Davacı ile davalı arasında imzalanan 2.4.2001 tarihli ücret sözleşmesinde; işin konusunun, davalı İB'nin iktisat -bankası mevduat hesabından 16.3.2001 tarihinde kesilen 4.379.903.108.945 TL.'nin bankadan geri alınması olduğu açıklanmış, prosedür olarak da, ihtarname çekilmesi, ihtiyati haciz kararı alınması, normal icra takibi yapılıp, banka borca itiraz ederse itirazın iptali ya da kaldırılması davası açılarak dava sonunda tahsilatın sağlanacağı. 4.379.903.108.945. TL.'nin % 5'i ile, inkar tazminatı ve tahsil tarihine kadar işleyecek faizden % 5'nin vekalet ücreti olarak ödeneceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Bu duruma göre, sözleşme, yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Kanunu'nun 163. maddesine göre başarıya göre değişme şartını içermediğinden geçersizdir. Yine, davacı avukatın imzasını taşıyan prosedür başlıklı belgede de, izlenecek yol açıklandıktan sonra, duruşma günlerinin kısa aralıklarla alınıp, davanın erken bitirilmesi konusunda avukatın özel bir gayret göstereceği, bu suretle yargılamanın 2002 şubat-mart aylarında bitirilip, paranın tahsilinin sağlanacağı, bu sürece Yargıtay aşamasının da dahil olduğu bildirilmiştir. Dosyadaki bilgi' ve belgelerden, davacının davalı avukatı olarak banka aleyhine 13.5.2001 tarihinde icra takibi yaptığı, dava dışı banka tarafından davalı aleyhine açılan menfi tespit davasında da, davalıyı avukat olarak temsil ettiği ve yargılama sonuçlanmadan 5.2.2002 tarihinde vekillikten azledildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece; ücret sözleşmesi kapsamındaki işler nedeni ile yapılan azlin haklı olduğu ancak, menfi tespit davasındaki davacı -avukatın hizmetinin ücret sözleşmesinin kapsamı dışında -olup, sözleşme düzenlenirken tarafların öngöremedikleri bir iş görme niteliğinde bulunduğu, bu nedenle Avukatlık Kanunu'nun 164. maddesine göre, davanın değeri üzeriden % 5 vekalet ücretine karar verilmesi gerektiğine ilişkin. 2.5.2005 tarihli bilirkişi kurulu görüşü esas alınarak karar verilmiştir. Taraflar arasındaki sözleşme ve avukat imzalı belge içeriğinden, davacı avukatın sözleşme konusu alacak bakımından sonuç borcu altına girdiği yani, davalı hesabından el konulan meblağın geri alınmasının dava yolu ile sağlanacağının kararlaştırıldığı, bu davanın icra takibi ya da itirazın iptali davası ile sınırlı tutulmadığı kabul edilmelidir. Yani yapılan takibe itiraz edilmesi halinde açılacak itirazın iptali davası ile itiraz edilmemesi halinde açılan menfi tespit davasının her ikisi de aynı sonuca yöneliktir. Bu durumda, davacı tarafından, davalının avukatı olarak temsil edildiği menfi tespit davasının da, ücret sözleşmesinin kapsamı içinde olduğu kabul edilmelidir.
Ücret sözleşmesi ile eki avukat imzalı belgeye göre, başarılı sonucun taahhüt edilen sürede sonuçlandırılamamış yani, paranın tahsilinin sağlanamamış olması, azlin haklı olduğunu göstermektedir. Aslında mahkemenin de kabulü bu yöndedir. Avukatlık kanununun 174. maddesine göre, avukatın haksız olarak azli halinde ücretin tamamı azil edilen vekile verilir ancak, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise, yani azil haklı ise avukatlık ücretinin ödenmesi gerekmez. HGK.'nın 23.9.1987 gün 87/3-188 esas 87/657 karar sayılı ilamında da açıklandığı gibi, haklı olarak azledildiği halde, azle yol açan davranışının davalı aleyhine herhangi bir sonuç doğurmayan ve azle neden olan davranışı iş sahibine zarar vermeyen avukatın, azil tarihine kadar sarf ettiği emek ve mesaisine karşılık adalete uygun bir avukatlık ücretinin ödenmesi hakkaniyet gereği olarak kabul edilmelidir.
Mahkemece, davacı avukatın azil tarihine kadarki emek ve mesaisi ile yapılan işin önemi ve işin bulunduğu aşama göz önünde bulundurularak, hakkaniyete uygun olarak takdir edilecek uygun bir miktarın davacı ücreti olarak davalıdan tahsiline karar verilmelidir. Yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.