md. 27 içtihatları
~ 30.03.2010 ~
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/10206
K. 2007/13240
T. 23.10.2007
• İHRAÇ KARARININ İPTALİ
ÖZET : Davacı, Kooperatif ihraç kararının iptalini talep ve dava etmiştir. Yapılan ihtarlara rağmen 10 günlük ve bir aylık sürelerde mali yükümlülüklerini yerine getirmeyen ortaklar üyelikten çıkarılabilir. İhtarlarda belirtilen borcun gerçek borcu yansıtması, ihtar edilen borç ile gerçek borç arasında fahiş bir farkın bulunmaması gerekir.
KARAR :
Dava, ihraç kararının iptali istemine ilişkindir.
1163 sayılı Kooperatifler Yasası'nın 27. maddesi hükmü gereğince mali yükümlülüklerini yerine getirmeyen ortakların, yapılan ihtarlara rağmen 10 günlük ve 1 aylık sürelerde borcunu yerine getirmediği takdirde üyelikten çıkarılacağı öngörülmüştür. Dairemizin yerleşmiş uygulamalarına göre, ihtarlarda belirtilen borcun gerçek borcu yansıtması, ihtar edilen borç ile gerçek borç arasında fahiş bir farkın bulunmaması gerekir.
Bilirkişi raporuna göre, birinci ve ikinci ihtarnamede davacının 32.000 DEM ve 3.323 YTL borçlu olduğu belirtilerek bu miktarlar davacıdan talep edilmiş ise de, gerçek borcun 32.000 DEM ve 3.083 YTL olduğu, davalı kooperatifin davacıdan gerçek borcun üzerinde alacak talep ettiği belirtilmiş ve mahkemece de bu gerekçe ile ihtarnamelerin geçersiz olduğu kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmiştir.
Oysa, ihtarnamelerde istenen borç, gerçek borçtan miktar olarak fazla ise de, aradaki bu farkın gerçek borç miktarına oranla fahiş ve ortağın ödemesini engelleyecek biçimde yüksek gösterme boyutunda olmadığı, kaldı ki, davacının da hiç borcu olmadığını iddia ederek ödeme yapmadığı gözönüne alınarak, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
16. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/5266
K. 2008/6155
T. 14.10.2008
• GERÇEK BORCUN TESPİTİ • KOOPERATİFTEN İHRAÇ KARARININ İPTALİ
ÖZET : Dava, kooperatif üyeliğine dayalı borçlu olunmadığının tespiti ve ihraç kararının iptali istemidir. Gerçek borcun tespiti için açılmış bir dava varken, bu sonuçlanmadan, ihtarname ile bildirilen borç miktarının gerçek borç miktarı olup olmadığı henüz ortaya çıkmamış olacağından, bu ihtarnamelerin dayanak yapılması suretiyle ihraç kararı verilemeyeceğinin kabulü gerekir.
