TİCARET KANUNUNDA HAKSIZ REKABET
~ 06.05.2010 ~
TÜRK TİCARET KANUNU’NDA HAKSIZ REKABET[1]
I - TARİFİ:
Haksız rekabet, aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalidir (MD. 56).
Tanımın Unsurları
1. İktisadi bir rekabet olması.
2. Rekabet aldatıcı hareket ve iyiniyet kurallarına aykırı bir biçimde yapılması.
3. İktisadi rekabetin suistimali.
YARGI KARARLARINDAN ÖRNEKLER
-Ticaret amacıyla başkasına ait likit gaz tüplerini bulundurmak veya satmak, haksız rekabeti oluşturur. Depozito bedeli ödemedikçe, gaz tüplerinin iadesine karar verilemez (11. HD. 28.10.1993, 384/6893).
-Davacı C Filmcilik ve Yayıncılık A.Ş., kendisine ait şifre çözücü dekoderler vasıtasıyla abonelerince izlenen yayınlarını, davalının işyeri sözleşmesi yapmadan işyerinde bulunan müşterilerine seyrettirdiğini ileri sürmüş ve buna ilişkin noter tespit tutanağını ibraz etmiştir.
Davacı tarafından yapılan yayın, 3984sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanuna dayanılarak, Radyo Televizyon Üst Kurulunca yürürlüğe konulan, Radyo Televizyon Yayın İzni ve Lisans Yönetmeliğinin 2/t, geçici madde 5 ve Radyo Televizyon Üst Kurulu Kablolu Yayın Lisans ve İzin Yönetmeliği'nin 10/7 maddeleri uyarınca yapılmakta olup; değinilen Yasa ve yönetmeliklerle hukuken koruma altına alınmış bulunmaktadır.
Davacı tarafından yapılmakta olan yayınlar, sadece abonelik sözleşmesi ve aboneliği tesis edilen ve kendilerine yayınların izlenmesini sağlayan şifre çözücü dekoderler verilmiş kişiler tarafından sözleşmede belirtilen yerde izlenebilir. Ancak, davalının böyle bir sözleşme yapmamış olduğu anlaşılmasına göre, davacının büyük giderler yaparak kurduğu şifreli yayınlardan, davalının hiçbir harcama yapmadan yararlanması, haksız rekabetin bir türü olan parazit (tufeyli) rekabeti oluşturduğunun kabulü gerekir.
Davalının çalıştırdığı işyerinde noter aracılığı ile yapılan tespitte futbol karşılaşmasının müşterilerine seyrettirildiği belirlenmiştir. Davalının bu eylemi dışında, başka günlerde de haksız rekabeti devam ettirdiği konusunda başka bir delil bulunmamaktadır. Öte yandan, davacı ile davalı arasında sözleşme bulunmadığından, davalı hakkında abonelik sözleşmesinin hukuki sorumluluk hükümlerinin uygulanması da mümkün değildir. Mahkemece, davacıya davalının haksız rekabeti nedeniyle uğradığı zararın nelerden ibaret olduğu açıklattırılmak, davalının bu haksız rekabeti gerçekleştirdiği yerin niteliği göz önünde bulundurulmak, TTK.nun 56. ve devamı maddeleri değerlendirilerek bilirkişi incelemesi yaptırılmak ve zararın tam olarak ispatının mümkün olmaması halinde de, BK.nun 42,43 maddeleri uyarınca makul bir tazminata hükmedilmek gerekirken; bir yıllık abonman bedelinin bir güne isabet eden bedelin tazminat olarak hükmedilmesi yerinde görülmemiş ve hükmün bozulması gerekmiştir (11. HD. 25.5.1998, 2026/3741).
-Davalı şirketin imal ettiği ve diğer davalının satışını yaptığı, tanıtıcı işaretli, altıgen şeklinde sütunlu sobanın, davacının soba markası ile imal ve piyasaya arz ettiği sobanın tescilsiz tasarımına, teknik bir zorunluluktan kaynaklanmadığı halde iltibas oluşturacak biçimde, çok küçük farklılıklar dışında benzetilmesi eylemi, haksızdır. Bu şekilde imalat ve satış yapmak suretiyle gerçekleştirilen haksız rekabetin men'ine, satışların önlenmesine, ürünlerin ticari gaye ile bulundukları yerlerden toplatılmasına, masrafı davalı şirkete ait olmak üzere hükmün ilanına karar verilmesi doğrudur (11. HD. 21.3.2006, 9962/2942).
-Davacı Cine 5 filmcilik ve Yayıncılık AŞ, kendisine ait şifre çözücü decoderler vasıtasıyla abonelerince izlenen yayınlarını, davalının işyeri sözleşmesi yapmadan işyerinde bulunan müşterilerine seyrettirdiğini ileri sürmüş ve buna ilişkin noter tesbit tutanağını ibraz etmiştir.
Davacı tarafından yapılan yayın, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanuna dayanılarak, Radyo Televizyon Üst Kurulunca yürürlüğe konulan, Radyo Televizyon Yayın İzni ve Lisans Yönetmeliğinin 2/f, geçici madde 5 ve Radyo Televizyon Üst Kurulu Kablolu Yayın Lisans ve İzin Yönetmeliğinin 10 / 7. maddeleri uyarınca yapılmakta olup, değinilen yasa ve yönetmeliklerle hukuken koruma altına alınmış bulunmaktadır.
Davacı tarafından yapılmakta olan yayınlar, sadece abonelik sözleşmesi ve aboneliği tesis edilen ve kendilerine yayınların izlenmesini sağlayan şifre çözücü decoderler verilmiş kişiler tarafından sözleşmede belirtilen yerde izlenebilir. Ancak, davalının böyle bir sözleşme yapmamış olduğu anlaşılmasına göre, davacının büyük giderler yaparak kurduğu şifreli yayınlardan, davalının hiç bir harcama yapmadan yararlanması, haksız rekabetin bir türü olan parazit ( tufeyli ) rekabeti oluşturduğunun kabulü gerekir.
Davalının çalıştırdığı işyerinde noter aracılığı ile yapılan tespitte futbol karşılaşmasının müşterilerine seyrettirildiği belirlenmiştir. Davalının bu eylemi dışında, başka günlerde de haksız rekabeti devam ettirdiği konusunda başka bir delil bulunmamaktadır. Öte yandan, davacı ile davalı arasında sözleşme bulunmadığından, davalı hakkında abonelik sözleşmesinin hukuki sorumluluk hükümlerinin uygulanması da mümkün değildir. Mahkemece, davacıya davalının haksız rekabeti nedeniyle uğradığı zararın nelerden ibaret olduğu açıklattırılarak, davalının bu haksız rekabeti gerçekleştirdiği yerin niteliği gözönünde bulundurulmak, TTK.nun 56 ve devamı maddeleri değerlendirilerek bilirkişi incelemesi yaptırılmak ve zararın tam olarak isbatının mümkün olmaması halinde BK.nun 42, 43. maddeleri uyarınca makul bir tazminata hükmedilmek gerekirken, bu konuda bir araştırma ve inceleme yapılmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ve hükmün bozulması gerekmiştir (11. HD. 21.12.1998, 8092/9226).
-Davacının, tescilini istediği tasarımın 554 sayılı KHK.den önce davalı Patent Enstitüsü tarafından iptal edilmesine, bu kararnamenin 8. maddesi ile başvuru için, kesin olarak 12 aylık bir süre belirlenmiş olmasına, eski tasarımlar yönünden bu yasa ile koruyucu bir hüküm getirilmemiş bulunmasına, koşulları oluştuğunda İTK.nun rekabete ilişkin hükümleri ile eski tasarımların korunmasının mümkün olmasına göre, davanın reddi usul ve yasaya uygundur (11. HD. 8.2.1999, 9014/659).
ÖZET: Markalı bir ürün, marka sahibi veya onun izni ile münhasır lisans sahibi tarafından piyasaya sürülünce, marka tescilinden doğan hak, tüketilmiş olmakta, artık o markayı taşıyan malın sonraki satışlarına davacının (marka veya lisans sahibi) müdahale etme hakkı ortadan kalkmaktadır. Ancak marka sahibi, malın piyasaya sunulmasından sonra, üçüncü kişiler tarafından değiştirilerek veya kötüleştirilerek ticari amaçlı kullanılmasını önleme yetkisine sahiptir.
Davacı, davalının yetkili satıcı olmadığı halde "Naf Naf" markalı ürünleri düşük fiyatla satmasının ve şahsi ihtiyaçtan fazla her ne suretle olursa olsun elinde bulundurmasının haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek bu davayı açmış olup, davalının markayı taklit ettiğini iddia ve ispat etmiş değildir.
Davacı, dava dışı T... Limited Şirketi ile yetkili satıcılık sözleşmesi yapmış olup malların bu şirket tarafından ilk defa satışa sunulmasından sonra piyasaya yayıldığı anlaşılmaktadır. Davalı taraf, dava dışı A ... Tekstil limited Şirketin'den aynı markayı taşıyan ürünleri satın aldıktan sonra kendi mağazasında aldığı şekliyle olduğu gibi satışa sunduğunu savunmuş, fatura ibraz etmiş ve eyleminin haksız rekabet oluşturmadığını ileri sürmüştür.
556 sayılı KHKnin 13/1. ve bu maddenin mehazı olan Avrupa Topluluğu konseyi üye devletlerin markalarına ilişkin hükümlerin uyumlaştırılmasına ilişkin 89/104 sayılı Yönergenin 7.1. maddesinde "marka sahibi tarafından veya onun izni ile markayı taşıyan malların piyasaya sunulmasından sonra marka sahibi, markanın bu mallarla ilgili olarak kullanılmasını yasaklayamaz" hükmü getirilmiştir. Buna "Marka tescilinden doğan hakların tüketilmesi" denmektedir. Markalı bir ürün, marka sahibi ya da somut olayda olduğu gibi onun izni ile münhasır lisans sahibi tarafından piyasaya sürülünce, hak tüketilmiş olmakta, artık o markayı taşıyan malın sonraki satışlarına davacının müdahale etme hakkı ortadan kalkmaktadır. Dolayısıyla aynı KHKnin 9/2 ve 61/a maddelerine dayanılarak marka hakkına tecavüz iddiası dahi dinlenemeyeceği gibi, davalı eylemini haksız rekabet olarak nitelendirmek de mümkün olmayacaktır. Ancak, aynı KH.K. nin 13/2 maddesi uyarınca marka sahibi, malın piyasaya sunulmasından sonra, üçüncü. kişiler tarafından değiştirilerek veya kötüleştirilerek ticari amaçlı kullanılmasını önleme yetkisine sahiptir.
Öte yandan, münhasır lisans (tek satıcılık) sözleşmesi, yapımcı (sağlayıcı) ile tek satıcı (tek elden dağıtıcı) arasındaki hukuki ilişkileri düzenleyen, çerçeve niteliğinde ve sürekli bir sözleşme olup, yapımcı (bu davada davacı) ürünlerinin tamamını veya bir kısmını belirli bir bölgede tekele sahip olarak satmak üzere tek satıcıya (davada dava dışı L.... Limited Şirketi) bedeli karşılığında göndermeyi, buna karşılık tek satıcı da sözleşme konusu malları kendi adına ve hesabına satarak malların sürümünü arttırmak için faaliyette bulunmayı yüklenir. Sözleşmenin nisbiliği ilkesi uyarınca üçüncü kişiye herhangi bir yükümlülük getirilemez. O halde, davacının üçüncü kişilere karşı haksız rekabet hükümlerinden yola çıkılarak korunması mümkün değildir.
Somut olayın yukarıda yapılan açıklamalar ışığında irdelenmesi ve 'davalı savunması delilleri üzerinde-durularak, davalı eylemin 556 sayılı KHK'nin hükümlerine ve TTK.nun 56. vd. maddelerinde yazılı yasal düzenlemelere aykırılık teşkil edip etmediğine bakılmak, sonucuna göre karar verilmek gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı gerekçelerle davanın kabulü, bozmayı gerektirmiştir (11. HD. 9.11.2000, 7381/8746).
-ÖZET:Davacıların üretip pazarladıkları ve bir defalık kullanıma mahsus cam kapların, davalılar tarafından toplanıp tekrar piyasaya arzedilmesinin, davacıların pazar paylarını daraltacağı ve dolayısıyla zarara uğratacağı muhakkaktır. Tarafların rakip olmadıkları düşünülebilirce de haksız rekabet hükümleri sadece rakiplerin ekonomik çıkarlarını değil, rekabete dayalı ekonomik düzenin de korunmasını amaçlar, iyiniyet kurallarına aykırı ve iktisadi rekabetin her türlü suistimali haksız rekabet olup bundan zarar görenlerin veya böyle bir tehlikeye maruz kalanların dava hakkı vardır.
