ölenin yakınlarına ödemek zorunda kaldığı ( …) TL.nin davalılardan müştereken - müteselsilen tahsilini talep etmiş, mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir. Olayda davalı Mustafa, yüklenici, diğer davalı ise yüklenicinin işini yapan taşeron sıfatındaki kişidir. Mustafa ile yapılan sözleşmenin 12.6 ve 19.maddelerinde (iş yerinde oluşacak her türlü kaza sonuçlarından yüklenicinin sorumlu olacağı) hükmüne yer verilmiştir. Olay nedeniyle açılan ceza davasında, davacı elamanlarına bir kusur izafe edilmemiştir. İş mahkemesinde alınan raporda ise davacıya % 25 oranında kusur izafe olunmuştur. Bu kusur oranı TBK. Md. 115/II-III uyarınca ve sözleşmedeki hüküm nedeniyle, davacıyı sorumluluktan kurtarıcı niteliktedir. Bu nedenle davacının ödediği tüm miktarın davalılardan tahsiline karar verilmesi gerekir (15. HD.4.5.2004, 1977/2488).
--·--
Dava, destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Davacıların murisi Müstecep ile davalı Ali arasında 27.2.1995 tarihinde yapılan yazılı "inşaat sözleşmesi" ile Müstecep, yüklenici sıfatıyla, davalı iş sahibine ait inşaatın sıva işlerini yükümlenmiş; ancak 17.5.1995 günü yüksek gerilim hattına maruz kalarak inşaattan düşerek ölmüştür. Çay Asliye Ceza Mahkemesinin 24.4.1996 tarihli ilamı ile de, iş sahibi Ali, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü uyarınca gerekli tedbirleri almamaktan dolayı 4/8 oranında kusurlu görülerek mahkum olmuştur. Muris ile davalı arasındaki akdi ilişki, hizmet sözleşmesi olmayıp, bir istisna (eser) sözleşmesidir. Yükleniciler -genelde- tacir sayılırlar. Yüklenici, bir işçi olmayıp, tam aksine işçi çalıştıran, işçiye göre işveren durumunda olan ve iş sahibi davalıya karşı da bağımsızlığını koruyan uzman kişidir. Davalı iş sahibi, hile veya ağır kusuru hariç, yükleniciye ve onun çalıştırdığı işçilerine karşı, eser sözleşmesinden dolayı sorumlu tutulamaz (TBK. md. 115/I ). Zira, iş sahibi, işveren değildir. Nevar ki, hazırlık tahkikatı sırasında, taraflar arasında bir hizmet sözleşmesi varmışçasına alınan bilirkişi raporu ile bağlı kalınarak, davalı, 4/8 oranında kusurlu bulunmuş ve mahkumiyet kararı kesinleşmiştir. TBK. md. 115 uyarınca, ceza mahkemesinin kesinleşen bu kararı, dolayısıyla davalının kusurlu olduğu vakıası hukuk hakimini bağlarsa da, kusur oranı bağlamaz. Davalı, kusursuz olduğunu savunduğuna göre; mahkemece, kusur oranının yeniden saptanması, mübayenet (çelişki) halinde de, çelişkinin giderilmesi ve hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekir (15. HD. 10.5.1999, 91/1832).
--·--
Davacı yüklenici, davalı ise iş sahibidir. Yüklenici genelde tacirdir. İş sahibinin işçisi olmayıp aksine işçi çalıştıran ve çalıştırdığı işçi nedeniyle işveren durumda olan kişidir. Bu özelliğinden dolayı iş sahibine karşı bağımsızdır. Bundan ötürü faaliyeti esnasında her türlü önlemi almak onun görevi ve işinin gereğidir. İş sahibi ise ancak TBK. md. 115 uyarınca yükleniciye karşı oluş hile veya ağır kusuru ile meydana gelmişse sorumludur. Bunların dışında iş sahibinin sorumluluğu düşünülemeyeceğinden kaza sonucu meydana gelen zararlarla davalının ilintisi yoktur. Ancak, somut olayda, iş sahibi hakkında Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açıldığı ve Çatalca Ceza Mahkemelerinde bu davanın derdest olduğu görülmektedir. TBK. md. 74’e göre, hukuk hakimi ceza mahkemesinin kusur saptayan hükmü ile bağlı değilse de oluşa ilişkin hüküm ile bağlı olacağından mahkemece, mevcut ceza davası sonucu beklenerek davalı cezalandırılır ve bu karar kesinleşirse davacı yararına hakkaniyete uygun bir tazminata hükmedilmesiyle yetinilmesi gerekir (15. HD. 28.5.2003, 552/2785).
