Deprem ve Yaşam
~ 09.04.2010 ~
DEPREM VE YAŞAM
Topu topu iki yıl geçti aradan ama çabuk unuttuk, hiç bitmeyecek sandığımız 45 saniyeyi ve sonrasında bıraktığı kareleri...
Paramparça olan binaları ve doğrultusunu kaybeden yolları, katlar arasına sıkışan feryatları ve dumura uğradığımız o an'ı, unutuverdik!
Biz insanoğlunun, hastayken bile kuralları es geçip, sağlığımıza kavuştuğumuzda ise hiçbir şey olmamış gibi davranabilen yapısından belki de unutma moduna girivermemiz. Belki de üst üste yaşanan felaketlerin ya da durmadan karşılaştığımız yokuşların artmasından bu modda sürüklenişimiz.
Oysaki O, kendini unutturmayacak kadar uyanık davranıyor iki yıldır... Küçük salınımlarıyla evde, işyerinde veya yolda kendini hissettirip, her an vurabilirim tehdidini savurmaktan geri durmuyor ve bir yerlerden çıkıp yeniden vuracağını sürekli hatırlatıyor...
Yaraladığı bir çok insan, izbe yapılarda mücadele verirken ve çoğumuz Dolar'ın zirveye doğru koşmasıyla yakînen ilgilenirken, O Marmara'nın derinliklerinde son büyük hamlesini yapmaya hazırlanıyor ve İstanbul'u tam kalbinden vurabilmek için sinsice bir heyecan duyuyor...
Aslında, 17 Ağustos'ta herkesi kendine getirip silkmiş, "Yüzyılın felaketi" olarak herkesin hafızasında yerini almıştı. Almıştı ama bu iki kelimeden öteye pek gidemedi. Çünkü iki "koca" yıldır, yapılarımızı teslim ettiğimiz kişilere ve bir çok yanlışa geçit veren mercilere gereken muameleyi gösteremedik!.. Her kolona bir "manto giydirilerek" yapılan takviyelerle, binamızı ne derece güçlendirdik, pek bilemedik!..
Artık "Olacaksa olsun diyerek" yaptığımız kaderciliğimizi ve olaylar karşısındaki acizliğimizi üzerimizden atıp, "İstanbul için ne yaptık, ne yapacağız, ne yapacaklar ?" diye sormalıyız...
Sadece ceset torbaları ile yapılan hazırlığın, can kaybını azaltmaya yönelik bir çalışma olmadığını farketmemiş olamayız. İstedikleri zaman ışık hızında yasa çıkaranların, gözbebeğimiz İstanbul konusunda ne kadar ilgisiz davrandıklarını görmemiş olamayız. Ankara'nın İstanbul'a yaptığını, yabancının bile yapmadığını hissetmemiş olamayız!..
Depremde hayatta kalmanın şans olmadığını, O' nun ne kadar tehlikeli olduğunu ve bu tehlikeye karşı savunma oluşturarak hayatta kalınabileceğini, 17 Ağustos 1999'un bir milat olduğunu ve felaketin kapımızı çalmadan, başımızı kumdan çıkarmak gerektiğini unutmamalıyız.
Unutmamalıyız !.. O, Marmara'nın derinliklerinde son büyük hamlesini yapmaya hazırlanıyor ve İstanbul'u tam kalbinden vurabilmek için sinsice bir heyecan duyuyor (İstanbul Bülten, İMO Yayını, syı. 53).
Hits: 13223