TTK.nun 56. maddesi uyarınca, iktisadi rekabetin objektif iyi niyet kurallarına aykırı her türlü suistimali haksız rekabettir. TTK.nun 57/10. maddesi hükmüne göre ise, rakipler hakkında da cari olan kanun, nizamname, mukavele yahut mesleki veya mahalli adetler ile tayin edilmiş bulunan iş hayatı şartlarına riayet etmemek, haksız rekabet oluşturduğu gibi, esasen anılan Yasanın 56. maddesi ile hakime, çevreye, zamana ve günün ekonomik koşullarına intibak edebilen geniş ve değişik bir kıstas verilmiş bulunmaktadır. Kanunun gayesi, iktisadi sahada doğruluk ve dürüstlük esaslarının ihlalini önlemek olup, bu husustaki genel kaide TTK.nun 56. maddesinde düzenlenmiştir. Yine, anılan Yasanın 58. maddesinde de, iktisadi bakımdan zarar görenlerin yanında böyle bir tehlikeye maruz bulunanların dahi, haksız rekabet davasını açabilecekleri hüküm altına alınmıştır.
Somut olayda, davacılar, üretip pazarladıkları bir defaya mahsus kullanımlık cam kapların davalılardan Abdullah tarafından atık yerlerinden toplanarak diğer davalılara satıldığını ve diğer davalılarca da yeniden kullanıldığını, bu hususun, ekonomik yönden zarar verdiğini, itibarlarının zedelendiğini, iyi niyet kurallarına da aykırı olduğunu ileri sürmüşlerdir. ,
Davacılar tarafından üretilip pazarlanan cam kapların bir defalık kullanmaya mahsus üretilip pazarlandığı, kullanılmış boş kapların davalı Abdullah tarafından toplanarak diğer davalılara tekrar pazarlandığı ve diğer davalıların da bu ambalajların içlerini bazı mamullerle doldurarak piyasaya sundukları hususları ihtilafsız olup, yanlar arasındaki çekişme-bu eylemlerin haksız rekabet olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bir defa, kullanılmış cam kapların toplanıp tekrar piyasaya arz edilmesinin davacıların pazar payını daraltacağı ve dolayısıyla zarara uğrayacakları muhakkaktır. Davalının bu fiili TTK.nun 57/10. maddesinde yazılı "Rakipler hakkında cari olan kanun, nizamname, mukavele veyahut mesleki veya mahalli adetlerle tayin edilmiş bulunan iş hayatı şartlarına riayet edilmemesi" hükmüne uygunluk arz etmektedir. Her ne kadar tarafların rakip olmadıkları düşünülebilirse de bu maddenin TTK.nun 56. maddesi ile birlikte mütalaa edilmesi gerekmektedir. Zira haksız rekabet hükümleri sadece rakiplerin ekonomik çıkarlarını değil rekabete dayalı ekonomik düzeninde korunmasını amaçlar. Madde iyi niyet kurallarına aykırı iktisadi rekabetin her türlü suistimalin haksız rekabet olarak tanımlamış TTK.nun 58. maddesinde ise bundan zarar gören veya böyle bir tehlikeye maruz kalan kimseye dava hakkı tanımıştır. Atık cam kapların toplanıp kırılarak ham madde haline getirilmeden piyasaya arz edilmesi, dönüşümsüz şişelerin aynı şekilde yeniden doluma sunulması haksız rekabet teşkil eder. Öte yandan, 560 sayılı KHK.nin 19. maddesi gereğince çıkarılan Atık Yönetmeliğinin 1, 4, 7, 9. maddeleri ile çevreye zarar verebilecek katı atıklarla ilgili üretim, depolama gibi bazı faaliyetler denetim ve gözetim altına alınmış ve 10. madde ile de çevre kirliliğini önleme bakımından bazı geri dönüş kotaları belirlenerek uyulmaması hali bazı yaptırımlara bağlanmıştır. Bu durumda davacıların, davalı Abdullah'a karşı böyle bir dava açmakta hukuki menfaati bulunduğunun kabulü gerekir.
Diğer davalılar yönünden ise, üzerlerinde üretici firması belli olan ve bir defa kullanmaya mahsus cam kapları bilerek daha ucuza mal etme çabasındaki bu davalıların eylemleri de genel olarak iktisadi rekabetin suistimali olduğu gibi, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun'un 4. maddesi gereğince, bir defa kullanıma mahsus cam kapların tekrar kullanımı nedeniyle üretici ve pazarlamacı firmaların sorumlu tutulabileceği nazara alındığında, böyle bir dava açmakta davacının hukuki yararının bulunduğu ve davalı Abdullah ile işbirliği halindeki davalıların eylemlerinin haksız rekabet teşkil ettiği kabul edilmelidir (11. HD. 1.5.2001, 1828/3862).
-ÖZET:Davacı ile aynı sahada çalışan davalının, basiretli bir tacir olmanın zorunlu sonucu olarak, 15 ülkede tescilli bir markayı bilmediğim ve bu nedenle Türkiye'de tescil ettirdiğini öne sürmesi TTK.nun 21/2. maddesine aykırı olduğu gibi, MK.nun 2. maddesine göre de mümkün görülmez. Şu halde, Paris Sözleşmesinin 6. mükerrer maddesi 3. bendi anlamında kötü niyetli bir tescil vardır ve bu şekilde oluşturulan tescilin terkini, gerçek marka sahibince talep edilebilir.
Dava, tescili markanın terkini, markaya tecavüzün menine, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, yukarda özetlenen gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kanıtlara göre, Alvorada markasını çay ürünlerinde kullanmak üzere davacı yabancı şirket tarafından Paris Sözleşmesi'ne taraf 15'ten fazla ülke ve Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü OMPI'de davalıdan önce tescil ettirilmiştir. Davalı ise, aynı markayı aynı ürün sınıfı için 1992 tarihinde Türkiye'de tescil ettirmiştir.
İsviçre - Türk Markalar Hukuku, marka üzerindeki hakkın iktisabı ve korunması ile ilgili olarak üç önemli ilkeden biri olan marka üzerindeki öncelik hakkı, o markayı ihdas ve istimal eden ve piyasada maruf hale getiren kişiye aittir ki buna "gerçek hak sahibi" denilir ve bu gibi durumlarda markanın tescili sadece açıklayıcı etkiye sahiptir. Diğer bir deyişle, marka üzerindeki hak tescilden önce doğmuş bulunmaktadır. Buna karşı, bir markayı ihdas ve istimal etmeksizin, sadece seçip tescil ettiren bir kimsenin bu tescili kurucu etkiye sahiptir. Bu tür tescil sadece hak sahibine başlangıçta şarta bağlı bir hak sağlayabilir. Gerçek hak sahibinin dava açıp, bu markayı tescil ettireceği tarihe kadar kurucu etki sahipliği devam eder. Çünkü, marka üzerindeki gerçek hak sahipliği, ikinci bir bağımsız ve münferit mülkiyete hak tanımaz. Markanın gerçek hak sahibi, markasının aynısını ve ayırt edilemeyecek benzerini, her nasılsa marka olarak tescil ettiren kimsenin bu eylemi gerçek marka sahibinin hakkına tecavüz sayılır ve bu tecavüzü TTK.nun 56 ve izleyen maddelerde yer alan haksız rekabet hükümlerine ve özellikle bu konudaki özel düzenlemeyi teşkil eden 556 sayılı Markalar Hakkındaki KHK.nin 8/111 ve 42/1-b ve önceki 551 sayılı Markalar Kanununun 47. maddesine göre önlenebilir ve sonradan tescil edilmiş markanın terkininin istenebilir.
Diğer taraftan Dairemizin kararlılık gösteren uygulamasına göre, Türkiye'nin de katıldığı Paris Sözleşmesinin 6. mükerrer maddesine göre, üye ülkeler kötü niyetle tescil edilmiş olan markanın terkinini talep için süre koyamazlar ve "Birlik ülkeleri tescilin talep edildiği ülkenin yetkili makamları tarafından, söz konusu ülkede bu Antlaşmadan yararlanacağı kabul olunan bir şahsa ait olduğu aynı veya benzeri ürünlerde kullanıldığı herkesçe bilindiği mütalaa edilen bir markanın karışıklığa meydan verebilecek surette örneğini, taklidini veya tercümesini yapan bir fabrika veya ticaret markasının tescilini gerek Ülke mevzuatı müsait olduğu takdirde doğrudan doğruya, gerekse ilgilinin isteği üzerine red ve hükümsüz kılmayı taahhüt ederler". Bu hüküm uyarınca, birçok yabancı ülkede tescilli bulunan hele somut olayda Dünya Fikri Mülkiyet Bürosuna tescilli davacı markasının korunması gerekir. Öte yandan, davalı da çay konusunda uluslararası ticari alanda faaliyet gösteren bu kuruluş olması nedeniyle dünyadaki bu konudaki gelişmeleri ve bununla ilgili marka tescilini takip etmek zorundadır. Bu zorunluluk basiretli bir tacir olmanın da zaruri sonucudur. O halde, aynı sahada çalışan davalının 15 ülkede tescili bir markayı bilmediğini ve o nedenle Türkiye'de tescil ettirdiğini ileri sürmesi, TTK.nun 21/2. maddesinde aykırı olduğu gibi, MK.nun 2. maddesine göre de mümkün görülemez. Şu halde Paris Sözleşmesi'nin mükerrer 6. maddesi 3. bendi anlamında kötü niyetli bir tescil vardır ve bu şekilde oluşturulan tescilin terkini gerçek marka sahibince talep edilebilir (11. HD: 19.4.2002, 9903/3699).
-ÖZET: İspat külfetinin, haksız rekabet olduğunu, öne süren davacıda olduğu gözönünde bulundurulmalı, oluşturulacak bilirkişi kurulunca, varsa dava tarihine göre elde mevcut usulünce alınmış numuneler üzerinde, yoksa davalının sunmuş olduğu katkı maddeleri cinslerinin, akaryakıt ürünlerine katılma oranlarını gösterir çizelgelere göre katılması durumunda, savunmada belirtilen iyileştirmeleri hangi oranlarda yaptığı, denetime elverişli bir şekilde belirlenmeli; piyasada mevcut diğer ana dağıtım firmalarının da benzeri ilanlarla tüketicilere reklam yoluyla hitap ettiği gerçeği de nazara alınarak davalının katkı maddelerinin sağladığı iyileştirme ile yapılan reklamların haksız rekabet oluşturacak mahiyet ve boyutlarda olup olmadığı tesbit edilmelidir.