--·--
Davacı kurum ile davalı C.A. arasındaki sözleşmenin eki idari şartnamenin 9.1. maddesinde “müteahhit veya personelin kusurlu bir hareketinden dolayı üçüncü şahıslara karşı meydana gelen zarardan” müteahhidin sorumlu olacağı, bu zararların müteahhitçe karşılanacağı kararlaştırılmıştır. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda ve işle ilgili ceza davasında alınan bilirkişi görüşünde davacı kurumun hile veya ağır kusurundan söz edilmediğinden, iş sahibini sorumluluktan kurtaran sözleşmenin ekindeki bu hüküm TBK. md. 115 uyarınca geçerlidir. Bu durumda, iş kazalarının sonuçlarından sorumluluğu kabullenen davalı yüklenici C.A.’nın, davacı kurumca üçüncü kişilere ödenen tazminatın tamamından, çalıştırdığı diğer davalıların paylarına isabet edenler de dahil olmak üzere dayanışmalı olarak sorumlu olması gerekir (15. HD. 21.1.1993, 6085/145).
[5] Örneğin Karayolları Trafik Kanunu md. 111’e göre, bu Kanunda öngörülen hukuksal sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmalar geçersizdir.
[6]Toplu Konut İdaresini örnek gösterebiliriz. Bu idarenin temel görevleri 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ile belirlenmiştir. İdarenin kuruluş aşamasında 2985 sayılı Kanunun verdiği görevler şunlardır: Devlet garantili ve garantisiz iç ve dış tahviller ile her türlü menkul kıymetler çıkarmak; yurt içi ve yurt dışından, Toplu Konut İdaresi'nce kullanma alanlarında yararlanmak üzere kredi almaya karar vermek; konutların finansmanı için bankaların iştirakini sağlayacak tedbirleri almak, bu amaçla gerektiğinde bankalara kredi vermek, bu hükmün uygulanmasına ilişkin usulleri tespit etmek; konut inşaatı ile ilgili sanayi veya bu alanlarda çalışanları desteklemek; özellikle kalkınmada öncelikli yörelerde bulunan konut inşaatıyla ilgili şirketlere iştirak etmek; Gerektiğinde her çeşit araştırma, proje ve taahhüt işlemlerinin sözleşmeyle yaptırılmasını temin etmek; Kanunlarla ve diğer mevzuatla verilen görevleri yapmak. 06/08/2003 tarih ve 4966 sayılı kanunla yapılan değişikliklerle, Toplu Konut İdaresinin 2985 sayılı Kanunla tanımlanan görevleri arasına yeni görevler eklenmiştir. Bu görevler şunlardır; Konut sektörüyle ilgili şirketler kurmak veya kurulmuş şirketlere iştirak etmek; ferdi ve toplu konut kredisi vermek, köy mimarisinin geliştirilmesine, gecekondu alanlarının dönüşümüne, tarihi doku ve yöresel mimarinin korunup yenilenmesine yönelik projeleri kredilendirmek ve gerektiğinde tüm bu kredilerde faiz sübvansiyonu yapmak; yurt içi ve yurt dışında doğrudan veya iştirakleri aracılığıyla proje geliştirmek; konut, altyapı ve sosyal donatı uygulamaları yapmak veya yaptırmak; İdareye kaynak sağlanmasını teminen kar amaçlı projelerle uygulamalar yapmak veya yaptırmak; doğal afet meydana gelen bölgelerde gerek görüldüğü taktirde konut ve sosyal donatıları, altyapıları ile birlikte inşa etmek, teşvik etmek ve desteklemek; Hazineye ait arazileri bağlı olduğu Bakan ve Maliye Bakanı teklifi ve Başbakan onayıyla bedelsiz olarak devralmak.
Hits: 17709