KAR MAHRUMİYETİ
~ 31.03.2010 ~
Kâr yoksunluğundan davalının sorumlu tutulabilmesi için, davalının edimlerini gereği gibi yerine getirmemesi (geç veya kötü yerine getirmesi veya hiç yerine getirmemesi) gerekir. Başka bir anlatımla, edimlerini gereği gibi yerine getirmemek bakımından davalının kusurlu olması gerekir. Borç ilişkisi kurulduktan sonra ifa imkânsızlığı ortaya çıkmış ise bunun davalının kusurundan kaynaklanması gerekir. İfa imkânsızlığı tarafların kusurundan değil de önlenemez/öngörülemez bir nedenden (mücbir sebep) kaynaklanmışsa, BK. md. 117 uyarınca kâr yoksunluğu istenemez. Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 20.7.2007 gün ve 2163/5035 sayılı kararında bu konu şöyle değerlendirilmiştir: “Olumlu zarar olan kâr yoksunluğundan davalının sorumlu tutulabilmesi için borç ilişkisi kurulduktan sonra ortaya çıkan ifa imkânsızlığının davalının kusurundan kaynaklanması gerekir. Bu nedenle borcun ifasının imkânsız duruma gelmesinde davalı bakanlığın kusurlu olup olmadığının incelenmesi gerekir. Dava konusu olayda; sözleşmenin imzalanmasından sonra santralın yapılacağı alanın Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunun (…) tarih ve sayılı kararı ile I, II. ve III. Derece SİT alanı olarak tesciline karar verilmiş, ancak doğal yapının korunabilmesi için gerekli tüm önlemlerin alınması kaydıyla ve ÇED raporu doğrultusunda ilgili kurumların onayı alındıktan sonra projenin uygulanabileceğine karar verilmiştir. Bu karardan sonra davacı şirket nihai ÇED raporunda yer alan tüm gereklere uymayı kabul ve taahhüt ettiğine dair (…) tarihli taahhütname imzalayıp davalı bakanlığa vermiştir. Daha sonra Çevre Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi Genel Müdürlüğünün 25.6.1998 tarihli yazısı ile koşullu olarak ÇED olumlu belgesi verilmiştir. ÇED olumlu belgesinde yazılı koşullardan birisi de, proje alanının Kültür Bakanlığı tarafından SİT alanı ilan edilmesi durumunda alınacak kararlara uyulması gerekeceğidir. Gerekli izinler alındıktan sonra 26.6.1998 tarihinde yapılan temel atma töreni ile davacı şirket işe başlamıştır. İş devam etmekte iken bu kez Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunun (…) tarih ve sayılı kararıyla tüm uygulamaların ivedilikle durdurulmasına karar verilmiş ve bu karar 15.2.1999 tarihli üst yazı ile davacı şirkete tebliğ edilmiştir. Bu aşamada ayrıca üçüncü kişiler tarafından ÇED olumlu belgesinin iptali için Çevre Bakanlığı aleyhine Trabzon İdare Mahkemesinin (…) tarih ve sayılı davası ile orman tahsis kararının iptali için de Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğü aleyhine (…) tarih ve sayılı dava açılmış, bu davalarda 27.5.1999 ve 20.10.1999 tarihli yürütmeyi durdurma kararları verilmiştir. Sözü edilen kararlar uyarınca davalı bakanlık tarafından davacı şirkete 17.12.1999 tarihli yazı yazılarak ekli kararlar uyarınca işin durdurulması ve projeyle ilgili bir faaliyette bulunulmaması istenmiştir. Yapılan yargılamalar sonucunda davalar kabul edilerek ÇED olumlu belgesine ve orman tahsisine ilişkin idari işlemler iptal edilmiş, temyiz üzerine Danıştay'ca onaylanarak ve karar düzeltme talepleri de reddedilerek sırasıyla kararlar 22.12.2003, 16.9.2004 ve 24.6.2004 tarihlerinde kesinleşmiştir. Yargı kararlarından en sonuncusunun kesinleştiği 16.9.2004 tarihi itibariyle fiili ve hukuki imkansızlık (objektif ifa imkânsızlığı) gerçekleştiğinden Borçlar Kanununun 117 ve