SAHTE VEKALETNAME İLE BAŞKASININ TAPULU MÜLKÜNÜN SAATILMASINDA DEVLETİN SORUMLULUĞU
~ 31.03.2010 ~
(Hukuk Genel Kurulu 11/07/ 2007, 422/536)
Davacı, eldeki dava ile tapu ve noter memurlarının özensizliği nedeniyle uğradığı maddi zararının tazminini ayrıca haksız yere sanık sıfatıyla yargılanması nedeniyle de manevi zararını istemektedir. Yapılan yargılama sonucunda gerçek kişiler yönünden verilen kararlar ile noter hakkındaki red kararı kesinleşmiş, bozma ve direnme kararlarının kapsamına göre; uyuşmazlık, Hazinenin sorumluluğu noktasında düğümlenmiştir. Davacı, taşınmazı sahte vekâletname ile vekil kılınan emlakçi vasıtasıyla tapuda yapılan işlemle satın almış; Hazinenin sorumluluğunun bulunduğu iddiasını ise tüm aşamalarda iki noktaya dayandırmıştır; Bunlardan birisi disiplin cezasına da konu olan tapu memurlarınca zayiinden tapu verilmesi işlemlerinin usulsüzlüğü diğeri ise tapuda sahte vekaletnameye dayalı satışın gerçekleştirilmesidir. Davacının, Hazinenin sorumluluğu yönünden illiyet bağını kesecek kusurlu ya da kasıtlı her hangi bir eylemi belirlenmemiş; aksine iyi niyetli alıcı olduğu gerek hukuk gerek ceza yargılamasında ortaya konulmuştur. Kaldı ki, bu husus uyuşmazlık konusu da değildir. Diğer yandan dosyaya yansıyan belgelerden davalı gerçek kişilerin noterlik ve tapu sicil müdürlüklerinde yaptıkları benzer işlem ve yöntemlerle birçok sahtecilik-dolandırıcılık eylemini gerçekleştirdikleri anlaşılmaktadır. Açıklanan maddi olgu, bozma ilamı ve buna ilişkin direnme kararının kapsamları itibariyle uyuşmazlık; yasa gereği kusursuz sorumluluğu bulunan davalı Hazinenin bu sorumluluğunu ortadan kaldıracak bir olgunun gerçekleşip gerçekleşmediği, bu cümleden olarak; tapu sicilinde üçüncü kişilerin sahtecilik eylemleri ile birleşen her iki işlem nedeniyle tapu sicilinin tutulması ile davacı zararı arasında hazine açısından uygun illiyet bağının bulunup bulunmadığı ve sonuçta Hazinenin sorumluluğundan söz edilip edilemeyeceği, noktasında toplanmaktadır. İlkin belirtilmelidir ki, davacının davalı hazineye yönelik tazminat isteminin yasal dayanağı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007.(743 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 917.) maddesi olup, bu hükümde devletin tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan sorumluluğu düzenlenmiştir. Bu sorumluluğun niteliği ve somut olay yönünden değerlendirilmesine geçilmezden evvel, kusursuz sorumluluğa ilişkin temel ilkeler ve öğretide yer alan görüşler üzerinde kısaca durulmasında yarar vardır. Sorumluluk hukukunun tarihsel gelişim süreci içerisinde, kusur sorumluluğundan kusursuz sorumluluğa kadar uzayan bir yol izlenmektedir. Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür.
Tazminat yükümlülüğünü kusura dayandırmak, önceleri adalete uygun ve yeterli görülmekte iken, zarar olasılıklarını çoğaltan büyük sanayinin gelişmesi, üretim ve taşıt araçlarının makineleşmesi, yeni enerji kaynaklarının bulunması halkın büyük şehirlerde yoğunlaşması ile modern hayatta zarar olasılıklarının çoğalması, böylece teknik ilerleme ve ona bağlı tehlikelerin artması ile birlikte, zarar görenlere etkili bir koruma sağlamaya elverişsiz ve dolayısıyla adaleti sağlama bakımından da yetersiz kalmaya başlamıştır. Böylece sanayileşme ile birlikte doğan tehlikeler, hukuk alanında da etkisini doğurmuş ve bir kimsenin kusurlu olmasa dahi kendisinin verdiği zarar nedeniyle tazmin sorumluluğunu, kısacası kusursuz sorumluluğu getirmiştir. Tehlike sorumluluğu, "terminolojide" "ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu"; "ağırlaştırılmış objektif sorumluluk" olarak yer alır. Diğer sorumluluk türlerinden farklı olarak bu türde kurtuluş beyyinesi (kanıtı) yasalarda bulunmamaktadır. Ancak, uygun illiyet bağını kesen sebepler sorumluyu sorumluluktan kurtarır. ürk Özel Hukukunda kusura dayanmayan sorumluluk hallerinden birisi de Tapu sicilinin tutulmasından Devletin sorumluluğudur. Bu sorumluluğun niteliği ve somut olay yönünden değerlendirilmesine gelince; Devletin "tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğuna" ilişkin olarak, kusursuz sorumluluk/ağırlaştırılmış sebep/ağırlaştırılmış