TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI'NIN DEPREM TESPİTİ VE ÖNERİLERİNE İLİŞKİN RAPORU
~ 15.12.2011 ~
DEPREME KARŞI ALINAN ÖNLEMLER VE MEVCUT DURUM
Genel Durum
Depremlerin de içinde yer aldığı afetler hidrometrik (sel, fırtına, kuraklık, sıcaklık veya soğuk
hava), jeolojik (deprem, yanardağ patlaması, heyelan, deniz dalgası, tsunami), çevre ve
teknolojik etkenler (orman yangını, tanker veya sanayi kazaları) veya iklim değişikliği (ozon
tabakası incelmesi, sera etkisi) niteliğini taşıyabilirler. Afet ve özel olarak depremlerin
etkilerinin eskiye oranla daha şiddetli hissedilmesi artan nüfus yoğunluğu, sanayileşme ve
kentleşme ile yakından ilgilidir.
Bu alanda karşılaşılan sorunların temel nedeni, yıllardır uygulanan siyasi ve ekonomik rant
amaçlı, hatalı ve denetimsiz yapılaşma politikalarıdır. Bu nedenle planlı, güvenlikli ve çağdaş
kentleşmeyi yaratacak ve depremlerde yıkımı en aza indirecek düzenlemeler gündeme
gelmemektedir.
7. Beş Yıllık Kalkınma Planından beri kamusal hizmetlerde olduğu gibi afetlerle ilgili yasa ve
mevzuatlara ilişkin yaklaşımlarda da özelleştirme ve piyasaya açılmacılık egemen kılınmıştır.
1999 Marmara depremi sonrası Dünya Bankası’nın dayattığı zorunlu deprem sigortası da bu
temelde gündeme gelmiş ve etkisiz kalmıştır.
17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 Marmara depremleri ile 2003 Bingöl ve diğer depremlerin
ivedilikle gerektirdiği dersler çıkarılmamış, mühendislik önlemlerini içeren “afet yönetimi”
çalışmaları yürütülmemiş, Deprem Şurası, Ulusal Deprem Konseyi oluşumu v.b. girişimlerin
hakkı verilmemiştir.
2000 yılında bir Başbakanlık Genelgesiyle oluşturulan Ulusal Deprem Konseyi, Türkiye'de
bir Ulusal Deprem Stratejisi geliştirilmesi gerekliliğini belirtmiş ve “Deprem Zararlarını
Azaltma Ulusal Stratejisi” raporunda şu saptamaları dile getirmiştir: “Deprem ve afetlerle
ilgili olarak yürürlükte bulunan mevzuatın bütünlük ve tutarlık gösteren bir politika ya da
strateji oluşturmadığı bir gerçektir. Ayrıca, bunları yürütmekle yükümlü organ ve kurumların
da bir sistem oluşturmak şöyle dursun, kimi durumlarda karşıt işleyişler gösteren çok başlı
bir yapılanma gösterdiği, üzerinde görüş birliği bulunan bir olgudur. Bu nedenlerle, mevcut
sistemde yapılacak iyileştirmelerin, başvurulacak yeni düzenleme alanlarının, yasal önlem ve
kurumlaşmaların neler olması gerektiği ve bunların hangi kuruluşlarca nasıl yerinegetirileceğinin bilimsel açıdan belirlenmesi bir temel ödev olarak durmaktadır.” Bu yaşamsal
saptamalarda bulunan Konseyin kaderi ise son derece trajik olmuş ve 2007 başında hiçbir
gerekçe açıklanmaksızın feshedilmiştir.
1999 Marmara Depremi sonrasında kurulan TBMM Araştırma Komisyonu Raporunda
söylenenler anlamlıdır. Denilmiştir ki: “Yeni bir deprem politikası oluşturulmalı devlet
politikası olarak uygulanmalıdır... Gecekondulaşma, kaçak yapılaşmayı teşvik eden imar affı
politikasından kesinlikle vazgeçilmelidir. Planlama ve yapı sektöründe görev alan meslek
dallarının uzmanlık alanlarının yetki ve sorumluluklarını belirleyen meslek yasaları
çıkarılmalıdır. Bu yasalarda meslek odalarına üyelerini denetleme yetkisi verilmelidir. Gereği
yerine getirilmezse odalar da sorumlu tutulmalıdır.”
İTÜ’nün 31 Aralık 1999 tarihli bir değerlendirme raporunda da olası afetler için kentlerin imar
planı yapılırken acil durum istasyonları ve ulaşım ağının belirlenmesi, doğal afetlerin
yaratacağı zararlara karşı okullar ve hastaneler öncelikli olmak üzere durumlarının
denetlenmesi, acil boşaltma durumları için yapıların yanlarında boş yeşil alan bırakılması gibi
önerilere yer verilmiş; olası bir gaz sızıntısı durumunda aydınlatma için yakılacak bir kibritle
ne tür durumlara yol açılabileceğine işaret edilmiş; başta telekomünikasyon olmak üzere tüm
kent altyapı yatırımlarının depreme ve diğer doğal afetlere karşı dirençlerinin araştırılması,
uydu aracılığıyla iletişim sağlanabilecek bir donanıma kavuşturulması gereğine dikkat
çekilmiştir. Raporda üzerinde durulan önemli bir nokta da, öncelikle kamu yapılarında olmak
üzere, yıkım öncesi ve sonrasında kaçış, çıkış nokta ve yollarının belirlenmesi gereğidir
Ancak depremin üzerinden tam 10 yıl geçmesine karşın toplumsal hafıza zayıflığı ve yaşanan
felaketlerden gerekli derslerin alınmamış olması aynı sorunları yıllar sonra tekrar tekrar
tartışmamıza neden olmaktadır.
1999 yılında deprem sonrasında TBMM’de gündeme gelen bazı mevzuat değişiklikleri bile
hâlâ komisyonlarda bekler durumdadır. Diğer yandan 1999 Marmara Depremi sonrasında 38
Yasa ve Kanun Hükmünde Kararname, 28 Kararname, 6 Yönetmelik, 17 Tebliğ ve 9 genelge
yürürlüğe girdiği de belirtilmektedir. Ancak bunların büyük bir kısmı için, afetlerin
sonuçlarına yönelik düzenleyici önlemler diyebiliriz.
“Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik” ise 06.03.2007 tarihli Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve 03.05.2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan
“Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelikte Yapılacak Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Yönetmelik” ile de bir değişikliğe gidilmiştir. Ayrıca 2010–2014 arasında
bu yönetmelikte yeni revizyon çalışmaları yapılması da planlanmaktadır.
Depremlerle ilgili önemli bir sorun da, mühendislik hizmeti görmüş binalar için hazırlanan
formların kullanılmaması ve daha basit ve kırsal binalar için hazırlanan formların
kullanılmasıdır. Daha önce bu raporun Marmara Depremi bölümünde değinilen hasar tespiti
kaynaklı hukuki karmaşanın temelinde bu sorun da bulunmaktadır.
Diğer yandan “Mevcut yapı stokunun büyük bir bölümünün, fen ve sanat kurallarına, yasa ve
yönetmelik hükümlerine uygun olarak yapılmadığı, mühendislik hizmetlerinin bulunmadığı,
kaçak ruhsatsız ve ruhsata aykırı yapıların bulunduğu, yaşadığımız doğal afetlerin
sonuçlarından anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle mevcut yapıların büyük bir bölümü doğal
afetlere karşı güvenli bulunmamaktadır” gibi son derece önemli saptamalar bizzat ilgili
Bakanlık tarafından yapılan çalışmalarda belirtilmektedir.
Ancak konu “yapılması gerekenlere” gelince, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Strateji Geliştirme
Başkanlığınca hazırlıkları yapılan 2010–2014 yıllarını kapsayacak olan Stratejik Plan
kapsamındaki “Stratejik Yönetim Projesi Süreç Raporu”nda kritik bir yanlışa düşülmektedir.