KARAR : Davacılar vekili, asıl davada müvekkilleri hakkında ayrı ayrı 1.840.383.137 TL aidat ve 32.962.471.171 TL işlemiş faiz borcu olmak üzere 34.802.854.308 TL borç için ihtarname ile talepte bulunulduğunu, oysa müvekkillerinin dava tarihi itibarıyla borçlarının bulunmadığını; birleşen davada ise asıl davanın yargılaması sırasında kooperatif yönetimi tarafından müvekkillerinin ihraçlarına karar verildiğini ileri sürerek, müvekkillerinin dava tarihi itibarıyla borçlu bulunmadıklarının tespitini ve ihraç kararlarının iptalini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davacıların ilk ihtarnamenin düzenlendiği 29.12.2005 tarihi itibariyle ayrı ayrı 1.830,38 YTL asıl aidat borcu ve 32.082,69 YTL işlemiş faiz borcu olmak üzere toplam 33.913,07 YTL borçlarının bulunduğu, buna göre asıl davanın kısmen kabulüne, davacıların kısa kararda 69.240,82-YTL dışında borçlarının bulunmadığının tespitine şeklinde hüküm kurulduktan sonra, gerekçeli kararda hüküm fıkrasındaki miktarda maddi hata olduğu belirtilerek, dava tarihi itibarıyla yapılan ayrı ayrı 6.050,00 YTL ödeme nedeniyle her bir davacının 28.549,34 YTL gecikme faizi borçlarının kaldığı gerekçeleriyle iki davacının dava tarihi itibarıyla toplam 57.098,68 YTL dışında borçlu olmadıklarının tespitine ve birleşen davada ise ihtarların usulüne uygun olduğu ve istenilen borç ile asıl borç arasında fahiş fark olmadığı gerekçesiyle de birleşen davanın reddine karar verilmiş; karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, yukarıda yazılı gerekçelerle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın ise reddine karar verilmiştir. Ancak, mahkemenin asıl davaya ilişkin olarak, duruşmada açıklanan kısa kararında “69.240,82 YTL dışında borçlarının bulunmadığının tespitine” şeklinde hüküm kurulduktan sonra, gerekçeli kararda hüküm fıkrasındaki miktarda maddi hata olduğu belirtilerek, davacıları “57.098,68-YTL dışında borçlu olmadıklarının tespitine” şeklinde karar verilmiştir. Oysa Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. HUMK’nun 382. ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca hükme bağlanmıştır. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle, hükmün açık, anlaşılır, şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması ve de en önemlisi sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun olması gerekmektedir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi, dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına duyulan güven sarsılmış olacaktır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 10.04.1992 gün ve 1991/7 esas 1992/4 sayılı kararında da kısa karar ile gerekçeli kararın çelişik bulunmasının bozma nedeni sayılacağı belirtilmiştir. Diğer yandan, mahkeme kararında bu farklılığın maddi hata olduğu belirtilmiş ise de mahkeme karar vermekle davadan el çekmiştir. Yargılamanın iadesine karar verilmedikçe veya hüküm temyiz edilip bozulmadıkça verilen bu karar, artık hiçbir şekilde değiştiremez. HUMK'nın 455. maddesinde düzenlenen tavzih veya aynı yasanın 459. maddesinde düzenlenen maddi hataların düzeltilmesi yoluyla da hükmün bu şekilde değiştirilmesi söz konusu olamaz. Kaldı ki, hiçbir zaman kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki fark, anılan usul işlemleri ile giderilemez. Bu durum karşısında, infazda tereddüt yaratacak şekilde karar verilmesi ve sonrasında hükümde değişiklik yapacak şekilde maddi hata düzeltilmesi yoluna gidilmesi doğru görülmemiştir. Birleşen, ihraç kararının iptali davası bakımından ise; ilke olarak, ihtarnamelerde yazılı borç ve faiz miktarına ilişkin olarak ihraç kararından önce menfi tespit davası açılması durumunda, bu davanın sonucu beklenmeden ortak hakkında ihraç kararı alınmaması gerekir. Eğer, menfi tespit davasının varlığına rağmen ihtarnamelerde yazılı borcu ödemediğinden bahisle üye hakkında ihraç kararı alınmışsa, alınan ihraç kararı geçersiz bulunmaktadır. Ancak, menfi tespit davası ihraç kararının alınmasından sonra açılmışsa, bu durumda da davacıya gönderilen ihtarnamelerde yazılı borcun doğru olup olmadığı hususu, o davanın sonucunda verilecek karar ile belirleneceğinden, mahkemece anılan dava dosyasının ihraç kararının iptali davası için bekletici sorun kabul edilmesi, anılan davada verilen karar kesinleştikten sonra bu davanın karara bağlanması gerekmektedir.
