Suçsuzluk Karinesi
~ 20.04.2010 ~
Adem Çelik
Hakkında suç isnadı bulunan bir kimse, savunması için gerekli bütün güvencelere sahip olarak aleni bir yargılama sonunda hukuken suçluluğu kanıtlanıncaya kadar suçsuz sayılır (İHEB md. 11).
Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır (AİS md 6/2).
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz (AY. Md. 38/4)
Masumiyet karinesi uyarınca, bir kimsenin suçlu olarak nitelendirilebilmesi ve hakkında yaptırım uygulanabilmesi, o kimsenin kesin hükümle mahkûm olmasına bağlıdır. Bir kimsenin mahkum edilebilmesi için ise, hakkındaki her türlü şüphenin bertaraf edilmesi gerekmektedir. Çünkü bu kimse, kanunen suçsuz kabul edilen bir kişidir.
Suçsuzluk karinesi, yalnızca suç ithamına ilişkin davalarda yani ancak bir suçlamamanın varlığı halinde geçerlidir. Suçsuzluk karinesinin ileri sürülebilmesi, şahıs hakkında bir suç isnadının bulunmasına bağlıdır. Suç isnadının bulunduğunun kabulü için ceza davasının açılmış olması şart değildir.
Suçsuzluk karinesi kişinin “zanlı” veya “sanık” sıfatını aldığı andan itibaren sonuç doğurmaya başlar. Yani, “suç işlediği şüphesiyle” hakkında polis soruşturması başlatılmış yahut gözaltına alınmış kişi de bu karineden yararlanır; hukuken davanın açılmış olması gerekmez.
Bu ilkenin amaçlarından biri, sanıkla ilk teması kuran yetkili makamların, sonuçta sanığın suçsuz çıkabileceğini düşünerek ön yargılı ve peşin hükümlü davranış sergilemelerini önlemektir. Suçsuzluk karinesi, yargılamanın başlangıcında daha kuvvetlidir; yargılama ilerledikçe ve deliller gittikçe kuvvetlenmesi sonucunda bu karine, giderek zayıflar ve nihayet suç ispatlandığında, suçsuzluk karinesi tamamen ortadan kalkar.
Suçsuzluk karinesinin doğal sonucu olarak, ceza davalarında, bir kimseyi suçlayan şahsın veya makamın iddiasını kanıtlaması gerekir. Sanık (suçlanan kişi), ilke olarak, suçu işlemediğini, suçsuz olduğunu kanıtlamakla yükümlü değildir. Sanığın suçu işlediğini gösteren yeterli delil yoksa, kanaate, inanca dayanılarak mahkumiyet kararı verilemez. Zira, mahkeme kararlarında belirtildiği üzere, “şüphe sanığın lehine işler”.
Suçsuzluk karinesi, sanığın kusuru yeterince kanıtlanmadan cezalandırılmasını yasakladığı gibi, beraat kararı verilmesine karşın suçu işleyip işlemediği konusunun açıkça belirtilmeyip, kuşkuya yer verecek konumda bırakılmasını da engellemektedir. Suçsuzluk karinesi bütün devlet görevlilerinin aynı zamanda “görsel ve yazılı basının” göz önünde bulundurması gereken bir varsayımdır. Kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmadıkça bir bakanlığın, polisin veya başka bir makamın bir kişiyi, suçlu-örneğin, terörist, hırsız, casus v.s.- olarak ilan etmesi AİHS. Md. 6/2’nin ihlalidir.
Ceza mahkemesi önyargı ile hareket ederek kişinin suçu işlediği inancı veya varsayımı ile işe başlamamalıdır. Kişinin isnat edilen suçu işleyip işlemediğinin kanıtlanması savcılık makamına düşmektedir. Sanığın suçluluğu yasal olarak saptanmadan önce ve özellikle kendisinin savunma haklarını kullanma hakkına sahip olmadan onun suçlu olduğu hissini telkin eden bir adli karar suçsuzluk karinesinin ihlalidir.
Suçsuzluk karinesinin haksız yakalamadan ve tutuklamadan dolayı açılacak tazminat davasında da uygulanması mümkündür. Suçsuzluk karinesi yargılama öncesi olduğu kadar beraat kararı sonrasında da gözetilmelidir. Beraat kararı kesinleştikten sonra yerel mahkemenin başvurucunun suçuna ilişkin şüphelere dayanması kabul edilemez. Ceza yargılaması, işin esasına girmeden sona ermişse, ancak o zaman şüphe dile getirilebilir. Ancak kesin hükümle beraat kararı verildikten sonra artık sanığın şüphe altında odluğu gerekçe gösterilerek bir işlem yapılamaz.
Suçsuzluk karinesi gereği, her ne kadar “iddiayı ispat müddeiye düşer” ise de makul sınırlar içinde kalmak ve sanığın savunma hakkını ihlal etmemek kaydıyla bazı durumlarda, kanunun fiili veya hukuki “sorumluluk karinesi” kabulü 2. Fıkra hükmüne aykırı düşmez. Benzeri hallerde sanık, beraatını sağlamak için yasanın koyduğu bu karineyi çürütmek, bir anlamda fiilden sorumlu olmadığını kanıtlayan deliller getirmekle yükümlü kılınmaktadır.