Raporda önce, “Geçmiş depremlerde mevcut bina stoğunun önemli bir kısmının depremgüvenliğinin yetersiz olduğu ortaya çıkmıştır” denilmekte ama hemen ardından “Çok sayıda
binanın detaylı mühendislik hesapları ile deprem güvenliğini belirlemek hem insan kaynağı
hem de finansal açıdan mümkün değildir. Bu nedenle alternatif bir yola ihtiyaç vardır. Bu proje
kapsamında mevcut yapı stoğundaki riski yüksek binaların detaylı mühendislik hesapları
kullanılmadan hızlı bir biçimde belirlenebilmesi için hızlı değerlendirme yöntemleri
geliştirilmesi planlanmaktadır” denilmektedir.
TMMOB Makina Mühendisleri Odası, bu yaklaşımın bilimsel teknik gereklilikler açısından
kabul edilemez bir yönelim olduğunu ve mühendisliğin kamusal hizmetten tasfiyesini
öngördüğünü bu rapor aracılığıyla kamuoyu ile paylaşır.
“İnsan kaynağı” gerekçesindeki mühendislik faktörü, işsiz mühendisler ordusu ve mesleği
dışında iş yapmak zorunda kalan mühendislerin çok sayıda olduğu gerçeği atlanarak
değerlendirilmektedir. Diğer yandan mühendislik ve detaylı mühendislik hesapları gereklerinin
bir “maliyet” veya “finansal” bir sorun olarak görülmesi, toplumun can ve mal güvenliğinin
bilimsel teknik gereklilikler dışında ele alınmak istendiği sonucunu verecektir. Bu durum,
kamusal denetim alanının bizzat kamu tarafından mühendislerin dışlanması yoluyla
zayıflatılmasına yol açacaktır. Açık ki bu durum deprem güvenliği çalışmalarını sekteye
uğratacak, hasar tespiti çalışmalarında düşülen yanlışlar yinelenecek ve yapıların güvenliğini
oluşturma, iyileştirme ve deprem süreçlerinde yine aciz durumda kalınmasına neden olacaktır.
Oysa depremle ilgili sorunlar ve yapı güvenliğinin sağlanması, jeoloji, jeofizik, şehir
planlaması, inşaat, mimarlık, elektrik ve makina mühendisliği disiplinleri ile birinci dereceden
bağlantılıdır. Mühendislik, mimarlık gerekleri ve meslek odalarının yapı denetimi ve güvenliği
alanına bizzat kamu tarafından öncelikli olarak dahil edilip edilmemesi, deprem sorununa
yaklaşımda temel bir sorun olarak varlığını koruyacaktır.
“Yapı Denetimi”nin Önemi ve Mevcut Durumu
İnşaat Mühendisleri Odası’nın “Türkiye’de Konut Sorunu ve Konut İhtiyacı Raporu” ve TÜİK
verilerine göre Türkiye’de 17 milyon civarında yapı stoku bulunmakta ve bu stokun % 67’sinin
ruhsatsız ve kaçak, % 60’ının 20 yaş üzeri konutlardan oluştuğu ve % 40’ının depreme karşı
güçlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Kısaca, gerek yasal düzenlemelerin eksikliği, gerekse
denetimlerdeki boşluklar, sağlıksız yerleşim alanlarının önünü açmakta ve bu noktada “yapı
denetimi” konusu birinci dereceden önem taşımaktadır.
Diğer yandan makina mühendisliği disiplini açısından çok önemli bir konuyu oluşturan,
depremlerde oluşan kayıpların % 80’e varan kısmının taşıyıcı sistemlerin gördüğü zarara bağlı
olarak tesisatlarda oluşan hasarlar nedeniyle meydana gelmesidir. Oysa uzmanların görüşüne
göre bir yapının taşıyıcı sisteminin maliyetinin toplam yapı maliyeti içindeki payı % 35’i
geçmemektedir. Bu durum, konunun bir rant – kâr alanı haline çevrildiğini göstermektedir.
1999 Marmara depremi sonrasında “güvenli yapılaşma” adına getirilen “yapı denetimi”
düzenlemeleri ise sorunları çözememiş hatta yeni kargaşa yaratmış; denetimsiz yapılaşmayı
teşvik eden, kamusal denetim alanını ticarileştirerek özelleştiren, katılımcılığı reddeden, meslek
odalarının önerilerine kapılarını kapatan bir anlayış tercih edilmiştir.
Bu nedenle depremle ilgili en önemli yasal düzenlemelerden biri olan 4708 sayılı Yapı
Denetim Yasası’nda ciddi eksik ve yanlışlar bulunmaktadır. 17 Ağustos 1999 depremi
ardından gündeme gelen 595 sayılı KHK’nin Anayasa Mahkemesi’nce iptali üzerine yine
aynı anlayışla hazırlanan 4708 sayılı Yasanın sonuçları 2003 Mayıs’ında Bingöl depreminde
bir kez daha ortaya çıkmıştır. Odamız ve TMMOB’nin tüm uyarılarına rağmen, birinci derece
deprem bölgesindeki birçok ilimiz yıllarca bu yasanın kapsamına alınmamıştır. 2001 yılında, oluşturulacak yeni sisteme ilişkin ilgili meslek Odalarının görüş ve önerilerine
rağmen yasalaşan ve yalnızca 19 pilot ili kapsadığı için yoğun eleştirilere neden olan 4708
sayılı Yapı Denetim Yasasında yapı denetimi tam anlamıyla bir piyasa faaliyeti olarak
görülmüş ve kamusal denetim dışlanmıştır. “Türkiye Deprem Haritası”na göre 50 il “Birinci
Dereceden Deprem Bölgesi” içinde yer almakta
*
iken yasa, milli gelirden % 67 gibi en yüksek
pay alan 19 ili kapsamış, yapı denetimini ticarileştirme/özelleştirmeye en uygun iller
seçilmiştir.
**
35’i “Birinci Dereceden Deprem Bölgesi” içinde yer alan diğer 62 ilimiz ise
yıllarca yapı denetimi dışında tutulmuştur.
Bu konu nihayet 9 yıl sonra nispeten düzeltilmiştir. 13.07.2010 tarihli Resmi Gazete’de
yayımlanan (14.06.2010 tarihli) Bakanlar Kurulu Kararı ile Yapı Denetimi Yasası, 1 Ocak
2011’den itibaren 81 ilin tamamında uygulanır olacaktır. Ancak yasanın eksik, yanlış,
aksayan ve uygulanamayan yanlarının ilgili tarafların görüşlerine başvurularak yeniden
düzenlenmesi gerekliliği sürmektedir. Zira mevcut yasa, mesleki yeterlilik, eğitim,
belgelendirme, izlenebilirlik, denetim mekanizmasının zayıflığı ve kamu yapılarının denetim
dışı kalması gibi çok önemli sorunları çözmemekte ve yürürlükteki diğer bazı yasa
hükümleriyle çelişkiler de barındırmaktadır.
Yasa, 3194 sayılı İmar Yasasının 26. maddesinde belirtilen kamu yapı ve tesisleri ile 27.
maddede belirtilen ruhsata tabi olmayan yapılar ve bodrum kat hariç tek parselde bulunan ve
200 m²’i geçmeyen iki katlı müstakil yapıları kapsam dışında bırakmıştır. Ülkemizde son
dönemlerde özellikle 17 Ağustos Marmara Depreminde ve 1 Mayıs 2003 Bingöl Depreminde
görüldüğü gibi, yaşanan büyük depremlerde kamu yapılarının en az özel yapılar kadar zarar
görmüş olduğu gerçeği yasada gözetilmemiştir.