Zira, ortağa bildirilen borç miktarı, gerçek borç miktarını yansıtmalıdır. Aksi halde, ortak, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 16. ve 27. maddesi hükümlerine uygun şekilde temerrüde düşürülmüş olmaz. Gerçek borcun tespiti için açılmış bir dava varken, bu sonuçlanmadan, ihtarname ile bildirilen borç miktarının gerçek borç miktarı olup olmadığı henüz ortaya çıkmamış olacağından, bu ihtarnamelerin dayanak yapılması suretiyle ihraç kararı verilemeyeceğinin kabulü gerekir. Bu ilke ışığında, somut olaya dönüldüğünde, asıl dava olan menfi tespit davası 06.01.2006’da, ihraç iptali ise 10.04.2006’da açılmış; ihraca konu ilk ihtar davacılardan Mehmet K.’ya 03.01.2006’da ve İbrahim K.’ya da 4.1.2006’da tebliğ edildikten sonra 08.03.2006’da davacı Mehmet K. ve 28.03.2006’da davacı İbrahim K. ihraç edilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU
E. 2007/11-866
K. 2007/856
T. 28.11.2007
• PARASAL YÜKÜMLÜLÜKLERİN YERİNE GETİRİLMEMESİ
ÖZET : Dava, kooperatif üyeliğinden çıkarma kararının iptali istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, davanın 3 aylık hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığı noktasında toplanmaktadır. Ortaklıktan çıkarılmaya yönetim kurulunun teklifi üzerine genel kurulca karar verilir. Ana sözleşme ile çıkarılanın genel kurula başvurma hakkı saklı olmak üzere, bu hususta yönetim kuruluna da yetki verilebilir. Çıkarılma kararı gerekçeli olarak tutanağa geçirilip ortaklar defterine de yazılır. Kararın onaylı örneği, çıkarılan ortağa tebliğ edilmek üzere 10 gün içinde notere tevdi edilir. Çıkarılan ortak tebliğden itibaren 3 ay içinde itiraz davası açabilir. Söz konusu olan bu süre hak düşürücü niteliktedir.
KARAR : Dava, kooperatif üyeliğinden ihraç ( çıkarma ) kararının iptali istemine ilişkindir. Davacı kooperatif üyeliğinden ihraç edilen gerçek kişi, davalı ise kooperatiftir. Davacı, davalı kooperatifin üyesi iken, aidat borcu ve gecikme faizlerinden oluşan mali yükümlülüklerini süresinde yerine getirmemesi nedeniyle, davalı Kooperatif Yönetim Kurulu'nun 28.12.1999 tarih ve 75 sayılı kararı ile üyelikten ihraç edilmiş; ihraç kararı Ankara 24. Noterliğinden 06.01.2000 gün ve 515 yevmiye no ile davacıya tebliğe çıkarılmış ve 12.01.2000 tarihinde de daimi işçisi imzasına tebliğ edilmiştir. Daha önce ihraca dayanak alınan ihtarlar ile verilen sürelerde ve bu aşamada herhangi bir ödemede bulunulmamıştır .
Bu arada Kooperatif Olağan Genel Kurulu'nun 26.03.2000 tarihli toplantısında; davacı ve aynı durumdaki üyelerle ilgili olarak yapılan değerlendirme sonucu, toplantı tutanağının 14. maddesiyle, ihraç edilen üyelerin borçlarının Nisan ayının son gününe kadar faiziyle birlikte ödenmesi ve ödenmediği takdirde ihraç edilmeleri, oybirliği ile kabul edilmiştir. Bu sürede de davacı herhangi bir ödeme yapmamıştır.
Davalı kooperatif tarafından, Ankara 44. Noterliğinden 31.05.2000 tarih ve 11255 yevmiye numara ile davacıya gönderilip, 09.06.2000 tarihinde muhatabın daimi işçisi imzasına tebliğ edilen "üyelikten kesin ihraç" konulu ihtar ile; "30.04.2000 tarihine kadar söz konusu borcu ödemediğinden 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 27. maddesi uyarınca üyelikten ihraç kararının kesinleştiği" bildirilmiştir.
