OSMAN BAHADIR: YEMİNİN TARİHTEKİ ROLÜ
~ 14.09.2015 ~
Yemin etmek, kişinin doğruyu söylediğine ya da bir sözü yerine getireceğine dair bir kutsal değere atıfta bulunması veya onu şahit göstermesidir. Yemin ile kutsal değerler kardeştir. Çünkü yeminin önem ve ciddiyet kazanması, sadık kalınacak veya şahit gösterilecek bir manevi değeri veya yüksek bir kutsal otoriteyi gerektiriyordu. Dolayısıyla yeminler, kutsal değerler ve varlıklar kadar eskidir. Bununla birlikte kutsallık düşüncesinin varlığı ve etkisi, tarihin hiçbir döneminde ortaçağdaki kadar etkili olmamıştır. Ortaçağda yemin etme, ölümün ya da yaşamın nedeni olabiliyordu. İnsanlar Tanrı huzurunda yemin etmeyi reddettikleri veya yalan yere yemin ettikleri için idam bile edilebiliyordu. Ortaçağda dürüstçe yemin etmek insanları bir arada tutan önemli bir bağ olarak görülüyordu. Yalan yere yemin etmek topluluk yaşamını tehdit ediyordu.
Yemin etme, İncil’de Musevilik ve Hıristiyanlık inançlarının da kurucu eylemini oluşturuyordu. Çünkü Tanrının Hazreti İbrahim ile yaptığı akitler, gerçekte her ikisinin de ettikleri yeminlerdir. Tanrı İncil’de pek çok yerde ya tamamen ya da kısmen kendi üzerine yemin eder. (Örneğin, “kendi üzerime ant içtim ki, herkesin Tanrısı olacağım”). Öte yandan yalan yere edilen yeminler, Tanrıyı doğru olmayan bir ifadenin ya da yerine getirilmesi düşünülmeyen bir amacın şahitliğine çağırma ve dolayısıyla da onu sahtekarlığa ortak etme anlamına geliyordu.
Adil bir şekilde işleyen hukuk sisteminin bulunmadığı tarihsel koşullarda Tanrı üzerine edilmiş yeminler, ortak düzenleyici bir işlev görüyordu ve bu nedenle insan topluluklarının sorunsuz yaşamasında hayati bir öneme sahipti. Örneğin ortaçağ İngiltere’sinde lordlar ve vasalları arasındaki siyasi ilişkilerin garantisini, her iki tarafın karşılıklı olarak ettikleri yeminler oluşturuyordu. Tarımsal işgücü, askeri destek ve toprak mülkiyeti elde edebilmek için, kraldan başlayarak aşağıya doğru inen bir silsile halinde sadakat yemini etme gereği bulunuyordu. Alt kademede bulunanlar ise askerlik yapmaya, emirlere uymaya ve aldıkları toprakları işlemeye yemin ediyorlardı. Böylece kurallara uyulmasını Tanrı sağlamış oluyordu. Eğer yeminini bozacak olan çıkarsa, Tanrı ya çocuklarını veya sürülerini bir salgın hastalıkla ya da ihanet eden kişinin kendisini doğrudan cezalandıracaktı.
Ortaçağ Avrupa’sında dürüstçe edilmiş yemin, hukuk sisteminin temel bir parçasıydı. Bir kişinin masumluğuna veya suçluluğuna, sadece tanıdıklarının o kişi adına edeceği yeminle karar aldırmaları mümkündü.
Örneğin Londra’da 1276 yılında kocasını zehirleyerek öldürmekle suçlanan bir kadın, üzerine atılan suçu işlemediğine dair yemin eden ve hem yemininin dürüst, hem de kendisinin iyi halli olduğuna dair yemin edecek 36 kişiyi bulduğu için serbest kalmıştı. Bu kadın yeminlerine yardımcı olacak kimseleri bulamasaydı, çeşitli biçimlerde işkenceye tabi tutulacaktı.
Rönesans dönemiyle birlikte yeminin toplumsal işlevi azaldı ve 19. yüzyıldan itibaren de yemin önemini büyük ölçüde yitirdi.
Protestanlığın gelişmesinin de yeminin öneminin azalmasında rolü oldu. Çünkü Protestanlık, kul ile tanrı arasındaki ilişkinin tanımını değiştirmişti. Protestanlık, inanç sahibinin Tanrı karşısındaki özgürlük alanını biraz genişletmişti. Bu gelişme öncelikle bu inanç topluluğunda, fakat daha sonra da tüm topluluklarda olmak üzere, yeminin sosyal işlevinin de azalmasına neden oldu. Öte yandan kapitalizmin gelişmeye başlaması da yeminin rolünün gerilemesinde etki yarattı. Çünkü artık kişilerin sözü, kendileri için bağlayıcı bir senet durumuna gelmişti. Ve elbette bu sürecin nihai aşamasında modern hukuk sisteminin gelişmesi, yeminin toplumsal öneminin büyük ölçüde azalmasına yol açtı. İspat hukukunun temel olması, hukuk sistemindeki yeminin önemini geriletti. Bugünkü modern hukuk sisteminde yeminin hâlâ bir yeri var. Özellikle şahitlik sisteminde önemini koruyor ve yalan yere şahitlik yapmak bir suç olarak kabul ediliyor ve ona göre işlem görüyor. Fakat günümüzde artık sadece yeminli şahitlikle karar verme uygulaması kalkmıştır.
İspat hukuku, bilimsel düşüncenin bir aşaması olarak doğmuş ve gelişmiştir. Bu nedenle yeminin toplumsal rolünün gerilemesiyle, bilimsel düşüncenin ve modern hukukun gelişmesi arasında doğrudan bir bağ vardır.
Günümüzde kamusal düzeyde yeminin varlığı modern toplumlarda çok büyük ölçüde artık simgesel bir hale gelmiştir. Ancak kişiler arasındaki yemin kültürü, gücünü ve önemini korumaktadır. Tanrıya ve inandıkları veya çok önem verdikleri bir başka değere atfen yaptıkları yeminler kişiler arasındaki ilişkilerde hâlâ önemli bir rol oynamaktadır. Bu yeminler kişilerin karakterlerine ve güvenilirlik derecelerine bağlı olarak önemli sonuçlar sağlayabilmektedir. Bu nedenle toplumlarda yemin etmenin rolünün sürdüğünü söylememiz gerekir. Fakat yeminin bugünkü rolü ve etkisi ile ortaçağdaki rolü ve etkisi arasında çok büyük farklar bulunmaktadır. Bir toplumda yemin etmenin toplumsal rolünün düzeyi, o toplumun sekülerleşme düzeyinin temel göstergelerinden biridir (Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji, 14.08.2015)
Hits: 16125