Bu noktada, özellikle yasa yapıcılarınca, yapı denetiminin kent planlamasından yapıya ilişkin
tasarım projeleri ile inşaatın imalat sürecini kapsayan bir bütün olduğu gerçeği kabul
edilmelidir. İnşaat süreci ise, yapının oturacağı zeminin etüdü ile başlayıp, hazırlanan plan ve
projelerin İmar Yasası ve Yönetmeliklerine, teknik şartname ve kurallara ilişkin mevzuat ile
TMMOB’ye bağlı ilgili Odaların Yönetmelik, Yönerge ve Çizelgelerine uygun olarak üretilip
üretilmediğinin denetimi ile devam eden yine bütünlüklü bir süreç olarak anlaşılmalıdır.
Kısaca, Yasanın temel eksiği, TMMOB’ye bağlı ilgili Odaların yasa ve yönetmeliklerce
tanınmış görevleri içinde bulunan mühendislik, mimarlık hizmetlerinin mesleki yeterlilik,
eğitim, belgelendirme ve denetleme boyutlarını içermemesi ve birçok kez eleştirdiğimiz
“imzacılık” yaklaşımına ortam yaratılmasıdır. Diğer yandan yasa, yapıları yalnızca bina
taşıyıcı sistemlerden ibaret görmektedir. Oysa Marmara Depremi sonrası yapılan incelemeler,
oluşan kayıpların % 80’e varan kısmının, taşıyıcı sistemlerin gördüğü zarara bağlı olarak
tesisatlarda oluşan hasarlar nedeniyle meydana geldiğini göstermiştir.
En son 07.08.2010 tarihli ve 27665 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yapı Denetimi
Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikte yapılan değişiklikler de
TMMOB’ye bağlı ilgili odaların değerlendirme kriterleri dikkate alınmadan hazırlanmıştır.
*
Türkiye Deprem Haritasına göre il sınırlarının tamamı Birinci Derecede Deprem Bölgesi içinde yer alan 20
il: Amasya, Aydın, Balıkesir, Bartın, Bingöl, Bolu, Denizli, Düzce, Hakkari, Hatay, İzmir, Kastamonu, Kırşehir,
Kütahya, Manisa, Muğla, Muş, Sakarya, Tunceli, Yalova.
İl sınırlarının bir kısmı Birinci Derecede Deprem Bölgesi içinde yer alan 35 il: Adıyaman, Afyon, Ağrı,
Ankara, Antalya, Batman, Bayburt, Bilecik, Bitlis, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Erzincan,
Erzurum, Gümüşhane, Isparta, İstanbul, Kahramanmaraş, Karabük, Kırıkkale, Kocaeli, Konya, Malatya, Ordu,
Osmaniye, Samsun, Sivas, Şırnak, Tekirdağ, Tokat, Uşak, Van, Zonguldak.
**
Bu iller Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bolu, Bursa, Çanakkale, Denizli, Düzce, Eskişehir,
Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Sakarya, Tekirdağ ve Yalova’dır. Süresi 5 yıl olan Yapı Denetçiliği ve Proje Denetçiliği Belgesinin geçerli olduğu süre içinde
meslek içi eğitimlerin sürekli hale getirilmesi ve eğitim programlarının Bakanlık ile
TMMOB’ye bağlı ilgili Odaların ortak çalışması ile belirlenmesi için 2006–2007 yıllarında
Bakanlık ile biz meslek Odalarının koordineli bir şekilde uyguladığı eğitim çalışmasının
devamının getirilmemiş olması ve bu konunun yasada hüküm altına alınmaması önemli bir
diğer eksikliği oluşturmaktadır.
Yapı denetim sisteminin önemli temellerini oluşturan yapı sigortası ve mesleki sorumluluk
sigortası da bir türlü uygulamaya geçirilememiştir.
Yine yapı denetim sürecinde tanımlanan şantiye şefliği uygulanabilir olmaktan uzak,
mühendis ve mimarların imzalarıyla geçiştirilen bir uygulamaya dönüşmüştür.
Yasaya göre yapı denetim kuruluşlarının yapı sahipleri tarafından belirlenmesi gerekirken
uygulamada müteahhitler öne çıkarak haksız rekabet koşullarına neden olmakta, bağımsız bir
yapı denetim sisteminin oluşmasının koşulları en başta yok olmaktadır.
Önemle belirtmek isteriz; “yapı denetimi”nin anahtarı “mesleki denetim”, onun olmazsa
olmaz koşulu da TMMOB’ye bağlı Odaların görev ve yetki alanında bulunan “Uzmanlık ve
Belgelendirme”dir. Yapı Denetiminin kamusal bir denetim alanı olduğu asla unutulmamalıdır.
Yapı Denetim Yasasının bu yönleriyle ciddi eksikleri vardır, yasanın yeniden ele alınması
gerekliliği kamuoyunun gündeminde bütün sıcaklığıyla yer almalıdır.
Depremini Bekleyen İstanbul’da “Yapı Denetimi”nin Durumu İçler Acısı
Yapıların % 70’inin kaçak ve ruhsatsız olduğu olası bir İstanbul depremi için uzmanlar, 10
bin civarında binanın tamamen çökeceğini, 50–60 bin binanın (yani yüz binlerce konutun)
ağır hasar göreceğini, 40–50 bin kişinin öleceğini; kent altyapısının tahrip olacağını ve
ekonomik kaybın 20 milyar dolar civarında olacağını belirtmektedirler. Ancak bu risk ve
kayıpların niteliksiz yapılaşmanın hızla sürmesi ile arttığı da gözetilmelidir.
Prof. Dr. Naci Görür, Prof. Dr. Celal Şengör, Prof. Dr. Okan Tüysüz ve Prof. Dr. Haluk
Eyidoğan'dan oluşan İstanbul Teknik Üniversitesi Deprem Bilgilendirme Grubu’nun (İTÜ-
DEPBİL) araştırmasına göre Marmara Denizi’nde kırılmamış 160 kilometrelik fay olduğu ve
bunun tek bir seferde kırılması halinde 7,6 büyüklüğünde deprem üreteceği ifade edilmiştir.
Bu gerçek göz önüne alınarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Ortadoğu Teknik
Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Yıldız Teknik
Üniversitesi işbirliği ile İstanbul Deprem Master Planı adlı bir çalışma yürütülmüştür. Master
Plan kendisini; “İstanbul’daki mevcut yapıların güvenliklerinin incelenmesi, yeterli güvenliğe
sahip olmayan yapılar için teknik hukuki, -sosyal ve mali açılardan uygunluk arz eden gerekli
güçlendirme ilkelerinin belirlenmesi, ek olarak diğer teknik, sosyal, idari, hukuki ve mali
önlemlerin de belirlenmesini amaçlamayan bir yol haritası” olarak tanımlamıştır.
Master Plan’ın gelişim evresi depremle ilgili ülkemizdeki diğer tüm hazırlıklar gibi baştan
sona sıkıntılı gitmiştir. Projenin başlangıcında, ön etüdün maliyeti 400 milyon dolar, genel
çalışma ise 5 milyar dolara mal olacağı ifade edilmiştir. Çalışma için amaca yönelik
yetiştirilmiş en az 400 mühendis ve sayısı duruma göre değişecek teknik eleman çalışması
tasarlanmış, projenin minimum bitiş süresi de 5 yıl olarak saptanmıştır.
Ancak öğretim görevlilerinin itirazlarına rağmen plandan tavizler verilmeye başlanmıştır.
Zamanın ve kaynağın kısıtlı olmasından kaynaklı, planın üstünde çok fazla oynama
yapılmıştır. Uzmanlar İstanbul’daki yapıların tümünün incelenmesi gerektiğini ısrarla
vurgularken, her yapının tek tek incelenmesini mümkün görmeyen idari yönetimler çağ dışıbir şekilde yalnızca Zeytinburnu’nun pilot bölge seçildiği, bu bölgedeki yapıların
değerlendirmesinin yapılıp o piksel içindeki tüm yapılar için risk değerlendirmesinde esas
veri kabul edilmesi gibi bir yaklaşım tercih edilmiştir. Var olan durumda plan Marmara
Depremi’nden etkilenmesi olası yapıların % 90’ını kapsamayan bir duruma gelmiştir ve
akıbeti meçhuldür.