Davacı vekili, akaryakıt ana dağıtım şirketlerinden olan davalının diğer ana dağıtım firmaları ile aynı rafinerilerden aldığı petrol ürünlerini, sanki diğer firmaların pazarladığı ürünlerden farklı imiş izlenimi verecek şekilde "BP'de yakıt mükemmel çünkü katık mükemmel" sloganı ile pazarladığını, yapılan çeşitli tespit ve testlerde ürünler arasında hiçbir fark olmadığının anlaşıldığını yine aynı uygulamanın "BP süfer kalorifer", "yepyeni bir kalorifer yakıtı" sloganı ile kalorifer yakıtı ürününde de tekrar ettiğini, rafinerilerde değişik kalite ve farkılıkta üretim yapılmadığını, bu şekilde tanıtım ve reklamların, sanki kendi ürününün daha üstün ve rakiplerindeki ise düşük kaliteli olduğuna yönelik ve tüketiciyi de yanıltacak mahiyette olduğunu ileri sürerek, davalının bu şekilde haksız rekabetinin tespit ve menine, kararın ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını müvekkilinin rafinerilerden aldığı ürünlere dünyanın tanınmış şirketlerinden yüksek bedel karşılığı alınan katık ilave ettiğini, bu katıkların temizleyici, paslanmayı, köpüklenmeyi önleyici, tam yanmayı sağlayıcı özelliklerinin bilimsel test ve deneyler ile kanıtlandığını, bu hususun ilan ve reklamlar ile tüketiciye duyurulmasının haksız rekabet olmayacağını, davacı tespitlerinin yalnızca TSE standartlarına uygunluğa yönelik olup, katıkların etkisi yönünden bir araştırma bulunmadığını, hal böyleyken, davacının 3.3.1998 tarihli basın toplantısı ve basın bülteninde müvekkilinin ticari faaliyeti ile ilgili haksız ve inciltici beyanlarda bulunduğunu belirterek, asıl davanın reddine, karşılık davada da, davacı karşılık davalının haksız tutum ve davranışının tespiti ile sembolik 1000 lira tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere bilirkişi raporuna nazaran davalının rafineriden dolum yapan kara tankerlerine katık ilavesini hangi yolla yapıldığına ilişkin açıklamaları inandırıcı olmamakla birlikte, katık ilavesi kabul edilse bile, tüm yakıtlara katılmadığı, ayrıca aynı özellikteki yakıtlardan birine katık eklenmesinin katık eklenmeyene göre kıyaslanamayacak ölçüde bir fark ve üstünlük yaratmayacağı, iyileştirici bir işlemin etkisinin abartılmasının ve tüm ürünlere katık ilave edilmediği halde yurt genelinde tüm ürünlere katık ilave edilmişçesine reklam yapılmasının bütünü itibariyle yanıltıcı nitelik taşıdığı, orta düzeydeki tüketiciyi aldatma ihtimali bulunduğu ve haksız rekabet teşkil ettiği, davacı - karşılık davalının 3.3.1999 tarihli basın toplantısı ve basın bülteninin ise sırf bu durumun kamuoyuna duyurulması amacına yönelik olup, hukuka aykırılık taşımadığı gerekçesi ile, asıl davanın kabulüne, karşılık davanın ise, reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı karşılık davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Yukarıda da özetlendiği gibi dava, haksız rekabetini, tespit ve menine, yine karşılık dava da, haksız fiil ve rekabetin tespiti ile tazminata ilişkin olup, davacı taraf, tüm akaryakıt ana dağıtım firmalarının aynı rafinelerden satın aldığı akaryakıt ürünlerini dağıtıp pazarladığı halde, davalının "BP de yakıt mükemmel çünkü katık mükemmel" ve "Süper Kalorifer Yakıtı" şeklindeki reklamlarının tüketiciyi yanıltan, rakibin ürünlerini kötüleyici nitelikte olduğunu ileri sürmektedir. Davacı taraf bu iddiasını kanıtlamak için davalının pazarladığı akaryakıt ürünleri ile diğer bir firmaya ait ürünlerin labaratuar testlerine dayanmıştır.
Oysa, davacı tarafından tek yanlı olarak yaptırılan ve davalı tarafça itiraza uğrayan bu tespit ve tahlillerde yalnızca TSE standartlarına uygunluk bakımından inceleme yapıldığı gerek labaratuar (PAL) tahlil sonuçlarından ve gerekse PAL'ın 8.3.1999 tarihli cevabi yazısından anlaşılmaktadır. Davalı ise, yurt dışından ithal ettiği katkılara ait ithalat belgelerini, yurt dışında yaptırılan muhtelif test sonuçlarını ibraz ederek, ürünlere yapılan katkıların ürünlerde köpürmeyi, korozyonu önleyici, oktanı düzenleyen donma noktasını değiştiren, performans arttırıcı ve iyileştirici nitelik kazandırdığını ısrar ile savunmuştur. Bu şekilde bir iddia ve savunma karşısında, davalının akaryakıt ürünlerine yaptığı katkıların ne oranda iyileştirici fark yarattığının bilimsel şekilde ortaya konulup mukayesesi yapılmadan sonuca gidilmesi mümkün değildir. Mahkemece, hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunda da bu katkıların bir iyileştirme ameliyesi olduğu kabul edilmekle birlikte, hiçbir bilimsel inceleme test ve teknik veri olmadan, davalının reklamlarında belirttiği şekilde bir farklılık yaratmayacağı görüşünü bildirmişlerdir. Öte yandan, bilirkişi raporuna itiraz eden davalı taraf, 1993 yılından beri yalnız süper kurşunsuz benzinde değil, diğer ürünlere de katkı yapıldığını ileri sürdüğü halde bu itirazı dahi dikkate alınmamıştır.
Bu durumda mahkemece, ispat külfetinin olumsuzunu ileri süren davacı tarafta olduğu da gözönünde tutularak, aralarında haksız rekabet alanında uzman bir hukukçu ve akaryakıt alanında uzman iki olmak üzere oluşturulacak üç kişilik bilirkişi kurulundan varsa, dava tarihine göre elde mevcut usulünce alınmış numuneler üzerinde, şayet yoksa davalının dosyaya sunduğu katkı maddeleri cinslerinin yine akaryakıt ürünlerine katılma oranlarını gösterir çizelgelere göre katılması durumunda, savunmada belirtilen iyileştirmeleri hangi oranlar da yaptığının denetime elverişli ve mukayeseli şekilde ortaya konulması, bundan sonra, piyasada mevcut diğer ana dağıtım firmalarının da benzeri ilanlar ile tüketicilere reklam yolu ile hitap ettiği gerçeği degözardı edilmeden, davalının katkı maddelerinin sağladığı iyileştirme ile yapılan reklamların haksız rekabet teşkil edecek mahiyet ve boyutlarda olup olmadığının tarafların itirazları karşılanacak şekilde araştırılması ve tartışılması yine buna göre de karşılık davanın değerlendirilmesi yapılarak elde edilen sonuca uygun bir karar vermek gerekirken, eksik incelemeye dayalı, yeterli ve doyurucu olmayan bilirkişi raporu ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır (11. HD. 14.3.2002, 10574/2316).
-Davacı vekili, davalının müvekkilinin tanınmış "Aygaz" markasının şöhretinden yararlanmak amacıyla kendi dolum tesislerinde anılan markalı LPG tüpleri doldurduğunun kesinleşmiş ilama bağlandığını ileri sürerek, ( 23.002.500.- ) TL maddi ve ( 10.000.000.000.- ) TL manevi tazminatın reeskont faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davanın bir yıllık zamanaşımından sonra açıldığını, davanın kabulü anlamına gelmemek kaydı ile ( 23.002.500.- ) TL kar marjı hesabına diyeceklerinin olmadığını bildirmiştir. Mahkemece, kesinleşmiş haksız rekabetin tespitine ilişkin Gülyalı Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2001/4 - 25 sayılı dosyasına ve tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin araştırma sonuçlarına dayanılarak şikayet vaki olsun veya olmasın uzamış ceza aşımının haksız rekabette bulunan davalı tüzel kişilik hakkında da uygulanması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir (11. HD. 19.1.2006, 13794/277).
II - HÜSNÜNİYET KAİDELERİNE AYKIRI HAREKETLER:
Hüsnüniyet kaidelerine aykırı hareketler hususiyle şunlardır:
1. Kötüleme: Başkalarını veya onların emtiasını, iş mahsullerini, faaliyetlerini yahut ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya lüzumsuz yere incitici beyanlarla kötülemek;
2. Gerçeğe aykırı bilgi verme: Başkasının ahlakı veya mali iktidarı hakkında hakikate aykırı bilgi vermek;
3. Aldatıcı reklamlar: Kendi şahsi durumu, emtiası, iş mahsulleri, ticari faaliyeti veya ticari işleri hakkında yanlış veya yanıltıcı malumat vermek veyahut; üçüncü şahıslar hakkında aynı şekilde hareket etmek suretiyle rakiplerine nazaran onları üstün duruma getirmek.
YARGI KARARLARINDAN ÖRNEKLER
-Taraflar arasındaki "haksız rekabetin tesbiti ve önlenmesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Karabük Birinci Asliye (Ticaret) Hukuk Mahkemesi)'nce davanın reddine dair verilen 19.6.1991 gün ve 1990/253 E.,1991/142 k. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi'nin 28.5.1993 gün ve 1993/3114-4006 sayılı ilamı ile; (...Davacının, L....gaz markasını çelik tüplerinde kullanılmak üzere 1982 tarihinden geçerli olmak üzere tescil ettirdiği ve davalı şirketin el ilanlarında ve hoparlörlerle yapılan ilanlarda "Taklit ve korsan L....gaz Tüplerine Aldanıp Elinizdeki Altın Kıymetindeki A.. .gaz Tüplerini kaybetmeyiniz" ibarelerini kullandığı hususunda bir uyuşmazlık yoktur.
Bu ilanlarda kullanılan "L gaz" sözcüklerinin davacıya ait "L gaz" markasını telaffuz yönünden çağrıştırdığı görülmektedir. Bilindiği gibi, Türk Hukukunda TTK. 57/b.l'e göre başkalarını veya onların emtiasını, iş mahsullerini, faaliyetlerini yahut ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya lüzumsuz yere incitici beyanlarla kötülemek fiilini haksız rekabet olarak tavsif etmektedir. Aynı Yasanın 571b.3'e göre, kendi şahsi durumu, emtiası, iş mahsulleri, ticari faaliyeti veya ticari işleri hakkında yanlış ve yanıltıcı malumat vermek suretiyle rakiplerine nazaran onları üstün duruma getirmek, "dürüstlük kuralına" aykırı (TTK. 56) bir haksız rekabet durumu olur. Davalının kullandığı ilan vereklamların müşterilerin göz, kulak ve zihinlerinde yarattığı etki bakımından kolaylıkla davacı şirket ile bağ kurmasına yol açabilecek niteliktedir. Yanıltıcı, kötüleyici, yalan ilan ve reklamların "teamülün kabul ettiği toleransı aştığı takdirde" bir haksız rekabet hali oluşturacağı kabul edilmektedir. Davalının reklamlarında kullandığı "taklit tüp" isnadının da yanlış ve yanıltıcı ilan olarak kabulü gerekir.
Böylece, davalının yaptığı ilanlarla tüketiciler üzerinde yanlış ve yanıltıcı kanaat uyandırmak suretiyle davacının ticari itibarını sarsıcı ve müşterilerini azaltıcı nitelikte bir haksız rekabet fiili işlediği, nitekim aynı ilanlardan dolayı Dairemizce aynı ilkeler benimsenmek suretiyle davalının haksız rekabetinin önlenmesine karar verildiği (Y. 11. HD., 30.4.1993 gün, E: 1992/2724, K:1993/2966) anlaşıldığından, davacının karar düzeltme isteğinin kabulüne, davanın aynen kabulüne karar verilmek üzere kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacı vekili.
Davalı (L Petrol Gazı A.Ş.)'i, Karabük'te A... .gaz Şirketi'ne ait tüplerin dolum ve pazarlama işleri ile iştigal etmektedir Davacı şirket son zamanlarda, A. ..gaz Şirketinin (tombul ve şişman tüp) olarak tanınan 12 kg. tüplerine benzer tüpler kullanıldığından, A....gaz Şirketi tarafından L....gaz aleyhine İstanbul Ticaret Mahkemesinde, 25.1.1991 tarihinde haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi için bir dava açmış olup, o dava halen derdest bulunmaktadır. L gaz Şirketi'nin bu davranışının haksız rekabet teşkil edip etmediği henüz mahkeme kararı ile tespit edilmiş değildir. Bu davranış haksız rekabeti oluştursa dahi, L.... Petrol Gaz Şirketi'nin, şayet L.. . .gaz Şirketi'ni ve emtiasını kötüleyici bir davranışı var ise bu davranışın niteliğini ortadan kaldırmaz. Zira açılan davalar, tazminat davası olmadığından bir tarafın haksız davranışı, diğer tarafın haksız rekabetinin mevcudiyetini bertaraf etmez.
Davacı şirket, (L gaz) kelimesini ticaret ünvanına almış, ayrıca bu istemi marka olarak da tescil ettirmiştir. Her ne kadar (Likit) kelimesi sıvı ve akıcı anlamında genel bir ifade niteliğinde ise de, davacı bu kelimeyi marka olarak tescil ettirmiş olduğundan, bu marka terkin ve iptal ettirilmedikçe Markalar Kanununun koruması altındadır.
Diğer yönden, tüketici sade kişiler kullandıkları bu cins yakıtı (L gaz) olarak değil, (tüpgaz) olarak tanımlamakta ve ifade etmektedirler. L gaz kelimesi, tüpgaz firmalarından davacı firmanın adını ifade eden bir kelime olmuştur.
Davalı şirket, dağıttığı el ilanlarında (Aynen...son günlerde bir firmanın A.. ..gaz'a benzettiği tüplerle mahallelerde dolaşarak A. . ..gaz diye satmaya çalıştığı tüpler türemiştir. Gerek standart ve içine konulan gazın kilosu ve nerede doldurulacağı belli olmayan bu tüplerin, sorumluluk anlayışını takdirlerinize bırakıyorum.