objektif sorumluluk/ tehlike sorumluluğuna ilişkin kurallar uygulanır. Taşınmazların tapu siciline kaydedilmesinde ve doğru sicillerin oluşturulmasında "Devletin sorumluluğu" o kadar önemlidir ki, 743 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 917, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007.maddelerinde açıkça; "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder" Hükmüne yer verilerek, bu sorumluluk yasal düzenleme altına alınmıştır. Devletin tapu sicilini çok düzgün tutması ve taşınmazların durumunu tespit ve tescil bakımından gerekli düzenlemelerin yapılarak açık hale getirilmesi konusuna büyük önem verilmiş, bu sicillerin Devlet memurlarınca tutulmasından ileri gelecek bütün zararlardan dolayı vatandaşlara karşı Devlet'e fer'i değil, asli sorumluluk yüklenmiştir. "Devletin sorumluluğu"ndan söz edebilmek için, tapu sicilinin tutulmasında sicil görevlisinin hukuka aykırı bir işleminin ve bununla zararlı sonuç arasında nedensellik bağının varlığı gerekmekle birlikte, eylemin kusura dayanıp dayanmamasının bir önemi bulunmamakta; böylece Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluğun özel bir hali olarak ortaya konulmaktadır. Gerçekten, tapu sicilinin tutulmasını üzerine alan Devlet, tapu siciline tanınan güvenden ötürü, hak durumuna aykırı kayıtlardan doğan tehlikeyi de üstlenmektedir. Devletin sorumluğunun dayandırıldığı tapu sicilinin doğru tutulmasına ilişkin güvenin devamını sağlama amacı, tapu siciline güven ilkesinden daha geniş bir anlam taşımaktadır. Söz konusu ilkenin uygulanamadığı ve yolsuz tescile güvenen iyiniyetli üçüncü kişilerin iktisaplarının korunamadığı bazı hallerde dahi, onların bu yüzden uğradıkları zarardan da Devlet sorumlu tutulur. Görülmektedir ki; kusursuz sorumluluğun bir biçimi olan tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan Devletin sorumluluğu, bir tehlike sorumluluğudur. Tapu sicil müdür ya da memurunun kusuru olsun olmasın, tapu sicilinin tutulmasında kişilerin mameleki çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece Devletin memuruna rücuu halinde iç ilişkide etkisi söz konusu olmaktadır. Tapu sicilinin tutulmasında kişi çıkarlarının korunması bakımından uyulması gereken kurallar tapu mevzuatı ile sınırlı olmayıp, bu mevzuat dışındaki hukuk kurallarına ve hukukun genel ilkelerine de uyulması gerekmektedir. Tapu müdür ya da memurlarının ihlal ettikleri hukuk kuralları ister genel olsun ister salt sicilin tutulmasıyla ilgili olsun her iki halde de ortaya çıkan sonuç tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmuş olmasıdır. Bu nedenle sicilin hukuka uygun tutulması kavramı tapu mevzuatına uygunlukla sınırlı bir kavram olmayıp, hukukun genel ilkelerine uygunluk ta gerekmektedir. Bunun dışına çıkan her hukuka aykırı davranıştan Devletin sorumluluğu asıldır.
Somut olay açısından Devletin sorumluluğu irdelendiğinde;
Davacı, üçüncü kişiye ait taşınmazı, elinde vekaletname bulunan emlakçiden tapu sicil müdürlüğünde gerçekleştirilen resmi senetle almış; daha sonra gerçek malikin açtığı dava sonucunda bu tescilin sahte kimlikle alınan vekaletnameye dayalı ve yolsuz olduğu gerekçesiyle adına olan tapu kaydı iptal edilerek bedelini peşinen ödediği taşınmaz uhdesinden çıkarak gerçek maliki adına tapuya tescil edilmiştir. Tapudaki işlemin dayanağı olan vekaletnamenin sahtecilik yoluyla elde edildiği ve tescilin yolsuz olarak gerçekleştiği yargı kararları ile belirgindir. Davacı zararının kaynağı da başından beri birleşen tüm işlemlerle birlikte sağlanan bu yolsuz tescildir ve kendisinin kasıtlı ya da kusurlu eylemiyle bu zararın gerçekleşmesine neden olduğuna ilişkin herhangi bir belirleme de dosya kapsamında bulunmamakta, aksine eylemlere dahil olmadığı ve iyiniyetli alıcı durumunda olduğu ceza ve hukuk mahkemelerince verilmiş kararlarla kabul edilmektedir. Tapu sicil müdürlüğünde yapılan işlemler bu yönüyle değerlendirildiğinde görülmektedir ki; davacının zararına neden olan olay ve işlemler zinciri davalılardan Yılmaz ve arkadaşlarının, taşınmaz maliki Recep K....'