Olası Marmara depremi riskinin giderek arttığı kamuoyunca bilinmektedir. Buna karşın
deprem bölgelerindeki okullar, hastaneler ve diğer kamu yapıları bilimsel olarak
incelenmemiş, kentsel yaşamda rant olgusu, can ve mal güvenliği kaygısının önüne geçmiştir.
Milyonlarca insanın kaderiyle baş başa bırakılmış olması düşündürücüdür. Öncelikli olarak
yapılması gereken, ciddi risk azaltma önlem ve uygulamalarıdır.
Deprem Bölgesindeki Sanayi Tesisleri, Enerji ve Yakıt Hatları Kentleri
Patlamaya Açık Birer Bomba Durumuna Getiriyor
Deprem bölgesinde yerleşim alanlarında, I. ve II. Sınıf Gayri Sıhhi Müesseseler kapsamında
yer alan Sanayi Tesisleri ve bunlarla iç içe geçmiş bulunan NATO Boru Hatları, Doğal Gaz
Boru Hatları, LPG Boru Hatları, yerleşim alanları içerisinde hiçbir standarda bağlı olmaksızın
kurulan ve işletilen Akaryakıt İstasyonları, Tüp Gaz Satış Bayileri, v.b. bir arada
bulunmaktadır. Tüm bunların taşımakta olduğu yangın ve endüstri kazaları olasılıkları ile bu
alt yapı tesislerinin yer aldığı bölgelerin taşıdığı deprem riskleri, kentleri patlamaya hazır
birer bomba haline getirmekte ve yaşam güvenliğini ortadan kaldırmaktadır.
Marmara Boğazları başta olmak üzere Karadeniz, Marmara ve Ege Denizleri ile
Körfezlerindeki uluslararası deniz trafiğinin taşıdığı kaza, yangın v.b. riskler yanında bu
denizlere kontrolsüzce boşaltılan atıklar, kıyılarda yer alan sanayi kuruluşları ve petrol
türevleri ile kimyevi madde depoları ve bunlara ait işleme–üretme tesisleri, limanlar, deniz
altında inşa edilmiş olan yakıt platformları ve boru hatları da önemli birer risk faktörü
oluşturmaktadır.
Aynı şekilde sanayi kuruluşları tarafından eşgüdümsüz ve bütüncül bir yönetim modeline
bağlı olmaksızın gerçekleştirilen deniz dolguları ve tehlikeli madde transferine yönelik özel
iskeleler; bunların yakın çevresinde yer alan yerleşim alanları ve doğal alanlar açısından çevre
kirliliği, can güvenliği, insan ve diğer canlı türleri için pek çok risk oluşturmaktadır.
Bu tür sanayi–depolama–liman v.b. tesisler, alt yapı tesisleri ile ulaşım hatlarının yer aldığı
bölgelerin deprem açısından da risk taşıyor olması ve pek çoğunun fay hatları üzerinde
bulunması tehlikenin boyutlarını artırmaktadır. Ancak 17 Ağustos Marmara Depreminin
ardından depremin etkisi ile İzmit Körfezinde yaşanmış olan TÜPRAŞ yangını ve 28
Temmuz 2002 AKÇAGAZ patlaması dahi, bu konuda gerekli önlemlerin alınması için yeterli
olmamıştır.
Körfezde petrol türevleri ve kimyevi maddelerin depolanması, transferi, üretimi ve
işlenmesine yönelik faaliyet gösteren ve ne kendi aralarında ne de hemen yanlarında yer
aldıkları yerleşim alanları ile aralarında hiç bir ayırıcı bant, güvenlik bölgesi oluşturulmamış
olan 30 sanayi tesisinin fay hattı üzerinde yer aldığı bilinmektedir. Bunun yanında
AKÇAGAZ yangınında görüldüğü gibi, bir tesiste çıkacak olası bir yangın veya patlama diğer
tesislere de sıçrama tehlikesine açıktır.Bu önemli bilgiye karşın yer seçim ve yerleşme kararlarını bu şekilde koruma kararında ısrar
edilecek ve İTÜ, TÜBİTAK MAM, GYTE gibi pek çok kurumun raporlarına rağmen tasfiye
kararı verilmeyecekse, bunun sorumluluğunun ilgili kurum ve kuruluşlar ve hükümetlerde
olduğu bilinmelidir.
IV. MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ UZMANLIK ALANLARI ÖNLEMLERİ
Doğalgaz Projelendirme ve Tesisat Montaj Faaliyetlerinin MMO’dan Yetki
Belgeli Mühendislerce Yapılması Gerekmektedir
Yalnızca bir İstanbul depreminde elektrik, likitgaz, doğalgaz ile ısınma, pişirme araçlarından
kaynaklanacak çok sayıda yangın ve patlamanın oluşacağı uzmanlar tarafından belirtilmekte
ve 500’den çok yangın ve patlamanın olacağı öngörülmektedir. Bu noktada Odamızın
uzmanlık alanı olan tesisat konusu devreye girmektedir. Doğalgaz tesisatları konusu özellikle
İstanbul’da yıllardır kanayan bir yara halini almıştır. Uzun yıllardır süren doğalgaz
projelendirme ve tesisat montaj faaliyetleri TMMOB Makina Mühendisleri Odası’nın
denetimi dışında, yer yer mühendis bile olmayan kişilerce yürütülmektedir. Bu konuda
özellikle İGDAŞ ve diğer illerdeki kentsel gaz dağıtım kuruluşları ile EPDK, Odamızın ısrarla
sürdürdüğü denetim ve gözetim için işbirliği tekliflerine duyarlı ve açık olmalıdırlar.
Bu faaliyetin yasal çerçevesi Enerji Piyasası Denetleme Kurumu tarafından yayımlanan
yönetmeliklerle belirlenmiştir. Bu yönetmelikler gereği doğalgaz alanında çalışmak isteyen
firmalar, gerekli izinleri bölgenin yetkili gaz dağıtım firmasından alırlar. Doğalgaz alanında
faaliyet gösteren firmaların, Odamız tarafından yetkilendirilen makina mühendisleri ile
çalışma zorunluluğu bulunmaktadır. Odadan yetkili makina mühendisleri yaptıkları
mühendislik hizmetlerini Resmi Gazete’de yayımlanmış MMO Yönetmelikleri gereği,
Odamız birimlerinin denetimine getirmek zorundadır.
Bu gereklilik ve zorunluluklar, depremini bekleyen İstanbul’da ve diğer kentlerde doğalgaz
faciası yaşanmaması için uyulması gereken asgari güvenlik kurallarını içermektedir.
Toplum ve kamusal yaşamın güvenliği açısından, makina mühendislerinin doğalgaz alanında
yaptıkları tüm projelerin MMO tarafından denetlenmesi gerekir. Ancak yaşananlar tam tersi
doğrultudadır. Odamız bu alandaki denetimden dışlanmıştır.
Doğalgaz konusu sadece İstanbul’un değil, ülkemizin önemli bir konusudur. Kentlerde
giderek yayılan doğal gaz kullanımı, güvenli ve sağlıklı bir duruma ancak etkin denetimle
gelir. Ülkemizde verilen tüm makina mühendisliği hizmetlerinin denetim yetkisi, Yasa gereği
Makina Mühendisleri Odası’nındır. Bu nedenle ilgili bütün gaz dağıtım firmalarının yapması
gereken, Makina Mühendisleri Odası ile işbirliği yapmaktır. Olası depremlerde can alıcı
sorunların yaşanmaması için bu konu birinci dereceden önem taşımaktadır.
Depremlere Karşı Alınması Gereken Tesisat Önlemleri
Doğalgaz Tesisatı Önlemleri
Doğalgaz renksiz kokusuz ve havadan hafif bir gazdır. Buharlaşma dereceleri çok düşük ve
sıvılaştırılmaları çok zordur. Sıvı halde sudan hafiftir. LPG’nin aksine doğal gaz zeminde
değil üst boşluklarda birikir ve doğal gazı da tavan seviyesinden havalandırmak gerekir.