Korsan L. .. .gaz Tüplerinden, muhatap ve sorumluluk taşımayan firmalardan sakınınız. Hanımları ve çocuklarımızı uyaralım) cümlesi ile duyurular yapmıştır.
O tarihte, A....gaz'ın tüplerine benzeterek tüp yapan firma, davacı firmadır ve hakkında bu sebeple davalı tarafından haksız rekabet davası açılmıştır. handan L gaz kelimelerinin ilk harfleri büyük hart şeklinde yazılmak sureti ile bu kelimelerin vasıf belirtmek için değil, davacıyı ifade etmek üzere isim olarak bilinçli şekilde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim davalı taraf, bu durumu zımnen kabul ederek tevil etme yoluna başvurmuştur.
Bu durumda, el ilanlarında kullanılan sözcüklerin davacıyı hedef aldığı ve ona yönelik olduğu kabul edilmelidir.
İlanlardaki sözcüklerin TTK.nun 56 ve 57/1. maddelerle belirtildiği şekilde bir kötüleme teşkil edip etmediği hususuna gelince:
Davacıyı hedef alan sözcükler içinde kullanılan (taklit, korsan) kelimeleri ile (Gerek standart ve içine konulan gazın kilosu ve nerede doldurulduğu ve doldurulacağı belli olmayan bu tüplerin sorumluluk anlayışını takdirinize bırakıyorum. Korsan L gaz tüplerinden- sakınınız) sözcüklerinin incitici ve kötüleyici bir nitelik ve amaç taşıdığı kabul edilmelidir. Kullanılan bu sözcüklerin, tüketicileri ikaz etmenin ötesinde bir anlam ve amaç taşıdığı bellidir, gerekçesiyle iştirak edilememiştir (HGK. 20.4.1994, 965/252).
4. Üstün yetenek sanısı uyandırmak: Paye, şahadetname veya mükafat almadığı halde bunlara sahip imişçesine hareket ederek müstesna kabiliyete malik bulunduğu zannını uyandırmaya çalışmak veya buna müsait olan yanlış unvan yahut mesleki adlar kullanmak;
5. İltibas (=aldatıcı benzerlik): Başkasının emtiası, iş mahsulleri, faaliyeti veya ticaret işletmesiyle iltibaslar meydana getirmeye çalışmak veya buna müsait bulunan tedbirlere başvurmak, hususiyle başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalariyle iltibasa meydan verebilecek surette, ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları kullanmak veyahut iltibasa meydan veren malları, durumu bilerek veya bilmiyerek, satışa arz etmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun elinde bulundurmak.
YARGI KARARLARINDAN ÖRNEKLER
-Davacı vekili; müvekkili şirkete ait LPG tüplerini tüketicilerden toplayıp yerine bayisi olduğu firmanın dolu tüplerini veren davalının bu eyleminin haksız rekabet oluşturduğunu, yapılan tespitte davalı işyerinde müvekkiline ait çok sayıda tüp bulunduğunun belirlendiğini ileri sürerek haksız rekabetin önlenmesine, müvekkiline ait tüplerin toplattırılmasına, istimalden men'ine, hükmün ilamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, Likit gaz A.Ş.nin bayii olan müvekkilinin değişim amacıyla başka firmaların boş tüplerini tüketicilerden alıp yerine kendi firmasının dolu tüplerini verdiğini, Bakanlık tebliğlerine göre boş tüplerin bulundurulmasında yasal bir sakınca olmadığını, davacıya ait tüpleri satmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davalının, davacıya ait tüpleri doldurarak saflığı veya boş olarak pazarladığı konusunda delil bulunmadığını, davalıya ait işyerinde davacıya ait boş tüplerin bulunmasının haksız rekabet teşkil etmeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Davalının işyerinde, davacı şirkete ait tüplerin boş olarak bulunduğu hususunda uyuşmazlık yoktur. Başka bir firmaya ait boş tüplerin piyasadan toplanması ve bunların TTK.nun 57/5. maddesi uyarınca şahsi ihtiyaçtan başka bir sebeple elde bulundurulması haksız rekabet fiilini oluşturur. Mahkemece, davalının eyleminin haksız rekabet teşkil ettiğinin kabulü ile bu doğrultuda karar verilmesi gerekirken, aksi düşünce ile davanın reddine hükmedilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir (11. HD. 2.3.1993, 8498/1432).
-ÖZET: Usulen tescil ve ilan edilmiş olan ticaret unvanını kullanma hakkı, münhasıran sahibine aittir. Ticaret unvanı kanuna aykırı olarak başkası tarafından kullanılan kimse bunun men'ini, tescilli unvanın değiştirilmesi veya silinmesini, varsa zararın tazminini ve hükmün gazetede yayımlanmasını isteyebilir. Somut olayda, davacı ile davalının faaliyet alanları aynı olup, davacının kuruluş ve tescil önceliği nedeniyle ülke genelinde bir hak elde ettiği, her iki tarafın unvanlarının çekirdek unsurunun aynı olduğu, karışıklığa neden olması ve unvana tecavüz teşkil etmesi karşısında davacının terkin isteme hakkının bulunduğu açıktır. Ancak davalı ticaret unvanını tescilli olarak kullanmaktadır. Bu nedenle tescilli ticaret unvanının sicilden terkin edilmesi anına kadar kullanılmasında her hangi bir usulsüzlük olmadığı için, bu dönem içerisinde unvana tecavüzden ve haksız rekabetten bahsedilemez.
Dava, ticaret unvanı ile markaya tecavüz ve haksız rekabete son verilmesi, ortaya çıkan maddi durumun tüm sonuçlarının ortadan kaldırılması, davalının ticaret unvanı ve diğer tanıtım vasıtalarından 'Konyalı' ibaresinin çıkarılması ve silinmesi istemlerine ilişkindir.
TTK.nun 52. maddesi uyarınca, usulen tescil ve İlan edilmiş olan ticaret unvanını kullanma hakkı, münhasıran sahibine aittir. Aynı yasa'nın 54. maddesi ise, ticaret unvanı kanuna aykırı olarak başkası tarafından kullanılan kimsenin, bunun men'ini, tescilli unvanın değiştirilmesi veya silinmesi, varsa zararının tazminini ve hükmün gazetede yayınlanmasını isteyebileceği öngörülmüştür. Ticaret unvanının korunmasında tescilli unvanın varlığı ve önceliği yeterlidir. Usulen tescil ve ilan edilen ticaret unvanı, terkin edilinceye kadar koruma altında olup, sahibine kullanma hakkı bahşeder. Hukuka aykırı şekilde başkasının ticaret unvanının tescilsiz kullanımı veya terkine rağmen unvanın kullanılması haksız rekabet teşkil edecektir.
Somut olayda saatçilik alanında faaliyet gösteren davacının unvanı, 'Konyalı Saat Ticaret A.Ş.dir. Anılan unvan, 28.5.1993 tarihinde ticaret siciline tescil edilmiştir. Davalı şirket de aynı alanda faaliyette bulunmakta olup, 'Konyalı Optik Saat ve Sarraflık Sanayi Ticaret Ltd. Şti.J ibareli unvanını 19.6.1997 tarihinde tescii ettirmiş bulunmaktadır. Davacı ile davalının faaliyet alanları aynı olup, davacının kuruluş ve tescil önceliği nedeniyle ülke genelinde bir hak elde ettiği, her iki tarafın unvanların çekirdek unsurunun 'KONYALI' ibaresi olduğu, karışıklığa neden olması ve unvana tecavüz teşkil etmesi olarak kullanmaktadır. Dolayısıyla tescilli ticaret unvanının sicilden terkin edilmeleri anına kadar kullanmalarında her hangi bir usulsüzlük olmadığından bu dönem içinde unvana tecavüzden ve haksız rekabetten bahsedilemez. Fakat, mahkemece, talep edilmesine rağmen, 'Konyalı' ibaresinin davalının ticaret unvanından terkinine karar verilmemiştir. Ancak, anılan karar bu yönüyle davacı vekili tarafından temyiz edilmemiştir. O halde, davalının usulüne uygun olarak tescilli unvanını kullanması, sicilden terkin edilmediği müddetçe haksız rekabet teşkil etmeyeceğinden yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir (11. HD. 6.7.2004, 13467/7561).
-ÖZET: Sanık savunmasında bayilik almadan şahsi ihtiyaç için kullandığı boş tüplerini deposunda bulundurduğunu beyan etmişse de keşif sonucu boş tüplerin bir kısmının sanığın bayilik aldığı tarihten sonra üretildiğinin tespit edildiği cihetle müdahil firmanın bayi olmadığı boş tüpleri deposunda bulundurmaktan ibaret eyleminin TTK.nun 57/5 maddesinde belirlenen haksız rekabet suçunu oluşturacağı ve aynı Yasanın 64/1-5 maddesinde müeyyide altına alındığı ve dairemizin ve 11. Hukuk Dairesinin istikrar bulan bu doğrultudaki kararları gözetilmelidir.
TTK.nun 56. maddesinde aldatıcı hareket veya iyi niyet kurallarına aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalinin haksız rekabet teşkil edeceği açıklanmış ve aynı Yasanın 57. maddesinde de iyi niyet kurallarına aykırı hareketler örnek olarak gösterilmiştir. TTK.nun 57/5 maddesinde başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtım vasıtaları ile iltibasa meydan verecek surette ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları kullanma veyahut iltibasa meydan veren malları durumu bilerek veya bilmeyerek satışa arzetmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun elinde bulundurmak iktisadi rekabetin suistimali olarak kabul edilmiştir. Sanık savunmasında bayilik almadan şahsi ihtiyaç İçin kullandığı boş tüplerini deposunda bulundurduğunu beyan etmişse de keşif sonucu boş tüplerin bir kısmının sanığın bayilik aldığı tarihten sonra üretildiğinin tespit edildiği cihetle müdahil firmanın bayi olmadığı boş tüpleri deposunda bulundurmaktan ibaret eyleminin TTK.nun 57/5 maddesinde belirlenen haksız rekabet suçunu oluşturacağı ve aynı Yasanın 64/1-5 maddesinde müeyyide altına alındığı ve dairemizin ve 11. Hukuk Dairesinin istikrar bulan bu doğrultudaki kararları gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirir (7. CD. 1.4.2004, 5201/4582).
-TTK. nun 51. maddesine göre; bir işletmenin devri, aksi açıkca kabul edilmedikçe ünvanın devrini dahi tazammun eder. Şirketin davacılara devri sırasında, ünvanının devredilmediği yolunda ayrıca bir anlaşma olmadığından, ünvanın da devredildiğinin kabulü gerekir (11. HD. 25.9.1995, 5933/6728).
-Davacının, ıhtıra beratı (patenti) tescil edilirken, Ortadoğu Teknik Üniversitesinde yenilik incelemesine tabi tutulduğuna göre, mahkemece bu davada aynı düzeyde olan uzman bilirkişi. heyetinden rapor alınmayıp, bu konuda uzman olmayan kişilerden alınan rapora dayanılarak hüküm kurulması doğru değildir. Bilirkişi raporunda davacının patentinin 1 nolu isteminin, 551 sayılı KHK.nın 129. maddesinin 3. fıkrası gereğince, hükümsüz sayılması gerektiği belirtildiği halde, bu konuda bir değerlendirme yapılmadan hüküm kurulmuş olması,Usul ve yasaya aykırıdır (11. HD. 28.1.1999, 5842/173).
6. Yardımcıları kandırarak görevlerini kötüye kullanmalarını sağlamak: Üçüncü şahısların müstahdemlerine, vekillerine veya diğer yardımcılarına, onları vazifelerini ihlale sevk etmek suretiyle kendisine veya başkasına menfaatler sağlamak maksadiyle veya bu kabil menfaatleri sağlamaya elverişli olacak surette, müstehak olmadıkları menfaatler temin veya vadetmek;
7. Yardımcılardan işletmenin sırlarını elde etmek: Müstahdemleri, vekilleri veya diğer yardımcı kimseleri iğfal suretiyle, istihdam edenin veya müvekillerinin imalat veya ticaret sırlarını ifşa ettirmek veya ele geçirmek;
8. Sırlardan yararlanma veya yayma: Hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir şekilde elde ettiği veya öğrendiği imalat veya ticaret sırlarından haksız yere faydalanmak veya onları başkalarına yaymak;
9. Gerçeğe aykırı belgeler vermek: Hüsnüniyet sahibi kimseleri iğfal edebilecek surette hakikata aykırı hüsnühal ve iktidar şahadetnameleri vermek;
10. İş Yasaları koşullarına karşı çıkmak: Rakipler hakkında da cari olan kanun, nizamname, mukavele yahut mesleki veya mahalli adetlerle tayin edilmiş bulunan iş hayatı şartlarına riayet etmemek (MD. 57).