Davacı 18.07.2000 tarihinde açtığı eldeki dava ile, ihraç kararının iptalini talep etmiş; davalı ise davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemece, taraflarca dayanılan deliller toplanıp, bilirkişiden rapor alındıktan sonra;
"Dava, kooperatif ortaklığından çıkarma işleminin iptali istemine ilişkindir... davacının ortaklıktan ihracıyla ilgili kararın, davacıya 12.01.2000 tarihinde tebliğ edildiği, davacının tebligatlara itirazı bulunmadığı, 1163 Sayılı Yasanın 16. maddesinde düzenlenen itiraz ve dava açma süresinin 12.04.2000 tarihinde mesai saati bitiminde sona erdiği, bu süre işlerken ve dolmadan 26.03.2000 tarihli genel kurul kararıyla tanınan ek süreye rağmen, borcun ödenmediği, anılan karar ile ihraç kararı kaldırılmadığı gibi yeni bir ihraç kararı da verilmediği, yönetim kurulunun davacının ihracı ile ilgili 28.12.1999 gün 75 sayılı kararın kesinleştiğini duyuran yazının yeni bir sürenin başladığı anlamına gelmeyeceği, yazının kesinleşen bir ihraç kararının duyurulması mahiyetinde olduğu, bu itibarla dava açma süresinin geçirildiği anlaşılmakla, süre yönünden davanın reddine karar vermek gerekmiştir" gerekçesiyle,
"Davanın süre yönünden reddine" karar vermiştir.
Davacının temyizi üzerine yüksek özel dairece; "Davalı kooperatifin 26.03.2000 tarihli genel kurulunda, ihraç edilen üyelerin durumu görüşülmüş ve Nisan ayının son gününe kadar faizi ile ödenmesi ve ödenmemesi halinde ihraç edilmeleri kararı alınmış olup; bu karar ihraç için yeni bir prosedürün takibini gerektirdiğinden, atifet mehli niteliğinde olmayıp, üyeye yeni tanınan bir süredir. Artık kooperatifçe bu karara dayalı olarak alacağın faiziyle birlikte hesaplanıp üyeden istenmesi ve sonucuna göre hareket edilmesi gerekmektedir. Mahkemece, açıklanan hususlar nazara alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde görülmediğinden kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir" gerekçesiyle bozulmuş; mahkemece aynı konuda kabulle sonuçlandığı halde eldeki bozmayla çelişik biçimde bozulan özel daire kararı da dayanak alınarak önceki kararda direnilmiştir.
Direnme hükmünü davacı vekili temyize getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; süre başlangıcına hangi tebligatın esas alınacağı ve bu cümleden olarak; davanın üç aylık hak düşürücü sürede açılıp açılmadığı, noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, konuya ilişkin yasal düzenlemelerin ortaya konulmasında yarar vardır.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun "Ortaklıktan çıkarılma esasları ve itiraz" başlıklı 16. maddesinde;
"Kooperatif ortaklığından çıkarılmayı gerektiren sebepler ana sözleşmede açıkça gösterilir. Ortaklar ana sözleşmede açıkça gösterilmeyen sebeplerle ortaklıktan çıkarılamazlar.
Ortaklıktan çıkarılmaya yönetim kurulunun teklifi ile genel kurulca karar verilir. Ana sözleşme, çıkarılanın genel kurula başvurma hakkı saklı kalmak üzere, bu hususta yönetim kurulunu da yetkili kılabilir.
Çıkarılma kararı gerekçeli olarak tutanağa geçirileceği gibi, ortaklar defterine de yazılır. Kararın onaylı örneği, çıkarılan ortağa tebliğ edilmek üzere, on gün içinde notere tevdi edilir. Bu ortak tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde itiraz davası açabilir. Tebliğ edilen karar, yönetim kurulunca verilmiş ise ortak, üç aylık süre içinde genel kurula da itiraz edebilir. Bu itiraz, ilk toplanacak genel kurula sunulmak üzere, yönetim kuruluna noter aracılığı ile tebliğ ettirilecek bir yazı ile yapılır. Genel kurula itiraz edildiği takdirde, yönetim kurulunun çıkarma kararı aleyhine itiraz davası açılamaz. İtiraz üzerine genel kurulca verilecek karara karşı itiraz davası hakkı saklıdır.