Renksiz ve kokusuz olduğundan kolay fark edilmez, havaya göre yoğunluğu 0,55–0,64’tür.
Bu amaçla kullanıma verilirken karakteristik bir koku (THT) ile kokulandırılır.
Bu bilgiden sonra alınması gereken tesisat önlemleri şöyle sıralanabilir:Gaz Yakma Sisteminde Olması Gerekenler
• Sisteme gaz girişi ana kapama vanası ile başlar.
• Sistemin emniyeti için olan cihazların yapısı, sistemdeki herhangi bir cihazın arızası
halinde de emniyetin bozulmasına meydan vermemelidir.
• Gaz ve hava karışım oranı her bir yakıcı için en düşük ve en yüksek kapasite arasında
sabit kalacak şekilde ayarlanabilmelidir ki stabil ve emniyetli bir yanma sağlanabilsin.
• Ana alev ve varsa pilot alev ayrı bir alev sensörü ile kontrol edilmelidir.
Bina içinde gaz kokusu hissedildiğinde ne yapılmalı?
Binanın içinde oluşabilecek doğalgaz kaçaklarının anında hissedilmesi için doğalgazın içine
özel bir kokulandırıcı madde Tetrahidrotiofen (THT) katılmaktadır.
Bu kimyasal madde doğalgaza sarımsak kokusuna benzer bir koku vermektedir. Gaz
kokusunun iyice bilinmesi/tanınması güvenliğin sağlanması için çok önemlidir.
Gaz Kokusu Hissedildiğinde Alınması Gereken Önlemler
Konut içerisinde gaz kokusu varsa:
• Sayaç vanası ile bütün doğalgaz cihazlarının vanaları kapatılmalıdır.
• Kapı ve pencereleri açarak konut içi havalandırılmalıdır.
• Koku olduğu müddetçe; sigara içilmemeli, kibrit ve çakmak yakılmamalı, elektrikli ev
aletleri, düğme, zil, telefon, lamba, mobil telefon v.s. kullanılmamalıdır.
• 187 DOĞALGAZ ACİL, ev dışındaki bir telefon kullanılarak aranmalıdır.
Apartman içinde gaz kokusu varsa:
• Koku hissetmeyenler uyarılmalı,
• Herhangi bir butona basılmamalı,
• Cep telefonunu kullanılmamalı,
• Sigara, çakmak, kibrit kullanılmamalı,
• Asansör kullanılmamalı,
• Bina girişindeki “Ana Gaz Kesme Vanası” kapatılmalıdır.
Sokakta gaz kokusu varsa:
• Kokuyu duymayanlar uyarılmalı,
• Sigara içilmemeli, içenler engellenmeli,
• Çakmak, kibrit kullanılmamalı,
• Çalışan otomobil varsa stop ettirilmeli,
• Kazı ve kaynak yapan varsa uyarılmalı,
• Cep telefonu kullanılmamalı, kullananlar uyarılmalı,
• Kaçak görüldüyse bölgeden uzaklaşılmalı,
• Dairelere gaz girişini engellemek için camlar, kapılar kapatılmalı,
• Başka bir yerden 187 Doğalgaz Acil aranmalıdır.Sokağın gaz emniyeti için:
• Sokakta kazı yapanlar (kim olursa olsun) 187 Doğalgaz Acil’e bildirilmeli,
• Doğalgaz servis kutularına zarar verilmesi engellenmeli,
• Servis kutularına acil müdahaleyi engelleyecek biçimde araç park edilmemeli,
• Gaz hattı ve servis kutularının hasarları hemen 187 Doğalgaz Acil’e bildirilmelidir.
Doğalgaz Tesisatında Deprem Önlemleri
Deprem öncesinde:
• Doğalgaz tesisatının ana kapama vanasının yeri belirlenmeli,
• Kombi ve su ısıtıcısının duvara veya yere sallanmayacak şekilde monte edilmesine
dikkat edilmelidir.
Deprem sonrasında:
• Kombiler mutlaka servise kontrol ettirilmeli,
• Doğalgaz ana kesme vanası veya diğer vanalar hemen kapatılmalı,
• Doğalgaz yakıcı cihazlar, su ısıtıcılar, duman bacaları, havalandırma menfezleri
kontrol edilmeli,
• Gaz sızıntısının tamamıyla giderildiğinden emin olmadan elektrik düğmeleri açıksa
kapatılmamalı, kapalıysa açılmamalıdır.
• Telefon kullanılmamalı, ateş ve kıvılcım üreten aletler yakılmamalı veya
açılmamalıdır.
Doğalgaz tesisatı için önemli olan deprem sırasında veya hemen sonrasında bina gaz
bağlantısının kesilmesidir. Bu konuda ancak ana gaz dağıtım hatlarında önlem alınması
deprem senaryoları içinde yer almıştır. Ancak binaların gaz bağlantılarının kesilmesi insan
eliyle gerçekleşmektedir. Doğalgaz tesisatı yönetmeliklerinde bu yönde bir zorunluluk yoktur.
Ancak deprem anında otomatik olarak gazı kesen vanalar mevcuttur ve bunlar örneğin ABD
deprem bölgelerinde kullanılmaktadır. Bu vanaların elektrik ve mekanik tipleri olmakla
birlikte, bilyeli mekanik tipleri çok daha güvenilirdir ve tercih edilmelidir. Türkiye’de deprem
riski yüksek olan bölgelerde kullanılması gündemdedir.
Doğalgaz tesisatında deprem açısından önemli olan bir başka nokta, mutfak fırını, ocak v.s.
cihazların sabit boru tesisatına çok kaliteli tip esnek hortum v.b. elemanlar kullanılarak
bağlanmasıdır. Esnek hortumlar yeteri kadar uzun olmalı ve cihazın depremdeki hareketlerine
kopmadan izin vermelidir.
Deprem Emniyet Ventilleri (Sismik Hareketi Algılayan Otomatik Gaz Kesme Cihazları)
Deprem durumunda yerleştirildiği gaz hattında gaz beslemesini otomatik olarak kesmek
üzere, sismik hareketi algılama araçları ve tahrik mekanizmasına sahip cihazlar grubudur (TS
12884). Deprem sarsıntısı olduğunda gaz akışını ve panelin elektriğini kesen bir tertibat
olmalıdır. Bu “Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik”in 113. maddesi gereği
zorunlu tutulmuştur.
Doğalgaz, LPG ve propan hatları depreme karşı deprem emniyet ventilleri ile korumaya
alınmalıdır. Doğalgaz, LPG ve propan hatları deprem anında, bina içinde binaya etkiyen
deprem kuvvetleri neticesinde kırılabilir ve kontrolsüz gaz kaçakları meydana çıkabilir. Bu
gaz kaçakları neticesinde çıkabilecek yangınlar, depremin de getirdiği olumsuz şartlar ilebirlikte deprem felaketinin etkisini arttırabilir. Deprem ventilleri doğalgaz, LPG ve propan
hatlarına monte edilirler. Görevleri, belirli bir büyüklüğün üzerindeki depremlerde binaya gaz
akışını kesip, bina içindeki gaz hatlarında olası bir kırılma da kontrolsüz gaz kaçaklarını
engellemektir.
Doğalgaz, LPG ve propan hatlarında kullanılabilecek deprem emniyet ventilleri çalışma
prensibi olarak mekanik ve elektromekanik olarak ikiye ayrılabilir. Elektromekanik deprem
emniyet ventilleri, voltajdaki dalgalanmalardan ve elektrik kesilmelerinden (ki Türkiye’de
voltajlarda sürekli dalgalanma ve sık sık elektrik kesilmesi olmaktadır) etkilenmekte ve
emniyetli olarak çalışamamaktadırlar.