I – AÇILACAK HUKUK DAVALARI:
A. DAVA HAKKI: Haksız rekabet yüzünden müşterileri, kredisi, mesleki itibarı, ticari işletmesi veya diğer iktisadi menfaatleri bakımından zarar gören veya böyle bir tehlikeye maruz bulunan kimse haksız rekabet davalarına başvurabilir. Dava hakkının doğumu için zarar veya zarar tehlikesi yeterlidir. Davalının haksız rekabet nedeniyle yarar sağlaması dava hakkının doğumu açısından önem taşır.
B. DAVACILAR:
- İşletme sahibi, zarar gördüğü veya görme tehlikesi olduğu oranda haksız rekabet davası açabilir.
- Müşteriler, haksız rekabet nedeniyle ekonomik çıkarları zedelenirse davacı olabilirler; tehlike karşısında olmak yetmez.
- Ticaret ve sanayi odaları, esnaf dernekleri ve borsalar.
- Kendi tüzüklerine göre üyelerinin ekonomik yararlarını korumaya yetkili bulunan mesleki ve ekonomik birlikler. Bunların dava hakkı üyelerinin dava hakkı olduğu oranda vardır. Bu kuruluşlar sadece tazminat davaları dışındaki davaları açarlar.
C. DAVALILAR:
- Fail, haksız rekabet fiilini işleyen kimse,
- İstihdam eden, müstahdem ve işçilerini gördükleri sırada haksız rekabet işlerlerse, tazminat davası hariç diğer davaların muhatabı olur (BK. md. 59). BK. md. 55’deki kurtuluş beyyinesinden yararlanmak mümkün değildir.
YARGITAY KARARLARINDAN ÖRNEKLER
-Davacı Cine 5 Filmcilik ve Yayıncılık AŞ., kendisine ait şifre çözücü dekoderler vasıtasıyla abonelerince izlenen yayınlarını, davalının işyeri sözleşmesi yapmadan işyerinde bulunan müşterilerine seyrettirdiğini ileri sürmüş ve buna ilişkin noter tespit tutanağını ibraz etmiştir.
Davacı tarafından yapılan yayın, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanuna dayanılarak, Radyo Televizyon Üst Kurulunca yürürlüğe konulan, Radyo Televizyon Yayın İzni ve Lisans Yönetmeliğinin 2 / f, geçici madde 5 ve Radyo Televizyon Üst Kurulu Kablolu Yayın Lisans ve İzin Yönetmeliğinin 10 / 7 maddeleri uyarınca yapılmakta olup; değinilen yasa ve yönetmeliklerle hukuken koruma altına alınmış bulunmaktadır.
Davacı tarafından yapılmakta olan yayınlar, sadece abonelik sözleşmesi ve aboneliği tesis edilen ve kendilerine yayınların izlenmesini sağlayan şifre çözücü dekoderler verilmiş kişiler tarafından sözleşmede belirtilen yerde izlenebilir. Ancak, davalının böyle bir sözleşme yapmamış olduğu anlaşılmasına göre, davacının büyük giderler yaparak kurduğu şifreli yayınlardan, davalının hiçbir harcama yapmadan yararlanması, haksız rekabetin bir türü olan parazit ( tufeyli ) rekabeti oluşturduğunun kabulü gerekir.
Davalının çalıştırdığı işyerinde noter aracılığı ile yapılan tespitte futbol karşılaşmasının müşterilerine seyrettirildiği belirlenmiştir. Davalının bu eylemi dışında, başka günlerde de haksız rekabeti devam ettirdiği konusunda başka bir delil bulunmamaktadır. Öte yandan, davacı ile davalı arasında sözleşme bulunmadığından, davalı hakkındaki abonelik sözleşmesinin hukuki sorumluluk hükümlerinin uygulanması da mümkün değildir. Mahkemece, davacıya davalının haksız rekabeti nedeniyle uğradığı zararın nelerden ibaret olduğu açıklattırılmak, davalının bu haksız rekabeti gerçekleştirdiği yerin niteliği göz önünde bulundurulmak, TTK.nun 56. ve devamı maddeleri değerlendirilerek bilirkişi incelemesi yaptırılmak ve zararın tam olarak ispatının mümkün olmaması halinde de, BK.nun 42,43 maddeleri uyarınca makul bir tazminata hükmedilmek gerekirken; bir yıllık abonman bedelinin bir güne isabet eden bedelin tazminat olarak hükmedilmesi yerinde görülmemiş ve hükmün bozulması gerekmiştir (11. HD. 27.4.1998, 1589/2837).
-Dava, haksız rekabetin men'i ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
TTK.nun 58'nci maddesinin (d) bendinde haksız rekabete maruz kalan ve iktisadi bakımdan zarara uğrayanların, kusur varsa zarar ve ziyanın tazmini isteyebileceği belirtildikten sonra, müteakip (e) bendinde, davacı lehine ve (d) bendi hükmünce tazminat olarak hakimin, haksız rekabet neticesinde davalının elde etmesi mümkün görülen menfaatin karşılığına dahi hükmedebileceği belirtilmiştir. Tazminat ilkelerine göre, davacının gerçek zararını kanıtlaması zorunlu olup, bunun için davacı kendi defterlerine dayanabileceği gibi, davalı defterlerine dayanması da mümkündür. Gerçek zararın bu şekilde kanıtlanmaması durumunda dahi, haksız rekabetin yaptırmışız kalmaması için yasa koyucunun hakime takdir yetkisi tanıdığı anlaşılmaktadır. Ancak, bu takdir yetkisinin geniş manada olmayıp, " haksız rekabet neticesinde davalının elde etmesi mümkün görülen menfaat" ile sınırlı olduğunun kabulü, TTK.nun 58/d maddesindeki düzenleme karşısında zorunludur.
Somut olayda, her İki tarafın kargo taşımacılık alanında faaliyet gösterdikleri ve davalının 10.08.2000 kuruluş tarihinden dava tarihine kadar 2.215.198.439.-TL net kargo geliri elde ettiği anlaşılmaktadır. Bu noktada önemli olan husus, davalı şirket kârının tamamının haksız rekabet nedeniyle elde edilip edilmediğidir. Davalı kârının tamamının haksız rekabet nedeniyle elde edildiğinin kanıtlanması gereklidir. Davalının ticari faaliyetleri nedeniyle elde ettiği kârın tamamına tazminat olarak hükmedilmesi, şayet davalı, hakiz rekabeti olmasaydı, hiçbir ticari iş yapamazdı, anlamına gelir ki, bu da ticari hayatın olağan akışına aykırı olup, bu durum karşısında davalı kârının tamamının haksız rekabet nedeniyle elde edildiğini söylemek mümkün değildir (11. HD. 2.3.2004, 7285/1983)
-ÖZET: Haksız rekabetin ortadan kaldırılması isteği; davalı işyerinde bulunan davacı markalı tüplerin imhası hususunu da kapsar. Davacı taraf davalının bulundurduğu 'ipragaz" markalı tüplerin imhasını istediğine ve bu tüplerin kendisine teslimi için bir istekte bulunmadığına göre, haksız rekabet iddiasını yerinde bulan mahkemece haksız rekabet eylemine konu olan tüplerin imhası isteğinin kabulü gerekirken, istek dışına çıkılarak yediemindeki tüplerin bedeli karşılığında davacıya teslimine karar verilmesi doğru değildir.
Davacı vekili, likit petrol gazı dağıtım şirketi olan müvekkilinin ticari ünvanının, 551 sayılı Markalar Kanunu hükümlerine göre "marka" olarak tescilli olduğunu, TS-55 gereğince üretilen LPG tüpleri üzerinde imalat sırasında markanın yazılmasının zorunlu olduğunu: 29.5.1990 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Sanayi Bakanlığı Tebliği uyarınca, bayilerin bir tek şirketle sözleşme yapabildiğini; davalının İpragaz bayii olmadığı halde "İpragaz" markalı boş tüpleri başka yerlerde doldurup satışa arzetmek sureti ile haksız rekabette bulunup marka hakkına tecavüz ettiğini ileri sürerek, davalıda mevcut "İpragaz" markalı tüplerin saptanarak toplatılmasını ve imhasını, satışının yasaklanmasını ve kesinleştikten sonra hükmün ilanını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin "Tüpgaz-Totalgaz" Firması'nın bayisi olduğunu, davacıya it marka altında tüp satışa arzetmediğini ancak, davacının değindiği tebliğin yürürlüğünden sonra,' ellerinde kalan başka markalı tüplerin takas edilmek üzere bulundurulduğu, bunların satışa arzedilmediğini; tebliğ sonrası geçiş süresinde, zamanla başka markalı tüplerin tamamen elden çıkartılacağını, müvekkilinin takas koşullarına uygun olarak veya bedeli Ödenmek kaydıyla yedindeki "İpragaz" markalı tüpleri istendiği anda davacıya iade etmeye hazır olduğunu, tüplerin imhası isteminin yasalolmadığını savunmuştur.
Mahkemece; iddia, savunma, tesbit işlemi, tüplerin değerine ilişkin araştırma sonuçları ve marka tescil belgesine göre, yapılan tesbitte davalı işyerinde 4 adet piknik ve 8 adet 12 kg.lık tüpün dolu, 18 adet 12 kg.lık tüpün boş olarak bulunmasının, savunulduğu gibi, davacı markalı bu tüplerin takas değil satışa arz amacıyla bulundurulduğuna delalet ettiği ve bu suretle davalının davacıya karşı haksız rekabette bulunup tescilli markasına tecavüz ettiğinin sübuta erdiği gerekçesiyle tüpleri karşılığı olan (5.500.000) liranın davacı şirketçe yatırılması halinde yediemindeki tüplerin davacıya teslimine, karar kesinleştiğinde ilanına, davalıca haksız. olarak doldurulmuş İpragaz tüpleri mevcutsa bedelleri depo edildiğinde toplatılmasına ve davacının fazlaya ilişkin isteminin reddine karar verilmiştir.
Hüküm; davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Haksız rekabetin ortadan kaldırılması talebi; bu fiilin sonuçlarının, somut olayda ise davalı işyerinde bulunan davacı markalı tüplerin imhası hususunu da kapsamaktadır. Davacı taraf, davalının bulundurduğu "İpragaz" markalı tüplerin imhasını istediği ve bu tüplerin kendisine teslimi yolunda bir talep serdetmediğine göre, haksız rekabet iddiasını yerinde bulan mahkemece, TTK.nun 58. maddesi ilk fıkrasının (C) bendi hükmü uyarınca haksız rekabet fiiline konu tüplerin imhası talebinin kabulü gerekirken, HUMK.nun 74. maddesine aykırı olarak talebin dışına çıkmak suretiyle, yediemindeki tüplerin bedeli mukabilinde davacıya teslimine karar verilmesi isabetli olmamıştır.
Daha önce, haksız rekabet fiilinin ilişkin olduğu tüplerin, bedeli ödenmek kaydıyla davacıya teslimi gerektiği yönünde bir çözüm tarzı benimseyen Dairemiz, bir süredir yukarıda anılan Kanun maddesinin lafzına ve ruhuna uygun olarak, talep halinde, davacıya teslim edilecek tüplerin depozito bedellerinin ödenmesi gerekliliği yönündeki uygulamasını sürdürmekle beraber, evsafını yitirmiş olabilecek standart dışı tüpleri geri almaya zorunlu kılacak uygulamayı hakkaniyete uygun bulmadığından, eski içtihatlarından kısmen dönerek, davacının talebi halinde, haksız rekabet filme konu tüplerin imhası gerektiği doğrultusunda bir çözüm tarzına, yönelmiştir. Tüplerin imhası talebinin kabulü gerekirken, bedelinin ödenmesi kaydıyla davacıya iadesinedair verilen hüküm unsuru doğru görülmemiştir (11. HD. 1295/7773).
- Basınla ilgili kişiler (Md. 60). Rekabet basın yoluyla işlenmişse, yazı işleri müdürü, yayımcı (naşir) ve matbaacı aleyhine dava açılabilir. Ancak basın yoluyla işlenen haksız rekabet davaları esas olarak yazı sahibi veya ilan veren aleyhine açılır. Eğer yazı ve ilanın sahibi bilinmiyorsa veya onlardan habersiz yayınlanmış ise basınla ilgili kişiler olarak gösterdiğimiz kişiler aleyhine aşağıdaki davalar (dava şartları varsa) açılabilir.