ın nüfus bilgilerine ulaşarak davalı Ergin Ç....'in resmini taşıyan sahte nüfus cüzdanını düzenlemeleri ve Recep K.... yerine dublör olarak yine resmi bulunan Ergin Ç....'i kullanmak suretiyle 20.07.2001 tarihinde Elmadağ Tapu Sicil Müdürlüğüne müracaatla zayiinden tapu senedi tanzimini istemeleri ve tapu senedini almaları ile başlamış; devamında yine sahte kimlikle Noterden alınan vekaletname kullanılarak tapu memuru önünde resmi şekilde satışla devam etmiştir. Zayiinden yeni tapu belgesi tanzim edilerek gerçekte malik olmayan kişiler eline geçmesinin sağlanması inandırıcı sahte bir belgeye dayalı yapılmış olsa dahi hukuka aykırıdır ve bu hukuka aykırılık görevlilerin kusuru olsun olmasın sonuçta zarara uğranılmasında etkilidir. Zira, tapu sicil müdürlükleri sadece tapu kaydını değil buna dayanak belgeleri de elinde bulundurmakta sicilde ve müstenidi belgelerde malikin resmi , imzası ve kimlik bilgileri yer almaktadır. Tapuda işlem yapabilmek, "ilgili sıfatıyla" imzalı başvuru belgesinin varlığını gerektirmektedir. Oysa somut olayda, zayiinden yeni tapu senedi verilirken bu gereklere uyulmadığı gibi başvuran sahte kişi, gerçek malike hiç benzemediği halde resimler üzerinde kontrol yapılıp, imzası da alınmadığından kolaylıkla gerçek malikmiş gibi müstenidat bilgilerinden yararlandığı ve tapu senedini elde ettiği dosya kapsamı ile belirgindir. İlgililerin bu işlemin yapılmasında, kasta varan ihmalleri söz konusudur. Sicilin sağlıklı biçimde oluşturulması, tüm kayıtların usulünce tutulması, korunması, devamlılığı, güvenilirliği hem yasalarla, hem Tapu Sicil Tüzüğü ile hem de Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün uygulama genelgeleri ile düzenleme ve teminat altına alınmış; sicile güven ilkesi ile de bunlar ve benzeri tapu sicil müdürlüğü işlemleri devletin sorumluluğu kapsamında kabul edilmiştir. Dolayısıyla, usuli ve mali mevzuata aykırı olarak zayiinden yeni tapu senedi tanzimi ve ilgili sıfatını haiz olmayan kişiye verilmesi dahi başlı başına bu sorumluluk kapsamında değerlendirilmelidir. Nitekim, kendisini malik yerine koyan kişi ele geçirdiği bu tapu senedi ve bu senetteki bilgilerle noterde de kolaylıkla vekaletname tanzimini sağlamış yine aynı kolaylıkla tapuda resmi memur önünde vekil vasıtasıyla maliki olmadığı taşınmazın satışını gerçekleştirmiştir. Özetle ifade edilecek olursa; tapu müdür ya da memurunun, gerçek tapu maliki olmayıp, "ilgili" sıfatı taşımayan başvuru sahibinin imzasını taşıyan yazılı başvuru belgesini almadan ve sicildeki resimle bu kişinin ibraz ettiği sahte nüfus cüzdanındaki resmi ve kayıtları karşılaştırmadan, kayıp nedeniyle yeniden tapu senedi düzenleyip bu kişiye vermesi resmi senette soyismin yanlış yazılması ve ardından da temin edilen sahte vekâletnameye dayalı olarak sicile yolsuz tescil işlemini gerçekleştirmiş olması hukuka aykırıdır. Bu hukuka aykırı davranışla zarar arasında illiyet bağının varlığı belirgin olup; devlet bundan doğan zarardan sorumludur. Tüm bu eylem ve işlemler üçüncü kişinin dahli de olsa hukuka aykırı biçimde tapuda gerçekleşmiş olmakla, olay mücerret şekilde noterde başlayıp biten ve tapu sicilinin tutulması ile ilgili olmayan bir işlem olarak nitelendirilemez. Zira; zarar, salt sahte vekaletname tanzimi ile değil açıklanan şekilde tapuda hukuka aykırı şekilde yapılan işlemlerle, bu sahte vekaletnamenin tescil işlemine dayanak alınmasıyla ve sonuçta da yolsuz kabul edilen tescilin iptali ile ilk malikine dönüşüyle ortaya çıkmıştır. Zararın bu şekilde gerçekleşmesi işlem dünyasında bilinebilir, mutad bir sonuç olup; bu açık durum karşısında zarar ile tapu memurlarının eylem ve işlemleri arasında uygun illiyet bağının kesildiğinden de söz edilemez.
Öte taraftan tapu sicil müdürlüğü görevlilerinin kusurlu olup olmadığının araştırılmasına ya da kusurun varlığının ispatına gerek olmadığı gibi, esasen devletin sorumluluğu için bu kusurun varlığı da şart değildir. Tapu sicil müdürlüğünün hukuka aykırı eylem ve işlemleri ile zarar arasında illiyet bağı bulunduğuna göre bu zarardan devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle, davacının zararı, tapu dairesinde yapılan işlemden kaynaklanmakla, olayda, Devletin sorumluluğunu gerektiren illiyet bağının bulunduğu şüphesizdir
Hits: 25289