Mekanik deprem emniyet ventilleri ise elektrik enerjisine bağlı olmadıklarından güvenli ve
emniyetli olarak sadece belirli bir büyüklüğün üzerindeki depremlerde aktive olup gaz akışını
keserler. Deprem emniyet ventilleri şiddeti 5,4 ve üzeri olan depremlerde devreye girerek
%100 emniyetli olarak gazı keser ve tam sızdırmazlık sağlar. Ventil içinde bulunan çelik
kapatma küresi, şiddeti 5,4 ve daha üzerindeki depremlerde sarsıntının etkisiyle gaz hattını
kapatmakta ve tam sızdırmazlık sağlamaktadır. Ventil tekrar kurulmadan gaz akışına izin
vermemektedir. Dolayısıyla ventil mekanik yapısı sayesinde sadece deprem anında devreye
girer, servis ve bakım ihtiyacı yoktur. Deprem sırasında gazı kesen deprem emniyet ventili,
deprem sonrası boru hatlarının sızdırmazlık ve gaz kaçağı kontrolleri yapıldıktan sonra bir
tornavida yardımı ile tekrar kurulur. Ventil yatay monte edilmelidir, yatay montajı kontrol
için su terazisi ventilin üzerindedir. Tekrar kurulan ventil, üzerindeki gözetleme camından
kontrol edilebilir.
Sismik hareketi algılayan gaz kesme cihazı ve gazı kesen selenoid vanaların har 6 ayda bir
periyodik bakım ve kontrolü yapılmalıdır.
Mekanik Tesisat Deprem Önlemleri
Türkiye’nin sıkça depremlerin yaşandığı, önemli bir bölümünün 1. Dereceden deprem
kuşağında olduğu göz önünde bulundurularak, yapının statiğinde olduğu gibi, mekanik
tesisatın kurulmasında da bir takım önlemler alınması gerekir. Bugüne kadar mekanik tesisat
tasarımında ve uygulamasında sismik koruma Türkiye’de dikkate alınmayan bir konuydu.
Ancak dış kaynaklı bazı projelerde belirli ölçülerde önlem alınması öngörülüyordu. Son
depremlerden sonra bu konunun daha önem kazanarak, uygulamanın yaygınlaşacağını ümit
etmek mümkündür.
Deprem doğrudan insanları öldürmez. Esas öldürücü olan insan eliyle yapılan yapıların
çökmesidir. Bu nedenle burada esas olarak insan eliyle yapılan yapılar ve özellikle mekanik
ekipman ve tesisat üzerinde depremin yarattığı etkiler üzerinde durulmalıdır.
Bu çerçevede önemli bir nokta, mekanik tesisatın sürekli çalışmakta olmasıdır. Deprem ise
bina ömrü içinde birkaç kere gerçekleşebilecek bir olaydır. Dolayısıyla çok uzun aralıklarla
olması muhtemel bir olay için alınacak önlemler ekipmanların normal çalışmasını
etkilememeli, ancak deprem olduğunda devreye girmelidir.
Yapıların normal ömrü içerisinde küçük ve orta şiddetli depremlerle birkaç kez karşılaşılacağı
muhtemeldir. Mekanik tesisatın sismik olarak korunmasında amaç; binaları tahrip edecek
düzeyde oluşmayacak depremlerde, tadilatı mümkün olabilecek mekanik sistemin yıkılmasını
ve depremde tahrip olmasını önlemektir.
Özellikle Richter ölçeğiyle 7 ve/veya üzeri şiddetteki depremlerin sonucunda sistemlerin
sökülüp yenilenmesi gereklidir.Mekanik tesisatların depremden korunması için sismik korumanın önemi büyüktür.
Mekanik tesisatlardaki cihaz, boru ve kanallarda aşağıda sıralanan sismik korumalı bağlantı
elemanları kullanılabilir.
Sismik sınırlayıcılar
Bu tür sismik korumalı bağlantı elemanları hareketli ve sabit sismik sınırlayıcılar olarak
adlandırılabilir.
Hareketli tip elemanlarda, bir veya birkaç sensör yardımıyla deprem algılandırılarak,
korunmak istenen cihaz ve/veya cihazları deprem anında otomatik olarak cihaz bağlantı
yüzeyine katı bir biçimde sabitleyen bir kilit mekanizmasıdır. Deprem dışında kilit
mekanizması açıktır. Duyar eleman elektronik veya mekanik olabilir. Kilitleme mekanizması
ise, pnomatik, elektrik veya mekanik tahrikli olabilir.
Sabit tip sismik sınırlayıcılar
Bu tip elemanlar, elastik yastıklar ve bunları çevreleyen çelik muhafazalardan oluşur.
Bir mil ve yatağından oluşan sistem, cihaz ve cihaz montaj yüzeyine çalışma prensibine
uygun bir şekilde montaj edilir. Deprem (sismik hareket) oluştuğunda mil hareketlenir ve
korunmak istenen cihaz hareket etmeden mil hareketi ile cihazda depremin oluşturabileceği
mekanik salınım sınırlanır.
Sabit tip sınırlayıcılar birçok yöntemle tespit edilerek uygulanabilir. Bu tip sınırlayıcılar;
hareket sabitleyiciler, çelik halatlar, titreşim yalıtımlı askılar, çelik platformlar, esnek bağlantı
parçaları olarak adlandırılabilir.
Mekanik tesisatları depremden sismik sınırlayıcılar yardımıyla korumak için ekipmanları
etkileyen kuvvetlerin dinamik veya statik özellikleri, büyüklükleri tespit ederek sismik
sınırlayıcıları seçmek gereklidir. Ekipmanların deprem sırasında ve sonrasında çalışmaya
devam edip etmeyeceği, depremden belli bir süre sonra tamir edilerek çalışmaya devam
edeceği ya da sadece yerine sabit kalması gibi durumlara göre analiz yöntemi tespit edilmeli
ve tespit edilen analiz yöntemi sonucu sismik sınırlayıcılar belirlenmelidir.
Boru ve Kanallar
Boru ve kanalların cihazlara katı bağlanması işlemi esnek bağlantı elamanları (körük,
kompansatör, fleks hortumlar v.b.) ile sağlanmalıdır. Bu durumda cihazlar, borular, kanallar
yapıya ayrı ayrı sabitlenmiş olacaktır. Özellikle şaft içerisinden geçen boru ve kanallar sabit
veya kayar mesnetlerle yapıya sabitlenmelidir. Boruların veya kanalların halatla bağlanması
durumunda halatı yapıya sabitleyen elemanlar uygun ve sağlıklı olmalıdır.
Ülkemizde kullanımı gittikçe yaygınlaşan doğalgazın (LPG, CNG ve LNG için de geçerlidir.)
cihazlara arzında kullanılan boru sistemleri için aynı yöntemler dikkate alınmalıdır. Ayrıca bu
sistemlerde gaz dağıtım şirketlerinin ilgili şartname ve yönetmeliklerine uyulmalıdır.
Bacalar
Katı, sıvı ve gaz yakıtlı kalorifer tesisatlarındaki ve havalandırma sistemlerindeki bacalar
önem arz etmektedir. Depremde baca sistemlerinde oluşan (oluşabilecek) hasarlar sistemin
sağlıksız çalışmasına ve ölümcül kazalara yol açmaktadır. Deprem gerçekleşmese dahi,
konutlarda gaz kullanımı esnasında yanlış uygulamalardan kaynaklı veya bacaların
temizletilmemesinden dolayı poyraz ve lodoslu havalarda baca gazı zehirlenmesi ile ilgili
vakalar yaşanabilir. Bu tür sorunları yaşamaması ve daha büyük zararlar görmemesi için
aşağıda belirtilenlerin yerine getirmeleri gerekmektedir.
• Her yıl düzenli olarak bacalar temizletilmelidir.• Her yıl düzenli olarak yakıcı cihazların yıllık bakımları yaptırılmalıdır.
• Yakıcı cihazların baca sensörleri servislere kontrol ettirerek çalışır hale getirilmelidir.