D. HAKSIZ REKABET NEDENİYLE AÇILACAK DAVALAR
a) TESPİT DAVASI: Yapılan eylemin bir haksız fiil eylemi olduğunun saptanması için açılır. Kılavuz bir dava niteliğindedir. Önce bir tespit davası açıp bunun sonucuna göre tazminat davası açmak daha doğru ve uygun olur. Doğrudan doğruya tazminat davası açıldığında, mahkeme haksız rekabet olmadığına karar verirse davacı davanın değerine göre, dava masrafları ve karşı tarafın vekalet ücretini ödeyecektir
b) MEN DAVASI: Rakibin böyle bir eylemi yapmaktan men edilmesi için açılır. Men davasının açılabilmesi için haksız rekabet eyleminin devam etmesi (sürmesi) veya kasız rekabet tehlikesinin varolması gerekir.
c) İZALE DAVASI: Haksız rekabetin neticesi olan maddi durumun ortadan kaldırılması, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesi için açılır. Haksız rekabet durmuş/sonuçlanmış ise, tespit, men ve izale davalarında kusur aranmaz; zararın varlığı da şart değildir. Zararın ortaya çıkma tehlikesinin varolması bu davaların açılması için gerekir ve yeterlidir. Dava haksız rekabetten doğan durumun ortadan kaldırılması için açılır.
d) d) TAZMİNAT DAVASI: Kusur varsa zarar ve ziyanın tazminini için açılır. Kusur veya zarar yoksa, tazminat davası açılamaz. Ancak, haksız rekabet ile elde edilen kâr, tazminat olarak istenebilir:
e) e) MANEVİ TAZMİNAT DAVASI: Borçlar Kanununun 49 uncu maddesinde gösterilen şartlar mevcutsa manevi tazminat verilmesi için açılır (Md. 58).
YARGITAY KARARLARINDAN ÖRNEKLER
-Davacı vekili, piyasadaki tuğla fabrikasının ürettikleri tuğlalara, üreten firmanın bilgilerinin ve markasının yazılmasını sağlayan ve "tambur" denilen sarı maden kaplı, aletin müvekkilince üretildiğini, bu aletlerin üzerinde müvekkilinin marka tescilli "TB" ibaresinin de metal üzerine işlendiğini, bu haliyle bu aletin, tuğla fabrikalarına müvekkilince satıldığını, bu fabrikaların bu aletleri kullandıktan sonra aşınmaları üzerine bunları hurdaya çıkardıklarını, aynı tür aletleri üretip satan davalının, hurdaları fabrikalardan toplayıp, müvekkilinin "TB" markasını tornada sildirerek, tescilsiz kendi "A." markasını metale işletip, daha düşük fiyatla piyasaya sattığını, bazılarında yeterli silme yapılamadığından, "TB" markasının da okunabildiğini, davalının yeni malzeme kullanmadan, müvekkilinin emek ve bilgisi ile ürettiği aynı aletleri işleyerek ucuza satması nedeniyle müvekkilinin piyasasını daralttığını, iltibas oluşturduğunu, bunun haksız rekabet olduğunu ileri sürerek, davalının haksız rekabetinin önlenmesine, buna ilişkin olan malların toplattırılmasına, maddi tazminat hakkının saklı tutulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, "tambur" üretiminin davacının tekelinde olmadığını, müvekkilinin çeşitli toprak sanayi makinelerinin ve parçalarının üretimini yaptığını ve bunun haksız rekabet olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, dosya kapsamına, toplanan kanıtlara ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacının markası silinmeden, davalının markası yanında yazılı olarak tamburların piyasaya sürülmesinin markaya tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğu, bunların toplattırılmasına karar verildiği, davacının markasının tamamen silinerek, davalının markasının işlenmesi suretiyle yapılan işlemden sonra satışa sunmanın haksız rekabet oluşturmayacağı, zira davalının da aynı tür üretim yapan bir firma olduğu, davacının bir tekelinin bulunmadığı ve tasarım tescil belgesinin de olmadığı, tamburların renk, şekil ve dizayn itibariyle ilk defa davacı tarafından imal edildiği ve pazarlandığı ve piyasaya benimsetildiği hususlarının davacı tarafça kanıtlanamadığı, davalının serbest rekabet hakkını kullandığı, bu ikinci bölüm üretime ilişkin davanın reddi gerektiği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı,davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava,haksız rekabetin tespit ve men'i ile ürünlerin toplatılması istemlerine ilişkindir.
Davacının, üretip pazarladığı dava konusu aletlerin,alıcı fabrikalarca kullanılması sonucu aşınmaları nedeniyle hurdaya çıkarıldığı,davalının hurdaları bu fabrikalardan toplayıp,davacının tescilli markasını tornada sildirerek,tescilsiz olan kendi markasını bu alete işlediği ve piyasaya sürdüğü, bu şekilde kazanç elde ettiği dosya kapsamı ile sabit ve çekişmesizdir.Mahkemece,davalının bu şekildeki eyleminin yazılı gerekçelerle haksız rekabet oluşturmadığı sonucuna varılmış olup,hükmün bu bölümü davacı tarafça temyize getirilmiştir.Yanlar arasındaki çekişme,bu eylemlerin haksız rekabet oluşturup oluşturmadığı noktasında toplanmaktadır.
TTK. nun 56 ncı maddesi uyarınca, iktisadi rekabetin objektif iyi niyet kurallarına aykırı her türlü suiistimali haksız rekabettir.Aynı Kanun'un 57/10 ncu maddesi hükmüne göre ise, rakipler hakkında da cari olan kanun, nizamname, mukavele yahut mesleki veya mahalli adetler ile tayin edilmiş bulunan iş hayatı şartlarına riayet etmemek, haksız rekabet oluşturduğu gibi, esasen anılan yasanın 56 ncı maddesi ile hakime;çevreye, zamana ve günün ekonomik koşullarına intibak edebilen geniş ve değişik bir kıstas verilmiş bulunmaktadır. Kanunun amacı,ekonomik alanda doğruluk ve dürüstlük esaslarının ihlalini önlemek olup, bu husustaki genel kural aynı Kanun'un 56 ncı maddesinde düzenlenmiştir. Yine, anılan yasanın 58 nci maddesinde de, iktisadi bakımdan zarar görenlerin yanında böyle bir tehlikeye maruz bulunanların dahi, haksız rekabet davasını açabilecekleri hüküm altına alınmıştır.
Somut olayda, kullanılmış aletlerin toplanıp tekrar piyasaya arz edilmesinin, davacının pazar payını daraltacağı ve dolayısıyla zarara uğrayacağı muhakkaktır. Davalının bu eylemi, TTK. nun 57/10 ncu maddesinde yazılı "Rakipler hakkında cari olan kanun, nizamname, mukavele veyahut mesleki veya mahalli adetlerle tayin edilmiş bulunan iş hayatı şartlarına riayet edilmemesi" hükmüne uygunluk arz etmektedir. Her ne kadar tarafların rakip olmadıkları düşünülebilirse de, bu maddenin aynı Kanun'un 56 ncı maddesi ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira, haksız rekabet hükümleri sadece rakiplerin ekonomik çıkarlarını değil, rekabete dayalı ekonomik düzenin de korunmasını amaçlar. Bu madde hükmü, iyiniyet kurallarına aykırı iktisadi rekabetin her türlü suiistimalini haksız rekabet olarak tanımlamış olup, aynı Kanun'un 58 nci maddesinde ise bundan zarar gören veya böyle bir tehlikeye maruz kalan kimseye dava hakkı tanımıştır. Davalının eyleminin,davacının emek ve bilgisi ile ürettiği aynı aletleri, kısmen kendi emeğini de ekleyip, işleyerek, ucuza satması şeklinde gerçekleşmesi karşısında, davalının, davacının kısmen de olsa hazır emeğinden yararlandığının, onun piyasasını daralttığının, böyle bir ürünün tamamen davalının emeğini yansıtmadığının ve tamamen bağımsız yeni bir üretim olmadığının kabulü gerekir. Bu ise, genel olarak iktisadi rekabetin suiistimali demektir. Haksız rekabete ilişkin açıklanan hükümler özünde, emek ilkesine aykırı eylemleri konu edinir. Öte yandan, 554 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 1/2 nci maddesinde, tescilsiz tasarımların genel hükümlere göre korunacağı da öngörülmüştür.
Serbest yararlanma ve benzetmenin, taklit ve halkı aldatıcı düzeydeki benzerlik boyutuna ulaşması ve bir işletmenin yıllar süren yatırımı ve özenli çalışması sonucunda oluşturduğu imajı simgeleştiren bir ürünün taklidi halinde haksız rekabet vardır. Dürüstlük kurallarına aykırı olmamak koşulu ile herkes başkasının emeğinin sonuçlarından yararlanarak daha iyisini gerçekleştirmek ve rekabete katılmak hakkını haizdir. Ancak, dürüstlük kurallarının ihlal edildiği noktada koruma başlar. Haksız rekabet hukukunun konusu, dürüstlük ilkesine aykırı ticaret yönetim ve uygulamalarına karşı işletmesel çabayı, birikimi ve yatırımı kapsayan emeğin korunmasıdır. O halde, mahkemece, yukarıda açıklanan esaslar dairesinde değerlendirme ve inceleme yapılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davanın kısmen reddine ilişkin yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi yerinde görülmediğinden, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir (11. HD. 8.11.2004, 1757/10912).
-Davacı vekili, müvekkilinin "İ. Pastanesi" ibaresini unvan ve marka olarak kullandığını, 50 yılı aşkın bir tanınmışlığın söz konusu olup, en fazla isim yapan mamullerinden birinin "İ. Prefıterol" olduğunu, davalının merkez ve şubelerinde haksız şekilde "Yeni İ. Prefiterol" ad ve markasını kullanarak faaliyet gösterdiğinin tespit edildiğini, bu durumun TTK. nun 57/5 ve 556 sayılı KHK.nin ilgili hükümlerine aykırılık teşkil ettiğini ileri sürerek, davalının eyleminin iltibas yoluyla haksız rekabet olduğunun tespit ve men'ine, tanıtım vasıtalarının düzeltilmesine, 5 milyar maddi ve 5 milyar TL. manevi tazminatın tahsiline, hükmün gazetede ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, iddiaların yersiz olduğunu, müvekkilinin müesseselerinde kullandığı adın "Yeni i. Prefıterol" olduğunu, "I." kelimesi dışında davacı markasıyla bir benzerliğin bulunmadığını, "prefıterol" ibaresinin tatlı çeşidini ifade etmek için kullanıldığım, marka tescilinden en az 5-6 yıl önce kullanımın söz konusu olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, "İ. Pastanesi" ibaresinin 1946 yılından beri davacı tarafından kullanıldığı, davalının "Yeni İ. Prefıterol" ibaresiyle faaliyet gösterdiği, davacı markasının "Prefıterol" ibaresiyle özdeşleştiği, davalı eylemlerinin haksız rekabet ve marka hakkına tecavüz teşkil ettiği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davalının "Yeni İ. Prefıterol" ismini kullanmak suretiyle ticari faaliyette bulunmasının davacının tescilli markasına tecavüz ve haksız rekabet eylemi oluşturduğunun tespitine, davalının tanıtım vasıtalarının toplatılıp imha edilmesine, 200 milyon TL. maddi ve 300 milyon TL. manevi tazminatının davalıdan tahsiline, hüküm özetinin ilanına karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Davacı vekilinin temyizine gelince; dava,unvan ve markanın haksız kullanımı sonucu iltibas yaratılarak meydana getirilen haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, maddi durumun ortadan kaldırılması, maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Dosya kapsamından, davalının,'Prefıterol Yeni İ.' ibaresini davacının unvan, marka ve işletmesiyle ilişkilendirecek ve karışıklığa neden olacak şekilde ticari faaliyetlerinde kullandığı, eyleminin TTK.nun 56 ve 57/5 nci maddesi uyarınca haksız rekabet teşkil ettiği sabittir. Davacı vekili, haksız rekabetin tespiti ve önlenmesinin yanında 5 milyar TL maddi tazminat isteminde de bulunmuş, mahkemece, hiçbir gerekçe gösterilmeksizin 200.000.000 TL'na hükmedilmiştir. Ancak, maddi tazminat istemi, dava dilekçesinde açıkça TTK.nun 58 nci maddesine dayandırılmıştır. Haksız rekabette davacının maddi tazminat istemi sebebiyle uğradığı zarar, davalının elde ettiği kâr miktarı olmayıp, davalının haksız rekabetiyle davacının elde etmekten mahrum kaldığı kâr miktarıdır. Davacı, kural olarak zararı kanıtlamak zorundadır. Bu zarar, genelde tarafların ticari defteri ve diğer kanıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle tespit edilir. Fakat, bu tür zararın ve özellikle miktarının kanıtlanmasındaki güçlüğü dikkate alan yasa koyucu, TTK.nun 58/e maddesi düzenlemesinde yargıca, haksız rekabetin varlığında davalının haksız rekabet sonucu elde ettiği veya elde etmes'i mümkün görülen menfaatin karşılığını da tazminat olarak hükmetme yetkisini vermiştir. Somut olayda davacı vekili, kanıtları arasında davalı defterlerini de göstermiştir. Mahkemece anılan kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış, düzenlenen raporda 2001 yılı itibariyle davalı karının 2.375.476.000 TL olduğu, bunun 2 milyar TL kısmının talep edilebileceği açıklanmıştır.O halde, mahkemece, hiçbir gerekçe gösterilmeden ve bilirkişi raporuna itibar edilmeme nedenleri karar yerinde tartışılmadan, yazılı şekilde maddi tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.3- Ayrıca, davacı vekili 5 milyar TL manevi tazminatın da tahsilini istemiştir. Mahkemece,yine hiçbir gerekçe gösterilmeden 300 milyon TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Ancak, basiretli bir tacir gibi hareket etmek zorunda olan davalının eyleminin hukuka aykırılığı, somut olayın özellikleri ve BK.nun 49 ncu maddesi hükmü dikkate alınarak, daha uygun miktarda manevi tazminata karar verilmemesi de yanlış olmuştur (11. HD. 13.12.2004, 3138/12312).