Üç aylık süre içinde, genel kurula veya mahkemeye başvurmak suretiyle itiraz edilmeyen çıkarılma kararları kesinleşir.
( Ek fıkra: 06/10/1988 - 3476/4 md. ) Haklarındaki çıkarma kararı kesinleşmeyen ortakların yerine yeni ortak alınamaz. Bu kişilerin ortaklık hak ve yükümlülükleri, çıkarılma kararı kesinleşinceye kadar devam eder."
Hükmü yer almakta; Yine aynı kanunun;
"1- Süre ve Ortaklığın Yok Olması" başlıklı 27. maddesinde de;
"Ortakların yüklendikleri paylar için ödeyebilecekleri para tutarını ana sözleşme belirtir. Kooperatif sermaye yüklemlerinde borçlu veya sair ödemelerle yükümlü bulunan ortaklarından elden yazılı olarak veya taahhütlü mektupla, bu husus mümkün olmazsa ilanla ve münasip bir süre belirterek yükümlerini yerine getirmelerini ister. tık isteğe uymayan ve ikinci istemeden sonra da bir ay içinde yükümlerini yerine getirmeyenlerin ortaklığı kendiliğinden düşer. Ortaklığın düşmesi alakalının, ana sözleşme veya diğer suretlerle doğmuş borçlarının yok olmasını gerektirmez" denilmektedir.
Görüldüğü üzere; ortağın ana sözleşme gereği belirlenen parasal yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekmekte; bu gereği yerine getirmediği için ihraç edilen üyeye ise, kooperatif üyeliğinden ihraç kararının usulünce kendisine tebliğinden itibaren üç aylık süre içinde itiraz olanağı tanınmaktadır.
İhraç edilen üyeye tanınan bu üç aylık itiraz süresi hak düşürücü süre olup, bu süre içinde itiraz etme olanağını kullanmadığı takdirde hakkındaki ihraç kararı kesinleşecektir.
Somut olayda, davacının ihracına ilişkin 28.12.1999 tarihli karar davacıya 12.01.2000 tarihinde tebliğ edilmiş; bu arada Kooperatif Olağan Genel Kurulu'nca, yönetim kurulu tarafından ihraç edilen üyelere borçlarını faiziyle birlikte ödemeleri konusunda Nisan ayının son gününe yani 30.04.2000 tarihine kadar süre verilerek bu süre içinde ödeme yapmaları halinde üyeliklerinin devamı konusunda olanak tanınmış ve davacıya da tanınan süre içinde ödeme yapmadığı için kesin ihraç kararı açıklaması ile Ankara 44. Noterliğinden 31.05.2000 tarih ve 11255 yevmiye numaralı yazı gönderilip, 09.06.2000 tarihinde muhatabın daimi işçisi imzasına tebliğ edilmiş ve davacı ihraç kararına karşı itirazını 18.07.2000 tarihinde açtığı eldeki dava ile yapmıştır.
Her ne kadar davacı yapılan bu son tebligatı esas alarak itirazda bulunmuş ise de gerçekte üç aylık hak düşürücü süre üyelikten ihraç kararının tebliğ tarihi olan 12.01.2000 tarihinde başlamış ve davanın açılma tarihi olan 18.07.2000 tarihinden çok önce de sona ermiştir.
İhraç kararından sonra Kooperatif Olağan Genel Kurulu'nun üyelikten ihraç edilenlere borçlarını ödeme konusunda verdiği süre bir atıfet mehli olup, üyeliğin devamına olanak sağlayan yeni bir süre anlamına gelmemektedir.
Bu nedenledir ki, üç aylık hak düşürücü sürenin başlangıcına, verilen atıfet mehli sonunda ödeme gerçekleşmemesi nedeniyle, daha önce verilen ihraç kararının kesinleştiğini duyuran tebligat esas alınamaz. 12.01.2000 tarihli tebligat üç aylık hak düşürücü sürenin başlangıcına esas alınacaktır.