• Kombi, ocak, doğalgaz sobası gibi bacalı cihazların baca giriş çapı 13 cm’den küçük
olanları bacanın girişine uygun ölçülere getirilmeli ve cihaz ile baca bağlantısı çelik
flex ile değiştirilmelidir.
• Bacalı doğalgaz cihazları, 8 m³’den daha küçük alanlara yerleştirilmemelidir.
• Doğalgaz cihazının bağlı olduğu bacaya, teknik olarak başka hiçbir cihaz
bağlanmamalıdır.
• Bacalı kombi ve soba bulunan odalarda yatılmamalıdır.
• Bacalı cihazlar, banyo ve tuvaletlere yerleştirilmemelidir.
• Yüksekliği 4 metreden az bacalara, bacalı kombi veya şofben bağlanmamalıdır.
• Şönt (ortak) bacalara, bacalı kombi, şofben veya soba bağlantısı yapılmamalıdır.
• Cihazlar mutlaka müstakil bir bacaya bağlanmalıdır.
• Mutfaktaki doğalgazlı şofben veya kombi bacası, aspiratör bacasına bağlanmamalıdır.
Ülkemizde fazla önem verilmeyen, bina mekanik ekipman ve tesisat üzerinde
depremin etkileri ve alınabilecek önemleri deprem öncesi ve deprem sonrası
alınabilecek önemler olarak sıralayabiliriz:
Bina ve Toplu Konut Mekanik Armatür ve Tesisatlarında Deprem Öncesi Alınacak
Önlemler
• Her türlü yapıların yapımında olduğu gibi mekanik tesisatların yapımında da en
önemli aşamanın proje olduğuna dikkat edilmelidir.
• Bütün mekanik sistemler proje aşamasında çözülmelidir. Projelerin TMMOB MMO
tarafından denetlenmiş olması projelerin güvenirliği açısından önemlidir.
• Proje aşamasında özellikle rezervasyonlar, delikler, geçişler ve sistemlerin birbirleriyle
ilişkileri çözülmüş olmalıdır. Montajlar projeye uygun olmalıdır.
• Mekanik tesisatların uygulamaları esnasında, yapının statiğine uygun olmayan
değişikliklere yol açacak yöntemlerden kesinlikle kaçınılmalıdır.
• Cihazların ankrajları amacına uygun olarak deprem yüklerine göre sabit veya sismik
sınırlandırıcılı olmalıdır.
• Doğalgaz, LPG tesisatlarının bulunduğu özellikle çok katlı binaların girişlerinde
deprem ventili kullanılması tercih edilmelidir.
• Fırın, kombi, ocak v.b. doğalgaz, LPG kullanılan cihazlar kaliteli esnek bağlantı
elemanları ile tesisatlara bağlanmalıdır.
• Yangın pompaları, sıcak-soğuk su pompaları v.b. cihazların çıkışları boru tesisatlara
özel titreşim absorberleri ile bağlanmalıdır.
• Tesisatlarda kullanılacak boru genleşme parçaları, kompansatörler ve omegalar
deprem yüklerini karşılayacak yetenekte seçilerek uygulanmalıdır.
• Boru tesisatlarındaki sabit ve kayar mesnetlerin deprem yüklerine uygunluğu göz
önünde bulundurularak uygulanmalıdır.• Mekanik tesisat uygulamalarının proje uygunluğu kontrol edilmeli, uygun olmayan
tesisatlar tadil edilmeli ve/veya yenilenmelidir.
Deprem Sonrası Alınacak Önemler
• Yakıt kaçak kontrolleri yapılmalıdır. Sıvı yakıt, LPG (Sıkıştırılmış Petrol Gazı), LNG
(Sıkıştırılmış Doğalgaz) ve doğalgaz yakıt depolarının kontrolleri yapılmalıdır.
• Boru, kanal ve cihazların esnek bağlantı noktalarının kontrolü yapılmalıdır.
• Boru tesisatı kaçak ve sızdırmazlık kontrolü yapılmalıdır.
• Bacaların kontrolü (mekanik ve duman tabletleri ile) yapılmalıdır.
• Yangın tesisatları bütün sistemleri ile birlikte kontrol edilmelidir.
• Yakıcı cihazların fonksiyonlarının durum tespit ve kontrolleri yapılmalıdır.
V. DEPREM SORUNUNA KALICI ÖNLEMLER İÇİN ÖNERİLER
Raporumuzdaki tespitler doğrultusunda, TMMOB’ye bağlı ilgili Odalarla birlikte işaret
ettiğimiz üzere, yasama ve mevzuat sürecinden başlayarak yasal, yönetsel, uygulamaya
yönelik köklü değişiklikler yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda yapılması gerekenler
aşağıda kamuoyunun dikkatine sunulmaktadır.
• Mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı hizmetleri yoluyla bilim ve tekniğin toplum
yararına sunumu olmazsa olmaz bir koşul olarak görülmeli, sosyal devletin planlı,
dengeli kalkınma, bölgesel planlama gibi unutulmuş araçları deprem, kent ve güvenli
yapılaşmada ivedi olarak devreye sokulmalıdır.
• Depremlere ilişkin üniversiteler, TMMOB ve bağlı meslek odaları ile uygulamacı
kamu kurumlarının bilgi ve deneyim birikimine dayanarak, piyasacı/özelleştirmeci
anlayışlardan bağımsız bir önlemler bütünü oluşturulmalıdır.
• Deprem öncesi, deprem sırası ve sonrasında yapılacak çalışmalara ilişkin kamu yararı
ve ülke çıkarını gözeten ulusal bir deprem politikası belirlenmeli, bu çerçevede bir
Ulusal Deprem Stratejisi ve Türkiye Deprem Master Planı hazırlanmalıdır.
• Afet olgusu karşısında planlama, araştırma, gözlem, zarar azaltma, hazırlık, acil
müdahale ve iyileştirme yöntemleri kamu düzeyinde geliştirilmelidir. Deprem
zararlarını azaltma önlemleri, İmar Yasası ve ilgili mevzuatlara yansıtılmalı, kent
planlaması ve yapı üretimi bütünlüklü bir şekilde ele alınmalı ve hızla Afet Yönetimi
Stratejik Planı oluşturulmalıdır.
• Yapı denetim uygulamasını yönlendiren her türlü karar sistemi, konu ile ilgili tüm
kurum ve kuruluşların yer alacağı süreçlerde oluşturulmalıdır. İmar, Yapı, Dönüşüm
Alanları, Yapı Denetim ve Afet Yasaları TMMOB ve bağlı Odalar, üniversiteler ve
ilgili kesimlerin katılımıyla yeniden düzenlenmelidir. TMMOB ve bağlı Odaları bu
alanlara ilişkin yasa ve mevzuat hazırlık süreçlerinin asli unsuru olarak tanınmalıdır.
• Deprem hasarı ve can kayıplarının azaltılmasının bilinen tek yolu mühendis, mimar ve
şehir plancılarının ortak çabalarıyla depreme dayanıklı yerleşim alanları ve yapılar
tasarlamak ve üretmektir. Bu nedenle ticari yanı ağır basan zoraki çok elemanlı, hantal
yapılı, mali açıdan çok külfetli yapı denetim şirketi modeli yerine; uzmanlık ve ahlakiniteliklere sahip yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı bir Yapı Denetim Uygulaması
modeli geliştirilmelidir. Yapı denetiminde meslek odalarının sürece daha etkin
katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim süreci modeline
ivedi bir ihtiyaç duyulmaktadır. Bu kapsamda, ticarileştirmeyi esas alan 4708 Sayılı
Yapı Denetim Yasası özel olarak iptal edilerek yeni bir yasa çıkarılmalı; 3194 Sayılı
İmar Yasası ve bağlı ikincil mevzuat, söz konusu model esas alınarak yeniden
düzenlenmelidir.