Suçsuzluk karinesinin suçlamanın esası hakkında karar verecek ceza yargıcı önünde değil bütün resmi makamlar düzeyinde de sanık lehine sonuçlar doğurması gerekir. Ceza soruşturmasıyla ilgili bilgilerin (kişi hakkında suç işlediğine dair şüphenin olması, yakalanması ya da suçunu itiraf etmesi) kamuya duyurulabileceği, ancak kamu makamlarının bu açıklamalarında kişinin yargılamadan önce suçluymuş gibi gösterilmesinden kaçınması gerekir.
Tutuklanan, fakat herhangi bir nedenle hakkında mahkumiyet hükmü verilmemiş olan sanık lehine otomatik bir tazminat hakkı doğurmaz, suçun kovuşturmaya değer bulunmaması yahut ölüm ya da zaman aşımı nedeniyle davanın düşmesi veya delil yetersizliğinden beraat kararı verilmesi halinde ilgilinin bu davalar sırasındaki tutukluluğu sebebiyle istediği tazminatı reddeden veya yargılama giderlerini sanığa yükleyen mahkeme kararlarında alelade şüpheden öte kendilerinin “suçluluğunu” ima ve telkin eder yönde gerekçelerin yer alması ikinci fıkra hükmüne aykırıdır. Suçsuzluk karinesi “ceza”ya değil “suç”un varlığı, yani “suç işlemiş olmak” durumuyla ilgili bulunduğundan fıkra hükmü mahkemenin soyut cezayı tespit ederken, sanığın kişiliğini yahut geçmişini (adli sicil kayıtlarındaki sabıka durumu gibi) göz önüne tutulmasına engel değildir; keza savcılıkça yapılan suç nitelemesi yahut mahkemece suç saikı konusunda değerlendirme ve saptamalar da adı geçen karinenin uygulama alanı dışındadır.
Suçun, kanuna aykırı şekilde elde edilen bir delille ispatlanmış olması halinde, sanığın suçluluğu kanunen saptanmış sayılmaz.
AİHM’e göre, suçsuzluk karinesi, sözleşmenin 5/1 kapsamında kalmak koşuluyla sanığın tutuklanmasına engel değildir. Ancak tutuklulukta geçen sürenin makul sınırları aşmaması gerekir.
Suçsuzluk karinesinin etkisi, ceza davasının yalnızca sonucuyla sınırlı değildir. Suçlama anından itibaren mahkeme faaliyetlerinin tüm aşamaları yanında; gereğinde, asıl dava ile yakından bağlantılı öteki davaları da etkiler.
Masumiyet karinesinin uygulama alanının yalnızca ceza davası ve yargılama süresiyle sınırlı değildir. Henüz sanık hakkında dava açılmadan basın yoluyla veya resmi makamlar önünde de sanığın bu karineden yararlanması gerekmektedir. AİHM’e göre bu kuralın sonuçları şunlardır:
- Yargılamaya itham edilen kişinin suçu işlediği inancı ve varsayımı ile başlanamaz.
- İspat külfeti iddia makamındadır. Başka bir anlatımla sanık masum olduğunu ve hakkındaki iddiaların aksini ispatlamak zorunda değildir.
- Şüpheden sanık yararlanır. Suçunun kanıtlanması için savcılık makamı yeterli delil getirmek zorundadır. Bununla beraber bazı hukuki ve fiili karineler, makul olmak şartıyla sanık aleyhine delil teşkil edebilir ve bunların aksinin ispatı sanığa düşebilir. İddianın hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispatlanması halinde sanık mutlaka beraat ettirilmelidir.
- Gözaltında tutulan kimsenin fotoğraflarının medya organları tarafından çekilmesi ve sanki suçlu oldukları kesinmiş gibi yazılı ve görsel olarak haber yapılması masumiyet ilkesi ile bağdaşmaz. Türk Hukuk sistemindeki masumiyet karinesine göre, adalet önündeki bir kişi hakkındaki yargı kararı, tahkikat ve dava sonuçlandırılıp bütün itiraz ve temyiz mercilerin geçip kesinleşmedikçe o kişinin masum olduğunu kabul etmek gerekir.
- Davanın esası yani sorumluluk konusunda bir karar verilmeksizin, kavuşturmanın herhangi bir nedenle son bulması halinde sanığa, sırf şüphe üzerine, bir ceza yahut tedbir uygulanması, 6/2 ihlalidir.
- Yargılama devam ederken resmi makamların sanığın suçlu olduğuna ilişkin yaptıkları açıklamalar da suçsuzluk karinesinin ihlalidir.
[1] Terazi Hukuk Dergisi, Ağustos 2009, sf. 65-73
Hits: 38759