-Davacı vekili, davalı vakfın, satış mağazalarının levhalarında ve satışa arz ettiği ürünlerin üzerinde kendi adına tescilli "Pervak" markası yanında büyük puntolarla müvekkili kurumun adını da haksız olarak kullandığını ve haksız kazanç sağladığını ileri sürerek haksız rekabetin tespit ve men'iyle sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, şimdilik 1.000.000.000 TL maddi tazminatın faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ( karşı davacı )vekili, asıl davanın reddini, müvekkili vakfın işletmelerinin ticari itibarının bu dava nedeniyle zarar gördüğünü ileri sürerek karşı davada 1.000.000.000 TL maddi tazminatın faiziyle birlikte davacı ( karşı davalı )dan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece toplanan delillere göre, davanın ihtisas mahkemesinde görülmesi gerektiği gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine, dosyanın karar kesinleştiğinde talep halinde Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Asıl dava, davacı kurum adının haksız kullanıldığı ileri sürülerek açılmış haksız rekabet nedeniyle meydana gelen zararın tazmini istemine, karşı dava ise asıl dava nedeniyle ticari itibarın zedelendiği gerekçesiyle tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde, davalı vakfın tescilli markası yanında müvekkili kurumun adını da haksız olarak kullandığını ve bu şekilde haksız kazanç sağladığını, eyleminin haksız rekabet teşkil ettiğini belirterek bunun önlenmesini ve tazminata hükmedilmesini istemiştir. Taraf anlatımlarından olaya uygulanması gereken kanun hükümlerinin TTK.nun 56 vd. maddelerinde yer alan haksız rekabet hükümleri ile Borçlar Kanunu hükümleri olduğu görülmüş, davanın Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde görülmesini gerektirecek Markalar Kanununa veya Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa dayalı bir talep bulunmadığı anlaşılmıştır. O halde mahkemece işin esasına girilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir.
-ÖZET: Somut olayda dava, davacının ticaret unvanı ve tescilli markasına vaki tecavüzün tespiti, önlenmesi, sonuçlarının ortadan kaldırılması ve maddi tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili, her ne kadar maddi tazminat isteminin 556 sayılı KHK'nin 66. maddesindeki üç hesaplama şekli ile TTK.nun 58/2. maddesi uyarınca belirlenecek miktarlardan hangisi fazla ise o miktarda hüküm altına alınması istemiyle kısmi dava açmış ise de, yargılama esnasında talebini 556 sayılı KHK.nin 66/2-b maddesine dayandırmıştır. 556 sayılı KHK.nin 6. maddesi uyarınca, anılan KHK ile sağlanan marka korumasının tescil yoluyla elde edileceğinin açık olması karşısında, davalının elde ettiği kazancın belirlenmesinde, başlangıç tarihi olarak davacı markasının Türkiye'de tescil edildiği tarihin esas alınması gerekir.
Davacı vekili, müvekkili şirketin 1911 yılında kurulup, o tarihten beri hizmet sektöründe faaliyet gösterip, gerek Harry's New York Bar S.A. olarak bizzat açtığı barlar ile gerekse üçüncü kişilere ve özellikle de büyük tanınmış uluslararası otel işletmecilerine franchising vermek suretiyle faaliyetlerini sürdürdüğünü, "Harry's New York Bar", "Harry's Bar" ve "Harry's" markalarını kendi adına dünyanın pek çok ülkesinde tescil ettirdiğini, "Harry's Bar" markasının bar hizmetlerini içeren 42. sınıf hizmetler için ülkemizde de tescilli olduğunu, müvekkili markalarının Paris Sözleşmesi'nin 6. mükerrer 1. maddesi kapsamında dünyaca tanınan markalar olduğunu, davalının uluslararası oteller zincirinin bir parçası olan Hyatt Regency otelinin İstanbul şubesini ve otelin içerisinde "Harry's Jazz Bar" ismiyle bir bar işlettiğini, davalının kullandığı "Harry's Jazz Bar" ibaresinin müvekkilinin "Harry's Bar" ibareli tescilli markasıyla aynı olduğu, davalının müvekkilinin ticari unvan ve marka tecavüzü yoluyla oluşturulan aynılık ve aynılık derecesindeki benzerliklerinin davalının işletmesinin müvekkilinin işletmesi veya müvekkilinin izni veya lisansı ile işletilmekte olduğu şeklinde algılanmasına neden olduğu ve bundan dolayı davalı tarafın haksız olarak kazanç elde ettiğini ileri sürerek, davalının müvekkili ticari unvanına ve marka hakkına tecavüz ettiğinin ve haksız rekabet işlediğinin tespitine, önlenmesine, sonuçlarının ortadan kaldırılmasına 556 sayılı KHK.nin 66 ve 67. maddeleri ile TTK.nun 58/2. fıkrası gereğince belirlenecek en fazla miktar üzerinden ödenmesi gereken tazminatın belirlenmesine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla (100.000) Euro'nun faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, hükmün ilanına kadar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının tüm taleplerinin zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin kullandığı izimde yer alan "Jazz" ibaresinin davacı markasıyla iltibas ihtimalini tamamen bertaraf eder mahiyette olduğunu, davacı iddiasının aksine "Harry's Bar" markasının Türkiye'de tanınmış bir marka olmadığını, markasını tescil ettirdiği 42. sınıf dışındaki ürün ve hizmetler bakımından markasının himayesini talep edemeyeceğini, istenen tazminat miktarı ve faiz oranı ile başlangıç tarihinin de kabulünün mümkün olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar ve bilirkişi raporuna nazaran, davacının "Harry's Bar" isminin tescilli marka olduğu, davalının ise iş yerinde Harry's Jazz Bar ismini kullandığı, davalının kullandığı iş yeri isminde davacının tescilli markasının iki kelimesinin olduğu gibi yer aldığı, bu haliyle davalının davacının markasından yararlandığı ve söz konusu markayı bilenlerin davalının işyerinin davacıya ait işyeri zincirinin bir parçası olduğuna kanaat getirecekleri, bu nedenle davacı ticaret unvanı ve markasıyla davalı işyeri adının iltibas oluşturduğu, 856 sayılı KHK.nin 42. maddesi uyarınca haksız rekabetin işlenmekte olduğunun tespit ve önlenmesine karar verilmesinin gerektiği gerekçeleriyle, davanın kabulü ile davalının iş yerinde Harry's Jazz Bar ismini kullanmasının davacı ticari unvanına ve markasına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, davalının bu unvanı kullanmasının önlenmesine, sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, (100.000) Euro tazminatın % 5.75 faiziyle birlikte 19.07.2001 tespit tarihinden itibaren faiz işletilmek suretiyle davalıdan tahsiline, hükmün ilanına karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, davacının ticaret unvanı ve tescilli markasına vaki tecavüzün tespiti, önlenmesi, sonuçlarının ortadan kaldırılması ve maddi tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili, her ne kadar maddi tazminat isteminin 556 sayılı KHK.nin 66. madesindeki üç hesaplama şekli ile TTK.nun 58/2. maddesi uyarınca belirlenecek miktarlardan hangisi fazla ise o miktarda hüküm altına alınması istemiyle kısmi dava açmış ise de, yargılama esnasında talebini, 556 sayılı KHK.nin 66/2-b maddesine yani, "Marka hakkına tecavüz edenin, markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanca göre sınırlandırmıştır. 556 sayılı KHK.nin 6. maddesi uyarınca anılan KHK ile sağlanan marka korumasının tescil yoluyla elde edileceğinin açık olması karşısında, davalının elde ettiği kazancın belirlenmesinde başlangıç tarihi olarak, davacı markasının Türkiye'de tescil edildiği 06.11.1998 tarihinin esas alınması gerekirken, davalının faaliyete geçtiği 1994 yılının hesaplamada esas alınması doğru olmadığı gibi, davalının markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazancın Türk Lirası olması, davacının yabancı para üzerinden doğmuş bir zararın da söz konusu olmaması nedeniyle yabancı para üzerinden tazminata hükmedilmesi de doğru olmamış ve kararın açıklanan nedenlerle davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir (11. HD. 21.3.2006, 790/2934).
E. KARARIN İLANI: Mahkeme, davayı kazanan tarafın talebiyle, masrafı haksız çıkan taraftan alınmak üzere hükmün katileşmesinden sonra ilan edilmesine de karar verebilir. İlanın şekil ve şümulünü hakim tayin eder (MD. 61).
F. MÜRURUZAMAN: 58 inci maddede yazılı davalar, davaya hakkı olan tarafın bu hakların doğumunu öğrendiği günden itibaren bir yıl ve her halde bunların doğumundan itibaren üç yıl geçmekle müruruzamana uğrar. Şu kadar ki; ceza kanunları gereğince daha uzun bir müruruzaman müddetine tabi olan, cezayı müstelzim bir fiil işlenmiş bulunursa, bu müddet hukuk davaları hakkında da caridir (md. 62).
G. İHTİYATİ TEDBİRLER: Dava açmak hakkını haiz olan kimsenin dilekçesi üzerine mahkeme, mevcut vaziyetin olduğu gibi muhafaza edilmesine, 58 inci maddenin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde yazılı olduğu veçhile haksız rekabetin neticesi olan maddi durumun ortadan kaldırılmasına, haksız rekabetin men'ine ve yanlış veya yanıltıcı beyanların düzeltilmesine ve lüzumlu diğer tedbirlerin alınmasına Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununun ihtiyati tedbir hakkındaki hükümlerine göre karar verebilir (MD. 63).
III. CEZA SORUMLULUĞU:
CEZAYI Gerektiren Eylemler:
1. Elli yedinci maddenin 1,2,4,5,6,8 ve 9 uncu bentlerinde yazılı haksız rekabet fiillerinden birini kasten işliyenler;
2. Kendi icap ve tekliflerinin rakiplerininkine tercih edilmesi için şahsi durumu, emtiası, iş mahsulleri, ticari faaliyeti ve işleri hakkında kasten yanlış veya yanıltıcı malumat verenler;
3. Müsdahdemleri, vekilleri veya diğer yardımcı kimseleri, istihdam edenin veya müvekkillerinin imalat veya ticaret sırlarını ifşa etmelerini veya ele geçirmelerini temin için iğfal edenler;
4. İstihdam edenler veya müvekkillerden, işçilerinin veya müstahdemlerinin veyahut vekillerinin, işlerini gördükleri sırada cezayı müstelzim olan bir haksız rekabet fiilini işlediklerini öğrenip de bu fiili menetmiyen veya gerçeğe aykırı beyanları düzeltmiyenler;
58 inci madde gereğince hukuk davasını açma hakkını haiz bulunanlardan birinin şikayeti üzerine (takip şikayete bağlı olduğu için savcı doğrudan doğruya harekete geçmez) ceza mahkemesince bir aydan bir yıla kadar hapis veya beş yüz liradan on bin liraya kadar adli para cezasiyle veya her ikisiyle birlikte cezalandırılırlar.