• Bütün kamu yapıları yasa kapsamına alınmalıdır. TOKİ, KİPTAŞ ve benzeri
kuruluşların inşaatlarının denetimi, yapı denetim sistemine dahil edilmelidir.
• Yapı üretimi düzeninin asli öğelerinden olan müteahhitliğin tanımı netleştirilmeli yapı
ile ilgili uzmanlığı olmayan meslek sahiplerinin yapım işini üstlenmesi
engellenmelidir.
• Yapı denetim uygulamasını sağlam bir zemine oturtacak Yapı Sigortası ve Mesleki
Sorumluluk Sigortası sistemine bir an önce geçilmelidir.
• Denetimsiz yapılaşmayı teşvik ve yapı denetimini ticarileştirme/özelleştirme
politikalarından vazgeçilmeli, kamusal denetim güçlendirilmeli, Yapı Denetim
sürecine dahil kurum ve kuruluşların görev, yetki ve sorumlulukları yeniden
tanımlanmalıdır. Yapı Denetimi ile ilgili kamusal yapılanmalarda TMMOB ve bağlı
Odalar, görev, yetki ve sorumlulukları tanımlanarak temsil edilmelidir.
• Denetçi belgeleri ve takibi TMMOB’ye bağlı Odalar tarafından verilmeli; yapı
denetimi mekanizmasında yer alan meslektaşların sicilleri TMMOB ve ilgili Odalar
tarafından tutulmalı; meslek içi eğitimler TMMOB’ye bağlı Odalarca yapılmalıdır.
• Bina ve doğal eki mekanik tesisatının tasarım, üretim ve bakımında gerek üretenler,
gerekse bunları denetleyenler TMMOB MMO tarafından belgelendirilmiş konunun
uzmanı mühendisler olmalı ve bu husus bütün yasal düzenlemeler ile Yapı Denetimi
Yasasında özel olarak yer almalıdır.
• Yapı denetim kuruluşlarının denetimi ve ceza sisteminde halen uygulanmakta olan
yöntem sorunludur. Doğrudan kapatma yerine sistemin daha doğru işleyişini
sağlayacak para cezalarını da kapsayan kademeli yaptırımlar uygulanmalıdır.
• Deprem ve yapı denetimiyle ilgili davalarda mahkemeler TMMOB'ye bağlı ilgili
Odalarla kurumsal ilişki geliştirmeli, bilirkişilik sistemi gözden geçirilmelidir.
• TMMOB tarafından hazırlanan “Yetkili Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarının
Belirlenmesi ve Belgelendirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı” ivedilikle yasalaşmalıdır.
• Deprem tehlike analizlerinde kullanılan ve temel veri tabanı niteliğindeki “Diri Fay
Veri Tabanı” oluşturularak işler hale getirilmelidir.
• Doğa olaylarının ve bazı sanayi tesislerindeki kusurların afetlere dönüşmesine karşı
hazırlıklı olmak, olası riskleri önceden görmek ve bunlara karşı can güvenliğini
sağlayacak önlemleri almak birincil öncelik olarak benimsenmelidir. İnsan
yerleşimlerinin güvenli kılınması ve afet zararlarının en aza indirilebilmesi için
önleyici önlemlerin geliştirilmesi gerekmektedir. Yalnızca deprem sonrasıyla sınırlı
kalan değil, deprem öncesi önlemleri de planlayan bir yaklaşım ön plana geçmelidir.
• AKÇAGAZ yangınında görüldüğü gibi, bir tesiste çıkacak olası bir yangın veya
patlama diğer tesislere de sıçrama tehlikesine açıktır. Bu tür I. ve II. sınıf gayri sıhhi
müesseseler kapsamına giren tesislerin birbirlerine güvenlik–yaklaşma mesafelerininne olması gerektiği konusunda gerekli çalışmalar yapılarak, standartlar ve koşullar
imar mevzuatına aktarılmalıdır.
• Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik, yap–boz tahtasına
dönüştürülmeden ele alınmalı ve AB mevzuatına uygun, uygulanabilir olarak makina
ve elektrik mühendisleri ile mimarların tasarım, üretim ve denetim aşamalarında aktif
rol üstlenebilecekleri şekilde Odalar, üniversiteler ve sektör derneklerinin görüş ve
önerileri yansıtılarak ivedilikle yeniden düzenlenmelidir.
• Okul ve hastaneler başta olmak üzere kamu yapılarının depreme karşı güvenli olup
olmadıklarının tespiti için konunun uzmanı mühendisler tarafından kontrollerine
yönelik bir çalışma başlatılmalı, bu çalışmada Üniversiteler, TMMOB’ye bağlı ilgili
Meslek Odaları ve Belediyelerin yer alması sağlanmalıdır.
• Deprem bölgelerinde bulunan LPG Depolama ve Dolum Tesisleri gibi tüm endüstriyel
tesislerin risk analizlerinin yapılması sağlanmalıdır. Bu tür tesislerin güvenlik
mesafelerinin taşıdıkları risklere göre yeniden belirlenmesi bir zorunluluktur. Bu
mesafeler içinde yer alan yerleşim alanlarının kamulaştırılma finansmanı tesis
sahipleri tarafından sağlanmalı, bu alanlar Bakanlar Kurulu Kararı ile “afet bölgesi”,
“yapı yasaklı alan” ilan edilmelidir.
• Sağlık, su, yağmur suyu, atık su, sıcak su, kızgın su, buhar, kızgın yağ, ısıtma,
soğutma, asansör, doğalgaz, LPG, sanayi gazı, yakıt, yangın, acil durum/ışıklandırma,
yangın, elektrik, yalıtım, güvenlik, depolama, havuz, iletişim ve ulaştırmaya ilişkin
tüm tesisat uygulamaları deprem, acil ve afet durumları açısından incelenmeli ve
TMMOB’ye bağlı ilgili Odaların eğitim, belgelendirme, denetim süreçlerine tabi
kılınmalıdır.
• Doğalgaz, elektrik, ısıtma kazanları, jeneratörler ve gaz tesisatları için erken uyarıcı ve
gaz/akım kesici sistemler uygulanmalı, denetimleri meslek odalarınca yürütülmelidir.
• Doğalgaz firmalarının MMO’dan yetki belgeli mühendislerle çalışması sağlanmalıdır.
• Doğalgaz projeleri ve montaj denetimlerinin MMO’nun mesleki denetiminden
geçirilmesi sağlanmalıdır.
• Bu önlemler yanı sıra binalar ve sanayi tesislerindeki mekanik tesisat ve doğal gaz
tesisatlarına ilişkin kamuoyunun bilinçlenmesi sağlanmalıdır.
• Toplumun bilinçlendirilmesi meslek odaları, üniversiteler, ilgili kamu kurumları ve
ilgili kuruluşların katılımıyla ve bir seferberlik atmosferi içinde yapılmalıdır.
• Depremlere karşı toplumsal önlemler bağlamında mahallelerden başlayarak
katılımcılığı temel alan örgütlenmelere yönelinmelidir.
• Deprem mühendisliği ile ilgili lisans programı önerilerinin tartışmaya açılması
sağlanmalıdır.
• Deprem bölgelerindeki orta hasarlı onarılmayan binalar ile ağır hasarlı ve halen
yıkılmamış olan binalar bir an önce yıkılmalı, bu binalarda oturanlar hak sahibi
sayılmalıdır. Enkazı kaldırılmayan binaların tasfiyesi sağlanmalıdır.
TMMOB Makina Mühendisleri Odası, deprem sonrasında yaşamları karanlığa sürüklenen
insanların yaşadığı sosyal deprem ve umutsuzluğu, bir gecede kararan hayatları, yıkılan
hayalleri unutmamıştır. Bu toplumsal acı ve sorunları yüreğimizde hissediyoruz.
Marmara Depremini unutmadık, unutturmayacağız! Bütün yetkilileri bir kez daha uyarıyor, duyarlılığa davet ediyor ve önlemler bütünlüğü
için işbirliğine çağırıyoruz.
Hits: 13505