Kaldı ki, davacının bu atıfet mehline rağmen kooperatife olan borcunu ödemediği, bu durumda kendisine tanınan atıfetten de yararlanamayacağı da belirgindir.
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/3223
K. 2007/6344
T. 25.4.2007
• KOOPERATİF ORTAKLIĞINDAN İHRACINA YÖNELİK KARARIN İPTALİ
ÖZET : Dava, davacının kooperatif ortağı olmadığının tespiti ve bu nedenle de hakkında verilen kooperatif ortaklığından ihracına yönelik kararın iptaline ilişkindir.
Somut olayda belirlenmesi gereken husus, davacıya gönderilen ihtarnameler içeriğinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığıdır. Bunun için de, davacının ortağı olduğu şirketin davalı kooperatif için yaptığı elektrik işinin parasal değerinin belirlenmesi, davacının ortaklığına konu dükkanın satışına ilişkin olarak 24.06.1995 tarihli genel kurul kararı ile yönetim kuruluna metrekaresi en az 1.000.000 TL'ndan satılmasına izin verilmesi hali, diğer ortakların ödediği aidat miktarı ile davacının dükkan için ödemesi gereken aidat miktarı bulunarak davacının yaptığı ödeme toplamının tespiti, bu çerçevede keşide edilen ihtarların usulüne uygun olup olmadığının denetlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesidir.
KARAR :
Dava, davacının kooperatif ortağı olmadığının tespiti ve bu nedenle de hakkında verilen kooperatif ortaklığından ihracına yönelik kararın iptaline ilişkindir.
Dosya içerisindeki belgelerden, davacının dilekçesine istinaden 14.05.996 tarihinde ortaklığa kabul edildiği, farklı tarihlerde ortaklık aidatı ödediği, yapılan genel kurul toplantılarına ortak olarak katılarak hazirun cetvellerini imzaladığı anlaşılmış olmakla, davacının davalı kooperatifin ortağı olduğu sabittir.
Parasal yükümlülüklerini yerine getirmeyen ortakların ihraç prosedürü, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 27 nci ve yapı kooperatifleri tip anasözleşmesinin 14 ncü maddelerinde etraflıca hükme bağlanmış bulunmaktadır. Anılan düzenlemelere göre ortağın ihraç edilebilmesi için, yasa ve sözleşmeye uygun şekilde ihtar edilmesi ve ayrıca ihtara konu edilen borcun, gerçeği yansıtması gerekmektedir. Ortağa tebliğ edilen her iki ihtarnamede bildirilen borç miktarlarının aynı olması, farklı ise bunun nedeninin ihtarnamelerde açıklanması, dolayısıyla ortağın borç miktarlarında tereddüde düşmemesi, ihtarnameye uyulmaması halinde ne gibi bir yaptırım uygulanacağının açıkça gösterilmesi zorunludur. Aksi halde ortağın 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 16 ve 27 nci maddelerine uygun olarak temerrüde düştüğü kabul edilemeyeceğinden, ihracı da yasaya uygun sayılamayacaktır.
Somut olayda belirlenmesi gereken husus, davacıya gönderilen ihtarnameler içeriğinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığıdır. Bunun için de, davacının ortağı olduğu şirketin davalı kooperatif için yaptığı elektrik işinin parasal değerinin belirlenmesi, davacının ortaklığına konu dükkanın satışına ilişkin olarak 24.06.1995 tarihli genel kurul kararı ile yönetim kuruluna metrekaresi en az 1.000.000 TL'ndan satılmasına izin verilmesi hali, diğer ortakların ödediği aidat miktarı ile davacının dükkan için ödemesi gereken aidat miktarı bulunarak davacının yaptığı ödeme toplamının tespiti, bu çerçevede keşide edilen ihtarların usulüne uygun olup olmadığının denetlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesidir.
Bu durumda, mahkemece, davacının davalı kooperatifin ortağı olduğunun kabulüyle, ihraç kararının usulüne uygun olup olmadığının yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde belirlenmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Hits: 23846