sözleşmenin 23.2 maddesi uyarınca sözleşme bu tarihte kendiliğinden son bulmuştur. İfanın imkânsız duruma gelmesinde tarafların kusurlu olup olmadıklarının yasa ve sözleşme hükümlerine göre belirlenmesi gerekir. Yanlar arasındaki 21.9.1995 tarihli sözleşmenin "tanımlar" başlıklı 1. maddesinde Bakanlık kusuru "şirket kusuru ve mücbir sebepler dışında bu sözleşme hükümleri çerçevesinde Bakanlığın yükümlülüğü altında bulunan hususların Bakanlık tarafından yerine getirilmemesi", Şirket kusuru da "Bakanlık kusuru ve mücbir sebepler dışında bu sözleşme ve eklerinde yer alan esaslar çerçevesinde şirketin yükümlülüklerini yerine getirmemesi" olarak tanımlanmış, taraflarca mücbir sebep sayılan haller de 9. maddede sayılmıştır. Yine sözleşmenin 34/II maddesinde alınması gereken bütün yetki ve izinlerin davacı şirket tarafından alınacağı, 2. maddesinde bütün resmi izinleri almak için davacı yüklenicinin zamanında müracaat edeceği, bakanlığın kendi yetkisi dahilinde olan izinleri vereceği, diğer devlet kuruluşlarından alınması gereken yetki ve izinlerin temin edilmesinde ise davacı şirkete yardımcı olma konusunda azami çabayı sarf edeceği, 33/f maddesinde de sözleşme kapsamında bakanlık tarafından şirkete verilen taahhütlerin veya sağlanacak yardımların bakanlığın yasal yetkileri çerçevesinde yerine getirileceği ve sağlanacağı kararlaştırılmıştır. Görüldüğü gibi sözleşme hükümleri ile işin yürütülmesi için gerekli tüm yetki ve izinleri alma yükümlülüğü davacı yükleniciye bırakılmış, diğer kuruluşlardan alınacak izinler konusunda davalının sağlayacağı yardım yasal yetkileri ile sınırlandırılmıştır. Davalı bakanlığın projenin hiçbir aşamasında hukuki ve fiili bir engelle karşılaşmamayı sağlama şeklinde davacıya karşı bir taahhüdü veya garantisi bulunmamaktadır. İfanın imkansız hale gelmesi projenin yürütülmesi için zorunlu olan ÇED olumlu belgesinin ve orman tahsis kararının idari yargı yerince iptal edilmesinden kaynaklanmaktadır. İptalin gerekçesi de uyuşmazlık konusu enerji santralının I, II. ve III. derece doğal sit alanında kalması nedeniyle yapımına hukuken olanak bulunmamasıdır. Davalı bakanlığın mahkemelerin ve üst derece mahkemelerin kararlarını etkilemesi veya bağımsız yargı mercilerine müdahalesi Anayasa ve diğer kanunlar mucibince mümkün değildir. Kesinleşmiş yargı kararları idari merciiler de dahil olmak üzere herkesi bağlar ( Anayasa m.138, İYUK.m.28 ). Yargı kararları ile oluşan imkânsızlıktan dolayı davalı bakanlığa kusur atfetmek mümkün değildir. Sözleşmenin 9.1.i maddesinde, sözleşmenin imza tarihinden sonra mevzuat hükümlerinde meydana gelecek değişiklikler mücbir sebep olarak kabul edilmiştir. Sözleşmenin 1. maddesine göre de bütün kanunlar, tüzükler, kararnameler, yönetmelikler, emirler, talimatlar, lisanslar, izinler, onaylar, tebliğler, kararlar ve anlaşmalar ile Türk mahkeme veya adli organının vereceği emirler, kararlar ve hükümler "mevzuat hükümleri" kapsamında kalmaktadır. Bu hükümler ile taraflar yargı kararları ile oluşan imkânsızlığı mücbir sebep olarak kabul ettiklerinden ifanın imkânsız hale gelmesinin mücbir sebepten kaynaklandığının kabulü gerekir. İfa imkansızlığı tarafların kusurundan değil mücbir sebepten kaynaklandığından ve bu halde BK.nun 117 ve sözleşmenin 23.2 maddeleri uyarınca kâr yoksunluğu istenemeyeceğinden davacının bu kalem isteminin reddi yerine kabulü doğru olmamıştır.” (15. HD. 20.7.2007, 2163/5035).
Hits: 15264