Haksız rekabetin men'i hakkındaki kesinleşmiş ilama rağmen haksız rakebet fiiline aynen veya tali değişikliklerle devam eden kimse altı aydan aşağı olmamak üzere hapis ve beş bin liradan on bin liraya kadar adli para cezasına mahkum edilir ve suçlu re'sen takip olunur (md. 64).
YARGI KARARLARINDAN ÖRNEKLER
-5846 sayılı Kanuna muhalefetten sanık Özdemir ve Metin hakkında yapılan duruşma sonunda; adı geçen Kanunun 71/3-4. madde ve fıkraları uyarınca 500'er lira ağır para cezası ile hükümlülüklerine ve cezalarının ertelenmesine dair (Kadıköy Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi) nden verilen 5.3.1980 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi sanıklar vekili ve şahsi davacı vekili tarafından süresinde istenilerek, depo paraları ile şartı yerine getirilen dava evrakı C. Başsavcılığı'nın bozma isteyen 28.6.1980 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekte, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü
5486 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasının 1. maddesi .bu yasaya göre koruma altına alınan "eser"i (sahibinin hususiyetini taşıyan ve aşağıdaki hükümler uyarınca ilim ve edebiyat musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleridir) biçiminde tanımlamış bulunmaktadır. Bu tarif; maksadı ifadeye yeterli bulmak günümüzün sanat ve edebiyat anlayışı içinde mümkün değildir. Ancak maddede yer verildiği üzere bir eserin mevcudiyetinden bahsedilmesi için, sahibinin özelliğini taşıması yaratıcı bir emek mahsulü olması veya herkes tarafından meydana getirilebilme olanağı mevcutsa, sahiplerinin ortaya kaydıkları şeyin bir sanat eseri Olduğunu belirterek hukuki himaye beklediklerini açıklamaları gerekir CProf. Dr. Nuşin Ayiter Hukuken Fikir ve Sanat Ürünleri sh. 35-42). Diğer taraftan sahibinin hususiyetini taşıyan şeyin hukuki himaye görebilmesi de ancak, bilim ve edebiyat, müsiki, güzel sanatlar ve sinema dallarında meydana getirilmesiyle kabildir.
Yaratmanın dışında kalan bazı değerlerin korunması ise, eser ile yakın ilişkileri gözönünde tutularak, anılan yasa içinde düzenlenmiştir (adı geçen eser eh. 67). İşte (ad) bu meyanda korunan kavramlardan birisidir. Ancak burada söz konusu edilen "ad" bir insana ait olan ve medeni kanunda himaye edilen anlamında kabul edilmeyip "eser" yaratıcısı tarafından konulan onun sürüm ve tanıtılmasını sağlayan "ad" olarak kabul edilmek gerekir.
Bu açıklamalardan bakıldığında sanıkların kullandıkları tanıtıcı "ad"ın eser kavramında kabulüne olanak yoktur. Her ne kadar İstanbul Onikinci Asliye Hukuk Hakimliği'nden verilmiş sanıkların tazminat ödemekle mahkumiyetlerini içeren ilamlar mevcutsa da bunların sözleşmeye riayetsizlikten kaynaklandığı dikkate alınarak CMUK.nun 255. maddesinde yazılı olduğu üzere bağlayıcı nitelik taşımadıklarını da kabul etmek gerekir.
Bununla beraber, şahsi davacının (B... st) veya (B... ları) adını ilk ortaklık kurduğu "E " isimli arkadaşı ile birlikte kullanarak güldürü türünde bir takım sahne çalışmaları yaptığı ve kendisinin bu adlarla anılıp tanındığı da dosya içeriğinden anlaşılmasına göre sanıkların 1973 yılında yargı yoluyla "B... sı" soyadını aldıkları saptansa dahi TTK.nun haksız rekabet faslında 57. maddenin 5. bendinde yasaklanan ad, ünvan gibi tanıtma vasıflarının tescili olması zorunluluğu bulunmadığı koşulundan harekette sanıkların eylemlerinin aynı Yasanın 64. maddesine girip girmeyeceği tartışılmaksızın öğeleri bulunmadığı halde yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi yasaya aykırıdır (7. CD. 17.6.1980, 2877/3052).
-Bir firma adına tescilli markanın, hak sahiplerinden gayri kişiler tarafından, aynını veya benzerini veya eşini kullanarak ürünü satışa arz edenlerin eylemi Markalar Yasasının 51/B maddesine aykırılık teşkil eder.
TTK.nun 56. maddesinde aldatıcı hareket veya iyi niyet kurallarına aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü su istimalin haksız rekabet teşkil edeceği açıklanmış ve aynı Yasanın 57. maddesinde de iyi niyet kurallarına aykırı hareketleri örnek olarak göstermiştir. TTK.nun 57/5. maddesinde başkasının haklı olarak kullandığı ad ünvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları ile iltibasa meydan verebilecek surette ad, ünvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları kullanmak veyahut iltibasa meydan veren malları durumu bilerek veya bilmeyerek satışa arz etmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple.. olursaolsun elinde bulundurmak iktisadi rekabetin su istimali olduğu kabul edilmiştir.
Davaya konu eylem ile sanıkların müdahil firmanın bayisi olmadıkları halde, bastırdıkları kartla kendilerini çevreye ...........Bayii imiş gibi tanıtmalarından ibaret olup, yukarıdaki açıklamaya göre TTK.nun 57/5. maddesinde belirlenen haksız rekabet suçunu oluşturacağı ve aynı Yasanın 64/1-5. maddesinde müeyyide altına alındığı ve Dairemizin istikrar bulunan bu doğrultudaki kararları gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi yasaya aykırıdır (7. CD. 9.4.1992, 883/2347).
-Temel para cezasının 3506 sayılı Yasa uyarınca yapılan artırımı sırasında, suç tarihi itibariyle katsayının 3 yerine 2 kabulü yasaya aykırıdır.Haksız rekabetin men'i davasının, dava tarihine ve mahkemece yapılan 1.991/93 değişik iş sayılı tespitin tarihine göre şikayet süresi geçtiği halde, şikayet tarihinden sonra da eyleme devam edildiğine dair yeni tespit yapılmadığı cihetle, şikayetin süresinde yapıldığı kabul edilemez.TTK.nun 64/son nıaddesinin tatbiki için, haksız rekabetin men'i hakkındaki kesinleşmiş ilama rağmen fiile aynen veya tali değişikliklerle devam edilmesi gerekmekte olup, dosyamızda kesinleşen haksız rekabetin men 'i hakkındaki ilâmdan sonra eyleme devam edildiğine dair tespit bulunmadığından anılan yasa maddesi uygulanamaz.TTK.nun 57/10. maddesine muhalefetin cezai sorumluluğu aynı Yasanın 64/1. maddesinde belirtilmemişolduğundan eylem hukuki mahiyettedir (7. CD. 1.3.1994, 7257/1674).
II - HÜKMİ ŞAHISLARIN CEZAİ MESULİYETLERİ:
Tüzel Kişilerin Ceza Sorumluluğu: Hükmi şahısların işleri görülürken bir haksız rekabet fiili işlenirse 64 üncü madde hükmü, hükmi şahıs namına hareket etmiş veya etmesi gerekmiş olan organın azaları veya ortaklar hakkında tatbik olunur. Şu kadar ki; para cezası ve masraflardan hükmi şahıs bu hakiki şahıslarla birlikte müteselsilen mesul olur (md. 65).
YARGI KARARLARINDAN ÖRNEKLER
ÖZET: Sanık firmanın tekel idaresinden satın alıp ihraç ettiği votkaların numuneleri mevcutken ne şekilde elde edildiği saptanamayan numunelere ilişkin raporlara istinaden, ayrıca aralarında satışa konu edilmeyen rakılara ait raporları da ekleyerek düzenlediği basın toplantısında, TSE' nin yazısında votka ve rakı konusunda henüz standardın hazırlanmadığı hususunun açıklanmadığı gözetilmeden ve Tekel İdaresinin sunduğu ödüllere rağmen raporlar arasındaki çelişkilerin giderilmesi yolu seçilmeden tekelden aldığını iddia ettiği rakıları kötüleyerek Tekel İdaresinin satışını engelleyecek itibarını zedeleyecek şekilde açıklamalarda bulunması eyleminde haksız rekabet suçunun unsurları oluşmuştur
-S....Uluslararası İnşaat ve Sanayi Limited Şirketinin 29.5.1994 ve14.10.1994 tarihli başvurusu ile Tekelden 6 milyon litre votka alınmak istenmiş 15.11.1994 tarihinde ise 600.000 şişe binboğa votka RUSSİAN VOTKA etiketi ile tarafların anlaşması uyarınca yapılan analiz ve şişelemeyi müteakip Haydarpaşa limanından firmaya teslim edilmiş olup, her sevkiyat öncesi şahit numuneler araştırma enstitüsü başkanlığında saklanmıştır.
Ancak sanık firma tarafından Rusya’ya ihraç edilen söz konusu votkalardan dolayı zehirlenme hadiselerinin kendilerine intikali nedeni ile nereden temin edildiği belli olmayan votka ve rakıları tahlil ettirerek Hıfzısıhha Enstitüsü ve Adli Tıp kurumundan aldığı sağlığa zararlı raporları ile, ihracatı gerçekleştirdiği Alman firması tarafından gönderilen Rus denetim komitesi raporlarına da dayanarak 18.5.1995 tarihinde basın bülteni yayınlanıp Tekelin ürettiği içkilerin zehirli olduğu iddia edilmiştir.
Oysaki sanık firma ile tekel arasında yapılan anlaşma gereği ilk partide gönderilen 600.000 şişe binboğa votka dışında başkaca teslimat yapılmadığı gibi, bu teslimat sırasında her partiden şahit numune alınarak analizyaptırılıp teslim gerçekleştirilmiş olup, basın bültenine konu edilen raporlardaki numuneden şahit numunelerden alınmadığı gibi, satışa konu olmayan tekel idaresinin üretip satışa arz ettiği şeklinde lanse edilen rakılarında sağlığazararlı olduğundan bahisle tekel idaresinin itibarı zedelenmiştir.
TTK. nun 56. maddesinde aldatıcı hareket ve iyiniyet kurallarına aykırı vesair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalinin haksız rekabet teşkil edeceği açıklanıp, aynı yasanın 57. maddesinde de iyi niyet kurallarına aykırı hareketleri örnek olarak gösterilmiştir. Yine ticari hayatta serbestlik ilkesi hakim ise de bu serbestlik iyi niyet dürüstlük sınırları çerçevesinde ticari ahlak ilkelerine de uygun olmalıdır. Başkasının iş mahsullerini kötüleme, ticari faaliyetleri ile ürünleri hakkında tehlikeli, işe yaramaz olduğu şeklinde yakıştırmalar yapıp, öğrenilen sırların yayılması ticari ahlak ve dürüstlüğün açıkça istismarı olup, haksız rekabet olgusunu da ortaya koymaktadır.
Dava konusu olayımızda sanık firma tekel idaresinden satın alıp ihraç ettiği votkaların numuneleri mevcut olmasına rağmen ne şekilde elde edildiği saptanamayan numunelere ilişkin raporlara istinaden, ayrıca aralarında satışa konu edilmeyen rakılara ilişkin raporları da ekleyerek düzenlediği basın toplantısında, TSEden alınan 24.5,1995 tarihli yazı içeriğinde votka ve rakı konusunda henüz standardın hazırlanmadığı hususunun açıklanmadığı gözetilmeden ve Tekel idaresinin sunduğu ödüllere rağmen raporlar arasındaki çelişkilerin giderilmesi yolu seçilmeden tekelden aldığını iddia ettiği rakıları kötüleyerek tekel idaresinin satışını engelleyecek, itibarını zedeleyecek şekilde açıklamalarda bulunduğu dolayısı ile haksız rekabet suçunun unsurlarının oluştuğu nazara alınmadan oluş ve dosya kapsamına uymayan gerekçelerle yazılı şekilde karar verilmesi yasaya aykırıdır (7. CD. 17.6.1998, 3951/5722).
[1] KAYNAKÇA:İrfan Baştuğ/Ercüment Erdem, Ticari İşletme Hukuku, Ders Notları, DEÜ Yayınları, Ankara 1993; Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, BTHAE Yayını, Ankara 1998;
Hits: 19973